• Sonuç bulunamadı

2. EVLİYA MENAKIPNAMELERİNDE ŞAMANİZM İLE İLGİLİ MOTİF-

2.8. Ateşe Hükmetmek

Eski Türk hayatında ateş, yapısında uğur, bolluk, bereket ile koruyuculuk, kurtarıcılık ve temizlik unsurlarını bulunduran, canlı ve kutsal, fakat mahiyeti bilinmeyen bir varlık olarak telakki edilmiştir. Bütün orta Asya ve Sibirya mitolojilerinde ateşin gökten geldiği ve kutsal sayıldığı inancı görülmektedir 55.

Muhtelif Türk zümreleri, ayinlerini ateş etrafında icra eder ve ateşe şükranlarını sunarlardı56. Batı Türkleri ve Kırgızlar çeşitli sebeplerle düzenledikleri şaman ayinlerinde ateş yakarlardı. Doğu Türkistan’da yapılan ayinlerle baskının, bir takım akla hayale sığmayan hareket ve davranışların yanında, ateş içinde kızgın bir demir alarak dili ile yaladığını ifade eder. Benzer davranışlar kazak baskılarında da görülmüştür57. Menâkıbu’l-Kudsiye’de bu motife rastlanılmaktadır. Anlatıldığına göre, Köre Kadı adındaki Selçuklu kadısı, Baba İlyas’ı tahrik ederek ondan bir keramet göstermesini ister. Köyün ortasına büyük bir ateş yaktırarak müritlerinden birkaçının bunun içine girmesini, yanıp yanmayacaklarını görmek istediğini bildirir. Bu talep üzerine ileri gelen müritlerden Oban, şeyhten müsaade isteyerek ateşin içine girer. Fakat ateş onu yakmaz ve ne yana yürürse orada ateş söner58. Yine aynı eserde, isyan sırasında Baba İlyas’ın Çat köyündeki zaviyesine ateş verildiğinden bahsolunur. O zaman henüz beşikte bir çocuk olan Muhlis Paşa telaş yüzünden içeride unutulmuştur.

54 Ahmet Yaşar Ocak, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 144–145.

55 Rıfat Araz, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Sufiliği İle Yatır ve Türbelerin Çevresinde Yaşayan Eski

Türk İnançları” , Erdem, C. 8, S. 24, Ankara, 1996, s. 808–810.

56 a. g. m, s. 810. 57 a. g. m, s. 811.

Üç gün müddetle yanan ateş ortasında kaldığı halde bir şey olmamış ve üçüncü gün Çat’da Şerefeddin Hoca adında biri tarafından kurtarılmıştır59.

Hacı Bektaş’ın Tatarları Müslüman etmekle görevli Can Baba adlı halifesi, Tatar Hanı Kavus Han tarafından ateşle imtihan edilir. Hakikaten veli olup olmadığını anlamak için onu, büyük bir ateş üstünde kaynayan kocaman bir kazanın içine sokarlar. Can Baba tam üç gün üç gece ateşte kaynar. Kapağı açtıklarında onu kazanın dibinde sapasağlam oturur bulurlar. Bu defa doğrudan doğruya ateşin içine girmesini öne sürerler. Can Baba, hanın keşişiyle birlikte olmak şartıyla kabul eder. Keşiş mahcup olmamak için teklifi benimser ve bir tepe üzerine yakılmış kocaman ateşin içine beraberce girerler. Keşiş yanıp kül olur, ama Can Baba yine sağlam çıkar. Tatarlar gördükleri bu keramet üzerine Müslüman olurlar. Benzer bir denemede, Hacım Sultan’da uygulanmıştır. Seyitgazi tekkesindeki dervişler Hacım’ın peygamber evladından olup olmadığını tahkik için içi ateş dolu bir tandıra girmesini isterler. Hacım kendi girmeyip müridi burhan abdalı sokar, Burhan Abdal tandıra girip sema etmeye başlar ve ateşi söndürür; tekrar sapasağlam dışarı çıkar60.

Abdal Musa menakıpnamesinde de Teke Beği’nin askerilerine büyük bir ateş yaktırıp, Abdal Musa’yı yakma girişimi vardır. Abdal Musa ve müritleri sema ederek ateşin üzerine yürüdüler ve ateşi tamamen söndürmüşlerdir61.

Haydarilerin ayinlerine şahit olan İbn-i Batuta şunları kaydetmiştir: "Tibet’teki Haydarilerin yaktıkları büyük cesametteki ateş etrafındaki rakslı ayinlerde Haydarilerin öbek öbek ateşlerin etrafında sema ederken zaman zaman vecde gelip ateşin içerilerine girmelerine rağmen ateşten kesinlikle etkilenmediklerine şahit olur". İbn-i Batuta benzer ayinlere Hindistan’daki Haydariler arasında da rastladığını da kaydetmiştir: "Haydarilerin sembolü olan boyun ve bileklerine taktıkları demir halkalarla tasvir ettikten sonra haydarilerin yatsı namazından sonra zaviyenin avlusunda büyük bir ateş yaktıklarından bahseder. Başlarındaki şeyh ile beraber dervişler ateşin etrafında semah etmeye başlarlar. Semah sırasında seyyahın gömleğini sırtına geçiren şeyh, peşindeki müritleriyle iyice köz haline gelmiş ateşin içine girer. Ateşin içinden çıktıktan sonra İbn-i Batuta gömleğine hiçbir olmadığını yazar"62 .

