• Sonuç bulunamadı

EĞİTİMDE DEMOKRATİKLEŞME a) Çocuk Hakları

Belgede tıklayınız. (sayfa 64-69)

EĞİTİMİN SORUNLARI VE ÖNERİLERİMİZ

E) EĞİTİMDE DEMOKRATİKLEŞME a) Çocuk Hakları

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, 18 yaşına kadar herkesin çocuk sayıldığını belirtmekte ve taraf dev- letlerin, bu sözleşmede yazılı olan hakları her çocuğa, kendisinin, anne babasının veya yasal vasisinin sahip oldukları ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanıyacağını ve taahhüt edeceğini vurgulamaktadır. Sözleşmeye imza atan devletler söz konusu hakları yasal olarak tanımanın ötesinde, bu kapsamda tanınan hakların uygulanması amacıyla, gereken her türlü yasal, idari ve diğer önlemleri almakla da yükümlüdürler.

Türkiye, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmeli, çocuklarımızın haklarından yararlanabilmesi için gerekli olan düzenlemeleri en kısa sürede gerçekleştirmelidir. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin bazı maddelerine konulan çekince kaldırılmalıdır. 18 yaş altındaki çocukların “bazı özel durumlarda” yetişkinlerin yargılandığı mahkemelerde yargılanmalarına, yetişkinlerle aynı cezaevinde alıkonmalarına ve aynı şekilde cezalandırılmaları ayıbına son verilmelidir.

• Türkiye, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmeli, çocuklarımızın haklarından yararlanabilmesi için gerekli olan düzenlemeleri en kısa sürede gerçekleştirmelidir. b) Baskı Soruşturma ve Sürgünler

Sendikamızın üyesi eğitim emekçileri ciddi hak ihlalleri ile karşı karşıyadır. Yetkili kurullarımızda aldığımız kararlar doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz etkinlik sonrasında üye ve yöneticilerimiz hakkında disiplin soruşturmaları başlatılmakta, ceza davaları açılmaktadır.

Sendikamız üyesi eğitim emekçilerinin karşı karşıya olduğu ikinci sorun, “sürgün”dür. Bu uygulama ile eğitim emekçilerinin çalışma yerleri istekleri dışında değiştirilmekte, bu durum önemli mağduriyetlere yol açmaktadır. Bu sorun, yıllardan beri eğitim ve bilim emekçilerinin verimini düşürmekte, her yıl bir önceki yıla göre ağırlığını artırarak varlığını korumaktadır. Sendikamız üyesi eğitim emekçilerinin karşı karşıya olduğu bir diğer sorun, ikincisi ile bağlantılı ve yakından ilgilidir: Eğitim ve bilim e- mekçileri hakkında çok sayıda yersiz, gereksiz, gerekçesiz ve dayanaksız soruşturmalar açılmaktadır. Başbakanlıkça yayınlanan genelge hiçe sayılarak keyfi olarak üyelerimizin sendikal nitelikteki ey- lemleri soruşturma konusu yapılmaktadır. Sendikal eylemleri nedeniyle üyelerimiz cezalandırılmakta, devlet memurluğundan çıkarılmaktadır.

• Eğitim emekçilerinin hak alma mücadelesi sonucunda karşı karşıya bırakıldıkları sürgün, soruşturma, baskı gibi çağ dışı uygulamalara en kısa sürede son verilmelidir.

c) TÖB DER’in Malvarlığı Sorunu

TÖB-DER, 12 Eylül sonrasında Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından kapatılmış ve tüm malvarlığına el konulmuştur. Türkiye’de baskı rejimlerinin örgütlü öğretmen hareketi üzerinde kendi gücünü sınadığı, toplumsal direnci kırmaya çalıştığı dönemin sürekliliği göz önüne alınırsa, demokratik bir örgütlenmenin kapatılmasıyla sonuçlanan bu büyük ayıp aradan geçen onca yıla rağmen sürdürül- mektedir. Dönemin Sıkıyönetim Mahkemesi, on binlerce TÖB-DER üyesini kıyıma tabi tutmuş, bin- lercesini cezaevlerine atmış ve onlarcasını vatandaşlıktan çıkarmıştır.

Binlerce üyesi olan TÖB-DER 12 Eylül döneminde kapatılmış, 84 TÖB-DER yöneticisi 5 ile 8 yıla mahkûm edilmiş, derneğin malları hazineye devredilmiştir. Aradan 8 yıl geçtikten sonra, 24 Nisan 1989 tarihinde Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi, örgütün genel başkanının da içinde bulunduğu 19 yöneticisini aklamış; buna karşın, bu hukuk skandalı bugün de düzeltilmemiş ve TÖB-DER’in tüzel kişiliği ve mal varlıkları hak sahiplerine geri verilmemiştir. Bu durum, demokrasi açısından utanç vericidir.

