• Sonuç bulunamadı

Dini Değerlere Etkileri Bağlamında Şeyhlik Kurumu

1. BÖLÜM

3.2. DİNİ HAYATIN ŞEKİLLENMESİNDE ŞEYHLİK KURUMU

3.2.5. Dini Değerlere Etkileri Bağlamında Şeyhlik Kurumu

Şeyhlik kurumunun sosyal ve dini patrikleri etkileri bağlamında ela aldığımız konulardan birisi de bu kurumun dini değerlerin korunması veya yozlaşmasında yaptığı etkidir. Bu bağlamda katılımcılara yönelttiğimiz “Toplumdaki dini ve geleneksel yapının-değerlerin korunması veya yozlaşmasında şeyhlik kurumunun etkisi var mıdır, varsa ne düzeydedir? sorusuna katılımcıları verdikleri cevaplar incelendiğinde, üç farklı temanın ortaya çıktığını görmekteyiz. Bunlar: “şeyhlik kurumu, dini değerlerin korunmasını sağlamıştır”, şeyhlik kurumu bu konuda etkisizdir” ve şeyhlik kurumu, değerlerin yozlaşmasına neden olmuştur” şeklinde ifade edilebilir.

Katılımcılardan bazıları, şeyhlik kurumunun, dini değerlerin korunmasına olumlu katkı sunduğunu ifade etmiştir. Bu olumlu katkılardan birisi olarak tasavvuf ve tarikatın özünde bir eğitim kurumu olduğu ve bu vesile ile değerlerin korunmasına katkı sunduğu ifade edilmiştir.

Tasavvuf ve buna bağlı olarak şeyhlik kurumu bir eğitim merkezidir. Eğitimin temel amaçlardan birisi toplumsal değerleri korumak ve bir sonraki nesillere aktarmaktır. Bu anlamda şeyhlik kurumu çok ciddi katkıları vardı. Dinden kaynaklı değerlerin korunması ve sonraki nesillere aktarılması noktasında

135

olumlu etkileri vardı. Dinde olmayıp sanki öyleymiş gibi davranılan bazı kültürel uygulamaların zamanla ortadan kalkmasında da şeyhlik kurumu olumlu bir işlev üstlenmektedir (K10).

Katılımcının ifadelerine baktığımızda, tasavvuf ve şeyhlik kumrunun halkın gözünde bir eğitim kurumu olarak kabul edildiğini görmekteyiz. Şeyhlik kurumuna, dini değerlerin korunması ve sonraki nesillere aktarılmasında nesiller arası bir aracı rolü verildiğini görmekteyiz. Şeyhlik kumrunun sadece dinden kaynaklı değerlerin korunması ve sonraki nesillere aktarılması değil; aynı zamanda toplumda var olan ama din dışı olan bazı uygulamaların zamanla ortadan kaldırılmasında da işlevsel olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla şeyhlik kurumunun sadece değerlerin korunmasında değil aynı zamanda verdikleri eğitim ile dinde olmayan bazı uygulamaları bertaraf etme noktasında da olumlu katkılar yaptığı düşünülmektedir. Şeyhlik kumrunun gerek tekke ve medreselerde gerekse irşad faaliyetleri bağlamında verdikleri eğitim ile değerlerin korunmasına katkı sunduğu gibi bazı bilgilerin de tashih edilmesinde bazı işlevler yüklendiği söylenebilir. Ancak K10’un “tashih edici bir pozisyondaki kurumun kendisinin bozulması dini ve toplumsal değerlerinde bozulmasına neden olur” şeklindeki ifadeleri, tashih edici bir pozisyonda bulunduğu düşünülen bir kurumun, tashih edici yönünün aksine dini değerlerin korunmasından ziyade bu değerlerin yozlaşmasına neden olabileceği ihtimalinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini göstermektedir.

Şeyhlik kurumunun dini değerlerin korunması konusunda yaptığı düşünülen bir diğer olum katkı ise topluma örneklik teşkil edebilecek davranış kalıplarının üretilmesi konusundadır.

Eskiye gidildiğinde tarikatların temel amaçlarından biri de iyiyi yaymak ve kötülüğü mümkün olduğu derecede ortadan kaldırmak olmuştur. Dolayısıyla bu kişi ve kurumların bu şekilde eylemde bulunması ve toplum tarafından rol model olarak görülmesiyle dini değerlerin yaşatılması ve aktarılmasında önemli roller üstlenmişlerdir. Halk da bunlara bakarak kendisine çekidüzen vermiştir. Fakat son zamanlarda yapılan bazı yanlışların ortaya çıktığı

136

görülebiliyor. Örneğin siyaset ile iç içe olma, menfaat peşinde koşma, mal devşirme gibi durumlar olunca, tabi ki bu kurum itici olmuştur(K2).