59 Sadettin Buluç, “Elvan Çelebinin Menakıb- Namesi”, Türkiyat Mecmuası, C. 19, İstanbul, 1980, s. 4. 60 Ahmet Yaşar Ocak, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 145–146.

61 Abdurahman Güzel, Abdal Musa Velâyetnamesi, Ankara, 1999, s. 26.

Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde Erzurum yöresindeki kanlı dede türbesinin bulunduğu mekânda, yaklaşık elli araba yükü odunun yakılarak büyük bir ateş yığınının oluşturulduğuna, ateşin çevresinde davul, def ve kudüm çalarak ayin yapan dervişlerin o cehennemi ateşe girip tevhit ettiklerine işaret eder63.

Bu menkıbeleri okur okumaz hatıra Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından ateşe atılması hadisesi ile ilgili Kuran-ı Kerim ayetlerinin gelmemesine imkân yoktur. Çok tanınmış bu hadisenin cereyan şekli kısaca şöyledir: Hz. İbrahim’in peygamberliğini kabul etmeyen Nemrut, dağlar gibi ateş yaktırarak onu mancınıkla bu ateşin içine attırmış, fakat ateş kendisini yakmayarak çimenlik bir yer halini almıştır. Hatta halk inanışına göre Urfa’da bulunan bu yerde bir göl meydana gelmiş olup Halil’ül Rahman gölü diye bilinir. İçindeki balıklar mukaddes sayılan ve bu yüzden avlanmayan bu göl saygıyla ziyaret edilir.

Bu ve benzeri örneklere rağmen Bektaşi menakıpnamelerinden nakledilen olaylardaki ateşe girip yanmama yahut ateşin yakıcı, yok edici kabiliyetini kontrol altına alabilme durumu, cereyan ediş tarzı itibariyle çok farklı ve şamanist bir mahiyet arz etmektedir. Ancak özellikle Hz. İbrahim’e ait zikredilen mucizenin bulunması, bu şamanist inancın daha pek çokları gibi kendini sürdürmesine elverişli bir ortam hazırlamış ve pek çok menkıbede rahatlıkla kullanılmasını temin etmiştir64.

Şamanların birtakım sihri tecrübeler sonunda ateşin yakıcı etkisini yok etme gücünü kazandıkları bazı araştırmacılar tarafından tespit edilmiştir. Şamanın her bakımdan ateşe hükmetmesi ile şaman rahatça vücudunun her tarafını ateşe karşı duyarsız ve onun yapacağı tahribatı etkisiz hale getirebilmektedir. Bir başka tespite göre şamanın ateşe hâkimiyetinin ateşten korkmayan bir ruhun şamanın vücuduna girmesi suretiyle hâsıl olduğuna inanıldığını görmüştür. Bu ruh şamanın içine girdiğinde, o ateş üstünde hiç yanmadan yürüyebilir; ateşte kıpkızıl olmuş bir demiri hiç acı duymadan avuçlayabilir. Bunu gibi ıstıraba mukavim bir ruh her türlü kesici ve yaralayıcı aletlerle şamanı duygusuz hale getirebilmektedir. Bu özelliklerdeki şamanlar Tunguzlarda, Goldlarda, Buryatlarda tespit edilmiştir65.

Altaylarda 17. yüzyılda meşhur Kam Kalpas adındaki bir şamanın Oyrak Beği tarafından ateşe atıldığı, bu kamın uzun süre ateşte kalarak yanmadığı müşahede

63 Rıfat Araz, a. g. m, s. 795.

64 Ahmet Yaşar Ocak, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, s. 147. 65 a. g. e, s. 147–148.

edilmiştir66. Telengitlerde de bir ulu şamanın varlığına rastlanmıştır. Rus çarının bütün şamanların yakılması emri gereğince bütün şamalar toplatılıp yakılmaya başlatılmış. Bunların içinde yalnızca Totogoş denilen şaman yanmamıştır. Bunu gören Rus çarı onun kamlığına devam etmesini söyledi67.

Şamanların ateşe hükmetme durumları yalnız Türkler arasında değil, Moğollarda da tespit edilmiştir. Cengiz Han’a bu unvanı veren Teb Tengri’nin ve Cengiz’in amcası Kutula’nın bu kudrete sahip olduklarını bilinmektedir. Hatta Kutula soğuk kış gecelerinde iri ağaçlardan büyük bir ateş yakar ve yanına yatardı. Yanan korlar üzerine düşer, fakat o buna aldırmazdı68. Moğol şamanlarının ateşle olan bu ilgileri, 1258’de Hülagu’nun Bağdat’ı zaptından itibaren Rufailik tarikatına da geçmiş, bu tarihten sonra dağılan Rufai dervişleri, şamanlardan öğrendikleri uygulamaları göstermeye başlamışlardı69.