• Sonuç bulunamadı

4. HALK ARASINDA YAŞAYAN ŞAMANİZM

4.1. Doğum İle İlgili İnançlar

4.1.1. Doğum Öncesi Ritüelleri

Çocuk sahibi olmak isteyen analar, ata mezarlarını, evliya türbelerini ziyaret edip, onlara adak adar, dilek diler ve kendilerinden himmet beklenirdi. Eskiden de

94 V. V Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, (Çev. Kazım Yaşar Kopraman- Afşar İsmail

Aka ), Ankara, 1975, s. 18.

95 Abdülkadir İnan, “Umay İlahesi Hakkında”, Makaleler ve İncelemeler, C. I, Ankara, 1998, s. 397;

Sadettin Gömeç, “Umay Meselesi”, Türk Kültürü, S. 318, Ankara, 1989, s. 631.

96 Cemal Yıldırım, “Eski Türk İnançlarının İzleri ve Ağrı”, Türk Dünyası Araştırmaları, s. 128, İstanbul,

2000, s. 177.

97 Uno Havra, “Altaylı Kavimlerde Doğum ve Çocuk Ruhları”, (Çev. Erdem Kayıran), Türk Yurdu, S.2,

Ankara, 1954, s. 144.

mukaddes kabul edilen ağaçlara, ata mezarlarına, kam mezarlarına çaput bağlayarak, saçı ve kurban sunarak çocuk dilemek ve yardım istemek Türkler arasında yaygın bir inançtı99.

Kars yöresinde, rüyasında bıçak, kama veya kılıç gören baba veya annenin erkek çocuk; gül görenlerin ise kız çocuk sahibi olacağı düşünülürmüş. Bu tür bir başka sınamada, yörede şöyle yapılır: Hamile kadına haber vermeden oturacak yere bıçak, diğer yerine makas konur. Anne adayı, bıçak üstüne oturursa, erkek; makas üstüne kız çocuk doğuracak, diye inanılır. Bu inanç ve sınama, Erzurum yöresinde mevcuttur. Kılıç, kama ve bıçak gibi aletler demirden imal edilir. Demir madeni, kam tarafından büyü ve tedavi usullerinde, yemin merasimlerinde kullanılan bir mukaddestir100.

Erzurum’da tıpkı taşı, yad taşı veya sadece boncuk denen bir cins taş vardır. Bu boncuk taşı doğacak çocukların yaşaması için kullanılır. Bunu taşıyan anne çocuğunu kaybetmez101. Yine Doğu Anadolu’da çocuksuz veya erkek çocuğu olmayanların

hamile kadınlara nazarlarının değeceğine inanıldığı için nazarlık, üzerlik taşınmasına dikkat edilir ve göz değmesinden korunmaya çalışılır102. Görüldüğü gibi bu pratikler korunma amaçlıdır.

Tunceli’de, Munzur dağından çıkan Munzur çayının suyunun çocuğu olmayan analar üzerinde olumlu tesir gösterdiği inancı vardır. Munzur’un gözlerinden çıkan köpüklü sular mukaddes sayılır. Bu yüzden balıkları yenmez ve içine girilip kirletilmez. Erzurum’un kazasından çıkan Fırat’ın kaynağı olan göze suyunun gökten indiğine ve çocuk sahibi olmak isteyen kadınların yardımcı olduğuna inanılır. Buraya gelen kadınlar, gözenin çevresinde yedi defa döner ve üzerlerine gözenin suları serpilir103. Harput ve çevresinde birkaç defa hamile olduğu halde her seferinde düşük yaparak çocuklarını doğuramayan kadınlar, çocukları yaşayan sağlıklı anneleri vakitli vakitsiz ziyaret ederek hissettirmeden ellerini bu evin kapılarına, eşik duvarlarına sürüp, bir bahane ile ocaklarının başına veya bu kadınların yanlarına otururlar. Bu davranışlarla, sağlıklı annedeki doğuma ait olumlu unsurların kendilerine sıçrayacağına böylece çocuk sahibi olacaklarına inanırlar, yörede bir nevi kıskançlık, çekememe veya

99 Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara, 1990, s. 72. 100 a. g. e, s. 75.

