• Sonuç bulunamadı

4.1. Devlet başkanında aranan ahlâki özellikler

4.1.6. Harp Ahlakı

4.1.6.3. Esirlere Muamele

Esir, savaş sırasında ele geçirilen düşman askeridir. Esir, erkek olabileceği gibi kadın da olabilir. Eskiden savaş esirleri işkencelerle öldürülür; bazı milletlerde de çok ağır işlerde kullanılır, bütün insanlık haklarını kaybederdi. İslâmiyet esâret müessesesini bu şekilde buldu. Esirlere işkenceyi yasakladı639; onlara şefkat ve merhametle muamele yapılmasını emretti640; bu arada esirlerden köle ve câriye edinilenlerin her fırsatta hürriyetlerine kavuşturulmasını büyük bir tâat saydı.641 Kur’an’a göre esirin yiyeceğini vermek ve onu doyurmak Müslüman bir devletin sorumluluğudur.

636 Müslim, Fezâil, 57–58. 637 Ebu Dâvud, Harâc, 14.

638 Nesâî, Kasmûl Fey, 1; Müslim, Cihâd, 15. 639 Enfal 8/67.

640 Enfal 8/70. 641 Muhammed,47/4.

“Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.”642 Esirlere karşı yumuşak hoşgörülü ve cömert davranan Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerinden anlamaktayız ki; ideal bir devlet başkanı esirlere Kur’an’da ki ölçüler çerçevesinde muamele etmelidir.

Hz. Peygamber Bedir esirlerini ashabına dağıttıktan sonra onlara iyi davranılmasını emretmiştir. Bu konuyla ilgili nakledilen bir rivayet Hz. Peygamber’in bu talimatı üzerine, sahabelerin hurma ile yetinip yemeklerini esirlere verdiklerini ortaya koymaktadır.643

Süleyman b. Bürde'nin babası şöyle demiştir: "Rasulûllah (s.a.s.) bir orduya

veya müfrezeye kumandan tayin ettiği zaman ona yakınları hakkında Allah'tan korkmasını tavsiye eder: Yanında bulunan Müslümanlara da hayrı tavsiyede bulunur; sonra şöyle talimat verirdi: "Allah yolunda, Allah'ın adıyla savaşın. Allah'ı inkâr edenlerle çarpışın. Savasın, fakat ganimet hususunda hıyânette bulunmayın; hem zulmetmeyin, kimsenin bir uzvunu kesmeyin, hiçbir çocuğu öldürmeyin. Ey komutan; düşmanla karşılaştığın zaman, onları üç şeye davet et; bunlardan herhangi birini kabul ederlerse, onları serbest bırak. 1) Onları İslâm'a davet et; Sana olumlu cevap verirlerse, hemen kabul et. 2) Sonra, onları göç etmeye çağır; eğer kabul etmezlerse, kendilerine haber ver ki, Müslümanların yerlileri gibi olacaklar, kendilerine ganimet ve yağmadan bir şey verilmeyecektir. Ancak, Müslümanlarla birlikte mücâhede ederlerse, o başka. 3) Eğer İslâmiyeti kabul etmezlerse, kendilerinden cizye (gayr-i müslimlerden alınan vergi) iste. Olumlu cevap verirlerse, onlardan kabul et. Bunu da kabul etmezlerse, artık Allah'tan yardım dileyerek, kendileriyle harp et"644.

Bedir Savaşı’ndan sonra Hz.Peygamber(s.a.s) savaşta esir düşenlerin durumunu istişare etmek için sahabeleriyle toplandı. Sahabeden bazıları bu esirlerin Bedir’de şehit olan ailelerin kin ve garazlarını söndürmek için öldürülmesini istiyorlardı. Fakat Hz.Peygamber(s.a.s) bunu reddedip, belli bir

642 İnsan,76/8.

643 İbn Hişam, Sire, I, s. 645.

fidye karşılığında bunların salıverilmesini öneren Hz.Ebubekir(r.a)’in görüşünü benimsedi. Burada okuma yazma bilen her savaş esirinin, serbest kalması karşılığında Müslüman çocuklara okuma-yazma öğretmesi de alınan kararlardandır. Bu bize fidyenin sadece mal veya paradan ibaret olmadığını göstermektedir.645

Hz. Peygamber(s.a.s.) Bedir’den sonra her askere bir esir düşecek şekilde esirleri Müslümanlara taksim etmişti. Onlara esirlere iyi muamele etmelerini emretti. Burada esirlere elbise verilmiş, onlarla aynı şart ve mekânlarda aynı yemekler yenmiştir. Fakat kendini tutamayan bazı askerler esirlerine eziyet ettiklerinde Hz. Peygamber(s.a.s.)’in ciddi azarlarına muhatap olmuşlardır.646 Görüldüğü üzere İslâm'da esirlere işkence ve zulüm yapılmaz; güçlerinin üstünde iş yükletilmez. Bir aile ferdine gösterilen ilgi, şefkat ve yardımın bunlara da gösterilmesi gerekir.

