B. İslâm’da Savaş
3. Esirler
Savaştan sonra yapılacaklar da fıkıh kitaplarının cihat bölümlerinde yer almıştır. Bunların içinde esirlerin durumu açıklanmıştır.
Esirlere yapılacak muamele devlet başkanına aittir. Hanefi mezhebine göre öldürme, köleleştirme veya zimmet akdi yapılarak zimmî statüsüne geçirme seçeneklerinden uygun görülen esirlere uygulanır. Esirler fidye karşılığında veya karşılıksız olarak serbest de bırakılabilir.575
Esir alınan kimseler ile bilgilerde onların genelde Ehl-i Kitap kimseler kabul edildiği görünmektedir. Hz. Peygamber Arap putperestleri ile savaşmıştır ve bunlara esir alınma
571 Serahsi, a.g.e, C.4, s.26
572 Serahsi, a.g.e, C.4, s.27
573 Serahsi, a.g.e, C.4, s.27
574 Serahsi, a.g.e, C.4, s.28
muamelesi uygulanmamıştır. Bunlara İslâma girmeleri veya öldürülmelerinden başka hak tanınmamıştır.576
Ehl-i Kitabın elinde esir olarak bulunan Müslümanları kurtarmak için bütün Müslümanların çıkıp onlarla savaşmalarının farz olmadığı da ifade edilmiştir.577
Eşlerden birinin esir düşmesi ile araları ayrılmış olur. Bu ayrılmanın sebebi esir alınmaları değildir. Hakikaten ve hükmen farklı ülkelerde bulunmalarındandır. Eşlerin ikisi birlikte esir alınırsa aralarında ayrılma olmaz.578
Esir alınan çocuk hakkında da bir takım bilgiler Hanefi fıkıh kitaplarında yer almıştır. Esir alınan çocuğun köleleştirilip satılması halinde satın alan kişi Ehl-i Kitap çocukta putperest ise bu çocuk Ehl-i Kitap gibi kabul edilir. Bu durumdaki çocuk ebeveyninden biri Ehl-i Kitap diğeri Mecusi olan çocuk gibidir. Sahibi olan kişiye nispetle böyle kabul edilir. Anne babasından biri Ehl-i Kitap olsaydı çocukta ona tabi olacaktı. Efendisi Ehl-i Kitap olduğunda da çocuk Ehl-i Kitap kabul edilir. Çocuk Ehl-i Kitap olup kendisini getiren efendisi Mecusi veya putperest ise çocuk aslında itibar edilerek Ehl-i Kitap kabul edilir.579 Esir alınan çocuklar İslâm ülkesine getirdiklerinde Müslüman kabul edilmemiştir. Çocuk için din bakımından üstün kabul edilene tabi sayılmıştır. Müslümanlığı aklı erince kendisi seçmektedir.
Esir düşen kişi ile karısı arasındaki nikâh bilinmiyorsa, esir kişinin karısına malından nafaka verilir. Kadının Müslüman veya Ehl-i Kitap olması fark etmez. Nafakayı hak etmede din farkı gözetilmez.580
Esirlerin köleleştirilmesi halinde de bir takım kurallara uyulmuştur. Çocuklarıyla birlikte esir alınan Ehl-i Kitap bir kadının çocuklarından biri Müslüman olursa bu kadın ve çocuklarının Ehl-i Kitap birine satılması doğru olmaz. Anne ve çocukların birbirinden ayrılmaları doğru olmayacağı için de farklı kimselere satılamazlar.581 Çocuk Müslüman olduğu için Müslüman esir Ehl-i Kitap kimseye köle olarak satılmaz.
Esirlerin fidye verilerek salınması da mümkündür. Müslümanlar da düşmana esir düşen vatandaşlarını fidye vererek kurtarabilirler.
