• Sonuç bulunamadı

Evlenme/Düğün İle İlgili İnançlar

4. HALK ARASINDA YAŞAYAN ŞAMANİZM

4.3. Evlenme/Düğün İle İlgili İnançlar

Türk hayatında ev ve evlilik, çocuk sahibi olmak en mühim kaidelerden biridir. İnsan ev-bark sahibi olunca, bulunduğu toplulukta itibar kazanır. Çocuk sahibi olunca da itibarı yükselir. Türk hayatının her safhasında yaşayışımıza, hareketlerimize yön veren inançlarımızın burada rolü devam etmektedir. İyi ve kötü karakterli iyeler, ev iyeleri, ata ruhları, eş bulmada iyi bir yuva kurmada, çocuk sahibi olmada, doğan çocukların hayatta kalmasında etkili olduğu inancı günümüzde de varlığını korumaktadır160.

Şamanizm inancını sürdürmekte olan Yakutlarda evlenme kız kaçırma şeklinde olur. Kız kaçırma ile görevli gençler şaman tarafından gerekli ayin yapıldıktan sonra yola koyulurlardı. Kız kaçırmak için gidecek olan gençler grubu önce bir araya toplanır, atları hazır halde beklerlerdi. Çünkü o zaman en süratli vasıta at idi. Şaman içinde kımız dolu bir tulumla bu atların bulunduğu yere gelir ve direklere bağlı bulunan atların civarına bu kımızdan bir avuç (hapaz) serperdi. Bunun anlamı, kötü ruhların bu gençlere zarar vermemesini temindir. Şaman yine bu esnada kırk kötü ruhun adlarını sayarak bunların şerrinden gençleri koruması için ıtık ya da ıdık adındaki tanrıya; bağışlaması için duada bulunur, yalvarıp yakarırdı. Bu küçük çaptaki hazırlıktan sonra gençler, kaçıracakları kızın bulunduğu kabileye doğru atlarına binip yola koyulurlar161. Şaman

159 a. g. m, s. 8–9.

160 Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, s. 87.

burada da kötü ruhları engelleyen pratiklere başvurarak gençlerin korunmasını sağlamaya çalışmıştır.

Kırgızlarda düğün törenlerinde enteresan bir manzara görülmektedir: Gelin, kayınbabasının evinde; yanmakta olan ateşe yağ döker ve bu alevli ateş karşısında hürmetle eğilirdi. Daha önceleri bu âdete Başkurtlarda da rastlanmakta idi. Fakat sonradan onlar bu âdeti kaldırmışlardır162. Bu ritüel ateşin koruyuculuğu karşısında duyulan saygının ifadesidir.

Gagavuz Türklerinde elçilikle ilgili bazı eski gelenekler vardır. Geleneğe göre elçi kız evine geldiğinde, ocağın korunu karıştırır veya ocağa, sobaya dokunur. Bu gelenekten kasdın ateşin temizleştirici ve saflaştırıcı niteliğinin Türklerce kabul görmesidir. Ateşe dokunmakla elçi bu eve hoş, saf, temiz niyetle geldiğini, eğer kalbinde kötü bir niyet varsa, onu da ocağın temizlediğini, yok ettiğini göstermek istiyor163.

Şamanlarda evlenme törenlerinde görülen bir mühim özellikte, gelinin eve geldiği gün, kapıda bir şeyler serpmek âdetidir. Gelinin başına saçılan şeyin cinsi her devre ve her bölgeye göre değişir. Bununla beraber o bölgede yetişen mahsulün en bolu ve sevileninin tercih edildiği bilinmektedir.

