• Sonuç bulunamadı

Aristoteles’te İlk Hareket Ettirici ve Fârâbî’de Varlığı Zorunlu Varlık

ARİSTOTELES’TE VE FÂRÂBÎ’DE ÖZGÜR İRADE

4.1. ARİSTOTELES’TE VE FÂRÂBÎ’DE AY-ÜSTÜ ALEMDE ÖZGÜR İRADE

4.1.2. Aristoteles’te İlk Hareket Ettirici ve Fârâbî’de Varlığı Zorunlu Varlık

içerisinde hiyerarşik bir dizilim arz etmektedir. Bu varlıklar diziliminde ise ”Tanrısal Varlık”,en zirvede yer almaktadır. Her iki filozofumuz için de varlıklar; en aşağıda en az mükemmel olan varlıklar ve bu varlıkların dünyası olan ay-altı aleminden, en yukarıya doğru dizimlenmektedir. Ay-üstü varlıkları ise, en zirvesinde en mükemmel varlık olması bakımından Tanrı’ya açılmaktadır. Dolayısıyla, önce Ay-üstü alem, daha sonra da ay-altı alem, ”Tanrısal Varlık”a bağlı olarak konumlanmaktadır. İşte tezimizin ikinci ve üçüncü bölümlerinde bu nedenle önce ay-üstü alem adına özgür irade konusu değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Daha sonra ay-altı alemde özgür irade konusu aktarılmıştır. Yine gerek Aristoteles, gerekse Fârâbî için “bütünsel evren” adına özgür irade konusu değerlendirilmeye çalışırken, yukarıda sözü edilen neden dolayımıyla önce, ”Tanrısal Varlık” ın mahiyeti ve daha sonra da iradi özgürlüğü değerlendirilmektedir. İşte bu bağlamda burada öncelikle filozoflarımız adına “Tanrısal Varlık” ın mahiyeti karşılaştırılarak anlatılmak durumundadır.

4.1.2. Aristoteles’te İlk Hareket Ettirici ve Fârâbî’de Varlığı Zorunlu Varlık

Aristoteles için evrende bir devinim (hareket) vardır. “Her devindiren nesne hem bir şeyi devindirir hem de bir şey aracılığıyla, çünkü devindiren ya kendisi aracılığıyla ya da başka bir nesne aracılığıyla devindirir, sözgelişi bir insan ya kendisi aracılığıyla ya da bir sopa aracılığıyla, rüzgar da ya kendisi aracılığıyla ya da savurduğu taş aracılığıyla sürükler. Başka bir nesne aracılığıyla devindiren bir nesnenin, kendisi kendi aracılığıyla devindiren bir devindirici olmaksızın devindirilmesi olanaksız. Ama kendisi kendi aracılığıyla devindiriyorsa, onun aracılığıyla devindirdiği başka bir nesnenin varlığı zorunlu değil. Onun aracılığıyla devindirdiği başka bir nesne varsa, bir nesne aracılığıyla değil, kendisi aracılığıyla devindirecek olan bir şey de vardır, yoksa sonsuza gidilecektir. İmdi devinen bir nesne bir nesneyi devindirirse durmak ve sonsuza gitmemek zorunlu.”248

Aristoteles’e göre,” Demek ki, başka bir nesne aracılığıyla devindiren nesne hep başka bir nesneyse daha önce kendisi aracılığıyla devindiren bir nesnenin var olması

248

zorunlu.İmdi bu da deviniyorsa, ama devindiren başka bir nesne değil de kendisiyse, onun kendi kendini devindirmesi zorunlu. Dolayısıyla bu temellendirmeye göre, ya devinen nesne doğrudan kendi kendini devindiren nesne tarafından devindirilir ya da böyle bir devindiriciye, (kendi kendini devindiren bir devindiriciye değin) gidilir.”249

