• Sonuç bulunamadı

1.3. Duygusal Zekâ Kavramı

1.3.6. Duygusal Zekânın Önemi

İş yaşantısında kurallar değişmektedir. Hem işgörenlerin hem de yöneticilerin yalnızca alanında uzman olmaları ve teknik bilgiye sahip olmaları yeterli olmamaktadır. İş yaşantısı çalışanlarından üstün performanslarının yanısıra yaratıcı, girişimci, işbirliğine yatkın, kendisini ve arkadaşlarını iyi idare edebilme özelliklerini beklemektedir. Bu özellikler de duygular ve duygusal zekânın gerekliliğini beraberinde getirmektedir (Lhasarunova, 2014: 91).

Organizasyonlarda insana verilen önemin artması ile duyguların iş yaşantısındaki etkisi artmaktadır. Son yıllarda yapılan birçok çalışma da duyguların iş dünyasındaki önemine vurgu yapmaktadır. Örneğin; Ashforth ve Humphrey'in 1995 yılında duygular ve çalışma ortamı üzerine yaptıkları çalışmada konuyla ilgili açıklamalarda bulunmuşlardır. Duyguların örgüt yaşantısında vazgeçilmez bir unsur olduğuna vurgu yapmaktadırlar (Ashforth ve Humphrey, 1995: 119). Bu sebeple

çalışanlar duygularından ayrı düşünülemez. Duyguların yönlendirilmeleri ve kontrol altına alınmaları önemli unsur olmaktadır. Çalışanlar geliştirecekleri duygusal zekâ yetkinlikleri ile duygularını amaçları doğrultusunda kullanabilirler (Akçay ve Çoruk, 2012: 4).

İş yaşamında geçerli olan kurallar her geçen gün değişmektedir. Dolayısıyla çalışanları değerlendirme kriterleri de değişmektedir. Önceki yıllarda bilgi seviyesi ve uzmanlık alanları önemli iken; günümüzde kişilerin birbirlerini idare etmede ne derece başarılı olduğuna ve iletişim becerileri göre değerlendirme yapılmaktadır. Bu özellikler günümüz iş dünyasında kişilerin işe alınmalarında, terfi ettirilmelerinde ve işten çıkarılmalarında ölçüt olarak kullanılmaktadır (Goleman, 2013: 9).

Duygusal zekâ çalışanların yeterliliklerinde de kriter olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; müşteri bulma ve pazar payı elde etme konusunda yarışan firmalar artık en iyi çalışanı bulma konusunda da rekabet etmektedirler. En iyi çalışan ile anlatılmak istenen sadece alanında bilgili olmak demek değildir. Alanında bilgili olmak kişiye avantaj sağlar ancak başarılı olmak için yeterli unsur değildir (Acar, 2013: 114-115).

Organizasyonlarda çalışanların kişisel etkileşimlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu etkileşimlerin çoğu iş performansını ve işteki görevleri etkilemektedir. Müşterilerin taleplerine cevap vermeye çalışırken, üst ya da ast kişiler ile görüşürken, çalışma arkadaşları ile toplantı yaparken duygusal zekâ önem kazanmaktadır. Örneğin; müşterisi ile görüşme halinde olan satış temsilcisi; müşterinin neyi istediğini iyi anlayabildiğinde müşterisini memnun edebilir. İyimser bir algı içerisinde müşterisi ile arasında empati kurabilen satış temsilcisi duygusal zekâsını kullanmış olur (Rajah vd., 2011: 1107). İş yaşantısında işverenler, çalışanlarında bilişsel, duygusal ve bedensel gücü bir bütün olarak aramaktadırlar. Bu güçlerin en yoğun ve etkin bir şekilde kullanılmasını istemektedirler (Baltaş, 2013: 50).

Duygusal zekâ yaşamın her alanında karşımıza çıkmakta ve bireyin başarısına etki etmektedir. Duygusal zekâ örgütlerin başarısında önemli rol oynadığı gibi bireylerin kişisel gelişimlerinde de önemli rol oynamaktadır. Bireyin duygularının farkında olması ve onları kontrol ederek kullanabilmesi başarısını da beraberinde getirir. (Acar, 2002: 55-56). Duygular, insandan insana hisleri iletir ve mesajlar taşır. Bazı kişilerde iletilen hisleri ve mesajları algılamada farklılık ve yanlışlık olabilir. İletişimin sağlıklı ve doğru olabilmesi duygusal zekâya bağlıdır. Yüksek duygusal zekâya sahip bireyler aynı zamanda fazla çaba, ilgi ve dikkat gerektiren durumlarda daha başarılı

olurlar. Bu bireyler duygularını kavramada, kullanmada, anlamada ve yönetmede duygusal zekâsı düşük insanlara göre daha başarılı olurlar. Aynı zamanda problem çözme ve çok yönlü düşünebilmeleri sayesinde daha doğru sonuçlara ulaşırlar (Şenel vd., 2013: 2).

