• Sonuç bulunamadı

Doğrudan Çatışmadan Zorunlu Birlikteliğe: Medreseler ile Modern Eğitim

1. BÖLÜM

2.4. Dini Hayat

3.1.4. Doğrudan Çatışmadan Zorunlu Birlikteliğe: Medreseler ile Modern Eğitim

Medreseler günümüzde resmi eğitim-öğretim kurumları statüsünde değiller. Buradan mezun olan (icazet alan) kişilerin devletin hizmet kadrolarında görev almak için bir diplomaya sahip olmaları gerekmektedir. Bu durum medrese hocalarının ve şeyhlerin modern eğitim kurumlarına yaklaşımlarının değişmesine sebep olmuştur. İcazet alan öğrencilerin fahri imam olarak görev yaptıkları dönemlerde, medrese mezunu öğrenciler için bir iş alanı söz konusuydu. Bu zaman diliminde müderrislerin veya şeyhlerin modern okullara karşı mesafeli durdukları görülmektedir. Medreselerin alternatif bir iş imkânı sunabilmeleri, şeyhlerin devlet okullarına karşı mesafeli duruşlarını pekiştirmekteydi. Diyanet bünyesinde en ücra yerlere dahi din hizmetlerini yürütmek adına imam-hatip, müezzin ve vaizleri görevlendirmeye başlamasıyla birlikte medrese mezunu öğrencilerin iş alanları azaldı. Bu alanlarda faaliyet yürütmek isteyenlerin belli bir diplomaya sahip olması ve birtakım sınavlardan geçme zorunluluğu, medrese mezunu öğrencilerin daha önce kolaylıkla çalıştıkları alanların kapanmasına sebep oldu. Bu durum, şeyhler ve seydaların, kendi talebeleri için çözüm yolları aramasına neden olmuştur. Bu çözümlerden birisi devlet okullarına karşı tutumlarından değişikliği gitmek olmuştur. Bu süreçte medrese öğrencilerinin söz konusu alanlarda istihdam edilmesi adına müderrislerin modern

108

eğitim kurumlarına karşı tavrında yumuşama görülmektedir. K1’in aşağıdaki ifadeleri bu durumu izah etmektedir:

Seydaların devlet okullarına karşı olumsuz bir tavır içinde olduklarını söyleyebiliriz ancak son yıllarda özellikle kadro alma isteği çerçevesinde belli bir oranda devlet okullarına karşı tutumlarında bir yumuşama söz konusu olmuştur (K1).

Söz konusu tavır değişikliğinin göstergelerinden birisi, medrese eğitimine devam eden öğrencilerin bir yandan da açık öğretim okullarında diploma almalarını sağlamak adına bu okullara kayıt yaptıranlara tolerans tanınmasıydı. Hatta çoğu yerde medrese yöneticileri bunu tavsiye eder konuma geldiler. Öyle ki sadece imam- hatiplik veya müezzinlik yapmak için değil akademik kadrolarda çalışmak adına başarılı öğrenciler teşvik edilmeye başlandı. Özellikle ilahiyat ve İslami ilimler fakültelerinin akademik kadrolarında medreseden icazet almış birçok akademisyen bulunmaktadır. Burada medrese ve modern eğitim kurumlarının çekişmeden ziyade birbirlerine zorunlu bir barışmaya gittiği görülmektedir. Bu hususta en önemli konulardan biri de medrese yöneticilerinin modern eğitim kurumlarına karşı tavırlarının değişmesidir. Elbette ki bu tavır değişikliği tek taraflı olan bir husus değildir. Modern eğitim kurumlarının da geleneksel eğitim kurumları olan medreselere karşı tavırları değişime uğramıştır. Örneğin araştırma evrenimizdeki Siirt üniversitesi ilahiyat fakültesinde normal müfredatın yanı sıra İslami ilimler programı adı altında medrese usulünde bazı öğrencilere ayrıca eğitim vermesi bu kurumlar arasındaki yakınlaşması olarak ifade edilebilir.

Bu başlık altında, medreseler üzerinden şeyhlerin devlet okullarına karşı tutumunun değişmesinde etkili olan faktörlerin neler olduğunu ele alacağız. Bu kapsamda görüşmecilere “daha önce şeyhler devlet okullarına çocukların gitmesine sıcak bakmazken son yıllarda başta açıköğretim olmak üzere kendi medreselerindeki talebelin diploma almasını istiyorlar. Bu tutumlarındaki değişikliğin sebebi nedir?” şeklinde bir soru yönelttik. Elde ettiğimiz bulgulardan hareketle, şeyhlerin bu tavır değişikliğini arkasında, başta kadro alabilme ve iş imkânı sağlama isteği olmak üzere mesleki ve ekonomik faktörlerin etkili olduğu görülmüştür. Söz konusu tavır

109

değişikliğinde, modern eğitim kurumlarını benimsemekten ziyade zorunlu bir yakınlaşmadan söz edilebilir. Başka bir deyişle devlet okullarını benimsemekten ziyade pragmatist bir yaklaşımla bu kurumlara karşı bir tavır değişikliğine gidildiği görülmektedir.

