• Sonuç bulunamadı

1.7. BĐLGĐ EKONOMĐSĐNĐN EKONOMĐK ETKĐLERĐ

1.7.2. Bilgi Ekonomisinin Makro Ekonomik Etkileri

1.7.2.3. Bilgi Ekonomisi ve Dış Ticaret

1.7.2.3.6. Endüstri Đçi Ticaret Teorisi

Bir ülkenin aynı endüstriye ait malları hem ihraç hem de ithal etmesi biçimindeki ticarete verilen genel isimdir. Özellikle sanayileşmiş ülkeler arasındaki dünya ticaretinin önemli bir kısmı bu niteliktedir. Bu teoriye göre neden ticaret yapıldığı değil, mevcut ticaretin yapısı ve işleyişi değerlendirilmektedir (Kutlu, 2004: 39).

Endüstri-içi ticaret gelişmiş ülkeler arasında yapılan, aynı istatistiksel ürün kategorisi içerisindeki ürünlerin eş zamanlı ihracat ve ithalatının söz konusu olduğu bir ticaret şeklidir (Türkcan, 2005: 21).

Yapılan çalışmalarda endüstri içi ticaretin, gelişmiş ülkelerde, birbirine komşu, gümrük duvarları aşağıya çekilmiş veya bütünleşmeye gidilmiş, iç pazarı geniş, kişi başına gelir düzeyi yüksek olan ülkeler arasında olduğu görülmektedir. Bu malların üretimi ise, monopolcü rekabet şartlarında, mal farklılaştırmasına uygun ve ölçek ekonomilerine dayanmaktadır (Kutlu, 2004: 39).

Endüstri içi ticaretle hem firmalar hem de tüketiciler karşılaştırmalı üstünlüklerden sağlanan kazanca oranla daha yüksek kazanç elde etmektedirler. Çünkü endüstri içi ticaret, ülkelerin daha büyük piyasalardan yararlanmalarına olanak sağlamaktadır. Monopolcü rekabet teorisinde de belirtildiği gibi ülkeler endüstri içi ticaret yaparak, eş anlı olarak hem ürettiği ürünlerin sayısını azaltabilir, hem de tüketicilerin erişebileceği mal çeşidini artırabilir. Daha az çeşitte mal üreten ülkeler, bu ürünlerini daha büyük ölçekte, daha yüksek verimlilikte ve daha düşük maliyetlerle üretme olanağına sahiptir. Böylece ticaretten elde edecekleri kazanç artmış olacaktır. Diğer yandan tüketicilerin daha çok mal çeşidine ulaşarak, bu mallardan kendilerine en yüksek tatmini sağlayacak olanı seçmelerine olanak tanınmaktadır (Krugman ve Obstfeld, 2004: 140) .

1.7. 2. 4. Bilgi Ekonomisi ve Gelir Dağılımı

Yeni ekonomi gelişmekte olan ülkelere yeni fırsatlar sunmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojileri, gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş dünya ile aralarında var olan teknoloji açığını kapatmalarına ve böylece gelişmiş ülkelerin seviyesini yakalamalarına olanak tanımaktadır. Ayrıca teknolojik gelişmeler ve bu alanda yapılacak yatırımlar gelişmekte olan ülke ekonomilerinin de büyümesini sağlayacaktır (Kapur, 2002: 3).

Yeni ekonomide reel ücretlerin artışı söz konusu olmakla birlikte, bu artışlardan yararlanacak kişiler iyi eğitimli, kalifiye elemanlardır. Bilgi toplumunda yeterli eğitime sahip olmayan kişilerin reel ücretlerinin artması bir yana, azalması dahi söz konusu olabilmektedir. Ayrıca bu eğitim ve yetenekler ile donatılmayan kişilerin kayıt dışı ekonomiye geçişlerinin de artacağını söylemek mümkündür (Akyazı ve Kalça, 2003: 227).

