• Sonuç bulunamadı

2.3. Neoliberal Eğitimin Ontolojik Temelleri

2.3.3. Eğitimde Eşitlik ve Adalet

Eğitim birtakım imkânlarla olup biten bir etkinliktir. Eğitim doğası gereği, ekonomik unsurlarla devamlılığı sağlanır. Günümüzde de birey, bireysellik gibi neoliberal öğelerin öne çıkması sonucu ekonomik bir dayanağı olması gereken eğitimden bu bireyin eşit pay alması hem önemlidir hem de zorunludur. Bu yüzden özellikle bu yüzyılda eğitimde eşitlik ve adalet sorunu ortaya çıkmış ve önemli bir şekilde tartışma ortamı bulmuştur. Bu sebeplerden dolayı da neoliberal düşünürler, eğitimle ilgili problemlerinin arasına eğitimde eşitlik ve adalet konularını da almaktadır. Burada “Her birey eğitimden nasıl pay alacak?” sorusu öne çıkmıştır. Bir devletin içinde kamu kaynaklarının kullanımı, ekonomik yapının oluşumu neoliberal anlayışta birey temelli organize edildiği için her birey aynı ekonomik güce sahip olmadığından bireylerin bu ekonomiden nasıl pay alacakları sorusu önemini korumaktadır.

Neoliberalizm 1990’larla beraber somut bir kamu politikaları seti olarak ortaya çıkmaya başlamış ve ekonominin serbestleşmesi, devlete ait kurumların ve işletmelerin (okul, hastane, fabrika, köprü ve benzeri) ve şirketlerin özelleştirilmesini önemli bir

amaç haline getirmiştir. (Steger ve Roy 2010: 14) Bu amaçlara dayalı bir şekilde neoliberalizm eğitimi bir sektör olarak şekillendirmek istemiş ve (serbest) piyasanın bir parçası haline getirmeye çalışmıştır. Neoliberalizm okul ve üniversite gibi kurumların özelleştirilmesini öngörmüş ve bu kurumların çalışma şeklini ise serbest piyasaya bırakmanın önemini ısrarla vurgulamıştır. Rawls da eğitim etkinliğinin piyasalaşması konusunda birçok neoliberal düşünürle aynı fikirdedir. Rawls, aynı zamanda piyasa koşullarının yanında bireyin birçok imkândan eşit pay almasını ve bunun savunduğu vatandaşlık fikrinin önemli bir öğesi olduğunu da ortaya koymaktadır.

Neoliberal düşünce; eğitim ve öğretim etkinliğinin, bu etkinliğe dayalı süreçteki bireysel tercihlerin, kişilik özelliklerinin ve kimlik oluşturma durumunun piyasanın beklentileri ve ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirilmesini önemli görür. Eğitim içindeki bilgi ve becerilerin kazanımı piyasa çıkarları çerçevesinde belirlenmelidir. Eğitim sadece az şanslı olanların beklentilerinin iyileştirilmesi için planlanmamalıdır. Eğitim sadece ekonomik verimlilik ve sosyal refah koşullarını iyileştirmek ve geliştirmek için de planlanmamalıdır. Eğitim aynı zamanda kişinin eşit olarak kendi toplumunun kültüründen ve demokrasisinden keyif almasını, toplumsal yaşamın içinde vatandaşlık görevini (neoliberal anlamda) bilerek, toplumda aktif olarak yer alması ve girişimciliğini sergileyebilmesini, ayrıca kişinin kendini güvende hissetmesini de sağlamalıdır. (Rawls 2018: 128) Görüldüğü gibi Rawls, eğitimde özellikle vatandaşlık eğitiminin önemine ve gerekliliğine vurgu yapar. Bireylerin ancak bu vatandaşlık eğitimi aracılığıyla kişilerin arasında özgür, eşit ve girişimci olabileceğini söyler. Yani Rawls’ın düşüncesinde de insanların eğitim gibi kurumlarda eşit olması gerektiği fikrini görmekteyiz. Rawls’ın önemli gördüğü bu eşitlik anlayışı klasik liberal düşüncenin temsilcilerinden Locke ve Mill’in eşitlik anlayışıyla da örtüşmektedir. Ancak burada: “Bu eşitliğin kapsamı ve sınırları ne olacaktır?” sorusunu sorma gereği doğmaktadır.