• Eğitim emekçileri mücadelesinin yüz yıllık mücadele birikimini ve kazanımlarını sahiplenen Eğitim Sen, TÖB-DER mücadelesini ve deneyimlerini sahiplenmekte ve bu büyük öğretmen hareketini kendi tarihinin bir parçası olarak görmektedir. Bu çerçevede, öğretmen hareketi üzerin- deki baskıların son bulması ve TÖB-DER’in tüzel kişiliğinin ve mal varlıklarının hak sahiplerine bir an önce iade edilmesi bir zorunluluktur.

d) Demokratik Anayasa

Türkiye’de, özellikle 12 Eylül 1980 sonrası dönemde ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda mey- dana gelen ve hak ve özgürlüklere yönelik köklü bir saldırıya sebep olan gelişmeler, emekçi sınıfl arı ve emek hareketini ciddi boyutta etkilemiştir. Kendisini toplumun en küçük birimine kadar hissettiren bu süreç, tek tek bireylerin günlük yaşamından, sendikal ve siyasal süreçlere kadar tüm alanlarda bıraktığı derin izler, aradan geçen 30 yıla rağmen etkisini sürdürmektedir

Sendikal-siyasal hak ve özgürlüklerin kullanılması önünde engel oluşturan 1982 Anayasası’nın halen yürürlükte olması Türkiye’nin ayıbıdır. 12 Eylül askeri darbesinin yarattığı olağanüstü koşullarda hazırlanan 1982 Anayasası, emekçilerin Türkiye tarihi boyunca elde ettikleri kazanımları bir bir ortadan kaldır¬mıştır.

Anayasa değişikliği tartışmalarının gündemde olduğu bugün de halkın değişim istediği söyleminin kullanılıyor olması dikkat çekicidir. Anayasa’dan çalışma yasalarına kadar birçok alanda 12 Eylül’ün antidemokratik hükümleri varlığını ve etkisini çok yönlü olarak sürdürmektedir. Temel hak ve özgür- lüklerden, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne, kamu emekçilerinin grev ve toplusözleşme hakkından, seçim yasalarına kadar hemen her alanda yaklaşık otuz yıldır 12 Eylül zihniyeti egemenliğini sürdürmektedir.

Yine temel sorunlar içinde yer alan Kürt sorunu, laiklik, zorunlu din derslerinin kaldırılması, YÖK’ün kaldırılması vb gibi konularda herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. AKP’nin getirdiği taslağın, ne gerçek bir demokratikleşme adımı atmak, ne de eğitim hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlükleri genişletmek ve güvence altına almaktan uzak olduğu görülmektedir. AKP özellikle yük- sek yargı ile ilgili olarak gündeme getirdiği değişikliklerle, yürütmenin yargı denetiminden duyduğu rahatsızlığı itiraf etmiştir.

Sadece Anayasa açısından değil, çalışma yaşamında, örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan, hatta en- gelleyen yasaların kaldırılması, demokratik bir ülke ve örgütlü bir toplum olmanın temel şartıdır. Bu- nun için öncelikle askeri darbe koşullarında hazırlanan 12 Eylül Anayasası yerine, gerçek anlamıyla sivil, eşitlikçi ve özgürlükleri güvence altına alan yeni bir anayasa hazırlanması gerekmektedir. • Tüm toplum kesimlerinin katılımıyla demokratik bir tartışma ortamı yaratılmalı, özgürlükçü, de-

mokratik ve hakları güvence altına alan yeni bir anayasa hazırlanmalıdır.

• Yurttaşların demokratik hak ve özgürlüklerinin korunması, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi devletin anayasal sorumluluğu olmalıdır. Bu noktada atılacak ilk adım, örgütlenme ve ifade özgürlüğü önündeki tüm engellerin kaldırılması olmalıdır. 12 Eylül ve 12 Eylül’ü

oluşturanların yaratmış oldukları hukuksuzluğu ortadan kaldırmanın yolu bu sürecin izlerini bütünüyle ortadan kaldıracak demokratik adımların en kısa sürede atılmasıyla açılacaktır.

• Yeni düzenlenecek olan anayasa kapsamında kamu emekçilerinin siyaset yapması önündeki en- geller kaldırılmalıdır.

e) Grev ve Toplu Sözleşme Hakkı

Anayasanın 90. maddesi uyarınca Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerden Uluslararası Çalışma Örgütünün 87, 98 ve 151 sayılı Sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 11. maddesi, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi tüm çalışanlara işçi- memur ayrımı yapmadan toplu sözleşme ve grev hakkını güvence altına almıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Demir ve Baykara/Türkiye davasında kamu görevlileri de dâhil tüm çalışanların Hükümetle toplu sözleşme yapma hakkı olduğunu; Karaçay/ Türkiye davasında da kamu görevlilerinin grev hakkı olduğunu karara bağlamıştır.