Şeyhlerin devlet okullarına karşı tutum değişikliğinin arakasındaki en önemli faktör kadro bulma gayesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Katılımcılar, şeyhlerin devlet okullarına karşı tavır değişikliğinin nedeni olarak, medrese mezunu talebelere iş imkanı sunabilmek olduğunu ifade etmişlerdir. Aşağıdaki ifadeler, şeyhlerin bu tavır değişikliğinin nedenini göstermesi açısından önemlidir.

Burada şunu ifade edelim ki bu okullardaki eğitimi beğendiklerinden değil, tamamen başka alternatifleri olmadıkları için öğrenciyi oraya yönlendirmeye başladılar. Özellikle Diyanet'in iman veya vaiz kadrolarına atanma şartı olarak en az İmam Hatip Lisesi mezunu olma şartı getirmesiyle bu okullara karşı zorunlu bir tavır değişikliğine gitmek zorunda kaldılar (K1).

Yukarıda zikredilen durum, bir gönüllü birliktelikten ziyade zorunlu birliktelik durumu olduğunu göstermektedir. Medreselerin modern eğitim ile zorunlu birlikteliği, kendi talebelerinin dışarıdan da olsa diploma almalarına müsaade etmeleri, bu konuda çok fazla seçeneklerin kalmamasından kaynaklanmaktadır. Modern eğitime mesafeli durdukları dönemlerde alternatif sunma imkânları varken bu mesafeli duruş bir yere kadar toplumda karşılık bulmaktaydı. Medreseler, devlet memurluğuna alternatif olarak köylerde imamlık yapma veya herhangi bir medresede müderrislik yapma imkânı sunabilmekteydi. Ancak değişen şartlarla beraber medreselerin modern eğitim ile barışmak, daha doğru bir ifadeyle, zorunlu olarak kabul etmek mecburiyetinde kaldıklarını söyleyebiliriz. modern eğitim kurumlarıyla yakınlaşma, bu eğitim sistemini benimsemekten ziyade bir zorunluluk haline gelmiştir. K2’nin, “medreseler buna mecbur kaldı”, K4’ün “başka alternatifleri yok çünkü bu şekilde devam ederlerse talebe bulamayacaklar” şeklindeki ifadeleri de bu zorunlu birlikteliğe örnek olarak verilebilir.

Medreselerin modern eğitim ile zorunlu birlikteliğinin önemli nedenlerinden bir diğerinin de kendi sistemlerini devam ettirme isteği olduğu söylenebilir. Aldıkları

110

eğitimin sonucunda herhangi bir konum veya geçim kapısı görmeyen bir talebenin medreseye gelip 10 yıl boyunca eğitim alması pek mümkün olmamaktadır. Elbette ki salt medrese eğitimi almanın bile bazı kişiler için çok önemli bir kazanç olarak görüldüğünü göz ardı etmiyoruz. Ancak ekonomik anlamda pek bir getirisi olmayan, iş imkânı sunmayan medreselerin, talebeler ve onların aileleri için cazibesini yitirmesi muhtemeldir. Medreselerin bu azalan ilgi nedeniyle modern eğitime yönelik tavırlarında değişikliğe gittiğini görmekteyiz.

Şeyhler de değişen bu şartlara uyum sağlamak için bu okullara karşı tavırlarında yumuşamaya gittiler. Eğer aynı şekilde “medreseye gelen kişi diğer okula gitmesin” kuralını devam ettirseler medreseye gelecek öğrenci bulamayacaklar. Kendi sistemlerinin devam edebilmesi için o katı tavırlarından vazgeçmeleri gerekiyordu (K38).

Medreselerin ve dolayısıyla şeyhlik kurumunun modern eğitim ile yakınlaşmalarının nedenlerinden bir diğeri de artık bu modern eğitim kurumlarında da söz sahibi olma isteği olarak ifade edilmiştir. Artan kurumsallaşma ile birlikte medreseler de bu kurumlarda kendi elemanlarının istihdam etmek adına tavır değişikliğine gitmek zorunda kaldıkları düşünülmektedir. K30, bu konuda şu ifadeleri kullanmıştır.

Medreselerde Arapça eğitimini verelim, dışarıdan da diploma alsınlar ve üniversitelerde kadro bulsunlar. Zaten Arapçaları var dil noktasında sıkıntı yok. Bu şekilde üniversitelerde kadro bulmaya yönlendirmeye başladılar. Bu vesileyle onlara göre bozuk olan eğitim sistemini düzeltmeye çalışmak ve kendi popülaritelerini beğenmedikleri ilahiyatçılara da göstermeye çalışıyorlar (K30).

Katılımcı, şeyhlerin bu yeni yaklaşımla birlikte, üniversitelerde kadrolaşmaya çalıştıklarını, bu vesileyle buralarda söz sahibi olabilecek pozisyonlara yerleşmeye çalıştıklarını düşünmektedir. Bu kurumlarda söz sahibi olarak buradaki eğitim sistemini kendi bakış açılarına göre dizayn etme çabası içerisinde oldukları düşünülmektedir. Bu durum özellikle medrese kültürünün güçlü olduğu illerde

111

ilahiyat ve İslami ilimler fakültelerinin medreseler ile benzeşmesi ihtimalini güçlendirmektedir.