576 Serahsi, a.g.e, C.3, s.80 577 Serahsi, a.g.e, C.1, s.216 578 Serahsi, a.g.e, C.5, s.359 579 Serahsi, a.g.e, C.5, s.353 580 Serahsi, a.g.e, C.5, s.23 581 Serahsi, a.g.e, C.5, s.364
Müslümanlardan esir düşenler arasında zimmîler varsa bunların beytü’l-mâl’den fidye verilip kurtarılmasının zorunlu olmadığı; çünkü beytü’l-mâl’in Müslümanların malı olduğu, bununla Müslüman esirlerin kurtarılabileceği söylenmiştir.582
C. Anlaşmalar
Uluslar arası ilişkilerde barış temeline dayalı ilişkiler kurulabilmesinin şartı anlaşmalar yapmaktır. Ayetlerden de barış için anlaşmalar yapılabileceği anlaşılmaktadır.583 Anlaşma imzalamanın şartı Müslümanların menfaatidir. Müslümanların menfaati anlaşma yapılmasını gerektiriyorsa bu yapılır.584
Anlaşmaların süresi konusunda bazı fikir ayrılıkları vardır. Hanefi mezhebinde barış anlaşmasında on yıllık süre şartı yoktur. Müslümanların anlaşma şartlarındaki menfaatine göre süre belirlenir.585
Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde Yahudilerle anlaşma yapmıştır. Anlaşma şartlarına Yahudiler uymayınca Hz. Peygamber onlara haber göndererek İslâma davet etmiş, sonra da savaş yapılmıştır.586
Hz. Peygamber’in bu tavrı Müslümanların zayıf olduğu zamanlarda düşmanla anlaşma yapılabileceği güçlü olduklarında da savaşın geçerli olduğuna delil kabul edilmiştir.587
Belli bir mal karşılığında da anlaşma yapılabilir. Hiçbir şey olmadan barış yapılabileceğine göre mal karşılığında da anlaşma yapılabileceği kabul edilmiştir.588
Ehl-i kitap Araplar ve diğer milletlerden olan putperestler de dâhil bunlarla anlaşma yapmak için mal alınmasında bir sakınca yoktur. Bu mal haraç kabul edilir. Zimmî olmak istediklerinde de bu kabul edilmelidir. Hz. Peygamber Necrânlılarla her yıl iki bin elbise vermeleri karşılığında anlaşma yapmıştır.589 Onlardan haraç almanın mümkün olmasına kıyas yapılarak anlaşma yapmak üzere de mal alınabileceği söylenmiştir.590
Anlaşma imzalanırken taraflardan her biri anlaşma metninde yazılanlara bağlı kalacağına dair Allah’ın zimmetini Resulünün zimmetini ve Meryem oğlu İsa’nın zimmetini
582 Serahsi, a.g.e, C.4, s.192
583 Enfal 8/61
584 Mavsılî, a.g.e, C.4, s.49
585 Mavsılî, a.g.e, C.4, s.49; Merginâni, a.g.e, C.2, s.138
586 Serahsi, a.g.e, C.4,s.207
587 Serahsi, a.g.e, C.4, s.208
588 Serahsi, a.g.e, C.4, s.208
589 Serahsi, a.g.e, C.4, S.222
verir, denilmiştir. O dönemdeki halifenin uygulaması göz önüne alınarak bu cümle söylenmiştir. O dönemde Müslümanlar Bizanslılar ile savaşıyorlardı ve verilen söze sadakat konusunda en etkili sözler bunlar olduğu için İmam Muhammed bu sözleri söylemiştir.591
Anlaşma yapılırken bazı şartlar öne sürülebilir. Kendilerinden kimselerin can ve mallarına eman verilmesini ve bunları patriğin seçmesini isterlerse bu şart kabul edilir. Bu konuda patriğin sözü geçerli olacağı için patriğin ihanetinin önlenmesi için yemin ettirilebilir. Bu husus belgeye de yazılır.592
D. Eman Müessesi
Eman, devlet ile insanlar arasında gerçekleşen bir olay olmasına karşılık günümüzde devletler arası bir fenomen haline gelmiştir.593
Eman İslâm idaresi tarafından bir gayr-i müslim vatandaşa İslâm ülkesine girmesi için tanınan can ve mal emniyetini de sağlayan güvencedir.594
Her bir kimse kadın veya erkek fark etmez bir veya birkaç gayr-i müslime eman verirse bu eman geçerlidir, bu kimselere dokunulmaz. İslâm ülkesinde yaşayan Ehl-i Kitabın emanı ise geçersizdir. Müslümanlar adına eman vermek velayet babındadır. Gayr-i müslimler Müslümanlar üzerinde velayet yetkisine sahip değillerdir. Ancak savaşta komutan Ehl-i Kitap kimseye bu konuda izin vermişse bu durumda emanı geçerli olur.595
