• Sonuç bulunamadı

1.2. Neoliberalizm

2.1.1. Epistemolojik Temel

Eğitim bilgi edinme ve bilgi üretme üzerine kurulu bir alandır. Bilgi üzerine kurulu bir etkinliktir. Sadece teorik değil pratik bir beceri kazandırmak da bir tür bilgi kazandırmaktır. Dolayısıyla eğitimin epistemolojik boyutundan söz etmek bir zorunluluktur. Felsefenin klasik disiplinlerinden biri olan epistemoloji bilgi üzerine sorulabilecek birçok soruyu dile getirir ve bu soruların cevaplarını bulmaya çalışır. Bu da iki disiplini birbiriyle ilişkili kılar. Ancak sözü edilen bu disiplinler, bilgiyi ele alma ve kullanma bakımından ayrışırlar.

Bilginin doğası, ilkeleri, yapısı, kökeni, kaynağı, yöntemi, geçerliliği, koşulları, imkânı ve sınırları ile ilgili sorular felsefenin dalı olan epistemolojiyi ya da bilgi kuramını ilgilendirir. (Scheffler 2019: 45) Epistemoloji genel anlamıyla bilgiyle ilgilenen, bilgiyle ilgili problemleri araştıran, bilginin kaynağını, doğasını, neliğini yani özü ve niteliğini, doğruluğunu, sınırlarını ele alan hatta bilginin olanaklı olup olmadığına dair sorular ortaya koyan felsefe dalıdır. (Cevizci 2010: 208) Öztürk’e göreilk defa Platon’un Theatetos adlı diyaloğunda ayrıntılı olarak tartışılan: “Bilgi nedir?” sorusu, epistemolojinin en önemli problemi olarak ele alınmaktadır. (Öztürk 2007: 591) Bu sorunun cevabı olarak: “Bilgi, gerekçelendirilmiş doğru inanç.” şeklinde tanımlanır. Felsefe tarihinde uzun bir süre bu tanım üzerinde, Russell ve Gettier’e gelinceye kadar uzlaşılır. Ancak Gettier sonrası süreçte bu tanım yeniden düzenlenmeye veya değiştirilmeye çalışılır. (Öztürk 2007: 592) Bilgiyle ilgili klasik anlayışa göre bilginin inanç, doğruluk ve gerekçelendirme gibi üç koşulu vardır. Gettier buna karşı çıkar. Burada öncelikle tanım ele alınır ve hataları üzerine analizler yapılarak tanımın kusurlu yerlerine yönelik örnekler verilir ve bu kusurlu yerlere vurgu yapılır. Böylece tanımın analizi sonucunda Gettier, tanımın eksiklerinin olduğunu iddia eder.

Burada görüldüğü üzere genel anlamda “bilgi” ve bilgi tanımı üzerinde durulur. Eğitim felsefesinde ise eğitimde kullanılacak bilgi esastır. İlk başta gelen problem, bilginin kaynağıdır. Elbette eğitim felsefesinde genel anlamda bilginin kaynağı değil, eğitim ve öğretimde kullanılacak bilginin kaynağı ele alınır. Bu demektir ki eğitimin

epistemolojik temellerinden ilki, eğitimde kullanılacak bilginin kaynağı sonrasında ise bu bilginin içeriği yani kapsamı, sınırı, bu bilgilerin hangisinin öğretileceği ve nasıl öğretileceğine yönelik hususlardır.

Burada eğitimde ve öğretimde kullanılacak bilginin hangi kaynaktan geldiğine dair soruyu cevaplamak için üç yaklaşım ele alınmaya çalışılacaktır. Bunlardan birisi rasyonalizm, diğerleri ise empirizm ve pragmatizmdir.

