• Sonuç bulunamadı

Çatışma sadece insanlara has bir kavram değildir. Yeryüzündeki tüm canlılar yaşamlarını devam ettirebilmek için karşılaştıkları engeller karşısında çatışmak mecburiyetinde kalırlar. Çatışmayı birey boyutunda ele alırsak; fizyolojik ve sosyo- psikolojik ihtiyaçların karşılanmasına engel olan sıkıntıların meydana getirdiği gerginlik durumlarıdır (Eren, 2013: 587).

Klasik yaklaşımda makine gibi değerlendirilen insan unsuru, neo-klasik dönemde insanı insan yapan özellikleri ile beraber düşünülerek daha önemli hâle gelmiştir. İnsanlar makineden farklı olarak bilişsel güce, duygu ve tutuma sahiptirler. Örgüt içindeki rol ve davranışlarını beden gücü ve ruhsal güçleri ile gerçekleştirirler. Dolayısıyla örgüt içerisinde etkileşim oluşturan yaklaşımlar meydana gelir. Bu etkileşim sonucunda çeşitli sebeplerden dolayı uyumsuzluk, anlaşamama ve sorunların çıkması neticesinde çatışmaların yaşanılması kaçınılmazdır (Kohlrieser, 2007: 2).

Çatışma konusu uzun yıllardır üzerinde çalışılan konu olmasına rağmen her geçen gün önemini arttırmaktadır. Çatışma konusu ile yapılan çalışmalar incelendiğinde konunun her geçen gün daha fazla araştırıldığı görülmektedir. Özellikle son yıllarda, sosyal ve organizasyonel alanlarda çatışma konusuna olan ilgi daha da artmıştır. Bu bağlamda çatışma anlayışında önemli değişiklikler görülmektedir. “Uluslararası Çatışma Yönetimi Derneği” (International Association for Conflict Management) ve “Yönetim Akademisi”’ (Academy of Managment)‘nin, çatışma yönetimi biriminin kurulması ve Uluslararası Çatışma Yönetimi Dergisi’nin (The International Journal of Conflict Management) yayınlanmaya başlaması, çatışma yönetimine bu artan ilginin kanıtları olarak gösterilebilir (Rahim, 2001: 2). Konuyla ilgili yurtiçi çalışmaların önemli bir kısmının yer aldığı Yüksek Öğrenim Kurumunun tezleri incelendiğinde de çatışma konusunun araştırma konuları arasında önemli yer edindiği görülmektedir (Özcihan, 2014: 33-34).

Çatışma konusuna olan ilginin artış nedenleri incelendiğinde; günümüzde rekabet ve küreselleşme koşullarının artışı öncelikle yer almaktadır. Ayrıca, bireyler arasındaki kişilik, değer, tutum, algı, dil ve kültür farklılıklarının fazlalaşması diğer bir neden olarak karşımıza çıkmaktadır (Çağlayan, 2006: 5).

Günümüz koşullarının karmaşıklığı ve belirsizliği de durumu zorlaştırmaktadır. İnsan sosyal bir varlıktır yalnız başına yaşantısını sürdüremez. Bu sebep ile birlikte yaşama gereksinimi ve işbirliğinin zorunluluğu gibi uyum sağlamayı gerektiren durumların artması, çatışmaları beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla, çalışan potansiyel gücünün çeşitlilik göstermesi uyumsuzluk ortamları oluşturmaktadır ve beraberinde çatışmayı arttırmaktadır (Aşan ve Aydın, 2006: 205, El Dahshan ve Keshk, 2014: 132).