Yukarıdaki ifadeler incelendiğinde, tarikatlara “iyiliği emredip kötülükten de sakındırma” misyonu yüklendiğini görmekteyiz. Bu durum aslında halkın bu kuruma nasıl baktığını da göstergesidir. Şeyhlik kumrunun bu temel misyon üzerinden bir davranış tarzı geliştirdiği ve bu yönü ile insanlara rol modellik teşkil ettiği, yerine getirdiği bu işlev aracılığıyla toplumda dini değerlerin yaşatılmasına katkı sunduğu düşünülmektedir. Ancak son yıllarda yapılan bazı yanlışların, şeyhlik kurumunu itici bir pozisyona ittiğini de görmekteyiz. Siyasetle iç içe olma, menfaat peşinde koşma, mal devşirme vb. durumların bu kurumun rol model olma durumuna zarar verdiği düşünülmektedir. Şeyhlik kurumundaki bu olumsuz gelişmeler, insanların bu kurumların yanlışı üzerinden dini değerlere karşı bir tavır geliştirmesi de söz konusu olabilmektedir. Şeyhlik kurumunun dini değerleri olumsuz etkilediğini ifade eden katılımcıların temel eleştiri noktasının bu husus olduğunu görmekteyiz.

Şeyhlik kurumunun rol model olma durumundan itici bir pozisyona gelmesinde etkili olan hususların, şeyhlik kurumunun diğer alanlardaki itibarını da sarstığını görmekteyiz. Kanaat önderliği, başta olmak üzere sosyal ve dini hayata etkileri bağlamında şeyhlerin bağlayıcılığının ve etkisinin azalmasında benzer faktörlerin etkili olduğunu görmekteyiz.

Şeyhlik kurumunun dini ve toplumsal değerlerin korunması konusunda olumlu katkılarından birisinin de ahlaki yozlaşmayı engellenmesi olduğu iddia edilmektedir. Siyasetçi K9, Toplumun ahlaki anlamda çöküntüye uğradığı bir dönemde yine insanların sığınacağı güvenli liman bu ilim ve irfan merkezleri olacağını” söylemesi, şeyhlik kumrunun toplumdaki ahlaki çöküntüde insanların sığınabileceği güvenli bir liman olarak görüldüğünü göstermektedir. Bu kapsamda başka bir katılımcının, Ailenin korunması noktasında şeyhlik kurumu önemli bir görev üstlenmektedir(K6)” şeklindeki ifadeleri, şeyhlik kurumunun ahlaki yozlaşmada sığınılabilecek bir liman olarak görülmesinin yanı sıra ailenin de korunmasında işlevsel bir kurum olarak algılandığını göstermektedir.

137

Şeyhlik kurumunun dini değerlerin korunması konusunda etkilerinin olduğu düşünülmesine rağmen, bu etkinin son yıllarda azaldığını ifade eden katılımcılar da olmuştur.

Eski şeyhlerin, dini değerlerin korunmasında olumlu etkileri vardı. Ama şimdikilerde bu olumlu etki azalmıştır çünkü şimdikilerin çoğu kendi yapmaları gereken şeyhliğin yanında ticarete atılmış başka şeylerle uğraşıyor (K11).

Bu ifadelerden şeyhlik kurumunun son yıllarda etkisini yitirmeye başladığı anlaşılmaktadır. Bu etki azalmasında şeyhlerin kendi vazifelerinin yanı sıra, başka işler ile uğraşmalarının etkili olduğu düşünülmektedir. Başka bir katılımcı ise şeyhlerin bu alandaki olumlu etkilerinin azalmasında “yeni yetişen şeyhlerin kendi babalarına göre dini hassasiyetlerinin az olmasının (K13)” etkili olduğunu ifade etmiştir. İki katılımcının ifadelerine baktığımızda şeyhlik kurumunun dini değerlerin korunmasında olumlu işlevlerinin olduğuna inanılmasına rağmen bu olumlu etkinin azaldığını söyleyebiliriz. Bu olumlu etkinin azalmasında şeyhlerden kaynaklı yani içsel nedenlerin etkili olduğunu görmekteyiz.

Dini değerlerin korunması konusunda şeyhlik kumrunun etkilerine yönelik cevaplarda ortaya çıkan ikinci tema, bu kurumun dini değerler konusunda etkisiz olduğu fikridir. Bu düşüncede olan katılımcıların ifadelerine baktığımızda, genel olarak “eğer etkileri olsaydı bu kadar olumsuzluk olmazdı” söyleminin ön plana çıktığını görmekteyiz. Aşağıda peş peşe verdiğimiz katılımcı ifadeleri, bu duruma örnektir.