“Tüm insanların eşit doğduğu” fikri, tüm insanların ahlaki ve hukuki bakımdan eşit muameleye tabi olmaları gerektiği için kullanılmalıdır. (Hayek 1978: 86) Özellikle hukuksal bakımdan eşitlik anlayışı doğal hakların gözetilmesi gerektiğini düşündürmektedir. Kamu alanındaki imkânlar da doğal haklara konu teşkil eder. Yani toplumun sahip olduğu eğitim imkânlarından herkesin eşit olarak faydalanması gereklidir. Neoliberaller bunu sadece temel eğitim kademesinde savunurlar. Hayek bu konuya açıklık getirir. Ona göre neoliberal ideolojinin içinde önemli eşitlik türlerinden

biri yetenekli bireylere kişisel yetenekleri ve performansları doğrultusunda tanınması gereken fırsat eşitliğidir. Ancak bireye sunulan bu fırsat eşitliğinin durumu tartışmaya açıktır.

Rawls’a göre ise eğitimde yeteneği olan kişilere tanınan her türlü fırsat eşitliği, serbest pazar düzenlemeleri ve ekonomik olayların gelişimi, değişimi ve ilerlemesi için önemlidir. Ayrıca bu yeteneklere tanınan fırsatlar; bir devletin sosyal şartları oluşturan, koruyan siyasi ve hukuki kurumları çerçevesinde sağlanmalıdır. Aynı zamanda bu fırsatların getirdiği avantajlar korunmalıdır. (Rawls 2018: 101) Burada da görüldüğü gibi Rawls devleti eğitimden tamamen dışlamamaktadır. Ancak devletin eğitim üzerindeki etkisinin sınırlarının çizilmesi gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır.

Bazı Rawls yorumcularına göre Rawls temel eğitim kademelerinde “eğitimde fırsat eşitliği” kavramına vurgu yaparak, temel eğitim kademesinde kamusal düzenlemenin önemi üzerinde durur ve devletin azamide olsa temel eğitim kademesini düzenlemesinin gerekliliğini savunur. Çünkü piyasa güçleri ve ailenin ekonomik gücü çocukların diğer eğitim kademelerinde eşit yaşam ve çalışma olanakları elde etmesini engelleyecek durumdadır. Bu yüzden temel eğitim kademesinde devlet her çocuğa az da olsa fırsat eşitliğini sağlayacak imkânlar sunabilmelidir. Bu durumda eğitim, toplumsal alanın içerisinde sadece bireyin rekabet etme gücünü arttırıcı olmayacaktır. Aynı zamanda eğitim; adalet duygusu geliştirme, kişisel yaşam planı yapabilme, yeteneklerini tanıma ve bu yetenekleri piyasada üretim için kullanma, özel yetenekli bireyleri tespit edebilme, entelektüel ve ahlaki kapasitenin de gelişimi için her birey için gerekli ve zorunlu bir öğe olarak önemini koruyacaktır. (Costa 2011: 23) Neoliberal düşüncenin önemli teorisyenlerinden olan Rawls ve Hayek temel eğitim kademelerinin devlet tarafından organize edilerek her bireye eşit fırsatlar sunulmasını önemli görür. Böylece temel eğitime katılımın zorunlu olması gerektiği vurgulanır. Ancak bu temel eğitim kademesinde dahil özel okullar bir seçenek olarak piyasalaşmaktadır. Dolayısıyla burada sunulan fırsat eşitliği piyasalaşan her kurum için tartışmaya açıktır.

Burada bahsi geçen temel eğitim kademelerinde temel yaşam becerileri, okuma, yazma, basit matematik ve fen becerileri, vatandaş olmaya dair sorumlulukların yer aldığı bir içerik durumu söz konusudur. Aynı zamanda temel eğitim kademesi bireyin yeteneklerinin farkına varıldığı ilk kademeyi de temsil etmektedir. Dolayısıyla temel eğitim kademesi ekonomik bağlamda farklı imkânları olan bireye aynı fırsatları sunma

gibi bir özelliğe sahip olmalıdır. Ancak bu neoliberal bir sistemde ne kadar mümkün olabilir? Bunun olanaklılığı ile ilgili pratik anlamda hiçbir girişim görülmemektedir. Bunun yanında sözü edilen kademenin dışında diğer kademelerle ilgili hiçbir fırsat eşitliği sunulmamaktadır. Dolayısıyla tek kademede verilen eğitim hakkının bireyler arasındaki fırsat eşitliğini sınırlandırdığını da açıkça göstermektedir. Çünkü diğer tüm eğitim kademelerinin piyasalaşması öne çıkar, sınıflar arası hareketliliği destekleyen ekonomik üst eğitim kademelerine ulaşmak zorlaşır.

