• Sonuç bulunamadı

Literatürdeki araştırmalara bakıldığında, empatinin tarihsel süreçte çeşitli şekillerde tanımları yapılmış ve zaman zaman empatini kavramının bazı kavramlarla karıştırıldığı ya da karıştırılan kavramlarla içi içe geçtiğini hatta birbirinin yerine de kullanıldığı görülmektedir. Bu kavramlar sempati, özdeşleşme, içtenlik, sezgisel tanı gibi kavramlardır. Bu kavramlara açıklık getirmek için empati ile anlam olarak yakın olduğu düşünülen kavramların araştırılması gerekliliği ortaya çıkmıştır (Çelik, 2008: 54; Solak, 2011: 41).

2.7.1. Empati ve Sempati

Empati ile en sık karşılaştırılan ve birbirinin yerine kullanılan kavram ‘sempati’ dir. Bu iki kavramın karıştırılmasının nedeni birbirleriyle bağlantılı olmasıdır. Bağlantılı olmasının nedeni ise, bu kavramların insanların duygusal

yaşamlarına ve deneyimlerine tepki biçiminde olması ve duygusal içerikli öğeler içermesinden kaynaklanmaktadır (Körükçü, 2004: 24).

Tarihte ilk olarak David Hume ve Adam Smith tarafından incelenmeye başlatılmış ve bu kavramlar insanların birbirleri ile nasıl etkileşime girdikleri ve sosyal çevrelerinden nasıl etkilendikleriyle ilgili çalışmalar artmış ve bu konu daha çok irdelenmeye başlamıştır (Dökmen, 2008: 161). Adam Smith’e göre sempati kavramı bireyin yaşantısını gözlemlerken onunla ortak duygular paylaşması aynı zamanda onun duyguların yaşamasıdır. Otak duygularının paylaşılmasından kasıt, sıkıntılı olan biri için ya da yoksul durumdaki bir kişi için üzülmek, başarılı bir insanın başarısı için sevinmek onun için heyecanlanmaktır (Balçıkanlı, 2009: 29).

Bir kişiye sempati duymak o kişinin tarafında olduğunu hissettirmektir. Empati de kişiyi sadece anlamak söz konusu iken sempati de kişi karşısındaki kişiyi anlasın ya da anlamasın ona hak verdiğini hissettirmesi söz konusudur (Dökmen, 2008). Sempati karşısındaki kişinin duygularını anlaması, bu duygularla bütünleşmesi ve bunu tüm zamanlara yayması empati ise kişiyle beraber geçirdiği süre içerisinde bütünleşmesidir (Escalas ve Stern, 2003: 567).

Sempati kuran kişi kendi benliğinden uzaklaşarak karşısındaki kişinin kimliğine bürünür onun gibi davranır empati de ise, karşısındaki kişiye yaklaşırken kendi benliğinden vazgeçmeden ona karşı önyargılı olmadan mış gibi davranmaktır (Körükçü, 2004:78; Akbulut, 2010: 12).

Sempati duyulan insanlar çevresindeki insanların kendisiyle aynı eğilime sahip olduğunu düşündüğü zaman kendini bulunduğu ortama ait hissetmeye başlar. Sempati kişinin iletişim kurabileceği sosyal ortamlarda, empati ise aynı ortamda yüz yüze iletişimler de yoğun olarak görülmektedir (Duru, 2002: 21).

Sempati de yaşanan duygu akışında iletişim unsurlarının öneminin gitgide azalmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda durum değerlendirmesi yapılmasını güçlendirir. Sempati duygusunu hisseden kişi karşısındaki kişinin acısına, derdine üzüntüsüne ortak olması onun tarafında olduğunu hissettirmesi bu durum taraflı

bakış açısıyla mevcut durumun diğer tarafındaki akış şemasına önyargılı bakış sağlar. Mevcut durum tam olarak kavranamaz ve farkındalık azalır (Keskin, 2007: 56).

Empati duygusunu yaşayan kişi ise karşısındaki kişinin duygu durumunu bilinçli bir şekilde değerlendirir. Bu değerlendirme olaylar zincirine tarafsız bir bakış açısı sunar. Bireyin içinde bulunduğu ruh halini, tutumunu ve davranışlarını farklı bir bakış açısı sunan kaynak statüsündeki iletişim öğesi alıcıya mesajını daha net iletir (Dereboy vd. 2005: 16).

2.7.2. Empati ve Özdeşleşme

Özdeşim kişinin model aldığı kişi gibi yaşama şeklidir. Kişinin özdeşim kurduğu kişinin tüm özelliklerini dikkatli bir şekilde gözlemlemesi ve taklit etmesi anlamına gelmektedir. Empati ise kişinin duygularına karşıdan tanık olmak ve duygularını anlayarak özdeşim ile benzeşmeyen saf algıdır (Özcan ve Keser 2003: 31).

