• Sonuç bulunamadı

5. Sanal Diplomasinin Örgütlenme Biçimi

5.1. Çoklu Güç İlişkileri

91

92

1970’lerden sonra özellikle siyasal, ekonomik ve kültürel boyutları olan çok yönlü güç politikaları izlenmiştir.

Arı (1987: 38-39), uluslararası toplumda gücün bileşenlerini maddeler halinde şöyle sıralamıştır:

1) Coğrafya

2) Doğal kaynaklar

3) Devletin endüstriyel kapasitesi 4) Askeri hazırlık derecesi

5) Nüfus öğesi

6) Diplomasinin kalitesi (gücü meydana getiren unsurları kullanabilme kapasitesi).

7) Hükümetin kalitesi (gücü meydana getiren unsurlar arasında denge kurma kapasitesi).

Arı’nın güç kavramına ilişkin açıklaması, devletlerin ulusal çıkarları yürütmede kullandıkları güç uygulamalarına karşılık gelmektedir. Arı’nın yaklaşımı neoliberal politikaların teşvikiyle serbest piyasa mantığının tüm dünya ölçeğine hakim olmadığı, devletlerin faaliyetlerini kısıtlayabilecek rakiplerin ortaya çıkmadığı, ulus devletler sisteminin henüz aşınmadığı dönem için geçerlidir. Arı, uluslararası ilişkiler literatüründe Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından önce sıklıkla kullanılan bir görüşten yola çıkmıştır.

93

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla neoliberal ekonomi politik düzen küresel düzeye daha hızlı yayılma olanağı bulmuştur. Sermaye kökenli çokuluslu şirketlerin hareket alanları genişlerken, ulus devletlerin hareket alanı daralmış, egemenlikleri sınırlanmıştır.

Haluk Özdemir’e göre (2008: 118) uluslararası örgütlerin yaygınlaşması, küresel medyanın gelişmesi, çokuluslu şirketlerin ve diğer yeni aktörlerin ortaya çıkışıyla birlikte uluslararası ilişkilerde gücün niteliği değişmeye başlamıştır.

Günümüzde asker sayısı ve askeri yeteneklerin tek başına ulusal gücü tanımlamada yeterli olmadığı, endüstriyel üretim kapasitesinin ve yeni teknolojileri üretme ve onlara ayak uydurma kapasitesinin daha önemli hale geldiği görülmektedir. Gücün asıl dayanağı olarak askeri ya da ekonomik kapasitelerin yanında ‘bilginin kontrolü’ ve kamuoyunu bu kontrollü bilgi ile yönlendirme yeteneği gösterilmektedir (Özdemir: 2008: 135-136).

Özdemir’e göre önceden gücün temel niteliğini askeri faaliyetler belirlemekte iken, artık günümüzde bilgi kaynakları ve iletişim süreçlerini kontrol edip yönetme kapasitesi belirlemektedir. Küresel ekonominin ve çokuluslu şirketler gibi devlet dışı aktörlerin ön plana çıkması zor ve şiddete dayalı gücün ağırlığını kaybetmesine neden olmuştur. Özdemir, çokuluslu şirketlerin küresel hareketliliğe sahip olmalarından ötürü, bu yapıların ulus devletler üzerinde kontrol olanakları bulunduğunu söylemektedir.

94

Özdemir’e göre, güç ilişkilerini anlarken sistemik kısıtlamalar, egemen ve egemen olmayan aktörlerin hareketliliği, çatışma ve uzlaşma pratikleri, bunların birbirlerine karşı yürüttükleri açık ve örtük biçimli direniş faktörleri gözardı edilmemelidir. Özdemir’in bu değerlendirmesi Steven Lukes’un güç analizinden hareket etmektedir.

Lukes (akt. Özdemir, 2008: 119-123) güç kavramı hakkında yapılan çalışmaları üç boyutta sınıflandırmıştır: çalışmaların bir kısmında güç, bir aktörün sahip olduğu kaynaklar veya yetenekleri kullanarak bir başkasının kararını veya davranışını etkileme kapasitesi olarak tanımlanmaktadır. Gücün ikinci boyutunun ele alındığı çalışmalarda, aktörler üzerinde doğrudan etki ve kararlarını yönlendirme gibi açık yöntemler yerine, gündemin kontrol edilmesi, bir tarafın çıkarına hizmet eden ayrıcalıklardan yararlanma gibi kolaylıkla gözlemlenemeyen yöntemlere vurgu yapılmaktadır. Bu yaklaşıma göre, aktörler gücü doğal ve gündelik uygulamalar içerisinde gizleyerek birbirlerine etkide bulunmaktadırlar. Lukes’e göre (akt.