Emanın savaşta verilen ile barış durumunda İslâm ülkesine girmek için verilen iki çeşidi olduğu anlaşılmaktadır. Emanın süresiz olarak verilmesi ve belli bir süre ile verilmesi olarak bir başka şekli daha bulunmaktadır. Süresiz olarak verilen eman ile kişi zimmî statüsünde kabul edilir. Belli bir süre için verilen eman ile kişi müstemen statüsünde kabul edilir. Müste’men için verilen emanda sürenin bir yılı aşmaması gerekir. Çünkü bir yıl cizye alınması için verilen süredir. Bir yıl kalan müste’men zimmî statüsüne geçmiş kabul edilir.596
Eman verilen kimse İslâm ülkesine girdikten sonra kasten veya yanlışlıkla bir Müslümanı öldürse veya yol kesme suçunu işlese veya casusluk yapsa veya zina yapsa,
591 Serahsi, a.g.e, C.4, s.285
592 Serahsi, a.g.e, C.4, s.298
593 Yaman, a.g.e, s.235
594 Yaman, a.g.e, s.235
595 Fetâvâyi Hindiyye, a.g.e, C.4, s.166; Merginâni, a.g.e, C.2, s.287; Serahsi, a.g.e, C.1, s.259
hırsızlık yapsa bu sebeplerin hiçbiri ile verilen eman bozulmaz. Bunları işleyen Müslümanın dinden çıkmadığı gibi eman altındaki kişininde bu davranışlar sebebiyle emanı bozulmaz.597
Bir kimseye şart koşularak bir eman verilmişse bu şartın gerçekleşmesi halinde eman bozulmuş olur. Hz. Peygamber Hayber Yahudilerine can emniyetini sağlamış ve mallarını bırakmaları üzere eman vermiştir. Ancak onların sakladıkları gümüş kapların bulunmasıyla verilen eman bozulmuştur.598
Savaşta bir patriğin yerini göstermesi şartı ile eman verilen kimsenin söylediği patriğin yerini göstermesiyle eman geçerli olur, yerini gösteremezse eman geçersiz olur.599
Eman öldürme ve köleleştirmeyi engeller, can ve mal emniyeti sağlar. Eman verilen kimsenin diyeti, hür Müslümanın diyeti gibidir.600
Kendisine zimmet sözleşmesi için eman verilmediği halde Ehl-i Kitap bir kadın İslâm ülkesinde veya daru’l-harpte bir Müslüman ile evlenirse eman altında kabul edilir.601
E. Ganimet
Ganimet, savaşta şirk ehlinin askerlerinden Müslümanların elde ettikleri her türlü meta, silah, hayvan vs gibi mallardır. Bunlar düşmandan alınıp İslâm ülkesine getirilir. Bu malların beşte biri Allah’ın Kur’an’da isimlerini saydığı kimselere verilir.602 Geri kalan beşte dördü ise ganimeti ele geçiren askerler arasında paylaştırılır.603
Ganimet olarak el konulan araziler konusunda devlet başkanı muhayyerdir. Devlet başkanı Müslümanlar için en uygun yolu seçer. Dilerse beşte birini çıkardıktan sonra kalan kısmı askerlere dağıtır, dilerse de araziyi sahiplerinin elinde bırakıp üzerine haraç koyar.604
Hanefi mezhebinde zimmîye ganimetten pay verilmeyeceği kabul edilir. Sadece savaşan hür Müslüman erkeklere ganimetten pay verilir. Zimmî olan Ehl-i Kitap kimseler Müslümanlarla birlikte savaşacak olurlarsa onlara pay değil bahşiş verilir. Onların yaptığı cihat değildir. Hz. Peygamber’in Yahudilerden birtakım kişilerle beraber savaştığı ve onlara
597 Serahsi, a.g.e, C.1, s.296 -297 598 Serahsi, a.g.e, C.1, s.275-277 599 Serahsi, a.g.e, C.2, s.73 600 Serahsi, a.g.e, C.2, s.30 601 Serahsi, a.g.e, C.2, s.75,80 602 Enfal 8/41
603 Ebu Yusuf, a.g.e, s.48
Müslümanlara verdiği gibi pay verdiği de rivayet edilmiştir. Zimmîlere de pay verileceğini savunanlar da vardır.605
Bu ihtilaftan dolayı devlet başkanı veya komutan zimmîlere Müslümanlara ayrılan pay gibi pay verirse bu hüküm geçerli olur. İçtihat konusu olan bir alanda verilmiş olan bir hükümdür bu sebeple geçerli olur.606
Savaşan askerler arasında müste’menler bulunup devlet başkanının izni ile katılmışlarsa ve savaşırlarsa ganimet taksiminde zimmîler gibi muamele görürler.607