Rasyonalizm kesin bilginin yani apriori bilginin, (deneye başvurmadan akıldan ve aklın etkinliğinden türetilen bilgi) zorunlu doğruların, başlıca kaynağının tümdengelim ve akla dayalı sezgi olduğunu savunur. Bu kavrayış için deneyim yeterli ve gerekli değildir. Bilginin en önemli koşulu kesinliktir. (Öztürk 2007: 599) Bunun için matematik, mantık ve felsefe, temel örnek bilgi alanlarıdır. Rasyonalizmin önemli temsilcilerinden Platon bu yüzden Menon diyalogunda hiç matematik bilmeyen bir kişiye ustaca sorular sorarak geometri problemi çözdürmektedir. (Scheffler 2019: 46) Bu yüzden Platon’a göre ideal eğitim, matematiksel düşünmeyi geliştiren, doğru seçilmiş sorularla bilginin açığa çıkmasını sağlayan eğitimdir. Platon’un Menon diyaloğunda, orada örtülü biçimde önerilen eğitimin idealist bir tavır sergilediği görülür. Bu eğitimin temelinde ise matematik, mantık ve felsefe bilgisi yer almaktadır. Hatta bir toplumun entelektüel bireylerinin de yetişmesindeki en önemli etken, bu temel dersler olmaktadır.

Rasyonalizmin bilginin apriori içeriğe sahip olmasına dair görüşünü kabul etmeyen ve rasyonalizmin epistemolojik önermelerini çürütmeye çalışan empirizm, bilginin kaynağının iç ve dış duyum olduğunu savunur. Empirist Locke, realist bir bakış açısı da sergiler, daha önce duyumlardan gelmemiş hiçbir şeyin bilinemeyeceği düşüncesini öne sürer. Hume, insan bilgisinin malzemesini oluşturan bütün izlenim ve idelerin kaynağının duyu ve refleksiyon olduğunu savunur. (Öztürk 2007: 599)

Empirizmde bilgi aposterioridir. Bu çerçevede bilgi duyu ve deneyden türer, deneye bağlıdır. Bu anlayışta doğa bilimleri, temel bilim olarak alınmaktadır. Doğal fenomenler deneyve gözlemle açıklanmaktadır. Empirist görüşte öne sürülen ideal eğitim, öğrenciye zengin fenomenal yaşantılar sağlayan ve onu çeşitli deneyimlerle, öğrenme ortamlarıyla karşılaştıran bir eğitim programı şeklinde olmalıdır. Aynı zamanda Scheffler’e göreburada anlatılan durumlara ek olarak; empirist yöntemin yaygınlaşması ve eğitimde önemli görülmesi sonucunda, eğitimde öğrenme kavramı

öne çıkmış ve öğrencinin zihninde bu bilimlere ait hiçbir zorunluluğun yani deneyden bağımsız bir bilme şeklinin olamayacağı öne sürülmüştür. (Scheffler 2019: 47) Empirist gelenek, temeline özellikle doğa bilimlerini alarak eğitim ortamında uygulamalı alanları öne çıkartmaktadır. Empirizmin bu savlarına bağlı olarak empirist epistemolojiyi temel alan eğitim programlarında zamanla doğa bilimleri temel bilimler olarak kabul edilmiş, 20. yüzyılla beraber doğa bilimleri içinde yükselen alanlar eğitim programlarına eklenmiştir. Bu çerçevede empirist yöntemi temel alan ve doğa bilimlerini öne çıkartan tüm eğitim programlarında empirist felsefe öne çıkmıştır.

Ele alacağımız üçüncü yaklaşım ise pragmatizmdir. Pragmatizm empirik bilimin deneysel özelliğini önemser. Burada deneyim sorunlara cevap bulmak için ileri sürülen, soruların çözümüne yönelik, düşüncenin öngördüğü şekilde çevrenin değişimini ve dönüşümünü içerir. Buradan elde edilen düşünce problemlere çözüm üretir. Birçok önerme deneyle test edilir ve Dewey’e göre süreç deneme ve yapma şeklinde ilerler, aynı zamanda öğrenme de çoğu zaman deneyimler yaşama şeklinde gerçekleşir. Pragmatizmde matematiksel bilgi tekrar şekillenir ve o, koşullu önermelerin dile getirdiklerini dikkatle işlemek ve ele almak, pratik sonuçlarıyla ilişkilerini göstermek ve karşılıklı ilişkilerini sergilemek için yararlı bir alet haline gelir. (Scheffler 2019: 48) Pragmatik yaklaşıma göre eğitimde bilginin belirleyici olan özelliği doğruluğuna, pratik değerine, uygulamadaki sonuçlarına ya da başarısına bakarak elde edilir. Dolayısıyla empirik yöntemi temel alan ve pratik problem çözme değeri olan her bilgi, eğitim programı için önemli görülür.