Evlenme töreninden sonra birçok şeyler gelin için tabu sayılır: Kocasının ve onun soyuna mensup olan erkeklerin ismini söylemek, büyükbabanın çadırından ileriye geçmek, geçici bir zaman için kayınbaba, kayınbiraderler hatta ve hatta kabillerdeki yaşlı kadınlarla konuşmak v.s gibi hususlar bu yasaklardan belli başlı olanlarıdır164. Şamanizmde, evlenme töreniyle ilgili yapılan uygulamalardan biri de "çök- kalk" merasimidir. Bu tören, gelini baba evinden alan düğün alayının oğlan evine gelirken yaptıkları hareketlerden oluşmaktadır. Bu hareket şöyle cereyan eder: Gelini kız evinden alan oğlan evi, önde şaman, şamanın hemen arkasında kopuzcular ve davul benzeri çalgıcılar olmak üzere yürümektedir. Bu arada şaman, kopuz eşliğinde gelin ve damadın mutluluğu için koşuklar okumaktadır; koşukların asıl dörtlükleri söylenirken yürünmekte ve düğün alayı da söylenen bu besteli manzumelere iştirak etmektedirler. Nakarat kısımlarında ise, şaman topluluğa dönerek "çök" demekte, topluluk bu emre uymakta ve türkünün nakaratını ayakları üzerinde çömelmiş bir şekilde dinlemektedir.

162 Abdülkadir İnan, a. g. e, s. 166.

163 Güllü Yoloğlu, Türklerin Aile Merasimleri, Ankara, 1999, s. 38–39. 164 Osman Cilacı, a. g. m, s. 177–178.

Nakaratın bitiminden hemen sonra, şaman süratle ayağa kalkmakta ve bu arada düğün alayına "kalk" emrini vermektedir. Bu emre anında tepki gösteren topluluk sert bir şekilde ayağa kalkmakta, bu arada davul ve diğer çalgılar çok gürültülü sesler çıkarmaktadır. Bu uygulamaların, yeni evlilere zararı dokunabilecek, mutluluğunu bozabilecek kötü ruhların korkutularak, gelin ve damadın bulunduğu yerden uzaklaştırılması amacını taşıdığı sanılmaktadır165.

Harput’ta geline gelinliği giydirildiği sırada üzerinden çıkarılan elbiseleri, kısmeti bağlı olduğuna inanılan kızın adı söylenerek bir küpün içine bastırılır. Ayrıca gelin götürülürken eline bir adet yün çorap verilerek, kendisinden bu çorabı sökmesi istenir. Gelin bu çorabı sökerken bir taraftan da kısmeti bağlı olan kız arkadaşının adını ilave ederek: "Ben nası gelin olub gidisem, bahtı bağlı filan arkadaşım da peşin sıra gele" derse, adı geçen kızın da bahtının açılıp gelin olacağına inanılır. Burada gelinden çıkarılan elbisenin, bahis konusu olan kızın adı ile küpe basılması, bu elbisenin gelinin değil de, bahtı bağlı olana gitmiş gibi bir davranışın tatbikini görüyoruz. Sebebi bilinmeden yapılan bu pratikteki amaç ve inanç evliliğe engel olan kara iyelerin dikkatini dağıtmak, onları şaşırtıp kanmalarını sağlamaktır. Çorabın sökülmesinde de aynı amaç vardır166.

Harput yöresinde yaklaşık 75–80 yıl öncesinde yapılan yöreye ait düğünlerde, gelinin çeyiz eşyasının oğlan evine götürülmesi sırasında renkli yün püsküller ve mavi boncuklarla bezenmiş katırlar kullanılırdı. Bu katırların boyunlarına ve yan taraflarına demirden yapılmış ve çıngırdah/ çıkırdak/ çıngırak adı verilen aletler takılırdı. Bu aletler hayvanın her hareketinde ses çıkarırdı. Gelin adayını nazardan korumak ve alayın geldiğini uzaklardan duyurmak amacıyla kullanıldığı ifade edilen bu aletler, bize kamların manyak adı verilen cübbeleri ile davullarına asılan demir çıngırakları hatırlatmaktadır. Nitekim kamların gökyüzü ve yeraltı yolculuklarında özellikle davullarına asılan ve konura adı verilen çıngıraklar, kötü ruhların fenalıklarından korunmak ve onları kovmak için okları temsil ederdi. Bu itibarla günümüzde hala bazı hayvanların boyunlarına takılan bu aletler Türk hayatında demirin kutsiyetine bağlı inançların izleridir167.

165 Gülin Öğüt Eker, “Karakeçililerde Eski Türk İnançları”, Türk Kültüründe Karakeçililer Uluslar Arası

Bilgi Şöleni Bildirileri, Ankara, 1999, s. 113.