Ehl-i Kitap kimselerden savaşta devlet başkanı bir yardım isteyip belirli bir mal vaat ederse bu ücretin verilmesi gerekir.608
Savaşta yol göstermek üzere Ehl-i Kitaptan yardım alınırsa bu kişilere pay değil bahşiş verilir. Çünkü savaşmamış sadece Müslümanlara fayda sağlayan bir iş yapmışlardır. Müslümanlara sağladıkları faydanın büyüklüğüne göre ganimet payından fazla miktarda bahşiş verilebilir. Ganimetten vaatte bulunulmuşsa bu ganimet taksiminden önce verilmelidir.609
Zimmî veya müste’men kimselere kılavuzluk gibi bir iş için pay verilmesinde Müslümanlar ile savaşta bulunmalarına değil istenen faydanın sağlanmasına bakılır.610
Savaşa teşvik etmek için ganimet alınmadan önce askerlere ganimet tahsisi yapılabilir. Komutanın yaptığı genel ganimet tahsisinde zimmî kimselerde hak kazanır. Komutan “Kim bir düşmanı öldürürse her şeyi onundur.” derse bu genel ifade ile yapılan ganimet tahsisinden Müslümanlarla beraber savaşan zimmîler Müslümanlarla eşit pay alırlar. Ganimet tahsisi zimmîye yönelik yapılmışsa bu durumda da ganimete hak kazanır. Ganimet tahsisinde Müslüman veya zimmî kadında hak kazanır.611
Ganimet taksimi ile ganimet tahsisi farklılık arz etmektedir. Ganimet taksiminde süvariye iki, piyadeye bir pay verilir ve sadece savaşanlar pay alır. Zimmîye, kadına, köleye, pay değil bahşiş verilir. Ganimet tahsisi komutan tarafından savaşa teşvik için vaat edilir.
605 Ebu Yusuf, a.g.e, s.297; Halebî, a.g.e, C.2, s.313; Merginâni, a.g.e, C.2; Molla Hüsrev, a.g.e, C.2, s.16, s.300;
Serahsi, a.g.e, C.2, s.343 606 Serahsi, a.g.e, C.2, s.344 607 Serahsi, a.g.e, C.2, s.187 608 Serahsi, a.g.e, C.2, s.321 609 Serahsi, a.g.e, C.3, s.53 610 Serahsi, a.g.e, C.3, s.54 611 Serahsi, a.g.e, C.2, s.181,297
Bunda zimmî, kadın, köle, süvari, piyade eşit pay alır. Ganimet tahsisi komutanın sözü ile gerçekleşir bunda Müslüman ile Ehl-i Kitap vatandaşlar eşittir.612
Komutan ” Kim bir patrik öldürürse her şeyi onundur.” şeklinde bir tahsis yaparsa patrik olmayan bir kimseyi öldürmekle bu hak kazanılmaz. Çünkü maksat öldürülmesiyle düşmanının gücü kırılacak bir kişiyi öldürmeye teşviktir.613 Burada kastedilen patrik düşmanı savaşa teşvik eden din adamı olmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber’in orduyu savaşa gönderirken “Kilise ve havralarda vazifeli olan ve ibadetle meşgul olan kimseleri öldürmeyiniz.” dediği rivayet edilmektedir.614
Ganimet olarak ele geçirilen mallar içinde altın veya gümüşten haç veya heykeller bulunursa devlet başkanının bunları kırıp külçe haline getirdikten sonra satması veya taksim etmesi gerekir.615
Müslümanların ele geçirdiği ganimetler arasında Tevrat, Zebur veya İncil bulunursa bunlar taksim edilmez. Bu kitapların yakılması da uygun olmaz. Eğer kitapların kâğıtları kıymetli ise yazıları yıkanıp sayfalardan faydalanılabiliyorsa bu yapılır, yoksa bu kitaplar gömülür. Ancak insanların eline geçmeyeceği bir yere gömülmesi gerekir, denilmiştir.616
V. Vergi Hukuku
Gayr-i müslim vatandaşların içinde yaşadıkları devlete karşı malî hükümlükleri
vardır. Bunlar cizye, haraç, gümrük vergisi, define ve hazinelerden alınan vergilerdir. Müslümanlardan alınan vergilerin hepsi zekât hükmündedir. Gayr-i müslimlerden alınan
vergiler arazi üzerinde alınıyorsa haraç denilir. Çeşitli meslek guruplarında çalışanlardan ve tüccarlardan belirli oranda alınan vergiye de cizye denilir. Bir nevi gümrük vergisi olan ülkeye ticaret için gelen yabancılardan alınan vergiye de uşur denilir.
