• Sonuç bulunamadı

Ermeni Sorunu’nun Ortaya Çıkışında Rol Oynayan Devletler a) Fransa’nın Rolü

C. Ermeni Sorunu ve Ermeni Diasporası 1 Ermeni Sorunun Doğuşu ve Gelişim

3. Ermeni Sorunu’nun Ortaya Çıkışında Rol Oynayan Devletler a) Fransa’nın Rolü

Baş aktör olarak Rusya kabul edilse de bu devlet ermeni isyanlarındaki etkilerden biridir. Ermeni sorununda parmağı olanlar Katoliklerin koruyuculuğuna soyunan Fransa Protestanların çıkarları için çalışan İngiltere, ABD ve Almanya, Ortodokslar’ın hamisi Rusya’dır. Ermenilere karşı ilgisi 16.yüzyılda dayanan Fransa seyyahlar göndermiştir, Ermenileri kendilerine Katolik bir müttefik kılma bir mücadelesi vermiştir. Fransa ayrıca misyonerlerinin çalışmalarıyla da sorunun gelişmesinde büyük pay sahibi olmuştur. 1811 Bükreş antlaşmasından sonra Ermeniler Katolik mezhebine geçmişlerdir. Bu tarihten sonra Katolik Ermenilerle Gregoryen Ermeniler birbirlerine düşman olmuşlardır. Katolik Ermeniler Fransızların himayesinde Fransa’da eğitim görmüşler ve ticaret faaliyetlerinde kolaylıklardan faydalanmışlardır. Ermeniler arasında Katolikliğin gelişmesinden rahatsızlık duyan Gregoryen Ermeniler Babıali’ye şikayette bulunmuşlar ve onların göçe tabi tutulmalarına ve bazı önde gelenlerinin de ölüm cezasına çarptırılmasına sebep olmuşlardır. Halbuki 1828 Osmanlı-Rus savaşında Osmanlı’ya ihanet eden

Gregoryen Ermeniler olmuştur. Fransa ve diğer Katolik devletlerin baskısıyla karşı karşıya kalan Osmanlı Katolik Ermenilerin durumlarını düzeltmiştir.

Napolyon Bonapart da Mısır ve Suriye seferleri sırasında, Osmanlı Ermenileriyle ilgilenmiş, Hindistan seferini Kafkasya üzerinden yapmayı düşünmüş ve Tiflis’te Ermenileri de kapsayacak bir ordu kurmayı tasarlamıştı. Bu tasarılarını gerçekleştirememekte birlikte, Paris’te, Doğu Dilleri Okulu’nda bir Ermeni kürsüsü kurmayı başarmıştı. Ayrıca Napolyon Bonapart Akka yenilgisinin acısının intikamını almak için Osmanlı Devleti içerisindeki Ermenileri yönetime karşı ayaklandırma düşüncesiyle çalışmalar yapmıştır.

İstanbul’da 1830 yılında Ermeni Katolik kilisesi kurulmuştur. Bu yılda Cezayir’i egemenliği altına alan Fransa Afrika’da genişleme politikasına başlamış ve bu tarihten sonrada Osmanlı devletinde Katoliklerin koruyuculuğunu üstlenmiştir.45

b) Rusya’nın Rolü

18.yüzyılın başlarında I. Petro döneminde Ruslarla Ermeniler karşılıklı etkileşmeye başlarlar. Rusya Ermenilerden İran’a yaptığı savaşlarda faydalanır ve onları kendi ülkesine davet eder. Çarlık Rusya’sı gücünü arttırmaya başlayarak Emperyalist politikaları doğrultusunda Osmanlı topraklarını doğal bir gelişme alanı olarak görüyordu sıcak denizlere inme politikasıyla güneye ve güney batıya yayılma amacıyla eylemlerde bulunmuştur. Yunanistan’ın Osmanlı devletinden ayrılması böyle bir eylemin sonucudur. Bu sebepten Rusya Osmanlı tebaasındaki Hıristiyanların hamiliği rolüne soyunmuştur. Bu ise Rusya’yı Rus Ortodoks Rumların yanı sıra Ermenilerle de ilgilenmeye sevk etmiştir.46 1816 yılında Moskova’da Ermeni şart dilleri enstitüsü kurulmuştur. 1826-1828 yıllarında İran’la savaşan Rusya 1828 yılında imzaladığı Türkmen çay antlaşmasıyla elde ettiği Revan ve Nahçivan hanlıklarını birleştirerek (Doğu Ermenistan’da) Ermeni vilayetini kurmuştur. İran’da bulunan Ermeniler bu antlaşma ile Rusya’ya gönderilmişlerdir. Eçmiazin kilisesi47 kısa sürede Rus nüfusuna girmiş, hatta Katogikos Nerses Ermeni kuvvetlerinin başında Rus-İran savaşı esnasında Ruslar safında yer almıştır.