Özdemir, 2008: 119-123), gücün üçüncü boyutuna vurgu yapan çalışmalar ise, kurumsal yapıların izin verdiği ölçüde kullanılan bir ilişki türünden bahsetmektedirler. Sistemin yapısından kaynaklanan özellikler aktörleri belirli şekillerde davranmaya itmekte veya belirli kararları almaya yönlendirmektedir.

Aktörler yapıların farkında bile olmaksızın aldıkları kararların tamamen kendi tercihleri olduğunu içselleştirmişlerdir. Böyle bir süreç, varolan güç ilişkilerinin aktörler tarafından normalleştirildiğinin bir göstergesidir.

95

Özdemir’in yaklaşımında günümüz aktörleri arasındaki güç ilişkileri Lukes’un tasnif ettiği çok boyutlu bir perspektifle çözümlenmelidir. Aktörler arasında varolan stratejik bağlantılar ve çok boyutlu ilişkiler sistemin yapısına bağlı olarak değişmektedir. Gücü oluşturan unsurlar geçişken ve değişkendir, ilişki biçimleri örtük, dolaylı ve karmaşıktır. Güç ilişkileri her zaman açıkça görülemeyen birinin diğerini tam olarak kontrol edemediği yapısal ilişkilerdir (Özdemir, 2008:

141-142).

Lukes analizinde gücün üç farklı boyutuna ilişkin bir değerlendirme ortaya koymaktadır:

“Açıkça bir diğer devletin davranışını istenen yönde etkilemek için uygulanan aktif ‘üzerinde güç’, boyutlardan birisidir. İkinci boyut, güçlü tarafın gündemleri belirlediği, göze açıkça çarpmadan uygulanan daha edilgen ve fakat örgütleyici bir yönü olan ‘gizli güç’tür. Gizli güç, belli siyasa sınırlarını çizerek bazı konuları gündem dışı bırakmak yolu ile uygulanır. Üçüncü boyut, yapısal güçtür. Maddi ve normatif yönleri ile belirli bir özendirme ve sınırlandırma sistemleri oluşturarak, tarafların ilişkilerini yapısal güç koşullandırır.”

(akt. Yılmaz, 2008: 43).

Lukes’un yaklaşımını temel alan Sait Yılmaz gücün parametrelerinin çok boyutlu olduğunu belirtmenin dışında, değişken nitelikli olduğunu da söylemektedir.

Yılmaz’a göre (2008: 45) güç yeni aktörlerin ortaya çıkışıyla yeniden biçimlenmektedir. “Ulus devletin gerileyişinin temel nedenlerinden biri de onun

96

egemenliğini sınırlayan veya yerini alan yeni aktörlerin ortaya çıkışıdır. … Yeni aktörler arasında güç yeniden biçimlenirken çeşitli otorite kaymaları meydana gelmesi muhtemeldir.” Yılmaz güç ilişkilerinin değişen yönünü açıklarken Gramsci’nin hegemonya kavramından yararlanmaktadır. Yılmaz (2008: 43) ülkelerin içeriden ve dışarıdan ağ stratejisi ile kuşatılarak etki ve kontrol altına almasının günümüz hegemonya kurgusunun temelinde olduğunu ve bunun karşıt güçleri kullanılamaz hale getirme amacı taşıdığını söylemektedir.

David A. Morton (2011: 114) benzer biçimde küresel ekonomi-politik içerisindeki güç mücadelesini açıklarken Gramscici bir yol izlenmesi gerektiğini önermektedir. Gramsci’nin güç ilişkilerini hegemonya kavramı ile birlikte yorumlama biçimi 1980’lerden itibaren uluslararası ilişkiler literatürüne dahil edilmesiyle iletişim alanına eleştirel katkı ve perspektif sağlamıştır. Gramsci hegemonyanın yönetici sınıfların baskın konumunu ve sermayenin genişlemesini geliştirme ve korumadaki rolünü eleştirel bir perspektifle işlemiştir (Morton, 2011:

128).

Antonio Gramsci’ye göre (2011: 270-273), güç ilişkilerini oluşturan üç temel katman şöyledir: Birincisi, maddi üretim güçlerinin gelişme temeli üzerine kurulu olan toplumsal ilişkiler; ikincisi, ekonomik-toplumsal etkinliklere bölünerek veya birleşerek meydana gelen siyasal ilişkilerdir. Diğeri ise zorun kullanımını içinde barındıran askeri güç ilişkileridir. Bütün bu katmanlar iç içe geçmiş olup aralarında devingen ve diyalektik bir bağ bulundurmaktadırlar.