Tüccar Müslüman ise %2,5, zimmî ise %5, harbi ise %10 nispetinde vergi alınır. Ticaret maksadıyla satılan malların değeri 200 dirheme ulaşmazsa Müslüman veya Ehl-i Kitap olsun o kimseden vergi alınmaz.617
Vergi memurları muhtelif malların tespiti bitince kıymetini para olarak hesap ederler ve Müslüman’lardan %2,5, zimmîlerden %5, harp ehlinden %10 oranında vergi alırlar. Ehl-i Kitap vatandaşlar vergi memuruna şarap ve domuz getirmişlerse bunların zimmîlere göre
612 Serahsi, a.g.e, C.2, s.183
613 Serahsi, a.g.e, C.2, s.172
614 Ebu Yusuf, a.g.e, s.296
615 Fetâvâyi Hindiyye, a.g.e, C.4, s.209; Serahsi, a.g.e, C.3, s.95
616 Fetâvâyi Hindiyye, a.g.e, C.4, s.208
fiyatı belirlenir, zimmîler onları satın alır elde edilen kıymetten vergileri alınır. Tağlipli Hıristiyanlardan alınacak vergi Necrânlı Hıristiyanlar ve diğer Ehl-i Kitap vatandaşlardan alınan gibidir. Bu hükümde bütün gayr-i müslimler eşit muameleye tabiidirler.618
Beni Tağlipli Hıristiyanlar ile Hz. Ömer kendilerinden alınan zekâtın (vergi) Müslümanlardan alınanın iki katı olması ve kendilerinden cizyenin düşürülmesi üzerine bir anlaşma yapmıştır. Tağlipli Hıristiyanlardan Müslümanlardan alınan zekâtın iki katı alınır, kadınları da vergiye tabiidir. Arazi ürünlerinden de Müslümandan alınanın iki katı alınır. Hz. Ömer’in “Beni Tağlipliler Arap milletindendir, onlar Ehl-i Kitap değillerdir.” dediği rivayet edilir.619
Hz. Ömer bir hutbesinde bir vergiyi üç özelliğin meşru kılacağını bunların; hak ile alınması, hak olana harcanması ve gerek alınışında gerek harcanışında haksızlıktan kaçınılması olduğunu söylemiştir. Hz. Ömer’in vergiler toplandıktan sonra bunların bir Müslüman veya zimmîden haksızlıkla alınmadığına şahitlik ettirdikten sonra kabul ettiği rivayet edilmiştir.620
Ömer b.Abdülaziz’e bir vergi memuru bazı kimselerin baskı yapmadan haraç vermediklerini bildirmiştir. Ömer b.Abdülaziz insanlara azap etmek için kendisinden izin istenmesine şaşırmış ve vergilerini kolaylıkla verenlerden almasını, zorluk gösterenlere veremediğine dair yemin ettirmesini söylemiştir.621
Ebu Yusuf haraç vergisini ödemekle yükümlü olan kimselerin borçlarından dolayı dövülmemelerini ve ayakta tutulmamalarını söylemiştir.622
Vergi toplayan memurlarda bazı şarlar aranmıştır. Bunlar; iffetli, istişare yapan, ahlaklı, cesur, güvenilir, haramdan kaçınan kimse olması gibi özelliklerdir. Bu sıfatların yanında vergi memurunun Ehl-i Kitap vatandaşlara da adaletle muamele etmesi istenmiştir.623
Toplanan vergilerin harcanacağı yerlerde belirtilmiştir. Beytü’l-mâl’in (Hazine) gelirlerinin dört kaynağı vardır. Bunların sarf edileceği yerlerde belirtilmiştir.
1. Hayvanlardan Alınan zekât, öşür ve Müslümanların ticaret mallarından alınan şeylerdir. Bunlar zekâtın Kur’an’da belirtilen sarf yerlerine harcanılır.