45 Mazıcı, a.g.e, s.24 46 Kantarcı, a.g.m, s.12.

47 Eçmiazin Kilisesi Gregoryan Ermenilerin büyük çoğunluğunun bağlı oldukları dinsel merkezdir.

1870’te Fransa-Almanya savaşında Fransa yenilince, Rusya bundan yararlanmaya kalktı ve Paris antlaşmasının Karadeniz ile ilgili maddelerini tanımayacağını duyurdu. Bunun üzerine, Londra da toplanan bir konferansta Paris Antlaşmaları’nın bazı maddeleri kaldırıldı. Bundan sonra Rusya, Karadeniz de istediği gibi davranmaya başladı.

Osmanlı Devleti ise, İngiltere ve Fransa’dan umudunu kesince, Rusya ya yaklaşmayı, hem dış baskıların azalması, hem de ayaklanılan yerlerdeki olaylar yoluna koymak için zaman kazanacağı düşüncesiyle, uygun buluyordu.

Ancak, Sadrazam Ali Fuat Paşa, iki devletin yakınlaşabilmesi için Paris Antlaşma’sının kaldırılmasını değil, görüşülmesini gerektiğini, Rusya’nın İstanbul Konsolosu İgnatief’e bildirdi.

1871’de Ali Fuat Paşa ölünce yerine Mahmut Nedim paşa getirildi. Ne var ki, Mahmut Nedim Paşa, Ali Fuat paşa gibi düşünmüyor, körü körüne Rus politikasına yakınlık duyuyordu. Öyle ki, dış politika konusunda bile, İgnatief’in düşüncelerini almaktaydı. Artık, İstanbul sokaklarında, Nedim Paşaya Nedimov, İgnatief’e de Sultan İgnatief denmeye başlamıştır.

İgnatief’in İstanbul’da duruma tam egemen olduğu günlerde, Rusların Rusçuk ve Filibe konsolosları aracılığıyla, Bulgaristan da devrim dernekleri kurdukları ortaya çıkarıldı.

Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne saldırmak için her seferinde kullandığı büyük koz, devlet içindeki Ortodoks mezhebinden olan çeşitli ulusları, önce, kıpırdatmak ve ön ayak olarak Osmanlı Devleti’ne karşı başkaldırmak, sonra da bunlara koruyuculuk vaat ederek, Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açmaktı.

1806 Sırp başkaldırması, o yıl başlayan Rus savaşının nedenidir. Yunan başkaldırması, 1828 savaşına neden olmuştur. Kutsal Yerler sorunu, 1853 Kırım Savaşı başlamıştır. 1877 savaşının nedeni de 1875’te başlayan Hersek baş kaldırmasıdır.

Ancak, Rusya, sıcak denize inmek için balkanların kendisine bir geçit olmayacağını, bağımsızlıklarını edimli olarak, sağladığı bu yeni devletlerin kendisine

hiç minnet duygularıyla bağlı kalmadıklarını gördü. Rusya’nın amacı batıda Balkanlara nüfuz etmek Doğuda da Kafkasya’ya inmektir.

93 Harbi sırasında Osmanlı Devleti bir kez daha Ermenilerin ihanetine uğramıştır. Ermeniler Çar II. Aleksandr’a bir muhtıra sunmuşlardır. Rus çarından savaş sırasında işgal ettikleri yerlerden çekilmemelerini istemiştir. Şayet buda olmazsa bölgeye Bulgaristan’a tanındığı gibi bir özerklik tanınmasını ya da bu imkan dahilinde olmazsa Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını istemişlerdir. Bu Ayastefanos antlaşmasının 16. maddesi olarak yerini almıştır. Doğu Anadolu’daki Rus işgali, Rusya’ya Osmanlı Ermenileri üzerindeki etkisini artırma imkanı vermiş ve Rus ordusundaki Ermeni subaylar Osmanlı Ermenilerine Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtmaya çalışmış ve Ermenilere Balkanlardaki Hıristiyanlar gibi Osmanlı Devleti’nden ayrılarak kendi muhtar devletlerini kurabileceklerini telkin etmişlerdir. 48

