• Sonuç bulunamadı

Ekonomik Gelişmeye Etki Eden Sosyal ve Kültürel Faktörler

1.1.5. Ekonomik Gelişme

1.1.5.3. Ekonomik Gelişmeye Etki Eden Sosyal ve Kültürel Faktörler

Bir sosyal değişmeden başka bir şey olmayan ekonomik değişmenin, sadece ekonomik değişkenlerin bir fonksiyonu olamayacağını buraya kadar ifade etmiş bulunmaktayız. Ancak bu bölümde daha da geniş kapsamlı olarak bu konuyu incelemek istiyoruz.

Sosyal yapı, gelenekler, kültür kıymetleri, gelişmenin hızına ve yönüne etki eden unsurlardır. Bu bakımdan ekonomik gelişme meselelerinde sadece maddi ölçülerle uğraşmak, o ölçülerin ötesinde tüketici davranışını, tasarruf meylini, girişimcinin hamleciliğini meydana getiren insan ruhiyatını, toplum ve kültürünü görmemek meselenin iyice anlaşılmaması olur. Ekonomik gelişmeyi yaratan, teşkilat kuran, icat ve keşiflerde bulunan insandır. Onu tanımak için içinde yaşadığı toplumu ve ait olduğu kültürü yakından bilmek gerekir. Gelenekleri kırıp, yenilikler getiren yaratıcı insanlar da, bir dereceye kadar toplumun mahsulüdürler; kişilikleri üzerinde o toplumun kültürünün damgası vardır. Bu vasıfları ile toplumdan aldıkları kültürle, o toplum ve kültüre yeni şekil verme yönünde etkili olabilir. Kültür birikimi, sosyal değişmeler için hazırlanan potansiyel; dış etki ve temaslarla, yenilikçi kişiliklerin gayreti ile kıvamını bularak, değişimin hızlanmasına yol açar. Ekonomik gelişmede de durum aynıdır31.

Şimdi bu faktörleri sırasıyla inceleyelim. a) Gelenekler ve Kültür Kıymetleri

Ekonomik yönden az gelişmiş toplumlar, gelenekçi toplumlardır. Ogburn’ün dediği gibi bu toplumlarda “ekonomiyle hayat standartları arasında sıkı bağ” kurulmuştur. Ekonomik hayatla, aile, din, örf-adet ve gelenekler, iç içe geçmiş durumdadır ve birbirleriyle ayırtedilmeleri zordur. Bu yakın bağ ekonomik faaliyetlerin yürütülmesinde çok etkili olur. Đlkel kabilelerde, ekonomik faaliyetlerin; sihir, ayin, hediye gibi kültür

30

Eröz, s.333-334. 31

unsurlarıyla ve kan bağları, akrabalık ilişkileri, kabile reisliği kurumu gibi sosyal yapı özellikleri ile şekillendiği bilinmektedir.

Bu toplumlarda gelirlerin düşük seviyede oluşu, tasarrufun ve sermaye birikiminin yetersiz oluşunun bir sebebi olmaktadır. Meselenin bir de geleneklerle ilgili yönü vardır. Birçok toplumda örf-adet ve geleneklere bağlı israfçı ve gösterişçi harcamalar, düğün dernek masrafları gibi harcama, gelirlerden bir kısmının tasarruf olarak ayrılmasını önler.

