• Sonuç bulunamadı

4.1. Devlet başkanında aranan ahlâki özellikler

4.1.5. Diğer devlet veya topluluklara karşı vatandaşını savunmak

4.1.5.1. Diğer devletler veya kabilelerden sığınanlara sahip

Sözlük anlamı, emin olmak, güvenmek, korkmamak, endişeden kurtulmak anlamına gelen eman, Bir savaş hukuku terimi olarak; düşmana, emniyet altında olduğuna dair verilen söz veya yapılan işaret demektir. Yetkili bir kimse tarafından düzenlenecek yazılı bir emânnâme ile verilen emân da "Emân bi'l-kitâbe" olur. Eman bir düşmana veya belli bir düşman grubuna verileceği gibi, bütün savaşçı düşmana genel olarak da verilebilir. Günümüz devletler hukukunda sığınma veya iltica talebinde bulunma emân isteme niteliğindedir.603

Şu ayette Yüce Allah, Hz.Peygamber’e müşriklere eman vermesi gerektiğini bildirmektedir:

“ Ve eğer müşriklerden biri senden eman dilerse, Allah’ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra (müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.”604

İslam, insanlar ve Allah arasındaki salt ruhani ilişkiyi anlatan bir din değildir. Tam aksine hayatın tüm safhalarını kapsayan -kişisel ve toplumsal, iktisadi ve siyasi-Müslümanların hayatına yön veren bir dindir.

Açıkça anlaşılmalıdır ki diğer devletler veya kabilelerden sığınanlara dâhil tüm insanlara -ister birey ister grup, ister devletler veya hükümetler olsun- inanç, ırk, kültür veya toplumsal statülerine bakmaksızın, kendilerine Allah’ın bahşettiği hak ve haysiyetlerinden dolayı gereken saygı ve önemi göstererek muamelede bulunmak her Müslüman’ın üzerinde hukuki bir vecibedir. İnsana karşı herhangi bir zulüm veya yanlış muamelede bulunmak, tüm insanlığa ve esasında Yüce Allah’a karşı da kusur işlemek demektir.

603 Döndüren, Hamdi, “Eman”, D.İ.A., www.darulerkam.de 604 Tevbe, 9/6.

İbn Müseyyeb’ den gelen bir rivayette, Rasulûllah (s.a.s.) Hayber Yahudilerine şunu söyledi: "Mahsulât, sizinle bizim aramızda olmak şartıyla sizi

Allah'ın bıraktığı müddetçe yerinizde bırakıyorum " Rasulûllah (s.a.s.) Hayber'e (tahminci olarak) Abdullah b. Revaha (r.a.)'yı gönderdi Rasulûllah (s.a.s.)'la Yahudiler arasında, mahsulün miktarını tahmin ve takdir işini o yapmış, neticede, onlara: "İsterseniz siz alın, isterseniz bana kalsın" demişti Yahudiler mahsulün kendilerine kalmasını tercih ettiler605

Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni' şöyle derken işitmiştir; ”Ben Mekkenin fethi

yılı Rasûlullah'ın yanına gittim ve O'nu yıkanıyor buldum. Kızı Fâtıma da O'nu perde ile örtüyordu. Kendisine selâm verdim.

— "Bu kadın kimdir?" diye sordu. Ben:

— Ben Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'im, dedim. Rasûlullah (s.a.s.): — “ Hoşgeldin Ümmü Hâni'" buyurdu.

Yıkanmasından ayrılınca bir tek elbise içinde (yânî sırtındaki bezi) çaprasvârî bağlamış olduğu hâlde sekiz rek'at namaz kıldı. Namaz akabinde ben kendisine:

— Yâ Rasûlallah! Anamın oğlu Alî, benim ahd ve emân verdiğim fulânı, İbnu Hubeyre'yi öldüreceğini söylüyor, dedim.

Rasûlullah:

— "Yâ Ümme Hâni'! Senin ahd ve emân verdiğin kimseye biz de ahd ve emân verdik" buyurdu.

Rasûlullah'ın kıldığı bu namaz, duhâ namazı idi606.

Sâ'd(r.a.)’'den gelen bir rivayete göre: “Rasûlullah (s.a.s.), Mekke'nin fethi

günü dört erkek iki kadının, dışında (Mekke'de bulunan tüm) halka eman verdi. (Ravi Mus'âb) bunların (hepsinin) isimlerini verdi ve (bu isimler arasında) İbn Ebî Şerhi de zikretti. Sonra hadisi (sonuna kadar) rivayet etti. (Ravi Sa'd rivayetine devam ederek) dedi ki:

605 Muvatta, Müsakat, 1.

İbn Ebi Şerh'e gelince o, Osman b. Affân'ın yanında gizlendi. Rasûlullah (s.a.s.), halkı kendisine beyat (etmeleri) için çağırınca (Osman b. Affân) onu ta Rasûlullah (s.a.s.)'in yanına kadar getirdi ve; "Ey Allah'ın elçisi Abdullah ile de bey'atlaş" dedi. Bunun üzerine (Hz. Peygamber) başını kaldırıp (Abdullah'a) üç defa baktı bu bakışların hiç birinde de Osman( r.a)'ın bunu(sözünü) kabule yanaşmadı ancak üçüncü (defa baktık)dan sonra onunla bey'atlastı. Sonra ashabına dönüp:

