• Sonuç bulunamadı

2.3 Modern Mimarlık / Kapitalizm İlişkisi Üzerinden Form / İdeoloji İlişkisin

2.3.4 Otonom Form

2.3.4.2 Eisenman ve Otonomi Projesi

Eisenman’ın otonomi ile kast ettiği, “mimarlığın formel dilinin politik anlamlandırmalardan ayrı olarak” okunabilmesidir [87], Martin, Eisenman’ın otonomi projesini şöyle tanımlar [87];

“…. (Eisenman’ın) projesi mimari formun teknoloji, program gereklilikleri ya da tarihsel faktörler gibi dışsal etmenler tarafından etkilenmeyen, rasyonel zihinsel bir konstrüksiyon olduğu ütopik bir durumu hedefler.”2

Eisenman, mimarlıkta otonomiyi sıkı bir şekilde hem mevcut siyasi ve toplumsal hem de mimari ortamın eleştirisine bağlar, ona göre “eleştirelllik mimarlığın otonomisini açıkça ortaya koymak ve uygulamak uğraşı ve niyeti olarak anlaşılmalıdır”3 [92]. Eisenman’ın eleştiri olarak tanımladığı eylem, nesneleri sembolik anlamlarından kurtararak onların tekilliğini ortaya çıkarmaktır ki bunu yapmanın yolu da nesnelerin

1 “In the relationship between forms and system, each epoch establishes its own basic ideas of

disposition and interrelation of parts. Either older forms are remodeled until they are perfectly adjusted to the new system of arrangement; or new forms proffered by new constructional methods are adopted if they accord with the new system; or natural forms are reinterpreted in keeping with the changed ideal of general disposition. To search for new forms is, therefore, a necessary consequence of the desire for a new system. Forms themselves are secondary factors; the system is the primary consideration.”

2

“his project aims at realizing a utopian condition in which architectural form would be a rational mental construction, totally unaffected by external factors such as technology, programmatic requirements or historical factors”

3

“…criticality can be understood as the striving or the will to perform or manifest architecture’s autonomy.”

56

meşruluk zeminlerinden onları koparmaktır; örneğin mimarlıkta kolon bir strüktürel eleman olduğu kadar, o strüktürün taşınmasının da bir sembolüdür. Kolon, strüktürü taşıma işlevi ile meşrulaşır, onu bu sembolik anlamından koparmak ona “tekillik (singularity)” atfetmek demektir, tekillik nesnenin kendisini yerinden etmez, ya da örneğin kolonun faydasını reddetmez, daha çok onu meşrulaştıranın, yani kolonun strüktürel işlevinin sembolünü reddeder [92]. Eisenman’a göre mimarlığın otonomisi de bu tekillik ile başlar, “bu nesneyi sembolik işlevinden koparmak –başka bir deyişle anlam olarak mimarlığın katmanlaşmış tarihinden koparmak- ile ortaya çıkan tekillik mimarlığın otonomisini ortaya koyan şeydir”1 [92].

Şekil 2. 1 Eisenman, Ev VI [93]

Bu anlamda Eisenman’ın mimari üretiminde de gene bu özerklik çabası okunabilir. Ev VI (House VI) örnek alınacak olursa, tasarımın ilk aşamasında bir gridal sisteme oturtulan ve sonra bu gridal sistem üzerindeki oynamalarla ana strüktürü oluşan konutta, taşıyıcılar açıkça seçilebilmektedir, ne var ki bazı kolon ve kirişlerin aslında taşıyıcı bir fonksiyonu olmadığı da konut incelendiğinde görülmektedir, birbirine kavuşmayan kirişler, ya da yere değmeyen kolonlar mevcuttur. Aynı konuttaki ters çevrilmiş merdiven de aynı bağlamda ele alınabilir, merdiveni bir katı diğerine bağlayan strüktürel bir eleman olmaktan çıkarmakta ve başka bir gözle “tekil bir nesne” olarak sunmaktadır.

1

“… singularity that evolves from the cutting off of the sign function- in other words, architecture’s sedimented history as meaning- that begins to suggest architecture’s autonomy.”

57

Bu konut ve Eisenman’ın uygulamaya geçmeyen benzer diğer konutlarının hem barınma meselesini, hem de strüktür, taşıyıcılık, işlev.. vb.. gibi temel kavramları sorgulamaya yol açtığı yadsınamaz. Fakat özellikle bulunduğu toplumsal formasyon için bir direniş oluşturur mu? Eisenman mimarlık pratiğine içkin olduğunu iddia ettiği eleştirelliği ve bu eleştirelliğin tanımladığı otonomi durumunun formel bir mesele olmadığının altını çizse de [92], çoğu kuramcı tarafından bu düşünce sistemi biçimci olarak nitelendirilir. Bununla beraber biçimcilik atfedilen bu sistemleri iki türlü yorumlamak mümkündür. Kaminer, Eisenmann’ın mimariyi toplumsal bir eleştiri alanı, metalaştırmaya karşı bir direniş olarak gördüğünü savunmaktadır [94];

“Eisenman mimari otonomiyi toplumsal endişe, ideoloji ve ekonomi gibi Eisenman’ın bakışına göre mimarlığa yabancı bir takım ilgilerden bağımsız ve içkin, zamanın ilerlemesi ile gelişen, disiplinin kendi gelişimi ile ilgili bir süreç gibi görmektedir. Disiplinin bu toplumdan ayrılması durumu, toplumun metalaştırılmasının reddi, bir eleştiri ve direniş gibi görülmüştür.”1

Buna rağmen, örneğin Ghirardo, Eisenman’ın sistemini aslında toplumsal meselelere sırtını dönerek kolaya kaçmak olarak görüp, eleştirir [11];

“Eisenman ve Libeskind gibi figürlerin inşa pratiğinin boyun eğici olduğuna ve bu yüzden otonominin yegane savunulabilir pozisyon olduğuna, eleştirel bir pozisyon takınmanın tek yolunun dünya meselelerinden uzak durmak olduğuna inandıklarını iddia etmek uygun gibi gözükse de, aslında mesele böyle değildi. Eisenman’ın politik, ekonomik ve işlevsel endişelere olan vurdumduymazlığı efsanevi ve uzun sürelidir, ve böyle sevimsiz sıkıntılar ile

bunaltılmaktan duyduğu isteksizlikten başka bir şeyi ifade etmez.”2

Burada tartışılan mimarlığın otonomisinin bu “dünya meselelerinden uzak durma” halinin bir direniş olarak başka alanlarda da sembolik bir direnişe yol açıp, açmadığı, ve eğer kültürün bir transformasyonu söz konusu ise, bunun bir parçası haline gelip gelemediğidir. Fakat bu soruya ne cevap verilirse verilsin, aslında otonomi meselesinin

1“Eisenman perceived architectural autonomy ……: as an internal, disciplinary progress, a self-evolution

of architecture dominated by a constant movement of time and ‘free’ of interests which are, from Eisenman’s perspective, alien to the discipline, such as social concern, ideology or economics. This total disjunction of the discipline from society was cast as a rejection of society’s commodification, as a form of resistance and critique.”

2

“Althogh it would be convenient to argue that figues such as Eisenman and later Libeskind fully believed that the act of building was so compromised that autonomy was the only defensible position, and that the only way of advancing a critical position was to stand aloof from the world of practice, it wasn’t just so. Eisenman’s indifference to political, economic, and functional considerations is legendary and longstanding, and expresses nothing more than an unwillingness to be troubled by such nasty inconveniences.”

58

temelindeki çıkmaza, yani mimarlığı ve toplumsal formasyonu biribirinden ayırarak düşünmeye geri dönülür.