Aslında Rusya’da bu yörede özerk bir Ermenistan kurulmasından yana değildir. Çünkü, özerk bir Ermenistan’ın kurulması, Rusya’da yaşayan, Ruslaştırılmaya başlanan Ermenilerin de kıpırdanmasına sebebiyet verecek, kötü örnek olacak, Rus Çarlığı’nın egemenliğini sarsacaktı. Rusya’nın gerçek amacı, Ermenilerin haklarını koruyor gibi görünerek Osmanlı hükümetinin sorunlarla uğraştırıp, devlet zayıfladıkça da Ermenileri kışkırtıp yayılmacı politikasını sürdürmektir.

c) İngiltere’nin Rolü

1840’larda Fransa Katolikleri Avusturya ve Rusya da Ortodoksların sözcülüğünü yapmaya başlayınca İngiltere bu bölgedeki çıkarlarını korumak için yeni bir mezhep yaratmıştır.1840 yılında Kudüs’te bir Protestan tapınağı yapma girişiminde bulunmuş bu girişim iki yıl sonra gerçekleşmiştir. Bu dönemden sonra Osmanlı devletinde Protestan misyonerleri faaliyetlerini genişlettikleri görülür. İngiltere doğuda din faktörünün önemini fark ederek oda Fransa gibi Osmanlı Devleti içerisinde siyasi ve idari nüfuzunu arttırma için bu faktörü kullanmıştır. Bu amaçla ıslahat fermanına din değiştirme serbestisi ilkesini koyup Protestan

Ermenileri çoğaltmak istiyordu. Bu sayede Fransa ve Rusya’nın faaliyetleri kontrol etmek istiyordu.

Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesi de İngiltere’yi Rusya’nın Osmanlı Devletini kendi topraklarına katacağı düşüncesiyle korkutmuştu. Eğer Rusya, Doğu Anadolu yoluyla, bir yandan İskenderun, öbür yandan Mezopotamya yoluyla Basra Körfezi’ne inerse, İngilizler için ciddi ve ağır tehlikeler yarata bilirdi. İngilizlere göre tehlikeyi önlemenin yolu, Osmanlı Devleti’ne karşı, onun toprak bütünlüğüne dayanan, İngiliz geleneksel politika ilkesinden görünüşte ayrılmamak, ama, İmparatorlukta İngilizler için gerekli olan topraklara sahip olmak, hiç olmazsa bunlar üzerinde İngiliz nüfusunu sağlamaktı.

İngilizler, bu planı gerçekleştirmek için, Berlin Antlaşması’ndan az önce, Osmanlılarla, Rusya’nın tehdidine karşı bir savunma antlaşması yapmak istedi. Bu antlaşma gerçekleşince, Kıbrıs’ı gerektiğinde Rusya’ya karşı üs olarak kullanmak üzere Osmanlılardan aldı. Bundan başka, Doğu Anadolu’da, Hıristiyanların bulundukları yerlerde düzeltim yapılması için Babıali’den söz almayı da başardı.

Bundan böyle Ermeni sorunu, Rusya’dan sonra, İngiltere’nin de sorunu olmaya başladı. Yani, Ermenilere hiç sormadan, Ermeni davasını çözmek için Kıbrıs’ı alan İngilizler, böyle bir politik kimlikle ortaya çıktılar. Çünkü, İngiltere’nin amacı, Doğu Anadolu’da yaşayan Hıristiyanların (Ermenilerin) gerçek anlamda koruyuculuğunu yapmak değil, Doğuda bir Ermenistan kurarak, Rusya’nın Güneye sarkmasını engellemekti.

Böylece Doğu Anadolu’da kurulacak olan Ermenistan, hem Rusya’da yaşayan Ermenilerin ulusal duygularını kırbaçlayıp, burada huzursuzluk çıkartarak Çarlığın başını derde sokacak, hem de Uzak Doğu, Hindistan ve diğer yerlere gidecek olan İngiltere ile Rusya arasında bir savaş çıktığında, İngiliz desteğiyle kurulan bu devlet, İngiltere yararına hizmet edecekti.

Bundan dolayı İngiltere, Ermeniler lehine yapılacak olan evrimlerde hep öncülük etmiş, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesinin hemen yürürlüğe girmesine istemiştir.