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin yapısı, elde edilen kazancın eşit olarak dağılmadığını göstermektedir. Yaratılan fayda ve katma değer en çok yüksek teknolojiye ve bilgi birikimine dayalı faaliyetlerin yoğunlaştığı sofistike üretim, modern hizmetler, araştırma ve geliştirme gibi sektörlerde görülmektedir. Bu durum da, kazançların yoğunlukla gelişmiş ülkelerde, biraz da yüksek büyüme potansiyeli taşıyan gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşeceğini göstermektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ilk planda zengin ülkelerin daha da zenginleşmesine yol açacak, zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasındaki fark gittikçe belirginleşecektir. Kısacası “sayısal bölünme” gerçekleşecektir (Odyakmaz, 2000: 6).

Bilgi ve iletişim gelişmeleri, küreselleşme, gelir eşitsizlikleri kavramının bir uzantısı olarak sayısal uçurum konusundaki tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bilgi kapasiteleri arasındaki farklılıklar “sayısal bölünme” olarak adlandırılmaktadır (Ölmezogulları, 2000: 53).

Sayısal bölünme, değişik coğrafi alanlarda sosyo-ekonomik koşullar bakımından farklılık gösteren ticari işletmeler ve bireyleri kapsamaktadır. Sayısal bölünme ülkeler arasında ve içinde değişkenlik göstermektedir (Oruç ve Aslan, 2002: 5). Sayısal bölünme, modern ekonomi ve toplum içinde, bilgi teknolojisine sahip olanlar ve olmayanlar veya teknolojik ürünlere erişimin mümkün olup olmaması durumudur (Kim v.d., 2009: 377; Waycott v.d., 2010: 1).

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında gözlenen dijital açığa göre iki alternatif senaryo ortaya konulmaktadır. Đlk senaryoya göre, yoksul ülkelerde kaynakların sınırlı olması, bu ülkelerin bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanmalarını engelleyecektir. Böylece dijital açık bir ekonomik açığa yol açacak ve ülkeler arası gelir dağılımı gitgide bozulacaktır. Đkinci senaryoda ise gelişmekte olan ülkeler ekonomilerini düzeltemediklerinden kaynaklarının sadece bir kısmını dijital açığı kapatmak için kullanacaklardır. Bu senaryo açısından da yeni ekonominin sadece masraflı bir oyalama aracı olmaktan öteye gidemeyecektir. Ancak bazı görüşlere göre bu senaryolara karşılık gelişmekte olan ülkelerde doğru politikalar uygulandığı takdirde yeni ekonomiden olumlu şekilde faydalanabileceklerdir. Böylece yeni ekonominin gelir dağılımı üzerindeki olumsuz etkisi azaltılacaktır (Kapur, 2002: 7).

Zengin ve güçlü olan kesimi bilgi çağının bir parçası olarak kabul eden, yoksul ve güçsüz kesimi ise bilgi çağının parçası olmadığına inanan sayısal uçurumun analitik bir bakış açısıyla üç boyutu bulunmaktadır (Keniston, 2003: 3-8);

• Birinci bölünme, endüstrileşmiş ya da gelişmekte olan bütün ülkelerde var olan zengin, eğitimli ve güçlü olanlarla olmayanlar arasındaki eşitsizlik olarak ifade edilmektedir. Örneğin ABD’de yüksek gelirli ve eğitimli olanlarla düşük gelirli ve az eğitimli olanlar arasında bilgisayar sahipliği ve internet erişimi gibi konularda belirgin farklılıklar bulunmaktadır.

• Đkinci bölünme, daha az dikkat çeken lisan ve kültür alanlarını içermektedir. Birçok ülke Đngilizce ya da bir diğer batı Avrupa dilini konuşabilenler ile konuşamayanlar arasında bölünmüştür. Farklı kültürlere sahip olanlar, göçmenler, ya da yaşadıkları ülkenin dilini bilmeyenler eğitimde ve iş hayatında başarılı olamamaktadırlar.

