• Sonuç bulunamadı

2.3. Anne-Baba Tutumları

2.3.2. Aşırı İzin Verici (Hoşgörülü) Tutum

Bu tür aileler çocuklarına çok fazla özgürlük, az sorumluluk ve yetişkinlerinkine benzer haklar verirler, onları kontrol etmezler, onlara hayır demeyi genellikle çok zor bulurlar, ısrarlarına pek dayanamazlar, çocuğun her istediğini yaparlar. Çocuklar bütün konularda kendileri karar verir. Bu tutumun benimsendiği ailelerde çocuğun olumsuz ya da olumlu davranışlarına herhangi bir müdahale olmaz, kurallar koyulmaz. Bu tutuma sahip ailelerde, çocuğun pek çok olumsuz davranışı aşırı hoşgörü ile karşılanır. Çocuğa aile ve toplum içinde uyması gereken kurallar öğretilmez. Bazı basit kurallar söz konusu olduğunda da çocuğun bu kurallara uymaması durumunda yaptırım uygulanmaz. Anne baba çocuğun istekleri doğrultusunda hareket eder. Çocuktan olgun davranış talebinde bulunulmaz. Çocuk mümkün olduğu kadar az engellenir. Çocukların düşüncesizce yaptıkları şeyleri hatta bunların saldırgan davranış olanlarını ve cinsellikle ilgili olanlarını dahi hoş görürler ve kabul ederler. Çocuklardan kendi davranışlarını kendilerinin düzenlemeleri ve kararlarını kendilerinin vermeleri beklenir. Çocuğun ne zaman ne yiyeceği, televizyonda neyi ve ne zaman seyredeceği, ne okuyacağı, ne zaman uyuyacağı v.b. kararlar çocuğa bırakılmıştır (Şanlı, 2007; Poyraz, 2007; Erbay, 2008; Ünüvar, 2008; Yavuzer, 1984; Yavuzer, 2005; Seven, 2008a; Trawick-Swith, 2010/2013: 478; Akman ve diğerleri, 2012; Özyürek ve Tezel Şahin, 2010: 40).

Böyle ailelerde çocuklar, anne-babalarına hükmederler ve onlara karşı pek saygılı olmazlar. Bu çocuklar zamanla anne babalarıyla yetinmeyip çevrelerindeki diğer insanlara da egemen olmanın yollarını arayan bireyler olurlar. Bu çocuklar, hayatlarının ilk yıllarından itibaren her ihtiyaçlarının karşılanacağı ve isteklerinin birer emir niteliği taşıdığı beklentisi içine girerler. Okulda karşılaştıkları kurallar karşısında hayal kırıklığına uğrar ve uyum sağlayamazlar. Yetişkin olduklarında ise toplumun vermediği hakları kendilerine tanımaya kalkışırlar. Diğer insanların dikkatini çekmek ister ve onların kendisine hizmet etmesini beklerler. Böyle yetişen çocuğun neyin doğru, neyin yanlış olduğunu öğrenmesi zordur. Hayatta hep itilen, disiplinsiz, sınırlarını çizemeyen, nerede ne yapacağını bilmeyen bir birey olur (Trawick-Swith, 2010/2013: 478; Poyraz, 2007; Şanlı, 2007; Bilgin Aydın, 2003; Çetinkaya, 2004).

Anne-babanın hoşgörüsünün normal bir düzeyde olması, çocuğun kendine güvenen, yaratıcı, toplumsal, olumlu duygusal ve bilişsel gelişmeye sahip bir birey olmasına yardımcı olurken, aşırı hoşgörü ve düşkünlük ise çocuğun bencil, inatçı, doyumsuz, özdenetimden yoksun dolayısı ile yardımlaşma, paylaşma, işbirliği gibi sosyal olguları geliştirememesine neden olur. Bu olgulardan yoksun olan bir çocuğun sosyal sorumluluk ve işbirliği düzeyi düşük, dürtüsel davranış ve saldırganlık düzeyi yüksektir. İstediğini elde etmek için bekleme, düşleme, merak ve coşku yaşamaz. Bu nedenle sürekli yeni ve yapay coşkular oluşturma gereksinimi duyar (Poyraz, 2007; Pantley, 1997; Yavuzer, 1984; Ünüvar, 2008; Özyürek ve Tezel Şahin, 2010: 40; Ogelman, 2012; Çağdaş ve Seçer, 2010: 186).