Bu örneklerden anlıyoruz ki, gelenek ve kültür kıymetleri, sosyal normlar, ekonomik gelişmeyi tayin edici rol oynayan birer değişkendirler. Hindu toplumunda din, sosyal yapı ve kültürün muhafazasını temin ederken, ekonomik bakımdan teşvikten uzak bir fonksiyon yerine getirmektedir. Max Weber, Protestanlığın ekonomik gelişmeyi mümkün kılmasından bahsediyordu. Keza Đslamiyetin faizi yasak etmesine dayanarak, onun ekonomik gelişme üzerinde olumsuz etkiye sahip bulunduğunu iddia edenler vardır32. b) Savaşlar, Ayaklanmalar, Grevler, Diğer Siyasi Đdeolojik Hareketler ve Ekonomik Gelişme

Devlet, vazgeçemeyeceğimiz, siyasi, hukuki, sosyal bir kurumdur. Toplumların huzur ve sükunu, onun gücüne bağlıdır. Đktidar ve güç sahibi bir devlet, bireysel ve sosyal mutluluğu tatmin ettiği gibi, ekonomik gelişmeyi de kolaylaştıracak havayı yaratır. Burada kastedilen müstebit bir devletin gücü değil, demokratik bir devletin iktidarıdır.

Ekonomik gelişme içinde iktidarlara çok şey düşer. Bütün toplumların siyasi iktidarlarındaki gelişi güzel değişmeler bile en sonunda kalkınmayı yaratacak bilgi ve irade sahiplerini iş başına getirecektir. Bununla birlikte siyasi buhran ve karışıklıklar ekonomik gelişmeyi durdurabilir, hatta tersine çevirebilir.

Hükümetlerin aktif veya pasif tutumu, gelişmenin kaderini tayin eder. Bilgili, tecrübeli, ülke hayrına kalkınma işine gönül vermiş plancıların raporları, hükümetlere rehberlik, danışmanlık hizmeti görür. Aktif, iktidarlı, hamleci hükümetler, bu bilgilerden faydalanarak, ekonomik kalkınmayı gerçekleştirirler. Đhtilaller, ayaklanmalar, anarşi hareketleri ürkek olan sermayeyi köşesine iter, yatırımları durdurur, ekonomik hayatı felce uğratır. Düzensiz, yarını karanlık bir ülkede ekonomik gelişme durur. Đdeolojik, siyasi grevlerin etkisi de çok yıkıcıdır. Siyasi ve ideolojik grevler hukuken “gayrimeşru” sayılır.

32

Đktidarda bulunan bir hükümetin şu veya bu yönde bir karar almasına etki etmek, dış siyasetini başka bir yöne çevirmek ve nihayet hükümeti düşürmek, başlamış bir savaşa son vermek gibi maksatlarla girişilen grevler bu çeşit grevlerin en çok rastlanılan şekilleridir. Tabii ki iş şartlarını düzeltmek ve ücretleri artırmak için yapılan mücadele ve grevler bunun dışındadır33.

c) Eğitim ve Gelişme

Bugün gelişmeden ilk anlaşılan sanayileşmedir. Bazı hallerde de, siyasi ve ekonomik bağımsızlığın elde edilmesi anlamına gelir. Yahut eğitim fırsatları yaratılması veya dev barajlar kurulması, gökdelenler inşası, çelik fabrikalar yapılmasını suretiyle milli bir sermaye meydana getirilmelidir. Gelişme, köylerden şehirlere nakil ve haberleşme vasıtalarının yayılması anlamına da gelebilir. Sosyolojik bakımdan gelişme; modernleşme ve birçok kurumun değişmesi anlamına gelebilir. Bu bakımdan, sadece ekonomik ölçütlerden hareket etmeyen sosyolojik bir gelişme olmak zorundadır. Bu konu öğretim ve eğitimdir.

Klasik iktisatçılardan Adam Smith ve neoklasik iktisatçılardan Alfred Marshall insan kaynaklarının öneminin farkında idiler ve bu sebeple eğitim üzerinde duruyorlardı. Bilgi yetenek ve hüner elde edilmesini A. Smith, “sabit sermaye” unsuru olarak görüyordu. A. Marshall da, eğitim yatırımlarını, en değerli “milli bir yatırım” sayarak, eğitimin öneminden sözediyordu. Uygulamada eğitim yatırımlarının ürününü, ekonomik yatırımlarda olduğu gibi ölçmek mümkün değildir, fakat toplumlar yalnız ekonomik varlık değildir. Günümüzde toplumların her meslekten yetişmiş elemana ihtiyaçları vardır. Modern toplumlarda eğitim sayesinde insan kapasitesi son derece gelişmiştir. Artık bugün toplumların gayeleri sadece ekonomik gelişme değildir. Onun yanında, siyasi, kültürel ve sosyal gelişmeler de söz konusudur.

