• Sonuç bulunamadı

Erken çocukluk yıllarında kazanılan davranışların büyük bir kısmının yetişkinlikte, bireyin kişilik yapısını, tavır, alışkanlık, inanç ve değer yargılarını biçimlendirdiği bilinmektedir (Oktay, 2004). İçinde bulunulan sosyal ortama uygun davranma becerisi olarak da tanımlanan sosyal beceriler, kişilerarası ilişkilerin kurulmasında ve sosyal amaçların gerçekleştirilmesinde çok önemli rol oynar (Avcıoğlu, 2001; akt. Ekinci Vural, 2006).

Sosyal becerilere sahip olmak yaşamın her alanında önemli bir yer tutmaktadır. Erken çocukluk dönemi bu becerilere oldukça fazla gereksinim duyulan dönemlerden biridir. Çocuğun bu dönemdeki sosyal yeterliliği gelecekte onun sosyal ve akademik yeterliliğini etkilemektedir (Bülbül, 2008). Bu bağlamda çocuklar sevgi, saygı ve hoşgörüye dayanan bir sosyalleşme sürecinden geçtiğinde kendi davranışlarını denetleyen, başkalarının haklarına saygılı ve toplumsal bilinci gelişmiş bireyler olacaklardır. Bireyin dürüst, güvenilir, yardım sever, içinde bulunduğu toplumun yararına çalışma vb. olumlu özelliklerin ya da bencil, tutarsız, yalancı, hilekâr, korkak vb. olumsuz özelliklerin kişiliğinin bir parçası haline gelmesi sosyalleşme sürecinin sonuçlarıdır (Cerrahoğlu, 2002).

Bireyin çevresine uyum sağlamasında önemli görevleri olan sosyal becerilerin, kişilik gelişiminin büyük bir bölümünün kazanıldığı erken yaşlarda öğrenilmesi gereklidir (Dinçer, 2011). Erken çocukluk döneminde sosyal becerileri geliştirmesine

fırsat verilmeyen çocuklar davranış problemleri yaşarlar ve sosyal gelişimleri sekteye uğrar. Aynı zamanda bu çocuklar okula karşı olumsuz bir tutum sergileme, ergenlikte antisosyal davranışlarda bulunma, suça karışma, yetişkinliğe adapte olamama, iş hayatında başarısızlık gibi birçok olumsuz durumla karşı karşıya kalırlar. Erken dönemlerde fark edilmeyen ve süreklilik gösteren topluma uyum sorunlarının sonradan değiştirilmesi oldukça güç olabilmektedir. Erken çocukluk döneminde çocukların sosyal becerilerinin yeterli ve uygun bir şekilde desteklenmesi, daha sonraki dönemlerde ortaya çıkabilecek söz konusu problemleri önlemek açısından önem taşımaktadır (Rocha-Decker, 2004).

Okul hayatına başlayan bazı çocuklar, içeri girerken “Günaydın” diyen, diğer arkadaşlarıyla olumlu ilişkiler kurabilen, problem çözebilen, yönergeleri takip edebilen, akademik ve sosyal etkinliklere katılma gibi sosyal becerilere sahiptir. Bazıları ise, aşırı derecede saldırgan davranışlar sergileme hatta basit yönergeleri uygulama konusunda bile zorluk çekme, etkinliklerde grupların dışında, genellikle kendi başına oynama, etkinliğe katılmak için herhangi bir girişimde bulunmama, öğretmeninin cesaretlendirmesine gereksinim duyma, arkadaşlarının birlikte oyun oynama tepkilerini yanlış yorumlama, onların beden dili kullanarak verdikleri mesajları anlayamama gibi problem davranışlara sahip olabilmektedir. Sosyal beceri eksikliği yaşayan bu çocuklar sınıf ortamında öğretmenlere zor anlar yaşatmakta, akranları tarafından reddedilerek yalnız kalmakta ve sosyal ortamlardan dışlanmaktadır. Bulunduğumuz toplumlarda kabul edilebilmek için sosyal kabulü olan davranışlar sergilememiz gerekmektedir. Bundan ötürü toplum tarafından uygun görülen ve ödüllendirilen davranışlar çocuklara öğretilmelidir. Böylelikle çocukların kişiler arası iyi ilişkiler kurmaları ve akademik yaşantıya hazır olmaları desteklenmiş olur (Erbay, 2008; Dinçer, 2011).

Ladd, Birch ve Buhs’un (1999), yaş ortalamaları 5.5 olan 200 çocuk üzerinde yaptıkları bir araştırmanın sonucuna göre, başkalarına yardım amaçlı sosyal davranışlar, akranları tarafından kabul edilme ile sosyal olmayan davranışlar ise yakın arkadaş sayısında azalma ve akranlar tarafından reddedilme ile ilişkili bulunmuştur.

Yapılan bazı çalışmalar incelendiğinde, asosyal davranış düzeyi arttıkça, aşırı hareketlilik, saldırganlık, korkulu-kaygılı olma, dışlanma, akranların şiddetine maruz kalma düzeyi artmakta, başkalarına yardım amaçlı sosyal davranışlar ise azalmaktadır.

Sosyal becerileri yetersiz olan çocukların, akran ilişkilerinde sıklıkla dışlandıkları görülür. Saldırgan ya da zarar verici davranışlar sergileyen çocukların, sosyal etkileşimler esnasında akranlarınca daha az kabul gördükleri görülmüştür (Persson, 2005; Hawley, 2002). Dinçer’e (2011) göre; dinleme, yönergeleri takip etme, sıra bekleme ve yardım isteme gibi temel sosyal becerileri öğrenmeksizin okula başlayan çocuklar, hem akranlarıyla, hem de yetişkinlerle anlaşmazlıklar yaşamakta ve akademik yönden başarısız olmaktadır.

Sosyal beceriler akademik becerilerin gelişimini destekler ve başarının artmasını kolaylaştırır (Dinçer, 2011). Yapılan araştırmalarda sosyal becerilere sahip olan çocukların akademik başarılarının, sosyal becerilere sahip olmayan diğer çocuklara göre daha üst düzeyde olduğu belirlenmiştir. Bu bağlamda sosyal becerilerin akademik başarının ön koşulu olduğu söylenebilir (Özbey, 2009; Erbay, 2008).

Thomas Lickona (1991), çocukların televizyondaki şiddet, olumsuz davranışlar, insana saygı vb. gibi konularda olumsuz davranış örneklerini kolaylıkla model alabildiğini belirtmektedir. Gathercosl ve Crowell’e (2000) göre ise çocukların çok azı toplumun değerlerine uygun davranışları ve sosyal becerileri kazandıracak ailelerden gelmektedir. Öğretmenler işbirliğine ve karşılıklı saygıya dayanan bir sınıf ortamında sosyal becerileri geliştirmek için gayret gösterdiklerinde, disiplin problemleri azalacak ve daha az olumsuz davranışlar meydana gelecektir (Akt. Mcarthur, 2002).

Eğitimciler, yöneticiler ve ebeveynler sosyal becerilerin kişinin yaşamındaki değerinin farkında olmalı ve sosyal beceri öğretiminde işbirliği içinde olmaları gerektiğini unutmamalıdırlar. Sosyal beceriler bireysel değerler ve ahlaki değerler üzerine kurulmaktadır. Dürüstlük, sorumluluk, adalet, saygı, azim gibi özelliklere sahip olan bu temel değerler ve inançlar, bireyin yaşamına yön vermekte ve zamanını, yeteneklerini ve parasını nasıl kullanacağına ilişkin doğru kararlar vermesinde anahtar rol oynamaktadır (McArthur, 2002).

Benzer Belgeler