Duygusal zekâsı yüksek olan bireyler aynı zamanda olumlu sosyal aktivitelerle uğraşırlar. Kendilerine zarar verebilecek kötü alışkanlık ve davranışlardan uzak dururlar. Duygusal bağlar kurmaya yatkın olan yüksek duygusal zekâlı kişiler, motivasyon gerektiren amaçları, hedefleri ve görevleri daha iyi özümseyerek yerine getirirler. Kariyer basamaklarını kendilerinden emin çıkarlar (Mayer vd., 2004: 210). Bunun neticesinde sosyal yetenek ve becerileri gelişir. Böylelikle bireyler kişisel gelişimlerinde de duygusal zekâdan faydalanmış olurlar. İş yaşantılarında olsun, özel yaşantılarında olsun başarıyı yakalamak isteyenler duygusal zekâlarını en iyi kullanabilenlerden oluşur. Duygusal zekâlarını iyi kullanabilen kişiler hayat kalitelerini de yükseltmiş olurlar. Bireyler sosyal ilişkilerinde de duygusal zekâları sayesinde empati ve şefkat duygularına sahip olurlar, böylece çevrelerindeki bireylerle olumlu ilişkiler kurabilirler. Sosyal yeteneklerini geliştirerek davranış ve hareketlerinde etki etmek üzere duygusal farkındalıklarını kullanabilirler (Yelkikalan, 2006: 44).

Bilgi çağını yaşamakta olduğumuz zamanda bilginin birçok çeşidine ulaşmak mümkündür. Bilgiyi hafızaya alabilmek değil de onu doğru yerde ve zamanda kullanabilmek başarıyı beraberinde getirmektedir. Bilgiyi doğru kullanabilmek bilişsel zekâ ve duygusal zekânın harmanından oluşan özellikler sayesinde olmaktadır (McPheat, 2010: 9).

Bugünün iş yaşantısında sahip olunan bilgilerle ancak bir işe sahip olunabilmektedir. Daha iyi olmak ve ilerleyebilmek için duygusal zekânın sağladığı yeteneklere sahip olmak gerekmektedir. Duygusal zekâ yeteneklerine sahip çalışanların daha üretken davranışlar sergileyerek kariyerlerinde daha etkin ve verimli oldukları belirtilmektedir. Sonuç olarak; duygusal zekâ ve bilişsel zekâ birbirinin alternatifi değildir. Tam tersine birbirini tamamlayan bir bütündür. Duygusal zekâ ve bilişsel zekâ ancak birbirlerini beslediklerinde güçlendirici etki gösterirler. Ancak bu şekilde ele alınırlarsa olumlu sonuçları beraberinde getirmektedir (Gürbüz ve Yüksel, 2008: 178- 179).

İş yaşantısından konuyla ilgili örnekler duygusal zekânın önemini göstermektedir. Örneğin; IBM, PepsiCo ve Volvo'nun da aralarında bulunduğu şirketlerde gerçekleştirilen araştırmalarda ortak özelliklere rastlanmıştır. Yıldız eleman

olarak nitelendirilen başarılı çalışanların hepsinde, çevrelerindeki bilgi karmaşası içinden anlamlı olanları seçebilme, geleceğe yönelik stratejik kararlar hakkında akıl yürütebilme yetenekleri bulunmaktadır. Bu çalışanlar duygusal yeterlilik bakımından önemli ölçüde fark yaratmaktaydılar. Özgüven, inisiyatif, uyum sağlama, ekip liderliği, politik bilinç, empati, başarma isteği, etkileyicilik gibi özellikler bunlar arasında sayılmaktaydı. Bir başka örnek de Egon Zehnder International şirketine ait. Bu firmada üst düzey yönetici arayışından sorumlu Claudio Fernandez-Araoz başarılı 227 üst düzey yöneticiyi ve başarısız 23 üst düzey yöneticiyi karşılaştırdı. Başarısız yöneticilerin IQ düzeylerinin yüksek olduğunu ancak eksikliklerinin duygusal zekâ yeterliliklerinde gözlemlendiği ifade edilmiştir. Bu eksiklikleri: Kibirlilik, beyin gücüne fazla güvenme, değişimlere uyum sağlayamama ve işbirliğini küçümseme (Goleman, 2013: 46-56). Duygusal zekânın etkileriyle ilgili bir diğer örnek de U.S. Air Force ve Canada Life firmalarındandır. Yüksek duygusal zekânın performansa olumlu etkilerinin vurgulandığı örneklerde, firmalarda uygulanan duygusal zekâ testleri ile çalışanların kendini tanıma, empati sağlayabilme ve olumlu ilişkiler kurabilme yeteneklerinin ölçüldüğü belirtilmektedir. Yüksek duygusal zekânın aksine düşük duygusal zekânın var olduğu durumlarda da çalışanların düşük motivasyonları ile firmaya zarar verdikleri belirtilmektedir (Daft, 2012: 424).

Duygusal zekâsını iyi kullanabilen bireyler iş dünyasında tercih edilen kişilerdir. Bu bireyler insan ilişkilerinde daha başarılı olduklarından astları ve üstleri ile olumlu ilişkiler sergilerler (http://www.emotionalintelligenceatwork.com/). Bununla birlikte duygusal zekâsını kullanabilen çalışanlar kendi duygularının sorumluluğunu alabilirler. Kendi kendilerini motive edebilirler. Zor durumda karşılaştıklarında sorunlara sakince çözümcül yaklaşımlarda bulunabilirler. Olumlu düşünme tekniklerini bilerek çatışma durumlarından sağlıklı sonuçlar elde edebilirler (Akçay ve Çoruk, 2012: 20-21).

Özetle; başarıya etki eden önemli unsurlar duygular ve duyguları kontrol edebilme, insanlarla iyi ilişkiler kurabilme gibi erken yaşlardan itibaren kazanılmaya başlanan ve geliştirilebilen özelliklerdir. Diğer bir anlatımla günümüz iş dünyası çalışanın bilişsel, duygusal ve bedensel gücünü bir bütün olarak yoğun ve etkin bir şekilde kullanmasını istemektedir (Baltaş, 2013: 48-50).

İKİNCİ BÖLÜM

ÇATIŞMA VE ÇATIŞMA YÖNETİMİ