Görülüyor ki Aristoteles’in düşüncesi gereği evrendeki devinimi gerçekleştiren bir “İlk Hareket Ettirici” olmakta ve O, kendisi dışında olan ve kendisini harekete geçirecek bir başka hareket ettiriciye ihtiyaç göstermemektedir. Aristoteles için İlk Hareket Ettirici’ nin kendisi ve evren üzerindeki devindirici etkisi, “O” nun özü gereği sahip olduğu bir etkidir. Dolayısıyla daha önce belirttiği üzere O, evren üzerinde fiziksel bir etkide bulunmamaktadır. İlk Hareket Ettirici, bir arzu nesnesi olarak evreni harekette geçirmektedir. Çünkü yine daha önce belirtildiği gibi, İlk Hareket Ettirici, en yüksek arzu edilir olan varlıktır. Aristotelesçi düşüncede en yüksek arzu edilir olan (to proton orekton), en yüksek düşünür olan (to proton noeton)a özdeş kılınmaktadır. En yüksek düşünülür olan (to proton noeton)ise, gerçek iyi olan (to on kaln) olarak konumlanmaktadır. Öyleyse Aristoteles için İlk Hareket Ettirici; gerçek iyi olan, en yüksek arzu edilir olan ve en yüksek düşünür olan bir varlık olmakla evren üzerinde “ereksel bir etki”ye sahiptir. Demek ki,”bir ilk ilkenin var olduğu ve şeylerin nedenlerinin sonsuz sayıda olmadığı aşikardır. Onlar ne dikey olarak sonsuz bir dizi teşkil ederler, ne de tür bakımından sonsuz sayıdadırlar. Çünkü maddi neden açısından (örneğin Et’in Toprakta’tan, Toprağın Hava’dan, Havanın Ateş’ten çıkması ve bunun böylece sonsuza kadar gitmesi anlamında) bir şeyin başka başka bir şeyden, sonsuza varıncaya kadar çıkması mümkün değildir. Hareketin nedenleri de, örneğin insanın Hava, Hava’ nın Güneş, Güneş’in Nefret tarafından hareket ettirilmesi ve bunun böylece sonsuza kadar gitmesi anlamında, sonsuz bir dizi teşkil edemezler. Aynı şekilde ereksel nedenler de, gezmenin sağlık için, sağlığın mutluluk için, mutluluğun bir başka şey için olması ve böylece her şeyin bir başka şey için yapılması anlamında sonsuza kadar gidemezler. Nihayet özle ilgili olarak da durum aynıdır.”250

Şimdi, Aristoteles için olduğu gibi Fârâbî için de “İİk Varolan(mavcud) bütün diğer varolanların varlığının (vucüd) İlk Nedenidir (sabab)”251

”Aynı şekilde onun 249 Aristoteles, Fizik, s. 365. 250 Aristoteles, Metafizik I, s. 151. 251 Fârâbî, Fazıla, s. 1.

varlığının yalnızca kendilerini gerçekleştirmek için var olacağı bir maksat (garaz) ve amacı (gaya) da yoktur. Çünkü eğer böyle olsaydı, bu maksat ve amaç onun varlığının nedeni olmuş olur ve dolayısıyla o ilk neden olmazdı. Aynı şekilde onun varlığını kendisinden önce gelen bir şeyden almış olması söz konusu olmadığı gibi kendisinden daha aşağıda bulunan bir şeyden almış olması daha az akla uygundur. “252

Ancak Fârâbî için İlk Var olan, Aristoteles gibi Hareketsiz Hareket Ettirici olarak tasavvur edilmemektedir. Yukarıda belirtildiği üzere Aristoteles’in düşüncesinde İlk Olan, evren üzerinde ereksel bir etkin neden olarak konumlanmaktadır. O; En İyi Olan Varlık” olması bakımından kendinde düşünülür olan ve kendinde arzu edilir olan bir varlıktır. Dolayısıyla ay-üstü âlemi; ilk küre ve diğer küreler ereksel bir neden olarak bu ilk hareket ettiriciyi arzulamaktadırlar. ”İlk, önde gelen devinimin tek olmasına karşın çok fazla sayıda yıldızdan oluşması, ötekilerin ise her birinin ayrı başına kendine özgü devinimleri olması sorusu ile ilgili olarak,ilk olanın tek olması nedeniyle bunun söz konusu olması ussal kabul edilse gerek. Çünkü ilk devinim ötekilere göre yaşam ve her bir ilke açısından üstünlük taşıdığını düşünmek gerekiyor, bu üstünlük de orantılı oluyor. Nitekim ilk devinim tektir ve pek çok tanrısal cismi devindiriyor, ötekilerse çok sayıdadır ve her biri tek bir cismi devindiriyor. Gezegenlerden her biri çok sayıda devinimle deviniyor. İmdi doğa böyle eşitlik sağlıyor ve bir tür düzen gerçekleştiriyor; bir yandan tek bir devinime çok sayıda cisim verirken öte yandan tek tek cisme çok sayıda devinim ayırıyor. Bunun için öteki devinimler tek cisim taşıyor, çünkü tek yıldız taşıyan en sondaki devinimden önce gelenler çok sayıda cisim devindiriyor. Nitekim en son küre pek çok küreye bağlı olarak devinir, her bir küre ise bir tür cisim oluşturur. Dolayısıyla onun işi ortak bir iş. Nitekim her birinin doğal olarak kendine özgü bir devinimi var, bu sanki bir ek gibidir ve her sınırlı cismin olanağı sınırlı bir cisme göredir.”253

Görülüyor ki, bir arzu objesi olarak İlk Olan, ilk göğü ve diğer küreleri hareket ettirmektedir. İlk Olan’ ın ereksel bir biçimde ‘İlk Gök’e vermiş olduğu hareket diğer kürelere en içten en dıştakine doğru yönelerek iletilmektedir. Yine Aristoteles için İlk olan, “En yüksek iyi” olması zorunlu bir varlık olduğu için arzu edilir kılınmaktadır. Çünkü “zorunluluk” ona kendisi olmaksızın iyi’nin olması mümkün olmadığı biçimde izafe edilmektedir. Aynı zamanda “O”, bilfiil varlık olmakla