Bilginin kaynağı sorunu dışında eğitimin bir diğer epistemolojik temeli, hangi bilgilerin niçin öğretileceği sorusu etrafında şekillenir. Öğretilecek bilginin seçiminde eğitimin hedefleri belirleyicidir. Dolayısıyla eğitimde bilginin belli bir içeriğe sahip olması gerekmektedir. Bu da müfredat sorununu, ders içerikleri problemini ifade etmektedir. İşte eğitimin epistemolojik temellerinden bir diğeri de öğretilecek bilginin kapsamı hususudur. Eğitimi düzenlemekte belirleyici olan amaçlar da eğitimin epistemolojik temellerini belirlemiş olurlar. Bu noktada, bilginin çeşitliliği veya tekliği sorunu bir diğer epistemolojik unsurdur. Bu süreçte karşımıza eğitimle ilgili algı ve kavrayışlar çıkmaktadır.

Eğitimin büyük bir kısmının bilgi, bilme, öğrenme süreçleri üzerinden işlemesi, eğitim felsefesinin önemli olarak gördüğü alanlardan birinin epistemoloji olduğunu

göstermektedir. Bu yüzden herhangi bir felsefi bakış açısını, felsefi dayanakları olan herhangi bir ideolojinin eğitim ve eğitim felsefesi alanı ile ilgili yapılan temellendirmelerinde epistemolojiyi önemli ve gerekli bir öğe olarak ele almak zorundayız. (Cevizci 2011: 266) Ayrıca ortaya konulan veya geliştirilen herhangi bir eğitim felsefesi anlayışı üzerinde durmak ve bu eğitim felsefesi çizgisinde program hazırlamak, eğitim hedefleri geliştirmek istenirse temele alınan felsefenin bilgiyi ele alış, yapılandırış biçimleri de öğrenilmelidir. Başka bir deyişle herhangi bir felsefi düşüncenin eğitime ve hedeflerine bakışı, o felsefenin epistemolojisinde adeta gizlenmiş halde bulunmaktadır.

Bilgi ve bilme ile ilgilenen epistemoloji, eğitimde öğretme ve öğrenme yöntemlerini etkilemektedir. Bu nedenle epistemolojinin kaygıları bir kez daha eğitim felsefesinin en temelindeki soru sorma, bilme, bilmenin koşulları, bilmeye dayalı yetenekler yani öğrenme süreçleri ile aynı çizgidedir. (Scheffler 2019: 50) Başka bir deyişle, epistemolojinin söz konusu ettiği bilgi probleminde öğrenme veya öğretme yoktur. Orada sadece bilginin bizzat kendisiyle meşgul olunur. Bilgi üzerine teorik tartışma yapılır. Fakat eğitim felsefesindeki bilgi probleminde esas olan, “amaca götüren bilgi”dir. Bu da bilginin kullanımına yönelik sorularına cevap bulmaktır. İşte eğitimin epistemolojik temelleri kavramı bu noktada daha net anlaşılmaktadır. Diğer yandan bu çerçevede kullanılan başka bir kavram da “eğitim epistemolojisi”dir. Aslında “eğitimde kullanılan bilgi etrafındaki sorunlar”ı anlatan bu kavram, eğitimin epistemolojik temellerini söz konusu etmektedir.