618 Ebu Yusuf, a.g.e, s.217
619 Ebu Yusuf, a.g.e, s.197-198
620 Ebu Yusuf, a.g.e, s.188-193
621 Ebu Yusuf, a.g.e, s.196
622 Ebu Yusuf, a.g.e, s.181
2. Ganimetler, madenler, hazine ve definelerden alınan beşte bir oranındaki vergidir. Bunlar fakirler, kimsesizler, yetimler ve yolcular için harcanır.
3. Haraç, cizye, harp ehlinden anlaşma ile alınan sulh bedelleri, müste’menlerden alınan vergiler, ticaretle uğraşan Ehl-i Kitap vatandaşlardan alınan vergilerdir. Bunlar savaş için hazırlıklarda kale, köprü, kanal yapımlarından kullanılır. Kadı, vali, müftü ve diğer memur ve idarecilerin maaşları da bu kısımdaki vergilerden karşılanır. Bunların maaşları zekâttan verilmez; çünkü zekâtın sarf yerleri bellidir.
4. Lukatalar (Buluntu mal) ve varis bırakmadan ölenlerin miraslarıdır. Bunlar fakir olan hastaların tedavisinde, malı olmayanların cenaze masraflarında, hiçbir kazancı olmayan aciz kimselere ve akli dengesini yitirmiş olanlara harcanır.
Beytü’l-mâlin gelirlerinin Müslümanlar için harcanabileceği Ehl-i Kitap vatandaşlara buradan harcama yapılamayacağı belirtilmiştir. Ancak zor durumda kalan vatandaşların hayatlarını korumak devletin görevi olduğu için böyle kimseler için harcama yapılabilir.624
A. Cizye
Cizye, Ehl-i Kitap ile yapılan zimmet akdinde belirlenen vergidir. Bu vergi ile gayr-i
müslimler İslâm ülkesinde güven içinde yaşarlar. Cizye, Ehl-i Kitap kimselerden alınır. Bunun delili Tevbe 9/29 ayetidir. Bunlar dışında Mecusilerden de cizye alınır. Cizye, Yahudi, Hıristiyan ve Mecusiler yanında Sabiî gibi diğer gayr-i müslimlerin hepsinden de alınabilir.625 Cizye, savaş ehlinden olan hür, akıllı, buluğa ermiş kimselerin vermesi gereken bir vergidir. Cizye iki çeşittir: birincisi, anlaşma ve karşılıklı rıza ile konulan cizyedir, ikincisi, savaşılıp galip gelince devlet başkanının takdir ettiği vergidir. Karşılıklı rıza ile konulan cizye değiştirilmez. Devlet başkanı tarafından belirlenen vergi ise zengin olanlardan 48 dirhem, orta halli kimselerden 24 dirhem, fakir olanlardan iki yüz dirhem malı olmayan kimselerden 12 dirhem olarak alınır. Cizye yıllık olarak ödenen bir vergidir.626
Cizye konusunda Yahudi, Hıristiyan ve diğer din mensupları eşittir. Kadınlar ve çocuklardan cizye alınmaz, sadece erkeklerden alınır. Deli, köle, kör, yatalak ve çok yaşlı kimselerden de cizye alınmaz. İnsanlar arasına karışmayan, inzivaya çekilmiş ve çalışmayan
624 Ebu Yusuf, a.g.e, s.286; Fetâvâyi Hindiyye, a.g.e, C.1, s.629,630; Serahsi, a.g.e, C.5, s.242
625 Ebu Yusuf, a.g.e, s.200; Fetâvâyi Hindiyye, a.g.e, C.4, s.192; Halebî, a.g.e, C.2, s.326; Mavsılî, a.g.e, C.4,
s.83; Serahsi, a.g.e, C.3, s.84
626 Ebu Yusuf, a.g.e, s.200; Fetâvâyi Hindiyye, a.g.e, C.4, s.283; Halebî, a.g.e, C.2, s.327; Mavsılî, a.g.e, C.4,
rahiplerden de cizye alınmaz. Ebu Hanife ve İmam Muhammed’e göre eğer rahip belli bir işte çalışıyorsa ondan cizye alınır.627
Kiliselerde vazife gören rahiplerin kendi şahıslarına ait malları ve gelirleri varsa cizye alınır yoksa alınmaz. Eğer kiliselerin akarları varsa, o akarı idare eden kimselerden cizye alınır. Eğer, kilise masraflarına harcandıktan sonra ellerinde bir şey kalmadığını söylerlerse kendi dinlerine göre yemin ettirilirler ve onlardan cizye alınmaz.628