Ebû Hüreyre(r.a)’den şöyle nakledilmiştir: “Resûlulah (s.a.s.) Necd tarafına

suvâri gönderdi. Bunlar Benî Hanîfe (kabilesin) den Sümâme b. Üsâl denilen bir adam getirdiler. Bu zât Yemâmeliler'in reîsi idi. Onu mescidin direklerinden bir direğe bağladılar. Derken Rasulûllah (s.a.s.)) onun yanma çıkarak:

-Ne haber yâ Sümâme? dedi. Sümâme şunları söyledi:

— Bendeki yâ Muhammed, hayırdır. Şayet öldürürsen kan. sahibi birini öldürmüş olursun. İhsan edersen şükreden birine ihsan etmiş olursun! Eğer mal istiyorsan hemen dile! Sana dilediğin kadar mal verilir! Bunun üzerine Rasulûllah (s.a.s.) onu terk etti. Ertesi günden sonraki gün gelince yine:

— “Ne haber yâ Sümâme?” diye sordu. O da:

— Sana soylediğimdir! Eğer ihsan edersen şükreden birine ihsan etmiş olursun! Öldürürsen kan sahibi birini öldürmüş olursun! Mal istiyorsan hemen dile! Sana

645 Hamidullah, İslam Peygamberi, I, s. 226. 646 Hamidullah, a.g.e., I, s. 227.

dilediğin kadar mal verilir! dedi. Rasulûllah (s.a.s.) onu yine terketti. Ertesi gün gelince (tekrar) :

— “Ne haber yâ Sümâme?” diye sordu. Sümâme:

— Bende sana söylediklerim var! Eğer ihsan edersen, şükreden birine ihsan etmiş olursun! Öldürürsen kan sahibi birini Öldürmüş olursun! Mal istiyorsan hemen dile! Sana dilediğin kadar mal verilecektir! dedi. Bunun üzerine Rasulûllah (s.a.s.):

— “Sumâme'yı serbest bırakın!” buyurdu. O da mescide yakın bir hurmalığa giderek yıkandı. Sonra mescide girdi. Ve:

— Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet ederim! Muhammed'in onun kulu ve resulü olduğuna da şehâdet ederim! Yâ Muhammed, vallahi yeryüzünde (şimdiye kadar) bana senin yüzünden daha sevimsiz bir yüz yoktu! Şimdi senin yüzün bana bütün yüzlerden daha sevimli oldu. Vallahi benim için senin dîninden daha sevimsiz bir dîn yoktu! Dînin de benim için bütün dînlerden daha sevimli oldu! Vallahi, benim için senin beldenden daha sevimsiz bir belde yoktu. Şimdi belden de benim için bütün beldelerden sevimli oldu! Süvarilerin beni yakaladığında ben ömre yapmak istiyordum. Ne buyurursun? dedi. Bunun üzerine Rasulûllah (s.a.s.) kendisini müjdeledi. Ve ömre yapmasını emret' ti. Mekke'ye vardığında ona birisi:

— Sen dininden mi döndün? diye sormuş. O da:

— Hayır! Lâkin ben Rasulûllah (s.a.s.)’la birlikte Müslüman oldum! Hayır, vallahi! Size Rasulûllah (s.a.s.) izin vermedikçe Yemâme'den bir buğday tanesi bile gelemez! demiş.647

Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bedir savaşı

bitip esirler getirilince Rasûlullah (s.a.s.): “Bu esirler hakkında ne diyorsunuz” dedi. Bu hadis biraz uzuncadır- Sonra Rasûlullah (s.a.s.); “Onlardan her biri ya fidye verecektir veya boynu vurulacaktır” buyurdu. Abdullah b. Mes’ûd diyor ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Süheyl b. Beyda bundan müstesna olsun, O’nun İslam’dan bahsettiğini işittim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s) sustu o gün üzerime gökten taş yağmasından korktuğum

kadar hiçbir gün korkmamıştım. Sonunda Rasûlullah (s.a.s.): “Süheyl b. Beyda müstesnadır.” buyurdu. Sonra ayet Ömer’in görüşüne uygun olarak indi: Enfal sûresi 67. ayet: “Yeryüzünde küfrün belini kırıp, tam hâkimiyet sağlamadıkça hiçbir peygambere esir almak yakışık almaz. Siz bu dünyanın geçici kazançlarını istiyorsunuz. Ama Allah, sizin için ahiretteki Cenneti elde etmenizi istiyor. Çünkü Allah en yüce iktidar sahibi olup, yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.”648