Öte yandan, İngiltere bu çıkarlarını daha iyi kollamak için Osmanlı Devleti’nde bir takım yatırımlar gerçekleştirmeye başladı. Bunlardan biri, demiryolu girişimiydi. 1898’e gelindiğinde, Osmanlı anayasasında İngilizler, 440 km’lik demiryolu ağı döşemişlerdi.

Ayrıca, ilerde göreceğimiz Bağdat demiryolu, Güney İran’la ticaret yolunu saptıracak, Hint Okyanusundaki İngiliz tekelini olumsuz yönde etkileyecek, İngiliz emperyalizminin onurunu baltalayacaktı. Bu nedenle 1890’da yapılmaya başlanan Bağdat demiryolundan sonra İngilizlere Osmanlı Devletince Mısır’a asker çıkarma ayrıcalığı da tanındı.

d) Almanya’nın Rolü

XIX.yüzyılın ortalarına gelindiğinde batı Avrupa’daki görüntü sanayi toplumu görünümündeydi. Almanya birliğini geç sağlamış olduğundan sömürgecilik faaliyetlerine da geç başlamıştır. Dünya İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmış olduğundan Almanya XIX yüzyılda güttüğü klasik güç dengesini sistemini terk etmiştir ve revizyonist bir yol izlemiştir. 1871’de Fransa ile yaptığı savaşı kazanarak Alman birliğini sağlayan Bismark Alman dış politika hedefini de barış ve barışın korunması adına Fransa’yı yalnız başına bırakmak olarak tespit etmiştir. 1882’de Almanya Avrupa’da üstünlüğü ele geçirmiş, ancak 1888’de İmparator II. Wilhelm’in Almanya’nın büyük devlet olabilmesi için, öbür büyük devletler gibi sömürgecilik yapması gereğine inanışı, Almanya’nın yayılmacı bir politika izlemesine neden olmuştur. İşte bu dönemde Osmanlı-Almanya yakınlaşması doğmuştur.

Görüldüğü gibi, Almanya’nın Osmanlı Devleti’ne nüfuz alanları yaratması, öbür Batılı devletlerden geç olmuştur. Çünkü, bir nüfuz alanı yaratmak için, azınlıklar üzerinde izleyebilecekleri bir politika söz konusu değildir. Şöyle ki: Katolik, Ortodoks ve Protestanların sözcülüğünü öbür devletler daha önce üstlenmişlerdi. Bu nedenle II. Wilhelm’in yayılmacı politikasını gerçekleştirebilmesi için, Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü destekler bir rol oynaması gerekmekteydi.

Nitekim, Berlin Kongresi’nde, Hıristiyanlar için yapılacak düzenlemelerde Almanya, daha ılımlı bir yaklaşımda bulunmuştu. Bismark’ta Berlin Kongresi’nde Ermeni kurulunun isteklerini gündeme getirilmesini istememişti. Almanya bu politikasının ışığında Osmanlıyla Bağdat demiryolu projesini gerçekleştirmiştir.

Sıcak denizlere Osmanlı Devletine döşediği demir yollarıyla inmesinin zamanı gelmişti. Bu proje İngiliz Fransız Alman çekişmesine yol açmış Almanların yüzünün gülmesiyle sonuçlanmıştır. Bu proje Osmanlı Devleti’ni ( matematiksel olarak ) 2002 yılına değin ödenecek bir borcun içine sokmuştu. Rusya bu hatta karşı çıkmış çünkü bu hat Alman ürünlerini İran ve Afganistan’a sokuyordu ve buradaki Rus ticaretini yok ediyordu. Demiryolu hattı Ankara’ya ve Konya’ya ulaşınca Osmanlı-Rus ticareti kesiliyor ve Osmanlı Ruslara da doğu demiryolunu yapma ayrıcalığını vermek zorunda kalıyordu. 1878’den sonra Emperyalist amaçlı bu devletler arsındaki rekabet iyice kızışmıştı. Atatürk’ünde dile getirdiği gibi Ermeni sorunu Ermeni ulusunu gerçek çıkarlarından çok dünya kapitalistlerinin ekonomik ve politik çıkarlarına göre çözümler istemiştir. Rusya bu emperyalist amaçlarına ulaşmak için Panslavizm’i bir inanç olmaktan çıkartıp, siyasal bir programa, daha doğrusu kendisini 800.000 süngüyle destekleyecek geniş bir siyasal tehlikeye dönüştürdü.49

II. ERMENİ DİASPORASI’NIN ULUSAL VE ULUSLARARASI GÜÇLERLE