Cizye mükellefi olan kimselerden hayvan gibi çeşitli malları getirmeleri halinde kendilerinden kabul edilir. Ancak cizye karşılığı olarak domuz ve şarap getirirlerse bu kendilerinden alınmaz. Hz. Ömer, cizye olarak bu malların alınmasını yasaklamıştır. Onların sahiplerine verilip onlar satıp parasını getirdikten sonra kıymetinin alınmasını istemiştir.629
Putperest Araplar ve mürtedlerden cizye kabul edilmez. Bu iki grup cizye alınan kimselerden kabul edilmemişlerdir. Cizye vererek İslâm toplumunun vatandaşı olmalarına izin verilmez. Erkekleri Müslüman olmazsa öldürülür, kadın ve çocukları ise öldürülmezler. Hz. Peygamber’den ve sonra gelen halifelerden putperest Araplardan cizye aldıklarına dair bir rivayet bulunmamaktadır.630
Serahsi, müşrik Araplardan cizye almayı devlet başkanının kabul etmesi halinde bu davranışın yanlış olmakla beraber geçerli olacağını söylemektedir. Cizye ayetinde herhangi bir tahsis olmadığını bu meselenin içtihat konusu olduğunu söylemektedir.631
Araplardan Ehl-i Kitap olanlardan ise cizye kabul edilir. Hz. Peygamber Yemen’deki Ehl-i Kitap kimselerden cizye almıştır. Hz. Peygamber Arap Yarımadasındaki Hıristiyanların şahıslarına cizye koymuştur; ancak arazileri üzerine haraç koymamıştır.632
Hz. Ömer, vefatı esnasında yaptığı tavsiyelerde kendinden sonra yerine gelecek kimsenin yapılan anlaşmalar gereğince zimmîlerin haklarının tam olarak vermesini, taşıyamayacakları vergilerin yüklenmemesini, dış saldırılar karşısında da can ve mal emniyetleri için gerekirse savaşılmasını tavsiye etmiştir.633
627 Ebu Yusuf, a.g.e, s.200; Fetâvâyi Hindiyye, a.g.e, C.4, s.283; Halebî, a.g.e, C.2, s.327; Mavsılî, a.g.e, C.4,
s.85, 86; Molla Hüsrev, a.g.e, C.2, s.38
628 Ebu Yusuf, a.g.e, s.200
629 Ebu Yusuf, a.g.e, s.200
630 Ebu Yusuf, a.g.e, 117; Fetâvâyi Hindiyye, a.g.e, C.4, s.283, C.5, s.329; Halebî, a.g.e, C.2, s.326; Mavsılî,
a.g.e, C.4, s.84; Serahsi, a.g.e, C.3, s.83, 84
631 Serahsi, a.g.e, C.5, s.323
632 Ebu Yusuf, a.g.e, s.105, 117
Ebu Yusuf da halifeye yaptığı tavsiyede, zimmîler konusunda haksızlıktan kaçınmasını, taşıyamayacakları vergiler yüklememesini vergileri hakkaniyetle toplamasını söylemiştir.634
Cizyeyi ödemeyen bir zimmînin dövülmeyeceği, eziyet ve işkence edilmeyeceği ifade edilir. Ancak cizyesini ödeyinceye kadar hapsedilir. Çünkü Yahudi, Hıristiyan veya herhangi bir zimmînin ödenmeyen vergisini valinin veya başkasının affetme yetkisi yoktur.635
Toplanan cizyeler Beytü’l-mâl’e getirilir. Bunların harcanacakları yerler zekâttan farklıdır. Cizyeden elde edilen gelirler Müslümanların işlerine harcanır. Savaşan askerlerin ailelerinin geçimi, köprü yapmak, hâkim, müderris, müftü, zekât memurlarının maaşları gibi yerlere harcanır.636
Cizye ödeyen kişinin senenin büyük bir kısmında hastalanması, zimmînin ölmesi veya Müslüman olması gibi durumlarda cizye vergisi düşer. İki senenin cizyesi birleşirse Ebu