Medreselerde verilen detaylı Arapça dil eğitimi, özellikle İslami ilimler ve İlahiyat fakültelerine yerleşme noktasında medrese mezunu olan kişilere önemli imkanlar sunabilmektedir. Üniversitede akademik kadro bulma konusunda aranan dil şartını doğal olarak karşılayan medrese mezunu kişilerin dışarıdan da diploma lamaları neticesinde kadro bulma imkanları daha kolay olabilmektedir. Temel İslam Bilimleri bölümü bünyesinde Arapçayı bilmenin vermiş olduğu avantaj ile bu kişiler daha rahat bir pozisyonda olabilmektedir. Burada izah etmeye çalıştığımız bu durum, bu kişilerin bu kadrolara yerleşmesine karşı olduğumuz anlamına kesinlikle gelmemektedir. Elbette ki her vatandaşın üniversitelerin akademik kadrolarına yerleşme hakkı olduğu gibi medrese mezunu kişilerin de en doğal haklarından birisidir. Burada vurgulamak istediğimiz nokta, medreselerin genel anlamda ilahiyat fakültelerine karşı olmaları hatta bazı kesimler için ilahiyatçıların inançsal anlamda sorunlu kişiler olarak algılanmalarına rağmen, medreselilerin bu kuruma yerleşme çabasıdır. Bu durum, medreselerin modern eğitim kurumlarına karşı tavrının yumuşaması olarak yorumlanabileceği gibi, bu alanda bir hâkimiyet kurma çabası olarak da değerlendirilebilir.

Şeyhlik kurumu ve eğitim alanındaki etkilerine yönelik genel bir değerlendirme yapacak olursak; Nakşibendî-Halidi geleneğindeki tekke medrese birlikteliği düşüncesi, şeyhlik kurumunun eğitim alanı ile yakın bir ilişki içerisinde olmasına sebep olmuştur. Söz konusu bu ilişki tarihsel süreçte farklı düzeyde ve yoğunlukta olmuştur.

Şeyhlerin gittikleri her yerde bir medrese açmaları veya medreselerin açılmasında rol almaları, şeyhlik kurumunu eğitim alanında önemli aktörler haline getirmiştir. Şeyhler sadece medreseler kurmakla kalmamış, oralara yetişmiş kalifiye elemanlar göndermiş ve iaşesinin sağlanması için de çaba sarf etmiştir. Dolayısıyla sadece medrese kurmamış o medreselin devam etmesinde de önemli rolle üstlenmişlerdir.

Şeyhlerin kurmuş oldukları medreseler, bir taraftan toplumun dini bilgi ihtiyacını karşılayıp din hizmetlerini yapacak kalifiye eleman yetiştirirken öbür

112

taraftan da şeyhlere topluma ulaşabilecekleri bir ağ sunmaktaydı. Şeyhler, mezun ettiği kişileri imam olarak gönderdiği köylere o imam üzerinden ulaşabiliyordu. İmam, köylü ile şeyh arasında bir köprü vazifesi görüyordu. Dolayısıyla medreseler şeyhler için birer ideolojik aygıt olarak rol oynamışlardır.

Cumhuriyet ile beraber medreselerin yasaklanması ve bunların yerine modern eğitim kurumlarının kurulması, şeyhlik kurumunun eğitime yaklaşımlarında bir dönüm noktası olmuştur. Bu tarihten sonra şeyhlerin modern eğitim kurumlarına karşı mesafeli bir tavır takındıklarını görebilmekteyiz. Bu mesafeli duruşun arkasında yukarıda detaylıca değindiğimiz birçok neden yatmaktadır. Şeyhlik kurumunun modern eğitime mesafeli duruşu “çocuklarınızı bu okullara göndermeyin” şeklinde bir tepki ile sonuçlanmıştır. Toplumun belli bir kesiminde karşılık bulan bir söylem, birçok kişinin modern eğitimden mahrum kalmasına neden olmuştur.

Son 20 yıllık sürece baktığımızda şeyhlik kurumunun modern eğitime karşı tavrında bir değişme olduğu gözlemlenmektedir. Daha önce farklı nedenlerden dolayı karşı çıktıkları eğitim sistemine, kendi medresesindeki talebeler de dâhil, entegre olmaya çalışmışlardır. Bu tavır değişikliğinin altında modern eğitimi benimsemiş olmalarından ziyade dönemsel şartlardan dolayı buna mecbur kalmaları etkili olmuştur. Medreseden mezun olan bir talebe daha önce din hizmetleri yürütebilirken, Diyanetin bu hizmetleri yapabilmek için diploma sahibi olma şartı getirmesi, şeyhlik kurumunu modern okullarla zorunlu bir yanyanalığa itmiştir.

113