97

Gramsci (2010: 236-237; 244-245) ayrıca, güç ilişkilerini çözümlerken hegemonya kavramından yararlanmıştır. Bu noktada, gücün hem ikna hem zora dayalı hegemonik temeline dikkat çekmiştir. Hegemonya ortak çıkarlar etrafında biraraya gelmiş, dönüştürücü potansiyele sahip ve birbiriyle çekişen sınıf temelli tarihsel bloklar tarafından kurulmakta ve sürdürülmektedir. Gramsci’ye göre (2010:

234-235) güç ilişkileri toplumsal sınıflardan türeyen tarihsel bloklar arasındaki hegemonik mücadeleleri içermektedir. Morton’un (2011: 135) belirttiği gibi Gramsci, böylelikle, hegemonya inşasını üretim ilişkileri ile ilişkilendirerek sınıfsal ve toplumsal zemine vurgu yapmıştır.

Toplumsal sınıfsal güçler bir üretim biçiminin teşvik edilmesini ve genişlemesini sağlayarak hem ulusal bir düzen içinde hem de dünya düzeni üzerinden hegemonya elde edebilmektedirler. Hegemonya bu nedenle iki şekilde kendini ortaya koyabilmektedir: Bir tarihsel blok inşa ederek ve bir devlet biçimi halinde toplumsal kaynaşmayı sağlayarak veya üretim biçimini uluslararası temelde genişletip hegemonyayı dünya düzeni seviyesine yayarak gerçekleşmektedir (Morton, 2011: 174).

Gramsci’nin kuramında hegemonyanın başta inşa edildiği yer belli bir tarihsel blok ve devlet biçimidir. Bu oluşumun ötesinde hegemonya uluslararası alana açılmaya başladığı için diğer farklı ülke ve belli devlet biçimlerinde yeni üretim biçimlerinin bir sonucu olarak gelişebilir (akt. Morton, 2011: 174).

98

Morton (2011: 167-169), Gramsci’nin izinden giderek hegemonyanın işleyişi ve mekanizmalarını analiz edebilmek için üretim ilişkilerinin biçimlenişinin çıkış noktası olduğunu söylemektedir. Çünkü ona göre, üretimdeki farklı toplumsal ilişkileri kavramak, değişen üretim ilişkilerinin devlet içinde ve üzerinde ve belli bir dünya düzeninde iktidar üsleri haline gelen belli toplumsal sınıfsal güçleri nasıl yarattığını görmeyi mümkün kılacaktır. Üretimdeki toplumsal ilişkilerdeki görülen değişimler yeni toplumsal güç yapılanmalarına yol açmaktadır. Sonuçta Morton toplumsal iktidarın eşitsiz biçimde dağıldığına ilişkin bir farkındalığa sahip olmak gerektiğini belirtir.

Uluslararası ilişkiler alanında güç analizi yapan eleştirel çalışmalardan yola çıkıldığında sanal diplomasiyi örgütleyen güç ilişkilerinin, üretimdeki toplumsal ilişkilerin birer inşası oluğunu söylemek mümkündür. Ayrıca yeni medya dolayımıyla uygulanan sanal diplomaside güç ilişkilerinin çok boyutlu niteliği ve kapasitesi derken anlaşılması gereken unsurların şunlar olduğu düşünülebilir:

 Küresel ölçekte uygulamaya konan ve siyasal, ekonomik ve kültürel nitelikli çok taraflı politika ve stratejiler

 Devletler dışında karar alma sürecine etki edebilecek birden çok aktörün varlığı

 Çok merkezli yapı ve ilişkiler barındıran eşitsiz/ hiyerarşik/ hegemonik iktidar örüntüleri

 Aktörler tarafından politikaların etkinlik alanını genişletebilmek için araçsallaştırılan çoklu medya (multi media) ortamı

99

Güç ilişkileri bu ilişkiler çerçevesinde kapitalist sistemin belirlediği koşullar temelinde konumlanan aktörlerin niteliği, kapasitesi ve etkinliğine göre şekillenebilmektedir. Bu bağlamda yeni aktörlerin stratejik bağlantılar yoluyla birbirlerine uyguladıkları eşitsiz güç ilişkilerinin yeni türevlerinin ortaya çıkışı söz konusudur. Yeni medya ortamında iç içe geçmiş, karmaşık ilişkiler ağı ile yapılanmış çoklu güç ilişkilerinin devingen ve değişken niteliğe sahip olduğu öne sürülebilir.