101 a. g. e, s. 75. 102 a. g. e, s. 76. 103 a. g. e, s. 76.

gizli hainlik olarak nitelendirilen ve halk tarafından da kabul görmeyen bu pratiklerde, asıl mahiyeti unutulmuş, eski Türk inançlarının izleri görülür. Nitekim başlangıçtaki Türk inançlarında önemli yer işgal eden ocak, kapı, eşik gibi ev iyeleri, mensup oldukları evlerin sınırları dâhilinde tesir gösterebiliyorlardı. Her insanda bulunduğuna inanılan "arvakların" güç ve kudretleri farklı idi. Keza kadının hamileliği boyunca onu koruyup gözeten "himayeci ayısıtlar" doğumu ve çoğalmayı engelleyen "körmöslerle" sürekli mücadele içindeydiler. Bu durum bugün yörede bir nevi gizli hainlik veya çekememezlik adı ile duyguların derinliğine nüfuz etmiş ve bunun bir yansıması ile ortaya çıkmış. Bu olumsuz davranışlarda amaç ve inanç, karşı kişinin şahsında ve yuvasında bulunan çoğalma fonksiyonuna sahip himayeci ruhların sevgisini kazanıp onları kandırmak, şaşırtmak ve yardımlarını sağlamaktadır104.

Harput yöresinde özellikle iştahsız olan hamile kadınlara hasta ve iflah olmayan çocuklara, zayıf ve çelimsiz kişiler ile emmekte ihmali görülen hayvan yavrularına söylenen ; "ye ki canan gut (kut) gele" veya "emmi (emmiyor) ki gut bula" sözleri Türk inanç sistematiğinde önemli sayılmaktadır. Yeri geldikçe söylenen bu ifadelerlerde "kut" eski anlam ve önemini değişik bir şekilde yaşatmaktadır. Nitekim bereket, çoğalma ve refahı sağlayan, insan ve hayvan yavrularını himaye eden "ayısıtlar" dağınık haldeki hayat unsurlarını bir araya toplayarak, kut yapar ve bunu ana karnındaki çocuğa üfledikten sonra, çocuğun can bulmasına yardımcı olurlardı. Divan-ı Lûgat-it-Türk’te; uğur, devlet, baht, talih, saadet anlamıyla geçen kut kavramı, bu pratikte canlının hayat bulmasına sebep teşkil eden kuvvet ve kudret anlamına gelmektedir ki bu anlam günümüzde yörede de sürdürülmektedir105.

Harput’ta çocuğu olmayan kadınlar için uygulanan bir diğer pratikte, "Muhammed" adı bulunan yedi ayrı evden toplanan mıh (çivi)’ların, bilezik yaptırılarak bahsolunan kadının bileğine takılması şeklinde ortaya çıkar. Bu tarzda uygulanan ritüelin amacı yedi ayrı evden alınan kutsal demirlere ait kuvvet ve koruma unsurlarının İslamiyet’teki Muhammed adının kutsiyetiyle birleşip, doğma ve çoğalmaya yönelik dini-sihri bir güç oluşumunu sağlamaktır. Bilindiği gibi demir, kamların muhtelif vesilerle icra ettikleri ayinlerde olduğu gibi, büyü ve tedavi usulleri ile yemin merasimlerinde bulundukları kurtarıcı fonksiyonuna sahip kutsal bir ruh olarak telakki

104 Rıfat Araz, Harput’ta Eski Türk İnançları ve Halk Hekimliği, Ankara 1995, s. 93–94. 105 a. g. e, s. 94.

edilirdi106. Antalya’nın kırsal kesiminde de buna benzer bir uygulama vardır. Yedi Mehmet adlı evden çivi toplanıp bilezik yaptırılır ve hamile kadının bileğine takılır; tekkeye gidip çapıt bağlanır; kurban adanır; hamile kadının beline muşamba içinde muska (hamayıl) bağlanır107.

Altay Türkleri arasında çocuğu olmayan Altay kişi "kutay vermiyor" der ve ondan kendisine çocuk vermesini ister. Altay dağlarında tıbben ve inanç itibarıyla kutsal sayılan yararlı sular vardır. Ruslar bu sulara itibar etmezler. Sadece Altay kişi bu suların yerini bilir ve bunlar yabancılara gösterilmez. Bunlara "arjan su" denilir. Bu sularla her zaman gidilmez. Dolunaydan evvel gidilmesi gerekir. Çocuğu olmayan Altay kişi burada yatar ve oturur. Bir tek şey düşünür. "Altay kutay bana bala ver" diye bekler. Bu sular kaynak sularıdır. Bunlardan bazıları akşam, bazıları sabah ve bazıları öğle içilirler. Hangi suyun ne zaman içileceğini kam/ bilirkişi tayin eder, onun bilgisine başvurulur108.