Watson’a göre eğitim epistemolojisi, birbirinden farklı ancak birbiriyle ilgili iki soruyla anlaşılabilir: “Eğitim ve öğrenme nedir?” “Eğitimin ve öğrenmenin amacı nedir?” Bu sorular hem epistemolojinin hem de eğitim felsefesinin kaynaklarından yararlanarak verimli bir şekilde keşfedilebilecek çok sayıda felsefi kaygı ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle eğitim epistemolojisi alanındaki tartışmalar için merkezi bir odak oluşturmaktadırlar. Eğitim epistemolojisi, eğitimin gelişimi, amaçları ve uygulamaları ile ilgili epistemolojik sorunları gündeme getirmekte ve ele almaktadır. Bu sorular, eğitim epistemolojisinde epistemolojik sorgulamanın odağı ve içeriği haline gelmiş, son yıllarda önemli ölçüde değişen epistemolojik ortam çerçevesinde öne çıkmış ve biçimlenmiştir. (Watson 2016: 146-147) Eğitim epistemolojisi, eğitim felsefesindeki tartışmalara katkıda bulunmak için epistemolojinin kavramsal araçlarını ve çerçevelerini

kullanır. Burada ortaya çıkan yaklaşımların bulunduğu teorik alanın net bir şekilde anlaşılması için bazı bağlamları belirlemek önemlidir.

Eğitim felsefesinde, epistemolojik çerçevede, uzun süredir devam eden tartışmaların sayısı 20. yüzyılla beraber fazlalaşmıştır. Eğitimin ne olduğu ve en iyi nasıl gerçekleştiğiyle ilgili sorular, disiplin içi sınırlar ortaya konmadan çok önce tartışıldı ve bu tür soruların felsefi olarak ele alınması, modern disiplin boyunca mevcut kaynaklardan yararlanılarak ideal bir şekilde ortaya konmaya çalışıldı. Bununla birlikte, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış olan E. Gettier'in (1963) geniş çapta bilinen üçlü tanımlamaya karşı çıkmasının ardından, epistemolojiye egemen olan geleneksel bilginin tanımı, tekrar ele alınmaya ve analiz edilmeye başlandı. Eğitim felsefesinde de bu problemle ilgili tartışmalar ortaya çıktı. Son yıllardaki Gettier sonrası epistemolojinin çeşitlendirilmesi, eğitim teorisyenlerinin konularının epistemolojik boyuta olan ilgisini yeniden canlandırdı. Bu bağlamda eğitim, felsefe ve epistemoloji arasındaki ilişki tekrar canlanarak taraflar oluşmaya başladı. (Watson 2016: 146) Burada Watson’nun açıklamalarına dayalı olarak eğitim faaliyeti sırasında öğrenciye kazandırılacak ve kazandırılmak için planlanan her türlü bilgi, öğrenme ve öğretim yöntemine yönelik durum eğitimin epistemolojik temelini ifade etmektedir. Eğitimde ise bu temel üzerine özellikle son zamanlarda farklı tartışmalar görülmektedir.

Buradaki açıklamalar bağlamında Watson’nun açıklamalarını özetlediğimizde eğitim epistemolojisi eğitim olgusunu ve etkinliklerini içeren bir biçimde karşımıza çıkmaktadır. Eğitim epistemolojisinin özünün eğitimin doğası ve amaçları, hedefleri, bilme-öğrenme, öğretme gibi öğeler tarafından oluşturulduğu söylenebilir. Bu bağlamda eğitim epistemolojisiyle ilgili bir fikir geliştirebilmek için öncelikle son zamanlarda üzerinde durulan eğitim tanımlarının analizini yapmak önemlidir. Çünkü bu sayede ortaya eğitim üzerine felsefi bir bakış açasıda konmuş olmaktadır.

Eğitim belirtildiği gibi, birincil olarak öğrenme-öğretme dolayısıyla bilgiyle ilgilidir. Epistemolojik içerikli olan sorularla eğitimin her aşamasında karşılaşılmaktadır. Eğitimin büyük bir bölümü öğretim-öğrenme yani bilgi ve ona ait değeri aktarma, kişiyi var olan bilme etkinlikleriyle tanıştırma veya kişiye bu bilgileri kazandırma süreci şeklinde ilerlemektedir. Bu da eğitim programlarının hedeflerinin oluşturulmasında önemli görülmektedir. Bu durumda eğitimde sorulacak doğru sorular bizi epistemolojik temelle karşı karşıya getirir. Bu sorular ise: “Eğitimde aktarılacak

veya kazandırılacak bilgi nedir? Bu bilgi nasıl/ hangi kaynaktan elde edilir?” tarzındaki sorulardır.