Kamu emekçilerinin yıllardır ısrarla dillendirdiği grev ve toplusözleşme hakkı ile ilgili olarak gös- termelik adımlar atan AKP Hükümeti, Anayasa değişikliği paketini hazırlarken kamu emekçilerinin grev hakkı talebini yasaklayan, ama toplusözleşme hakkı verildiği izlenimi yaratan bir tutum içine girmiştir. Burada ortaya çıkan, bu paketin “demokratikleşme” kisvesi altında emekçilerin örgütlenme ve grev pratiklerini daraltan, deyim yerindeyse örtülü biçimde grev yasaklarını genişleten bir pa- ket olduğudur. Kaldı ki grev ve toplusözleşme hakkı birbirinden ayrı düşünülemez ve biri olmadan diğerinin işlevsiz olması kaçınılmazdır.

• Toplu sözleşme ve grev hakkı uluslararası sözleşmeler ile tüm çalışanlara tanınmış evrensel bir haktır. Kamu görevlileri, şu anda hiçbir yeni yasa değişikliği yapılmasına gerek bile olmaksızın, toplu sözleşme ve grev haklarını kullanabilecekleri hukuki dayanaklara sahiptir. KESK’in toplu pazarlık hakkının kullanılmasını istemesine, Hükümetin, ‘anayasal engel var’ açıklaması gerçeği yansıtmamaktadır. Türkiye’de bu hakkın kullanılmasında kamu görevlilerine çıkarılan engeller hukuki değil, siyasidir.

Sonsöz

Bugüne kadar sendikamız tarafından, değişik konu başlıklarında eğitimin içinde bulunduğu sorunları ele alan çeşitli raporlar hazırlanmıştır. Hazırlanan raporlarla tespit edilen ve eğitim alanında yaşanan bazı ilginç ve çarpıcı sonuçlar kamuoyu ile periyodik olarak paylaşılmaktadır. Hazırladığımız rapor- lar ve yaptığımız araştırmalara dayanarak, eğitimde özellikle AKP döneminde ciddi bir ticarileştirme ve özelleştirme furyasının yaşandığını söyleyebiliriz.

AKP döneminde eğitimin fi nansman kaynaklarına göre dağılımında halkın payı sürekli artmış, eğitimde maliyetin faturası her geçen yıl daha fazla oranda velilerin sırtına yıkılmıştır. Türkiye’de elde ettikleri gelire göre velilerin yaptığı eğitim harcamaları oranı diğer ülkelerden çok yüksek oranda seyretmektedir. Bu tespitimizi OECD rakamları da doğrulamaktadır.

Eğitimin sorunları elbette sadece yukarıda sıralananlarla sınırlı değildir. İşin düşündürücü yanı, siyasi iktidarın yıllardır eğitim sorunları karşısında “üç maymunu” oynaması, Eğitim Sen’in sorunların tes- piti ve çözümüne yönelik eleştiri ve önerilerini görmezden gelerek, “kendi bildiğini okumaya” devam etmesidir. Herkesin, eğitim hakkından eşit ve parasız şekilde yararlanamadığı dikkate alındığında, ülkemizin eşit, parasız, nitelikli eğitim açısından, diğer ülkelerle kıyaslanamayacak kadar geride olduğu söylenebilir.

Eğitim sistemi, her kademeden öğretmenler, farklı statülerdeki üniversite çalışanları, memurlar ve yardımcı hizmet personeli ile bir bütündür. Çünkü tüm eğitim ve bilim emekçileri, aralarındaki statü farklılıklarına rağmen, benzer ekonomik ve sosyal sorunları yaşıyor, bir taraftan sorunları ile uğraşırken, diğer taraftan görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Eğitim sisteminde yaşanan sorun- lar tüm eğitim emekçilerini olumsuz etkilemektedir. Yıllardır grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı mücadelemizin ne kadar haklı olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Siyasi iktidarlar, kendilerini zorlayacak bir gücü karşılarında görmeyince sorunların çözümü için adım atmamaktadır.

Eğitim sisteminin içinde bulunduğu sorunların aşılması, Türkiye’de eğitimi hak ettiği noktaya taşımak, ancak gerçekleştirilecek köklü değişikliklerle olanaklı olabilir. Bu nedenle eğitim sisteminde yapısal değişiklikler gereklidir. Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin bilimsel, demokratik, laik yönünün geliştirilmesine; derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her kademesinde köklü bir değişime gereksinim vardır.

BÖLÜM II

Belgede tıklayınız. (sayfa 64-69)