Rawls ve Hayek diğer eğitim kademelerinde devletin geniş bir piyasa alanı oluşturması gibi bir öneri de ortaya koymaktadır. Üst eğitim kademeleri genel olarak meslek edinme, teknik anlamda piyasanın işleyişini ve gelişimini sağlayan ürünler ortaya koyma gibi amaçları olan kademeler gibi düşünülmektedir. Dolayısıyla her birey üst eğitim kademelerine gitmek zorunda değildir, ayrıca birey üst eğitim kademelerine gitmeden de kendi girişimci, rekabetçi ve üretici özellikleriyle piyasa ekonomisine katkıda bulunacak ürünler ortaya koyabilmektedir. Bu durumda Rawls ve Hayek eğitim olanakları bağlamında aileden gelen şans faktörünün ekonomik imkânların yanında bireylerin kendi girişimci ve rekabetçi ruhlarının piyasaya katılma bağlamında daha önemli görülmesi gerektiğini öne sürmektedir. Hal böyle olduğunda bireye her eğitim kademesinde aynı fırsatlar sunulsa dahi bu fırsatların bireyler tarafından değerlendirilmesi ve yaşama aktarılması baştan itibaren her aşamada farklılıklar gösterecektir. Ancak yine de temel eğitim kademesinde her bireye eşit imkânlar sunulmasının fırsat eşitliği bağlamında önemi göz ardı edilmemektedir. Fakat burada bireye sunulan bu fırsatların ne kadar yeterli olduğuna dair herhangi bir ayrıntı görülmemektedir.

Rolü ve işlevi minimal olması gereken devletin eğitim kurumlarında eşit fırsatlar sunması, eğitim kurumlarının düzenlenmesinde en alt düzeyde de olsa bir müdahale durumunun göstergesidir. Burada eğitimde herkese sağlanan bu fırsat eşitliği ile ilgili devletin bireylerin farklılıklarını, özel yetenek veya zekâlarını, özel eğilimlerini fazla dikkate almadan yapılan bir düzenleme ve eşitlik sağlama durumu olduğu görülmektedir. Neoliberal düşünürler özel yeteneği ve becerisi olan kişilerin ancak piyasaya, piyasa ekonomisine fayda sağlama bağlamında ya da ürettiklerinin piyasa oluşturması bağlamında dikkate alınacağını söylemektedir. Yani devletin sağladığı eşit fırsatlar sonucunda özel gereksinimi olan, üstün yeteneği olan ve ortalama becerisi olan

kişilere temel eğitimde devletin eşit fırsatlar sağlaması temel eğitim kademesinin de yetersiz bir şekilde planlandığını göstermekte, bireyler ihtiyaçları ve becerileri çerçevesinde eğitim alamamakta, özel durumu olan birçok kişinin özel okullara yönelmesine neden olmaktadır. Bu durum ise neoliberal tarzda planlanan bir eğitimin adalet bakımından da yetersiz olduğunu göstermektedir.

Bir başka boyutuyla neoliberal eğitimin içinde Rawls, gelecekteki vatandaşların eğitimi konusunda birlik ve istikrar sağlanması için genel adalet fikrinin kabulünü gerekli görür. Bu yüzden vatandaşlık eğitimi, vatandaşlar arasında işbirliği yapabilme eğitimi, vatandaşların niteliklerini yetenekleri doğrultusunda geliştirmesini, toplumdaki yetenek ve düşünce çeşitliliğinin desteklenmesini vebu vatandaşlık eğitiminin bireylerin iyi yaşam hakkında görüş çeşitliliğini içermesini de desteklemiş olmaktadır. (Costa 2004: 9-10) Burada kastedilen şey neoliberalizmin çokkültürlülük anlayışıdır. Ancak Rawls eğitim anlayışını ortaya koyarken ki süreçte çokkültürlü hayata yönelik eğitim hedeflerinin nasıl karşılanacağına dair, çokkültürlü eğitim programının tam anlamıyla adil bir şekilde -eğitim ortamının düzenlenmesine yönelik adaleti sağlayarak- nasıl oluşturulacağına yönelik ayrıntılı bir açıklama yapmamıştır. Fakat o, adaletin temeline konulması gereken en önemli unsurun bireysellik ve bu bireyselliğin özerkliği olduğunu savunmuştur. Rawls böylece adaletin temelinde kişisel özerklik veya bireysellik olduğunu, okul gibi sosyal düzenleme alanlarının buna uygun bir şekilde düzenlenmesi gerektiğini vurgular. Bu da okullarda çoğulculuğun ve çoğulculuğu destekleyen sosyal adaletin temel koşul haline gelmesi şeklinde vurgulanan önemli bir konudur. (Costa 2004: 3) Bu sosyal adalet ilkesi ise kurumlara karşı güveni arttırmaktadır.

