• Sonuç bulunamadı

Ebû Zer el-Ğifarî’nin Zühd ve Takvası

6. SAHABENİN TANIMI

3.2. İBADET HAYATLARI

3.2.1. Zühd Hayatları ve Bu Yöndeki Teşvikleri

3.2.1.4. Ebû Zer el-Ğifarî’nin Zühd ve Takvası

Mısır bölgesine fetihlerle birlikte gelip Mısır’da bir müddet kalan sahâbîlerden biri de zühdün ve takvanın adeta kendisinde tecessüd ettiği Ebû Zer el-

847 İbn Sa’d, Tabakât, c. V, s. 370; İbn Asâkir, Târîh, c. XLIX, s. 413; İbnü’l-Esir, Üsdü’l-Ğâbe, s.

1017; İbn Hacer, el-İsâbe, c. IV, s. 406; Ayrıca bkz. Ramazan Deniz, Hz. Ali’nin Mısır Valisi

Kays b. Sad’ın Hayatı ve Siyasi Kişiliği, s. 94-107. 848 İbn Abdilhakem, Fütûh, s. 63.

173

Ğifari’dir.849 O, dünya malına asla meyl etmemiş, dünya namına hiçbir şey

biriktirmemiştir. Allah’a vereceği hesabın korkusundan dolayı mala mülke tamah etmeyen Ebû Zer, ömrünün sonuna kadar fakir ve sade bir hayat yaşamıştır. Durumunun iyi olmadığını öğrenen Habib b. Mesleme, ihtiyaçlarını karşılaması için Ebû Zer’e üç yüz dinar gönderdiğinde, dinarları getiren adama, “Bunları ona geri götür, vallahi Allah nezdinde bizden daha zengin kimse yoktur. Bizi barındıracak bir gölgemiz, bir koyun sürüsü ve bize hizmet ederek iyilik yapan bir hizmetçimiz vardır. Hepsinden önemlisi de ben kıyamet gününde Allah’a hesap vermekten korkarım” diyerek paraları geri çevirmiştir.850

Mısır’da kaldığı süre içerisinde insanların dünyaya dalıp Allah’a yönelmekten uzaklaşmamaları için sürekli olarak onları ikaz eder ve onlara ibadete sarılmaları için Hz. Peygamber’in hadislerini anlatırdı. Farz ibadetlerin yanında nafile ve vacib olan ibadetlerle de Allah’a yakınlaşmaları için etrafındaki insanlara nasihatlerde bulunuyordu.851

Kendisi dünya malından yüz çevirdiği gibi etrafındaki insanları da bu konuda sürekli olarak uyarmış ve daima tavsiyelerde bulunmuştur. Bir gün kendisine bir gömlek almak için evden çarşıya giden Ebû Derdâ, yolda Ebû zer ile karşılaştı. Ebû Zer, “Ey Ebû Derdâ! Nereye gidiyorsun?” diye sordu. Ebû Derdâ, “Bir gömlek almak için çarşıya gidiyorum” dedi. Ebû Zer, “Ne kadarlık bir gömlek almak istiyorsun?” dedi. Ebû Derdâ, “On dirhemlik bir elbise almak istiyorum” deyince, Ebû Zer elini başına koyarak sokakta, “Ey insanlar! Ebû Derdâ israf eden insanlardandır, Ebû Derdâ isaraf eden insanlardandır” diye bağırmaya başladı. Bunun üzerine kendisini saklayacak bir yer aramaya çalışan Ebû Derdâ, “Ey Ebû Zer, bunu yapma, madem öyle, benimle gel ve sen beni giydir” dedi. Ebû Derdâ’nın bu teklifini kabul eden Ebû Zer, gider ve ona dört dirhemlik bir gömlek satın alır.852

Yine bir seferinde kendisini sıcaktan korumak için basit bir ev yapan Ebû Derdâ’yı gören Ebû Zer, onu şu şekilde uyarır: “Ey Ebû Derdâ! Allah’ın yıkılmasını

849 İbn Abdilhakem, Fütûh, s. 190; İbn Asâkir, Târîh, c. LXVI, s. 176; Suyûtî, Husnu’l-Muhâdara,

c. I, s. 245

850 İbn Asâkir, Târîh, c. LXVI, s. 208. 851 İbn Abdilhakem, Fütûh, s. 62. 852 İbn Asâkir, Târîh, c. LXVI, s. 209.

174

emrettiği bir evi mi bina ediyorsun? Senin deve ağılında, yerlerde dolanman bu yapacağın evde oturmandan daha çok hoşuma gider.”853

3.2.1.5. ‘Ubâde b. Sâmit’in Zühd ve Takvası

Hz. Ömer’in Mısır fatihi ‘Amr b. el-‘Âs’a göndermiş olduğu askerlerin başında komutan olarak Mısır fetihlerine iştirak eden ‘Ubâde b. Sâmit, sahabenin en önde gelenlerinden birisidir. O, sahabe içerisinde en takvalı, cömert, zahid ve iffetli olanlardandır. Dünya malına iltifat etmeyen, Allah’ın rızasını herşeyden önde tutan ‘Ubâde b. Sâmit, ihlası kendisine şiar edinmiş bir kişidir.