Maccoby ve Martin’nin (1983) yaptığı çalışmaya göre, izin verici tutumun çocuğa olumlu etkilerinden çok olumsuz etkileri vardır. Bu tür ailelerde yetişen çocuklar, bağımsız iş yapabilme yeteneği düşük ve saldırgan olabilirler (Akt. Erbay, 2008).

Bu tutumla çocuklarına çağdaş eğitim verdiklerini zanneden anne ve babalar hoşgörü ile boş vermeyi birbirine karıştırmış durumdadırlar ve bu davranışlarını çağdaş eğitim anlayışı olarak değerlendirebilmektedirler. Aşırı sevgi çocukların şımarmasına, söz dinlemez, sorumsuz ve bencil olmalarına neden olur. Sevmede kararlı ve dengeli olmak gerekir (Aydın, 2005; Halis, 2005; Özyürek ve Tezel Şahin, 2010: 40; Poyraz, 2005; Yavuzer, 2001).

Aşırı koruyucu tutumla, çocuğun kendi kapasitesini ortaya çıkarmasına, kendisini denemesine izin vermemek ne kadar yanlış ise, onu tamamen kendi haline bırakıp sorumsuz, kural tanımaz biri olmasına neden olmak da o kadar yanlıştır. Aileler genellikle iki sebepten ötürü aşırı serbest/ hoşgörülü davranmayı tercih ederler. Bunlardan birincisi, ailenin özgürlük ile ilgili düşüncelerden etkilenmesi ve çocuğun bireysel haklarını rahatça kullanması sonucu özgüven sahibi ve yaratıcı birey olacağı inancıdır. İkincisi ise, ebeveynlerin kendi özgürlük ve rahatlarına düşkün olmalarıdır. Bu bir bakıma sorumsuzluk ve tembelliktir (Yavuzer, 2005; Aydın, 2005). Bağımsızlık yeteneğinin gelişmesi, özgüvenin artması, kapasitesini keşfetmesi için çocuğun yapabileceği işleri yapmasına izin vermek ile sebep ne olursa olsun onu yapayalnız bırakmak çok farklıdır. Çocuk sokağa bırakılmalıdır, ancak sokakta bırakılmamalıdır.

İster çocuğun tamamen kendine yeten bağımsız bir birey olması için olsun, isterse anne- babanın rahatlığı için olsun, şefkat ve ilgiden mahrum bırakılması, istenmeyen ve üzücü sonuçlara yol açacaktır (Aydın, 2005).

2.3.3.Baskıcı (Otoriter) Tutum

Bu tutuma sahip anne-babalar, çocuklarının davranışlarını hiç esnemeyen mutlak ölçütlere göre biçimlendirme, denetleme ve yargılama eğilimindedirler (Yavuzer, 2005). Kurallar çocuğa açıklanmadan koyulur. Çocuğun bu kurallara sıkı sıkıya uyması beklenir. Anne baba kendisini toplumsal otoritenin temsilcisi olarak görür ve çocuktan mutlak itaat bekler. Boyun eğmeye bir erdem gözüyle bakılır. Anne baba çocuğu toplumsal standartlara göre kendi tasarladığı gibi şekillendirmeye çalışır. Anne baba çocuğun kendine ait bir düşüncesi olduğunu kabul etmez ve tartışmaya dahi izin vermez. Anne-baba düşüncesini, “Bunu sadece benim söylediğim şekilde yapacaksın, o kadar. Ben anne/babayım sen ise çocuksun.” cümlesiyle sınırlar ve isteklerinin bir emir olarak görülüp yerine getirilmesini ister. Çocuğu kendini yönetebilecek ve kendi hakkında bazı kararları alabilecek güçte görmez. Çocuğun bireysel özellikleri ve ilgileri görmezden gelinir. Bağımsızlığı ve bireyselliği desteklenmez. Anne baba çocukla sözel iletişim kurmaya önem vermez. Bu tutumda çocuğun haklarının en aza indirildiği görülür. En doğal hakkı bile çocuğa usluluğu karşılığında verilir. Çocuk her yaptığı şeyde yanlış yapma korkusu yaşamaktadır. Otoriter anne-baba tutumunda çocuğa istenilen şekilde davrandığı sürece sevgi verilir. Sevgi istenilen davranışı elde etmede pekiştireç olarak kullanılır (Özyürek ve Tezel Şahin, 2010: 39; Ünüvar, 2008; Şanlı, 2007; Seven, 2008a).