Urve b. Zübeyr el-Misver b. Mahreme ile Mervan'dan naklettiğine göre;

Rasûlullah (s.a.s.) Hevâzin (kabilesi) elçileri müslümanlığı kabul ederek kendisine gelip de mallarının kendilerine geri verilmesini istedikleri zaman onlara (şöyle) konuştu:

Benim yanımda şu gördüğünüz (askerler) vardır." (onların hepsinin de bu mallarda hakkı vardır) söz (ler)den en hoşuma gideni en doğru olanıdır. (Binaenaleyh) ya esir (leriniz)i tercih ediniz ya da mallarınız)!" Bunun üzerine (Hevazin elçileri);

Biz esir(ler)imizi tercih ediyoruz dediler. Rasûlullah (s.a.s.) da (onlara bir hitabede bulunmak üzere ayağa) kalktı Allah'a (hamd-ü) senada bulunduktan sonra dedi ki:

"Gelelim mevzumuza! Sizin şu (Hevazinli) kardeşleriniz (Müslümanlığı kabul edip) tevbe ederek geldiler. Ben onlara esirlerini (karşılıksız olarak) geri vermeyi uygun görüyorum. Sizden kim kendi arzusuyla bunu yapmayı istiyorsa (bunu) yapsın. Kim de bizim kendisine Allah'ın bize vereceği ilk feyden (biraz mal) vermemize kadar (esirler üzerindeki) hakkını elinde tutmak istiyorsa (o da bunu) yapsın" (orada bulunan) halk; Ey Allah'ın Rasûlü biz kendi gönlümüzle bu esirleri onlara (karşılıksız olarak) veriyoruz, dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.); "Biz (esirleri karşılıksız olarak bırakmamız hususunda bize) izin verenle vermeyeni birbirinden ayırt edemiyoruz. Gidiniz başkanlarınıza (danışınız) sizin kararınızı bize onlar getirsinler." dedi. Halk da (başkanlarının yanına) gitti. Başkanları onlarla konuştular ve hepsinin de esirleri

karşılıksız olarak bırakmayı gönülden istediklerini ve (buna) izin verdiklerini bildirdiler.649

Ebu Sa'id (r.a.) anlatıyor: " Rasulûllah (s.a.s.) Huneyn seferi sırasında Evtas'a

bir ordu gönderdi. Ordu düşmanla karşılaştı ve çarpıştılar. Müslüman askerler onlara galebe çaldı, bir miktar kadını da esir etti. Rasulûllah (s.a.s.)'ın Ashabından bir kısımları, ele geçirilen cariyelere teması, müşrik kocaları sebebiyle sanki günah addettiler. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulunduğunuz cariyeler müstesna..."650. Yani "bunlar (esir aldıklarınız) iddetlerini doldurunca size helaldır."651

İrbaz b. Sariye (r.a.) anlatıyor: "Rasulûllah (s.a.s.), karınlarındaki yükü vaz'

etmedikçe (doğurmadıkça) esirelere temasta bulunmayı yasakladı."652

İbnu Ömer (r.a.) anlatıyor: " Rasulûllah (s.a.s.), Halid (r.a.)'ı Beni Cezime'ye

gönderdi. (Yurdlarına varınca Halid) onları önce İslam'a davet etti. Onlar "müslüman olduk!" demeyi güzel söyleyemediler, "Sâbii olduk, Sâbii olduk!" dediler. Halid de onları öldürmeye, esir etmeye başladı. Bizden her bir askere esirini verdi. Sonra bir gün geçince, herkese esirini öldürmeyi emretti. Ben: "Vallahi ben esirimi öldürmem! Arkadaşlarımdan da kimse esirini öldürmez! dedim. Rasulûllah (s.a.s.)'a gelince, durumu haber verdik. Ellerini kaldırıp: "Allah'ım, Halid'in yaptığından beriyim!" dedi ve bunu iki sefer tekrar etti."653