166 Rıfat Araz, a. g. e, s. 114. 167 a. g. e, s. 114.

Beytüşşebab’da gelin kuşağının güveyi tarafından üç kere çözülüp bağlanması halinde, gelen gelinin eve uğur, bereket getireceğine inanılır. Çevrede söz konusu inanca bağlı bu harekete kuşak çözme adı verilir. Kamların ve alpların kuşandığı kuşak ile kutsiyet ifade eden üç sayısının kuşak çözmeye bağlı biçimde birleştiğini görüyoruz. Kam aksesuarı olan kuşağın daha sonraki zamanlarda devam ettiğini, tarikatlarda ve bir esnaf teşkilatı olan ahilik içinde de yer aldığı görülmektedir168.

Karakeçili aşiretinde, gelin alayı, kasabanın ara sokaklarından dolaşarak, bazen, durup oynayarak, oğlan evine gelir. Normal güzergâhtan farklı bir yol izlenmesiyle, ruhların oyalanarak geline ve damada zarar vermesinin önleneceği inancı yatmaktadır. Bu inanç günümüzde şeytandan ve çevredeki kötü bakışlardan korunmak olarak şekil değiştirmiştir. Dolaşma esnasında, gelin alayının önü büyük ağaç parçalarıyla ya da aracın önünde durularak kesilir. Sağdıç, yol kesenlere daha önceden hazırlanan paraları verir. Yol kesenler para verilmemesi, gönüllerinin alınmaması, düğün gibi mutluluk ve eğlencenin yoğun olduğu bir günde, bu mutluluğu paylaşmayan kişilerin - özellikle düğün sahipleri tarafından kalplerinin kırılmasının- beddua ederek gelin ve damada uğursuzluk getireceğine inanılır169.

Gelinler, Kars çevresinde ve Doğu Anadolu’nun birçok yerinde, çocuklarının yanında eşlerine isimleri ile hitap etmezler; babası veya babaları diye seslenirler. Aynı şekilde kaynanaların yanında oğlun başkaları ile konuşurken bizim ki, bizim herif veya kişi sıfatlarını kullanırlar. Bu tür hitaplar bugün bir tevazu ve bir terbiye ifadesi gibi kullanılıyorsa da, aslında hepsi başlangıçtaki inançlarımızın bakiyeleridir. Sevginin, muhabbetin ruhlar/ ata ruhları veya kötü ruhlar tarafından kullanılması halinde hitap edilene fenalığı dokunulmasın diye yapılır. Amaç hitap edileni fenalıktan koruma inancına dayanır170. Bu adet Kırgız-Kazaklar arasında da görülmektedir171.

Anadolu’da gürültü veya belirli seslerin çıkarılması ile kötü ruhların veya cinlerin kovulması arasında bir bağlantı kurarlar. Mesela tahtaya vurularak "tu- tu- tu şeytan kulağına kurşun" denir veya Anadolu ve Makedonya’da bir tepsiye kabuklu ceviz konur ve bu testinin düğün salonunda yuvarlanarak ses çıkarması istenir. Azerbaycan, Anadolu ve Dağıstan’da gelin yeni evinin eşiğinden içeriye girmeden ters

168 Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, s. 93. 169 Gülin Öğüt Eker, a. g. m, s. 113.

170 Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, s. 94. 171 Turgut Akpınar, a. g. e, s. 99.

çevrilmiş bir tabağa basarak ses çıkarması istenir. Anadolu ve Kuzey Mezopotamya Türkleri ile Bulgaristan Türklerinde yere düşen cam eşyanın mesela bardağın kırılması istenerek kazayı belayı savdı denir. Düğünlerde silah atılmasının uğruna inanılır. Ay tutulunca ayı tutan cinlerden kurtarılması için teneke veya kazandibi çalınır, taşlar birbirine vurularak ses çıkarılır ve buna zılgıt denir172. Karapapah Türkleri arasında da bu inanç vardır. Karapapah da gelin evin eşiğinden içeriye girmeden ayağının önüne kurban kesilir. Gelin önüne koyulan tabağı ayağı ile basarak kırar. Gelin baba evinde çıkınca ardından su serperler, şeker serperler. Bu tür inanmalar yukarda belirtilen sebeplere bağlanmıştır173.