Yetişkinler birçok kuralı çocuklara zorla yaptırıp kendilerine karşı saygılı olmalarını beklerler. Çocuk sürekli bir denetim ve baskı altındadır. Çocuktan yaşının üzerinde olgunluk beklenir. ”Zor yoluyla denetleme” ve “sevgi esirgeyerek denetleme” boyutlarının hâkim olduğu bu tür ailelerde, kurallara neden uyulması gerektiği açıklanmaz, çocuk doğru ile yanlışı ayırt edemez, dolayısıyla çocuk hangi davranışın hangi tepkiyi alacağı hakkında bir fikre sahip değildir. Çocuğun en küçük yanılgı ve yaramazlıkları gözden kaçmaz. Çocuk sürekli olarak anne babanın eleştirileriyle karşı karşıyadır. İstenilen davranışın dışına çıktığında cezalandırılır. Verilen ceza çoğu zaman

suçla orantısızdır. Çocuğun ceza ile yanlış davranış arasındaki bağlantıyı kurabileceği şekilde ceza verilmez. Ceza suçlama, kınama, ayıplama şeklinde olabileceği gibi fiziksel ceza şeklinde de olabilir. Baskı uygulanarak istenen davranışı yapmaya zorlanan çocukta oluşan korku, ona, doğru davranış kalıbını öğrenmesinde yardımcı olmayacak sadece geçici olarak davranışını değiştirmesine yol açacaktır (Yavuzer, 2005; Aydın, 2005; Şanlı, 2007; Yavuzer, 1996; Halis, 2005).

Bütün bunlar, çocuğun yaşamı boyunca başkaları ile iyi ilişkiler kuramamasına, çevresine uyum sağlayamamasına ve psikolojik sorunlar yaşamasına neden olabilmektedir (Çağdaş ve Seçer, 2010: 193).Otoriter tutuma sahip bir anne-babanın çocuğu, akranları ile karşılaştırıldığında sosyal ve iletişim becerileri ile girişimcilik yeteneklerinin daha zayıf olduğu görülür. Bu çocuklar, kendini ifade etme becerileri düşük, korkak, huysuz, yanlış yapmaktan korktuğu için yeni bir şeyler yapmayı denemekten kaçan, rekabetten uzak, başkalarının etkisinde kolay kalabilen, aşırı duyarlı ve içine kapanık bir yapıya sahip olabilmektedir. Özellikle kız çocukları pasif kalarak daha bağımlı olurken, erkek çocuklar isyankâr ve saldırgan tavırlar sergileyebilir (Trawick-Swith, 2010/2013: 478; Yavuzer, 2005; Özyürek ve Tezel Şahin, 2010: 39; Poyraz, 2007; Şanlı, 2007; Yavuzer, 1996; Bilgin Aydın, 2003).

Özellikle dayak gibi onur kırıcı fiziksel cezalar çocuğun kendisine olan özsaygısının azalmasına ve olumsuz bir benlik kavramı geliştirmesine neden olabilmektedir (Çağdaş, 2011; Çetinkaya, 2004). Bu çocuklar, anne babalarına karşı kızgınlık ve düşmanlık duyguları beslerler. Akranlarına karşı vurucu, kırıcı, saldırgan davranışlarda bulunabilirler. Yetişkinlik yaşamlarında ise, çocuklarına karşı otoriter ve sert bir tutum içinde olmaları beklenir. Çünkü anne-babanın cezacı tutumu, çocuğa olumsuz bir model olmuştur ve çocuk güçlünün güçsüzü ezeceğini öğrenmiştir (Halis, 2005; Çağdaş ve Seçer, 2010: 192; Ogelman, 2012: 64).