Daha önce zikri geçtiği üzere Ümmü Düneyn’de Müslümanlar, Babilon kuşatması sırasında fethin geciktiği sıralarda bir köşede yanında atı olduğu halde namaz kılan ‘Ubâde b. Sâmit’i gören bir gurup Rum askeri ona doğru geliriler. Ona yaklaştıklarında selam verip namazını bitiren ‘Ubâde b. Sâmit, hemen atına atlayarak üzerlerine saldırır. ‘Ubâde’nin kendilerine doğru harekete geçtiğini görenler gerisin geri dönüp kaçarlar. ‘Ubâde b. Sâmit, onların ardına takılıp kovalar. ‘Ubâde’nin kendilerinin peşini bırakmadığını gören bu askerler üzerlerindeki kemerleri ve değerli eşyaları atarlar. ‘Ubâde ise onların bıraktıkları eşyalara iltifat etmeden onları kaleye kadar kovalamaya devam eder. Kaleye vardıklarında kaleden ‘Ubâde’nin üzerine yukardan taşlarla saldırınca ‘Ubade geri çekilir. Onların bıraktıkları mallara aldırış etmeden yerine tekrar dönüp namaz kılmaya devam eder. Bunu gören Rumlar kaleden inip eşyalarını geri alırlar.854

Suffa ehlinden olan fakir sahâbîlere Kur’an ve yazı yazmayı öğreten ‘Ubâde b. Sâmit, kendisine hediye olarak verilen bir yayı, Allah yolunda cihad etmekte kullanırım düşüncesi ile aldı. Daha sonra Hz. Peygamber’e (sas) gelerek, Kur’an ve yazı yazmayı öğrettiği Suffa ehlinden birinden bir yay hediye aldığını bildirmiş, Hz. Peygamber’in: “Kıyamet gününde bu yayın, senin boynuna dolanmasını

853 İbn Asâkir, Târîh, c. LXVI, s. 210; Zehebî, Târîh, c. 3, s. 413; Geniş bilgi için bkz. Hasan

Yaşaroğlu, İslam’ın İlk Kapitalizm İtirazı Ebü Zerr El-Gıfârî ve EbûZerr Hareketi, Turkish

Studies = Türkoloji Araştırmaları 2013, cilt: VIII, sayı: 12, s. 1421-1433.

175

arzuluyorsan kabul et” demesi üzerine, hediyeyi kabul etmeyerek sahibine geri iade etmiştir.855

Ensâr cömertlik ve başkasını kendi nefsine tercih etmek (isâr) gibi yüce insanî sıfatlarla süslenmiş insanlardı. Mekkeli Muhacirler, Medine’ye hicret ettikleri zaman kendileri ihtiyaç halinde oldukları halde muhacir kardeşlerini kendilerine tercih etmişlerdi. İşte bu, Hz. Peygamberin (sas) Medine’ye yerleşince gerçekleştirmiş olduğu iman ve kardeşliğin en bariz örneğidir. Bu özellik Ensâr’ın kalbinin, dünyanın kirliliğinden ve geçici olan malından temiz kaldığına işarettir. Yüce Allah Kur’an-i Kerimde Ensar’ın bu özelliğini övmüş ve onlardan hoşnut olduğunu ifade etmiştir.

“Daha önce Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir.”856

Kendisi de Ensardan biri olan ‘Ubâde b. Sâmit’in cihada olan aşkını ve dünya malına aldırış etmediğini gösteren sahnelerden birisi de ‘Amr b. el-‘Âs tarafından Mukavkıs’a elçi olarak gönderildiğinde yapmış olduğu konuşmasıdır. O, Mukavkıs’a şöyle demiştir:

“Bizler ancak Allah yolunda cihadı isteyen, O'nun rızasına tâbi olan kimseleriz. Bizler düşmanlarımızla dünya malı elde etmek için ve mal çoğaltmak için savaşmıyoruz. Kaldı ki Allah (cc) bunu bize helâl kılmıştır, bundan ganimet olarak elde ettiğimiz de bize helâldir. Bizden birinin kantarlar dolusu altını da olsa ya da bir dirhemi bile bulunmasa umurunda bile olmaz. Bizim dünyadan alacağımız şey sade- ce karnımızı doyurup açlığımızı giderecek olan bir lokma yiyecektir. Bir de üzerimize örteceğimiz elbisedir. Bizden birinin bu kadar dünyalığı olsa bununla iktifa eder. Şayet kantarlar dolusu altını olsa bunu Allah'a ibadet maksadıyla infak eder ve elinde kalanla yetinir. Çünkü dünya nimetleri asıl faydalanılacak nimetler

855 Vehbe Zuhayli, Ubâde b. Sâmit, s. 66. 856 Haşr, 59/9.

176

değildir. Dünya rahatlığı insanın arzu edeceği asıl rahatlık değildir. Asıl nimetler ve rahatlık âhirettedir. Rabbimiz bize böyle emretti. Peygamberimiz (sas) bunu emretti, insanın dünyadan beklentisinin, yiyeceği bir lokma yemek ve giyeceği bir parça el- bise dışında bir şey olmamasını tembihledi. İnsanların en büyük arzusunun Allah'ın rızası ve O'nun yolunda cihat olması gerektiğini söyledi."857