• Üçüncü bölünme ise ilk ikisinden sonra kaçınılmaz olarak ortaya çıkan zengin ve fakir ülkeler arasındaki genişleyen uçurumdur.

Yeni ekonomi teknolojik gelişmeye dayalı olduğundan en yüksek gelir teknolojiyi yoğun olarak kullananın elindedir. Teknolojik yenilikler ve buna bağlı iş sektöründeki yenilikler daha çok gelişmiş ülkelerde karşımıza çıkmaktadır (Uğur ve Şahin, 2009). Gelişmekte olan ülkelerde ise durum farklıdır. Bu ülkelerde teknolojik imkanlar yetersizdir. Ar-Ge faaliyetlerine verilen önemin yetersizliği, fikir üretiminden ve buluşlardan gelir elde edilememesi, buluş yapanların önemsenmemesi, patent sisteminin işlersizliği, düşünce ve bilimsel özgürlüklerin kısıtlanması, kötü çalışma koşulları gibi nedenler bu ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru bir beyin göçü olmasına neden olmaktadır (Barışık ve Çetintaş, 2003: 725).

Bilgi çağında bu beyin göçü gelişmekte olan ülkeler aleyhine gelişmektedir. Kürselleşme süreciyle beyin göçü hızlanmakta ve gelişmekte olan ülkelerin beyin göçü nedeniyle yitirdikleri kaynakların toplamı, gelişmiş ülkelerin bu ülkelere yaptıkları yardımın çok üstündedir. Gelecekte gelişmekte olan ülkeler ekonomik olarak gelişmelerine yardımcı olacak nitelikli bir iş gücünden yoksun kalacaklar ve artan rekabet ortamında gelişmiş ülkelerle aralarındaki uçurum derinleşerek rekabet şansları

azalacaktır. Beyin göçü ülkelerarası gelir dağılımını olumsuz etkileyecektir (Ersel, 2003: 717-718).

Çok yeni bir kavram olmamakla beraber özellikle bilgi ekonomisinin öne çıktığı son dönemlerde beyin göçü yoğun olarak görülmektedir (Cuhls, 2007: 709). Beyin göçünün vasıflı işgücünün zaten az olduğu gelişmekte ülkelerin refahı üzerindeki olumsuz etkisi büyüktür (Pieretti ve Zou, 2009: 404)

Bilim ve teknoloji alanındaki yanlışlıklarda ülke dışına beyin göçünü arttıran bir neden olarak görülmektedir. Bunlar; Ar-Ge’ye önem vermeme, bilim ve teknolojiye önem vermeme, Ar-Ge alt yapı ve teşvik eksikliği, Ar-Ge yatırım ve vergi indirimi azlığı şeklinde sıralanmaktadır (Öztürk v.d. 2009: 6).

Bazı görüşlere göre ise beyin göçünün olumsuz etkileriyle birlikte olumlu etkilerinin de görülmesi olasıdır. Buna göre vasıflı işçilerin ülkelerarası dolaşımı gelişmekte olan ülkelerin global piyasalara girmelerini sağlayacaktır. Beyin göçünün gelişmekte olan ülkeler açısından en olumlu etkisi ise ülkeye döviz girişidir. Çünkü dışarıya giden vasıflı işçilerin çalıştıkları ülkelerde alacakları ücretleri geride bıraktıkları ailelerine göndermeleri veya ana vatanlarına dönerek harcamaları gelişmekte olan ülkeler üzerinde bir döviz girdisi oluşturacaktır. (Yumuşak ve Özgür, 2007: 35-36).

Yeni ekonomide gelişmeyi yakalayabilmenin yolunun iletişim ve enformasyon teknolojilerindeki gelişmeleri yakından takip etmekten geçtiği dikkate alındığında, dünyanın farklı bölgelerindeki gelişmişlik-azgelişmişlik farkının kapanmasının ne kadar güç olduğu ortaya çıkmaktadır (Ölmezoğulları, 2000, s. 54).