Bu çocukların sorumluluk duygusu gelişmemiştir. Ceza almamak için yalan söyleyebilirler. Çabuk ağlama, kendini değersiz hissetme ve aşağılık duygusu içinde olabilirler. Çocuğun dış kontrolü yüksek, iç kontrolü düşüktür. İç kontrol gelişmediği için anne-baba kontrolü olmadığında kendini kontrol etmede başarısız olur (Çetinkaya, 2004; Yavuzer, 1984; Erbay, 2008; Şanlı, 2007).

2.3.4. Dengesiz ve Tutarsız Tutum

Bu tutumda anne-babanın çocuk yetiştirme anlayışları arasında görüş ayrılığı olabileceği gibi anne ya da baba çocuğun davranışları karşısında farklı tutumlar içinde de olabilir. Anne-baba çocuğun yanında, çocuk konusunda birbirlerini eleştirir. Anne- babadan biri hoşgörülü bir tutum izlerken diğeri baskıcı ve otoriter bir tutum izler. Birinin olumlu yaklaşımını diğeri olumsuz olarak değerlendirir. Böyle bir durumda çocuk, aynı davranışa iki farklı tepkide bulunur. Bu tür ailelerde anne ve babanın, çocuğun hangi davranışını ne zaman onaylayacağı ya da cezalandıracağı belli değildir. Davranışın uygun ya da uygun olmayan sınıfına girmesi anne-babanın ruh haline göre değişir. Bazen annenin onayladığı davranışı baba onaylamayabilir. Çocuğun davranışları anne-babadan biri tarafından azarlanırken diğeri tarafından normal bir davranış olarak karşılanabilir. Çocuk hangi davranışın ne zaman ve nerede istenmediğini anlayamaz. Davranışın doğru ya da yanlış oluşunu değil ne zaman yaparsa cezadan kurtulacağını düşünür (Şanlı, 2007; Erbay, 2008; Poyraz, 2007; Ünüvar, 2008; Özyürek ve Tezel Şahin, 2010: 41; Yavuzer, 2005; Halis, 2005; Çetinkaya, 2004; Aydın, 2005; Bilgin Aydın, 2003).

Anne babaların çocuk yetiştirirken sergiledikleri bu kararsız ve tutarsız davranışlar değerler sisteminin oluşmasını engeller. Çocuk kendisiyle ve anne babasıyla çatışır. Çocuklar dengesiz ve kararsız kişilik geliştirirler, kendilerine güvenmezler, kararsız, çekingen olabildikleri gibi asi davranışlar da sergileyen sağlıksız bir kişiliğe sahip olurlar (Şanlı, 2007; Erbay, 2008; Ünüvar, 2008; Bilgin Aydın, 2003; Ogelman, 2012).

Ebeveyn bir karar alıp harekete geçtiğinde, istikrarlı davranıp onu sonuna kadar sürdürmelidir. Sağlam bir kişiliğe sahip, gelecekte doğru kararlar alabilen, olaylar ve durumlar karşısında kararsızlık yaşamayan bir çocuğa sahip olmak isteyen anne-baba, aynı davranışlara farklı zamanlarda farklı tepkiler gösteriyorsa çocuk doğru olanı bulmak için bocalayacak, zamanla iyi ve kötüyü ayırt edemez duruma düşebilecektir (Çağdaş ve Seçer, 2010: 190; Poyraz, 2007).

Diğer önemli bir husus da, çocuğun sosyalleşmesi için, içinde yaşadığı toplumda kabul edilen ve kabul edilmeyen davranışları bilmesi gerekir. Bunun için de özellikle anne-babaların çocuktan yapmasını istedikleri davranışı neden yapmasını istediklerini, kabul etmedikleri davranışı neden yapmasını istemediklerini açıklamaları, çocuğun toplumun kurallarına uygun davranış geliştirmelerini kolaylaştırır ve saldırgan davranışlarını azaltır. Toplumun normlarına göre hareket etmesi ise onun çevresiyle güçlü ve iyi ilişkiler kurmasını kolaylaştırır (Çağdaş, 2011; Çağdaş ve Seçer, 2010: 190).

Benzer Belgeler