Çatışmalar günlük yaşantının bir parçası olabildiği gibi örgütlerin de ayrılmaz bir parçasıdır. Bu sebeple çatışma örgütler için önemle ve dikkatle ele alınması gereken bir konudur. Çünkü çatışmanın yoksunluğu, sıkıcılık doğuran monoton bir yapıyı ifade etmektedir. Çatışma bir kurumdaki memnuniyetsizlik ve doyumsuzluk durumlarını veya yapılan mevcut uygulamaları yeniden ele almayı gerektirdiğinden örgütün etkinliğini değiştirme üstünde etkilidir. Diğer bir anlatımla; çatışma eğer insanların işleri ve sorunlarının tespit ve çözümü ile ilgiliyse; birey ve örgüt performansını arttırıcı etkiye sahip olabilir (Özdemir, 2012: 3). Çünkü çatışma kavramı ilk bakışta olumsuzluk içeren bir kavram gibi görünmesine rağmen, örgütler için olumsuz etkilerinin yanında olumlu etkileri de barındıran örgütsel davranış konusudur (Nelson ve Ouick, 2013: 4). Kısacası, çatışmanın varlığı tek başına ne iyi bir durum ne de kötü bir durum olarak açıklanmamaktadır (Sinha, 2008: 177).

Çatışmaların, örgütsel amaçlar doğrultusunda yapıcı ve yaratıcı şekilde yönetilmeleri işletmelerin önemli konuları arasında gelmektedir. Örneğin; çatışmayı örgüt başarısını sağlama yönünde kullanabilmeyi başarabilmek için, çatışma çözüm stratejilerinin iyi seçilerek, uygulanabilmesi gerekir. Bu aşamada da yöneticinin yetenekleri önem kazanmakta ve onlara büyük görevler düşmektedir (Şimşek ve Çelik, 2011: 262).

Her zaman ve her yerde, farklı yoğunluk ve türde çıkabilmesi mümkün olan çatışmaların oluştuğu ortamlar da değişim göstermektedir. Örneğin; uyuşmazlık ve anlaşamama iki kişi veya grup arasında çıkabildiği gibi, örgütlere dahil olan bireyler veya gruplar ya da örgütler veya devletler arasında meydana gelebilmektedir (Kondalkar, 2007: 165).

Çatışma ortamları farklılık gösterse de hepsinde ortak olan önemli unsurlar bulunmaktadır. Bu unsurlardan en belirgin olanı çatışmaların her zaman için etkileşime ve karşılıklı iletişime dayanıyor olmasıdır (Mayer ve Louw, 2009: 36). Çatışmaya dahil olan tarafların sayısı ne olursa olsun veya kişiler arasında birbirine bağlı olma durumu

nasıl olursa olsun çatışma öncelikle taraflardan birisinin kendi algılamasına, beklentilerine ve belirlediği tarzına göre yaptığı karşı bir hareketle oluşmaktadır. Aralarında bulunan bu ortak özellikten dolayı çatışmanın genel ilkeleri birçok çatışma alanı için uygulanabilir. Farklı çatışma ortamlarının diğer ortak özellikleri: Şiddetin ortaya çıkması, müzakere ortamı oluşması ve birbirine bağlılıktan kaynaklanan gücün kullanılmasıdır (Folger vd., 2013: 7).

Çatışmaların ortaya çıkışı ile ilgili nedenler incelendiğinde birçok unsurun etki ettiği görülmektedir. Amaç farklılıkları, kişisel farklılıklar, statü farklılıkları, kaynak yetersizliği, iletişim yetersizliği, işbölümü, ödüllendirme sistemi, görev alanı ile ilgili belirsizlik, örgüt büyüklüğü, ortak karar verme, yeni uzmanlıklar, yönetim biçimindeki farklılıklar gibi çeşitli konulardaki sorun ya da durum değişiklikleri çatışmaya neden olan unsurlar olabilmektedir (Kazimoto, 2013: 19-20)

Bu bölümde çatışma kavramının tanımı, yönetimdeki yeri, çatışma bakış açıları, çatışma türleri, çatışma kaynakları, çatışmanın olumlu ve olumsuz yanlarının incelenmesiyle birlikte çatışma yönetimi, çatışma süreci ve çatışma yönetim stratejileri konuları üstünde ayrıntılı bir şekilde durulmaya çalışılacaktır.