Anadolu’da düğüm atmakla ilgili inançlar var. Mesela nikâh kıyılırken düğüm atılmaz. Kilit, makas gibi şeylerin ağzı açık tutulur, kapatılmaz. Kollar göğüste bağlanılmaz. Damat gerdekte iken ipe düğüm atılması halinde damadın bağlanılacağına inanılır. Kurtağzı bağlanırken de okunan bıçağın ağzı kapatılır. Mevlit dinlenirken eller dizin üzerine parmaklar açık bir şekilde konulur. Adak bezinin bağlanılmasının da kuralı vardır. Asya’da ise şaman dua ederken dinleyenler ellerini göğüslerinde bağlamazlar. Parmakları kapatmazlar. Parmağı kapatan kimseye şamanın yaptığı olumlu telkin geçmez, o şahıs yaralanamamış olur, inançları vardır174.

Karakalpak Türkleri arasında yaşayan bir inanca göre damat başarısız olmasın diye, gerdek odasının girişinde eşiğin önünde, damat ve gelin üç defa ateşten atlatılırlar. Böylece zararlı cinlerin ortadan temizlendiğine inanılır175.

Ankara Hacı Bayram Veli’de evlenme ile ilgili yapılan pratiklerde ilginçtir. Her Arabî ayın ilk cuması dikiş makası ile kısmet açılır. Daha çok kırmızı, yeşil, beyaz makaralar kullanılır. Ezan okunurken dileği olan kişi bir yandan kelime-i şahadet, kelime-i tevhit, salâvat getirir, bir yandan da makarayı açar, üç cuma aynı şekilde üç makara çözülür. Üçüncü cuma üç makara açık olarak yan yana tutulur. Sonra makaralar eve götürülür. Murat yerine gelince üç makaranın iplikleri tahminen ortadan kesilip bir akarsuya atılır176.

172 Yaşar Kalafat, Altaylardan Anadolu’ya Kamizm, s. 69. 173 Yaşar Kalafat, Türk Halk İnançları I, s. 93–94.

174 Yaşar Kalafat, Altaylardan Anadolu’ya Kamizm, s. 71–72. 175 Yaşar Kalafat, Türk Halk İnançları I, s. 73.

176 Nail Tan, “Türkiye’de Evlenemeyen Kızların Kısmetlerini Açma Pratikleri”, Türk Folkloru

Bursa Süleyman Çelebi ve Helvacı Bacı türbelerinde de eski Türklerdeki saçı geleneği hatırlatıcı durumlar vardır. Süleyman Çelebi’de kızlar türbeyi ziyaret ettikten sonra cuma günleri Emir Sultan camisinde mevlit okutup şeker dağıtırlar. Helvacı Bacı’da da kısmetinin açılmasını isteyen kızlar helva yapıp mezar başında dağıtırlar177. Kastamonu’da gelin attan veya taksiden inince başında para saçılır. Bu paradan bir tanesini kısmeti bağlı olanlar tenlerine değecek şekilde göğüsleri üzerinde taşırlar. Parayla birlikte şeker ve çerez de saçılır. Bu işlem düğün evinin kapısında, gerdek odasının kapısında da tekrarlanır. Saçılan şeker, para ve çerezler uğurludur. Kısmeti kapalı olanlar şekerleri ve çerezleri yerler. Paraları saklarlar178. Karakeçililer aslına bakılırsa Türk dünyasının tabii bir geleneği olan bolluk simgesi olarak un, buğday, şeker, çerez, para saçma bolluk, bereket, ağız tatlılığı getirmesi dileğiyle saçılır. Gelin- damadın üzerinden serpilen yiyeceklerden halk almaya çalışır. Halk arasında çanak yağması, çorba kapma, tavuk kapma olarak görülen bu ad koyma eski Türklerde potlaç, kençliyü, Osmanlılarda han-ı yağmanın sembolik anlamda devamı kabul edilebilir. Bu yiyeceklerden alanın da kısmetinin bol olacağına inanılır179.