• Sonuç bulunamadı

Emevîler Döneminde Kadılık

Emevîler dönemi, Hz. Hasan’ın, hilâfeti, Kureyş kabilesinin önde gelen ailelerinden Ümeyyeoğulları’na mensup, Şam valisi Muâviye b. Ebî Süfyân’a devretmesiyle başlayıp, yaklaşık doksan yıl süren döneme verilen isimdir. Bu dönem, birçok alanda kendisinden önceki Hulefâ-yi Râşidîn döneminin devamı sayılabilir. Ancak, bu dönemin farklarından birisi devletin eyalet sistemi ile müstakil birimlere ayrılmasıdır. Bu durum konumuzla ilgili bir izahı gerekli kılmaktadır. Çünkü bu dönemde kadılık kurumu üzerinde tasarruf yetkisi genellikle müstakil birimlerde en üst yetkili olan valinin kontrolüne bırakılmıştır. Sonraki döneme atıf yapmak gerekirse, kâdı’l-kudâtlık kurumunun ortaya çıkışının, Abbâsîler döneminde devletin yönetim anlayışının merkezîleşmesinin bir sonucu olduğu iddiası öne sürülebilir.81

Mevcut durum da bu iddiayı desteklemektedir.

Emevîler döneminde de, kadılık kurumunun işleyişinde, Hz. Peygamber döneminden beri devam eden uygulamalar sürdürülerek hem halifeler tarafından doğrudan, hem de valiler tarafından şehirlere kadı atamaları yapılmıştır.82

Bu yönüyle, önceki dönemlerin devamı sayılabilir. Ancak bu dönemde, devlet siyasetinin de bir yansıması olarak ortaya çıkan yeni anlayışlar, kadılık kurumu

79 Sarıçam, Hz. Ömer, s. 193.

80 Kindî, Vülât, ss. 301-302; Âdem Apak, İslâm Siyaset Geleneğinde Amr b. el-Âs, Ankara Okulu

Yayınları, Ankara, 2001, s. 267.

81

Hussein F. Kasassbeh, The Office of Qadi in The Early ‘Abbasid Caliphate, Mu’tah University, 1994, s. 139.

82 S. Knut Vikor, Between God and the Sultan, a History of Islamic Law, Oxford University Press,

üzerinde de etkisini göstermiştir. Bunun en göze çarpan örneği, aşağıda kısaca bahsedeceğimiz “mevâlî” denilen kesime karşı yapılan uygulamalardır.

Araplar arasındaki kanaate göre kadılık, sadece Araplar tarafından yapılması gereken bir görevdi. Bu dönemde mevâlîye karşı uygulanan dışlayıcı politikalar, bu kesimi ilimle daha fazla meşgul olmaya sevk etmiş, bunun sonucunda da bu kesimden önemli âlimler yetişmiştir. Bazı rivayetlerde Haccâc b. Yusuf, Saîd b. Cübeyr’i namaz kıldırma görevine me’mur etmiş, bununla birlikte kadı olarak da atamak istemişti. Ancak kendisine yöneltilen itirazlar nedeniyle Saîd b. Cübeyr’i kadı yardımcısı olarak görevlendirmiştir. Daha sonra Emevî yönetimine karşı İbnü’l- Eş’as ile birlikte isyan eden Saîd b. Cübeyr’e Haccâc’ın “Halkın, ‘Mevâlîden kadı

olmaz’ itirazlarına rağmen seni bu göreve getirmedim mi?” diyerek olayı

açıklaması83

ve bunun yanında, Haccâc’ın Basra’daki vekili olan Hakem b. Eyyûb es-Sekafî’nin, İbn Cübeyr’in kadı olarak atandığını duyunca bunu kıyamet alameti olarak değerlendirmesi; bir taraftan kadılık kurumunun Emevîler nazarındaki önemine işaret ederken, diğer taraftan mevâlîye bakışı göstermesi açısından da önemlidir.

Arap geleneğinde mevâlînin konumu84

nedeniyle Saîd b. Cübeyr gibi kimselere kadılık görevi verilemiyordu. Kadıların, valilerin yokluğunda onların görevine vekâlet etmeleri nedeniyle böylesi bir görev, vekâleten dahi olsa bir mevâlînin uhdesine bırakılamazdı. Ayrıca Arapların bir mevâlînin verdiği hükme razı olmaları çok zordu. Bir örnek oluşturması açısından baktığımızda Ömer b. Abdülaziz tarafından kadı olarak görevlendirilmek istenen Mekhûl, halifeye cevaben ‘Rasûlullah’ın insanlar arasında ancak şeref sahibi olanların hüküm vermesi

gerektiğini’ söylediğini belirttikten sonra, kendisinin de mevâlîden olduğunu ve bu

görevi kabul edemeyeceğini ifade etmiştir. Bununla birlikte özellikle İslâm tarihinin ilk döneminde mevâlîden kadı olarak tayin edilenlerin bazılarının isimleri şunlardır:

83 İbn Hallikân, Ebü’l-Abbâs Şemsüddin (681/1282), Vefeyâtü’l-A’yân ve Enbâü Ebnâi’z-zamân, thk.