252

Fârâbî, Fazıla, s.2

253

kuvve ve değişimden arınmış olması bakımından, olduğundan başka türlü olması imkânsız olan varlıktır. Dolayısıyla da İlk Olan, olduğu biçimiyle yani bilfiil ve hareketsiz olması bakımından zorunlu olan varlıktır. ”Varlıkların ilkesi ve ilki hareketsizdir; O gerek özü bakımından, gerekse ilineksel bakımdan hareketsizdir. Bununla birlikte o ezeli-ebedi, ilk ve tek bir hareketi meydana getirir. Ancak hareket eden bir şey zorunlu olarak bir şey tarafından hareket ettirildiğine ilk hareket ettirici ise özü bakımından hareketsiz olduğuna, ezeli-ebedi bir hareket ezeli-ebedi bir varlık tarafından, tek bir hareket de tek bir varlık tarafından verilmek zorunda olduğuna göre, öte yandan evrenin, ilk ve hareketsiz tözü tarafından meydana getirildiğini söylediğimiz basit uzaysal yer değiştirme hareketinin dışında diğer ezeli-ebedi yer değiştirme hareketlerinin, yani gezegenlerin hareketlerinin de var olduğunu gördüğümüze göre (çünkü Fizik’te gösterdiğimiz gibi dairesel bir hareket yapan bir cisim, ezeli-ebedidir ve sükûnette olamaz). Bu yer değiştirme hareketlerinin her birinin de aynı zamanda özü gereği hareketsiz ve ezeli-edebi bir töz tarafından meydana getirilmiş olması zorunludur. Çünkü yıldızların doğası, ezeli-edebidir. Çünkü onlar belli bir tür tözlerdir ve hareket ettiren ezeli-ebedidir ve hareket edenden önce gelir. Bir tözden önce gelen ise zorunlu olarak bir töz olmak zorundadır. O halde açıktır ki yıldızların ne kadar hareketleri varsa, o kadar doğaları gereği ezeli-ebedi, özleri bakımından hareketsiz ve büyüklüğü olmayan tözler olmalıdır.”254

Şimdi Fârâbî için İlk Var olan, her ne kadar Aristotelesçi düşüncede olduğu gibi “Hareketsiz Hareket Ettirici” olarak tasavvur edilmiyor olsa da “O” evrendeki varlıkların “İlk Neden”i olarak konumlanmaktadır. Ancak Fârâbî’nin düşüncesi gereği İlk Neden, tıpkı Aristoteles için olduğu gibi özü gereği zorunlu olan bir varlık olarak kabul görmektedir. Daha önce belirtildiği üzere Aristotelesçi düşüncede İlk Neden; ereksel ve etkin bir neden olarak, bir arzu objesi konumuyla ay-üstü alemdeki varlıklara hareket kazandırmaktadır.” Sonra ereksel neden, bir erektir ve o ,bir başka şeyi elde etmek için istenen türden bir erek değildir;tersine o, başka her şeyin kendisi için istendiği türden bir erektir.O halde eğer böyle bir en son terim varsa,süreç sonsuz olamaz. Eğer böyle bir en son terim yoksa, ereksel neden olmaz. Fakat sonsuz dizinin varlığını ileri sürenler, farkına varmaksızın İyi Olan’ ı ortadan

254

kaldırmaktadırlar. Oysa bir sonuca varmayacağını düşünen hiç kimse, bir şeyi yapmaya kalkmaz. Sonra bu takdirde dünyada akıl olamaz. Çünkü insan, hiç olmazsa akıllı bir insan, her zaman bir ereğe ulaşmak için eylemde bulunur. Bu şey ise bir sınırdır; çünkü erek, bir sınırdır.”255

Ancak Fârâbî’nin düşüncesinde İlk Varlık, diğer varlıkların “O”nun özü gereği olarak kendinden zorunlu bir biçimde taşarak meydana geldiği “İlk Neden”dir.”İlk olan, var olan her şeyin kendisinden varlığa geldiği şeydir. İlk Olan’ın özel varlığı ile varolmasından, zorunlu olarak, insan iradesi ve seçimi(ihtiyar)sonucu varlığa gelmeyen bütün diğer var olanların bazısı duyularla gözlemlenen, bazısı ise akılsal ispatlarla(burhan) bilinen farklı varlık çeşitleri ile varlığa gelmeleri olayı çıkar. Ondan varlığa gelen şeyin varlığı, ancak varlığını bir başka şeyin varlığına borçlu olan bir taşma (fayd) sonucudur ve ondan (İlk Olan) başka olan herhangi bir şeyin varlığı, onun kendi varlığından çıkar (sudür). Bu bakımdan ondan varlığa gelen şeyin varlığı hiçbir şekilde onun nedeni değildir. O (başkasının varlığı), ne oğlun oğul olarak varlığının anababanın anababa olarak varlıklarının amacı olması anlamında İlk Olan’ın varlığının amacıdır, ne de bizden çıkan birçok şeyden olduğu gibi İk Olan’dan çıkan şeyin varlığının kendisine bir mükemmellik sağlaması anlamında onun nedenidir.”256