"İçinizde Abdullah'ın (benimle) bey'atlaşmasın(ı istemediğimden (dolayı) ellerimi sakındığımı görünce kalkıp da onu öldürecek anlayışlı birisi yok muydu?" buyurdu. (Orada bulunanlar da:)

Ey Allah'ın Rasûlü, biz senin içindekini ancak bize gözle işaret edersen (o zaman) anlayabiliriz dediler. (Hz. Peygamber de);

“Bir peygambere hain gözlere sahip olmak yakışmaz.'' buyurdu.607

Sâid b. Yerbu'dan rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.s.) Mekke'nin fethi günü (şöyle) buyurmuştur: "Dört kişi vardır ki onlara harem dışında da harem

içinde de eman vermiyorum." buyurmuş ve (onların) isimlerini vermiş. (Râvî) dedi ki; (Hz. Peygamber bu isimler arasında) Makîs'e ait şarkıcı iki cariye (nin isimlerini) de (verdi). Bunlardan birisi öldürüldü, diğeri de (önce) kurtulup kaçtı. Bir süre sonra da Müslüman oldu.608

Zeyd b. Abdillah anlatıyor: "Biz Basra’da Mirbed denen yerde idik. Saçları

dağınık, bir adam geldi, elinde kırmızı renkli bir deri parçası vardı. Kendisine: -"Köylüsün galiba." dedik.

-"Evet!" dedi.

-"Elindeki şu deri parçasını bize ver (de ne var bir bakalım)!" dedik. Hemen alıp içindekini okuduk. Şu yazılı idi: "Allah'ın Resulü Muhammed'den Benî Züheyr b. Kays'a. Siz, şâyet Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet eder, namaz kılar, zekât verir, ganimetten beşte biri, Peygamberin

607 Ebu Davud, Cihad, 117; Nesâî, Tahrîmu'd-dem, 14. 608 Ebu Davud, Cihad, 117.

hissesini ve safiy payı'nı eda ederseniz, sizler Allah ve Resûlü'nün emânıyla emniyette olursunuz."

-"Bu mektubu size kim yazdı?" diye sorduk. " Rasulûllah (s.a.s.)!" dedi.609 Âmir b. Şehr (r.a.) anlatıyor: "Rasulûllah (s.a.s.) (peygamber olarak ortaya)

çıktığı zaman, Hamdân kabilesi bana: "Gidip şu adam hakkında araştırıp bize haber getirebilir misin? Şâyet bizim adımıza memnun kalırsan biz de onu kabul ederiz, şayet beğenmediğin bir husus olursa biz de reddederiz" dediler. Ben de: "Pekâlâ!" dedim.

Yola çıkıp Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yanına kadar geldim. (Gördüm, inceledim ve) memnun kaldım. Kavmim de Müslüman oldu. Rasulûllah (s.a.s.), Ümeyr Zî Merrân'a şu mektubu yazdı."Râvi devamla der ki: Rasulûllah (s.a.s.), Mâlik b. Mirâre er-Rehâvî'yi Yemen'in tamamına (elçi olarak) yolladı. Akk Zû Hayvân Müslüman oldu."

Râvi devamla der ki: "Akk'a: "Rasulûllah (s.a.s.)'a git, köyün ve malın için kendisinden emân al" dendi. O da hemen Rasulûllah (s.a.s.)'a geldi. Rasulûllah (s.a.s.) kendisine şu eman mektubunu yazdı:

"Bismillahirrahmanirrahim, Allah'ın Resûlü Muhammed’den Akk Zû Hayvân'a: "Eğer arâzisinde, malında, kölesinde (İslâm'a) sadık kalırsa, kendisine emân vardır, Allah'ın ve Allah'ın Resûlü Muhammed'in garantisi vardır. Bu emânı Hâlid İbnu Saîd İbni'l-Âs yazdı."610

Ömer (r.a.) Ebû Lu'lu' tarafından vurulduktan sonra şöyle demiştir: “Ben,

benden sonraki devlet başkanına: Allah'ın zimmetiyle ve Rasûlü'nün zimmetiyle, Kitâb ehline verilen taahhüdlerin onlara tastamam yerine getirilmesini, onların önünde haklarının korunması yolunda muharebe edilmesini ve onların ancak takat getirebi- lecekleri mikdâr cizye ile mükellef tutulmalarını vasiyyet ediyorum.611

Bu hadîs, Ömer'in vurulduğu gün kendisinden sonra yerine geçecek olan devlet başkanına hâkimiyeti altındaki diğer topluluklardan olan insanların

609 Ebu Dâvud, Harac, 21; Nesâî, Fey, 1. 610 Ebu Dâvud, Harâc, 27.

haklarının korunmasını vasiyyet etmiştir. Buradaki metinde bilhassa Allah'ın ve Rasûlü'nün zimmetinde yânî ahd ve emânında olan Kitâb ehli azıklıklarla ilgili devlet taahhüdlerinin tastamam yerine getirilmesini, onlara tanınan dîn hürriyeti, can ve mal emniyeti ve diğer hakların korunulmasi ve gerektiğini söylemiştir. Çünkü bu azınlıklar bu haklarının korunması karşılığında İslâm devletine cizye ödemektedirler. Bu Umer’in ölüm eşiğinde bile insan haklarının korunmasına ne kadar önem veren bir devlet başkanı olduğunu göstermektedir.

4.1.5.2. Diğer devletler elindeki vatandaşının haklarına sahip çıkmak