Toplumların maddi varlığını, ekonomik gücünü yaratan insandır. Ekonomik gelişme, insan gayretinin eseridir. Sermayeyi seferber etmek, doğal kaynaklardan faydalanmak, pazarlar kurup ticaret yapmak insanların işidir. Onun için gelişmeyi eğitimden ayrı düşünmeye imkan yoktur. Eğitim yatırımları da, verimli sahalara yapılan fizik sermaye yatırımları ile bir arada yürümedikçe, ekonomik gelişme ve devamlı büyüme

33

olmaz. O yüzden insan kaynaklarını geliştirememiş olan ülkeler, doğal kaynaklarını işlemek ve geliştirmek için, yabancı ülkelerden hem maddi, hem de beşeri (vasıflı insan) ithal etmek zorunda kalırlar.

Demek ki eğitim yatırımları, ekonomik gelişmenin ve büyümenin ana unsuru olan insanın yetişmesinde mühim rol oynayan “sosyal yatırım”lardır. Ekonomik gelişmede eğitimin rolü; ekonomik seferberliği mümkün kılacak nitelikli insanları yetiştirip, ekonomik faaliyetleri sevketmesi bakımından çok önemlidir34.

d) Milliyetçilik ve Ekonomik Gelişme

Bugün dünyadaki milletlerin çoğu, asırlardır sürüp gelen fakirlik ve durgunluğa karşı ihtilal halindedirler. Her yerde hummalı bir kalkınma gayreti görülüyor. Đleri ülkeler de büyüme yolunda seferber olmuşlar; dış ülkeleri ve hatta gezegenleri fethetmeğe çalışıyorlar. Bu dünya çapındaki ihtilalin sloganı “gelişme”dir. Bu kalkınma hamlesinin motor güçlerinden biri de milliyetçiliktir. Gerçi sömürge idareleri, sömürge halklarının kalkınma şevk ve gayretini kırmışsa da, milli duygu yavaş yavaş yaraları sarıp, gelişmiş milletlere benzeme hevesini canlandırıyor. Bugün bütün az gelişmiş ülkelerde görülebilen milliyetçilik, milli varlığı kuvvetlendirme şuur ve gayretidir.

Kalkınma üzerinde milliyetçiliğin güçlü tesirinin diğer canlı örneği Đsrail tecrübesidir. 1948’de kurulan bu devlet, ekonomik mucizeler yaratıyor. Çölde ağaç yetiştiriyor; modern çiftçiliğin en son metodlarını uygulayarak çok verimli ve kaliteli zirai ürünler alıyor. Deniz suyunu tasfiye ederek, tarla sulamasında kullanıyor. Sanayi de ziraate dayalı olarak gelişiyor. Bu sonuçta insan bilgi uzmanlığının rolü büyüktür. Fakat asıl itici güç bu ülkede milliyetçiliktir. Dünyanın her yanındaki Yahudi ileri gelenleri, gönüllü olarak Đsrail’e koşuyor. Çeşitli ülkelerdeki Yahudi milyonerler ve milyarderleri de, Đsrail’e büyük mali yardımlarını bu duygu ile yapıyorlar.

Japonya’nın kalkınması da, milliyetçilik duygusundan alınan hızla başarılmıştır. Diğer faktörler yanında, milli duygunun, rekabetin payı, ekonomik gelişmede hatırı sayılır derecededir35. 34 Eröz, s.344-345. 35 Eröz, s.346.

1.1.6. Sosyo-Ekonomik Kavramlar