Özdeşim karşısındaki kişinin rolüne bürünmesi anlamına gelmektedir. Kişinin yaptıklarının olumlu veya olumsuz olması fark etmeksizin kendi fikirlerini bir kenara bırakıp karşısındaki kişinin duygularıyla hareket etmesidir. Kişi kendi kişisel benliğini yok sayar (Sezer ve Damar, 2005: 69).

Özdeşim bireyin karşısındaki kişiye tüm yönleriyle benzeme gayreti olarak görülen ve bilinç dışı gerçekleşen zihinsel bir süreçtir (Gülseren, 2001:133). Kişi özdeşim kurduğu kişiyle duygusal bir oluşturma isteği içindedir. Freud’un ise özdeşimi "empatiye taklitle gidilen bir yol" olarak tanımlamıştır (Akt: Katman, 2010: 26).

Özdeşleşme de kişi diyalog halindeyken aynı benliği paylaşır empati de ise iki ayrı benlik söz konusudur. Özdeşim de kişinin davranışlarıyla bütünleşirken onun kimliğine ait değerleri benimserken empati de ise kişinin karşısındaki kişiye benzemek gibi çabası yoktur onu sadece anlama çabası içine girmektedir (Duru, 2002: 47, Akbulut, 2010: 39).

Bireyin karşısındaki kişiyi rol model alarak şekillendirdiği bilinçsiz işleyen bir savunma mekanizmasıdır. Kişilik gelişiminde özellikle de süper egonun oluşumunda önemli bir rol oynamaktadır (Akbulut, 2010: 39).

Özdeşim sürecinde birey karşısındaki kişinin bakış açısını kaybederek olaylara bakar ve bu da taraflı bir yaklaşım tarzıdır. Bu şekliyle özdeşim empatik yaklaşımı büyük ölçüde zedelemektedir. Sempati duyulan kişilere özdeşim kurulması mümkün olabilir ama empati kurulan kişilerle bu pek de mümkün görünmemektedir (Solak, 2011: 43).

2.7.3. Empati ve İçtenlik

İçtenlik kavramı, karşısındaki kişilere fazlasıyla samimi yürekten ve açık davranmasıdır. Kişinin karşısındaki kişiyi algılama çabası içerisine girmesidir. Kişinin iç dünyasını olduğu gibi kabullenerek açığa vurması ve çevresi tarafından doğru şekilde anlaşılmasıdır (Çelik, 2008: 55).

Empati ve içtenlik kavramları birbirleriyle yakın ilişki durumundadırlar. Öyle ki, empatik anlayış terapistin danışanın iç dünyasına girerek bunu kendi içinde yaşaması; içtenlik ise bunu yaparken aynı zamanda kendi yaşantısını algılamak için de çaba sarf etmesidir (Geçtan, 1981).

Empatinin ön şartlarından biridir. İçtenliğin tam anlamıyla yerine getirilebilmesi için üç önemli adım bulunmaktadır. Bunlar; bireyin karşısındaki kişiye yönelmesi ve onu tüm kalbiyle dinlemesi, bireyin aklından geçen tüm düşüncelere aldırış etmeden karşısındakinin kişinin benliğini algılamaya çalışması ve bireyin karşısındaki kişinin iyiliği için kendi kişisel çıkarlarından tam anlamıyla vazgeçmesidir (Katman, 2010: 31).

2.7.4. Empati ve Sezgisel Tanı

Empati ve sezgisel tanı kavramları birbiriyle benzerliği olmayan üstelik karşıt ifadeleri olan iki kavramdır. Sezgi gerçeklerden yola çıkılmadan, akıl ve mantığa dayandırılmadan doğrudan kavranması anlamına gelmektedir (Çelik, 2008: 56). Sezgisel tanı kavramını empati kavramı ile ilişkilendirmek mümkün değildir. Aksine

zihinsel süreçlerin çok hızlı bir şekilde kullanılmasıyla ilişkilidir (Gülseren, 2001: 139).

Sezgisel tanı, bireyin ilgilerini, ihtiyaçlarını ve yönelimlerini ortaya çıkrama işlemidir. Burada bireyin duygu ve düşüncelerine bilinçli bir şekilde katılım söz konusu değildir. Tamamen gözlem hâkimdir. Çevresindeki kişilerin yaşantısını gözlemleyerek yorumlama söz konusudur. Empati de ise karşısındaki kişiyi yorumlamaktan kaçınılmalıdır. Doğrudan doğruya değerlendirme doğru bir adım değildir (Akkoyun, 1982: 68).

Empati de kişiye anlaşıldığını hissetmek yeterli görülmektedir. Ayrıca kişi gözlemleri yorumlanırken kişinin etiketlenmesi sezgisel tanı da ilişkide engelleyici işlev görmektedir (Ataşalar, 1996: 15). Empati duygu ve düşünce tanımlarına sezgi ise başarısızlık ile sonuçlanan durumlar ya da tam isabet ettirilen durumlar olarak iki şekilde açıklanabilir. Buna ek olarak sezgilerle elde edilen bilgilerin güvenilir olamadığı ve kişiler arası ilişkileri doğru yönlendirilmediği de söz konusudur (Metin, 2015: 8).

Benzer Belgeler