İnsani çıkarların paylaşılmasını belirleyen, değişik sosyal düzenlemeler arasında seçim yapabilmeyi içeren payların orantılı olarak dağıtıldığı bir anlaşmanın imzalanabilmesi için belirli birtakım ilkelere ihtiyaç vardır. Bu ilkeler ise sosyal adalet ilkeleridir. Bir toplumda aynı adalet ilkelerini bilen ve kabul eden, bu ilkelerin toplumsal kurumlarca uygulandığı durumlarda güven duygusu artmaktadır. (Rawls 2018: 33) Rawls yine de sosyal adalet yönündeki toplumsal dönüşümü destekleyen bir eğitim politikasının, kişilerin özgürlüklerini de destekleyerek okullarda sosyal adaletin gelişmesi ve yaygınlaştırılmasında önemli bir rol oynadığını savunur. (Costa 2011: 60)

Sosyal adaletin önemli konularından biri toplumun temel yapısıdır. Kurumların temel hakları ve ödevleri dağıtmada sosyal işbirliğinden doğan avantajların

bölüşümünün belirlenmesinde takip ettiğimiz yol, adalet üzerine kuruludur. Bu büyük kurumlar ise anayasal ekonomik ilkeler ve sosyal düzenlemelerle varlığını korumaktadır. Buna bağlı olarak düşünce özgürlüğünün, vicdan özgürlüğünün, rekabetçi pazarın, özel mülkiyetin korunması ve özerk kişiliğin sosyal kurumların düzenleme alanlarıdır. (Rawls 2018: 35) Devlet gibi sosyal bir sistemin adalet tasarısını, toplumdaki ekonomik fırsatlar ve sosyal şartlara bakarak, aynı zamanda temel hak ve ödevlerin ne şekilde uygulandığına bakarak anlayabiliriz. (Rawls 2018: 36) Dolayısıyla sosyal adaletin işlediği her yerde bireyleri desteklemenin ve onlara fırsatlar sunmanın önemi açığa çıkmaktadır. Böylece Rawls’ın savunduğu, sosyal adaleti içermesi gereken herhangi bir eğitim ortamında, eğitimin ve öğretimin temelini oluşturan, işbirliği yapabilen girişimci bireylerin desteklenmesi ve bu bireylere fırsatlar sunulması şeklinde bir düşünce karşımıza çıkar. Bu bağlamda adalet ilkesinin geliştiği bir toplumda vatandaşlar hem eşit hem özgür hem rasyonel olmalıdır. Böyle bir toplumda ekonomik olarak refahtan tüm vatandaşlar payını mutlaka alacaktır. Bunun yanında ekonomik standartlar ortaya çıkacaktır.

Rawls eğitim kurumlarındaki vatandaşların adalet ilkesine bağlı olmasının toplumun istikrarına sağladığı ekonomik standartlardan ve faydadan söz eder. Bu bağlamda eğitim kurumlarının genel amacı yaşamda tutarlılığı olan, uygulanabilir ilkelerin kabulünü teşvik etmek, toplum üyelerinin demokratik bir şekilde bir araya gelme ve bir arada yaşayabilmesini sağlamak olmalıdır. Bunun yanında kişinin farklı olan anlayışlarında ve dünya görüşünde, zihinsel açıklığın ve hoşgörünün temel alınması önemli hale gelmektedir. (Costa 2004: 4) Bu da neoliberal bir sistemde okullarda yetişecek olan bireylerin kişilik özelliklerine dair kazanımları gösterir. Okullarda sözü edilen bu özelliklere sahip olan kişiliklerin yetiştirilmesi önemli görülür. Rawls’ın felsefesinde bu, iyi bir vatandaşlık eğitiminin, sivil eğitimin temeli olmalıdır. Bu vatandaşlık eğitimi, neoliberal düşüncenin eğitim anlayışının hedefleri doğrultusunda önemli görülmektedir.

Costa’nın yorumuna göre Rawls’ın bu düşüncesi, neoliberal devletin eğitim politikalarının açık bir hedefi olan neoliberal “adalet teorisinin” geçerliliğinin ve öneminin korunduğu nitelikli bir vatandaşlık eğitimi şeklinde ele alınmalıdır. Bu tarz okullarda yetişen vatandaşlar insan haklarına saygılı olan, insanlarla adil bir şekilde iletişim ve ilişki kurabilen, kendi hedefleri için farklı düşünen insanlarla bir araya gelip

işbirliği yapabilen kişisel özelliklere sahip olabilmelidir. (Costa 2011: 9) Dolayısıyla burada herkesi kapsayan, geniş bir içeriğe sahip olan, belki de evrensel ölçütleri olan unsurlar öne çıkartılmaya çalışılmaktadır. Bu evrensel ölçütler ise küreselleşme olgusu ve eğitim ilişkisinin kurulması aracılığıyla yaygınlaşabilir.