İhsan Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut, 1994, II, 373.

1- Kadı Şüreyh: Şüreyh, Yemen’deki Fârisîler’den olup, Hz. Ömer döneminden başlamak üzere yaklaşık 60 sene kadılık görevini yürütmüştür.

2- Vehb b. Münebbih, 110/728 yılında San’â’da kadılık yapmıştır.

3- Meymûn b. Mihrân, Ömer b. Abdülaziz döneminde Cezîre’de kadılık yapmıştır.

4- Bilal b. Ebî Bekre, Basra’da kadılık yapmıştır. 5- Âmir eş-Şa’bî, Kûfe’de kadılık yapmıştır.85

6- Hasan b. Ebi’l-Hasan el-Basrî, Basra’da kadılık yapmıştır.86

Kadılık, resmi bir görev olması nedeniyle, iktidar ile âlimlerin en fazla karşılıklı ilişki halinde bulundukları görevlerden birisidir. Bu kısımda Emevî iktidarı döneminde kurumun yapısı ve işleyişi kısaca ele alınarak iktidar ile olan ilişkileri ele alınmaya çalışılacaktır.

Hz. Peygamber döneminde kurumsal bir yapı olmamasına rağmen bu görev icra edilmekteydi. Halifelerin kendilerinin de kadılık yapmış olmalarının yanı sıra İslâm coğrafyasının genişlemesiyle, farklı merkezlere de bu görevi yürütecek kadılar tayin etmişlerdi. Emevîler döneminde de kadılar, önceki dönemlere benzer şekilde, bir hüküm vermek istedikleri zaman önce Kur’ân’a, sonra sünnete bakarlar, bu ikisinde konuyla ilgili bir hüküm bulamazlarsa kendi görüşlerine müracaat ederlerdi. Diğer taraftan sistemli olarak mezhepler henüz kurumsallaşmadığı için hüküm verme konusunda bir çerçeve oluşturulmuş değildi.

Emevîler döneminde, meşhur âlimler arasından görevlendirilen kadılar, bu görev için maaş alır ve davalara da çoğunlukla camide bakarlardı. Bunun yanında kadıların bu dönemde siyasî davalara bakmadıkları görülmektedir. Belki de bu dönemin kendisine has bir özelliği olsa gerek kadılar sadece sınır, alacak-verecek

85 Taberî, Târîh, VI, 554.

86 Taberî, Târîh, VI, 554; Bu konuda daha detaylı bilgi için bkz. Adnan Demircan, İslâm Tarihinin İlk Döneminde Arap Mevâlî İlişkisi, Beyan Yayınları, İstanbul, 1996, s. 106-107.

anlaşmazlıkları, nafaka, miras, boşanma, ölçü tartı aletlerinin kontrolü gibi konularla ilgilenmişlerdir. Daha büyük davalara ise, “mezâlim” adı verilen mahkemeler bakmıştır. Emevî iktidarında saltanatın getirdiği bir baskıdan da söz edilebilir. Bu dönemde âlimler kendilerini bu baskının altında hissetmiş olmalılar ki, bir kısmı yapılan kadılık teklifini reddetmiştir. Bunlar içerisinde en çok tanınan kişi Ebû Hanife’dir. Kendisine Kûfe kadılığı teklif edilmiş, muhtemelen siyasî ortamdan uzak durmak niyetiyle bu teklifi kabul etmemişti. Tabiî ki bu âlimlerin tek çekincelerinin baskı olduğunu söylersek bu âlimlerin şahsiyetine ve duruşlarına haksızlık etmiş oluruz. Çünkü bu âlimler hiçbir zaman doğru bildikleri yoldan şaşmadan hayatlarını sürdürmeye gayret etmiş kimselerdi. Bir diğer husus ise bu âlimlerin kadı olmaları halinde verdikleri kararlarda yanılabilecekleri endişesi olabilir.

Emevîler döneminde meydana gelen bazı isyanlarda, hâkimiyet farklı şahısların eline geçmiş ve bu durum kadıların da değişmesine neden olmuştur. Bu olaylardan birisi de Muhtâr b. Ebî Ubeyd es-Sekafî’nin önderliğinde gerçekleşen isyan sonucunda meydana gelmiştir. Muhtâr, Kûfe’de hâkimiyeti ele geçirince kadılık görevini önce kendisi üstlenmiş, sonrasında ise yürütemeyeceğini anlayınca bu göreve Şüreyh’i getirmiştir. Şüreyh ise hastalığını bahane ederek bu görevini ihmal etmeye başlayınca, Muhtâr es-Sekafî onu görevden alarak yerine, Abdullah b. Utbe b. Mes’ûd’u, o da hastalanınca yerine Abdullah b. Mâlik et-Tâî’yi atamıştır. 87