Ben şeyhlik kurumunun dini değerlerin korunması noktasında çok etkileri olduğunu sanmıyorum. Bakın buralarda tarikat ağı çok yaygındır. Ama TÜİK verilerine göre en fazla intiharın (kız çocuğu) olduğu illerden ikisi Siirt ve Batman’dır. Bu kızların bir kısmı da mürid olan ailelerin çocuklarıydı. Son yıllarda ciddi anlamda bir deistlik ve ateistlik durumu var. Gençler artık inanmamaya başladı. Ya da bu alanda kafaları karışmaya başlamış durumda. Eğer yıllardan beri süregelen bu şeyhlik kurumu geleneği etkili olsaydı bu duruma gelmezdik (K30).

138

K30’un ifadelerine baktığımızda, bu kadar yaygın bir tarikat ağı olmasına rağmen intihar oranlarının çok olmasının şeyhlerin etkisizliğine bağlandığını görmekteyiz. Katılımcıya göre intihar olaylarının en fazla yaşandığı iki ilden birisinin Siirt olması, şeyhlerin bu konuda etkisizliğinin göstergesidir. Burada dikkat çeken konu, katılımcının, intihar eden çocukların bazılarının da mürid ailelerinin çocukları olduğu yönündeki iddiasıdır. Katılımcı son yıllarda arttığını iddia ettiği ateizm ve deizmin şeyhlerin etkisizliğinin bir göstergesi olarak kabul etmektedir. Ona göre, şeyhlik kurumu etkili olsaydı istenmeyen bu olaylar yaşanmazdı.

Şeyhlerin güncel meseleleri takip edemediği, artan inançsızlık problemleri karşısında herhangi bir argümanlarının olmadığı hatta bunlardan haberdar bile olmadıkları yönündeki katılımcı fikirleri daha önce de ifade edilmişti. Katılımcıların ifadeleri ile K30’un ifadeleri birlikte düşünüldüğünde, birbirleri ile paralellik arz ettiklerini görmekteyiz. 2018 yılında Siirt’te yapılan Uluslararası Ateizm Eleştirisi sempozyumuna bazı kesimlerce, “ateizmin reklamını yapıyorlar” ve “Siirt gibi bir yerde ateizm problemi mi var ki böyle bir sempozyum burada yapılıyor?” şeklinde tepki gösterilmesi, katılımcılar tarafından yöneltilen eleştirilerin gerçeklik payını göstermesi açısından önemli olduğu kanaatindeyiz.

Genel olarak toplumsal alanda şeyhlerin etkisinin azaldığı yönündeki kanaate paralel olarak, şeyhlerin bu konuda da bir etki yitimi yaşaması muhtemeldir. Katılımcıların ifadelerine baktığımızda, şeyhliğin bu konuda vasat bir konumda olduğu yönünde bir düşüncenin olduğunu görmekteyiz. Katılımcılarda bu kanaatin oluşmasında da, eğer şeyhler bu alanda etki olsalardı, bu kadar olumsuzluklar yaşanmazdı” fikrinin etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Bazı katılımcılar da şeyhlik kurumunun dini değerlerin korunması konusunda olumlu katkılarından ziyade olumsuz yönde etkileri olduğunu ifade etmişlerdir. Bazı şeyhlerin bulundukları makamı iyi temsil edememeleri, makamlarını menfaat uğruna kullanmaları, çarpık bir din anlayışının oluşmasına neden olma gibi nedenlerden dolayı, dini değerlerin yozlaşmasına neden oldukları düşünülmektedir. Şeyhlik kurumunun dini değerlerin korunmasında işlevsel olduğu fikrinin aksine burada bozuk işlevler üstlendiği fikrinin öne çıktığı söylenebilir.

139

Eğitimci K20, şeyhlik kurumunun dini değerleri korumadan ziyade yozlaşmasına neden olduğunu şöyle ifade etmiştir:

Dini profanlaştırdılar. Dini, ritüel haline getirdiler. Onlar yapılan şeylere mana katmaya çalıştıklarını söylüyorlar ama maalesef olan manayı da sildiler. Mesela sen zekâtı sadece kendi bünyendeki insanlara alsan, bütün kurbanı tarikata cemaate alsan, fakiri bırakıp zengini kayırırsan kurban ve zekâttaki o kutsallık o mana kaybolup tamamen bir ritüele dönüşür. Bakın ritüel olarak o şeyi yapıyorlar ama gerçek anlamından sıyırarak yapıyorlar. Dinin topluma dokunan bütün manalarını maalesef ortadan kaldırdılar. Dini insanların hayatından buharlaştırdılar (K20).

Katılımcı, şeyhlerin dini değerlere mana veriyoruz diyerek yaptıkları şeylerle aslında onları manalarından sıyırıp profanlaştırdığını düşünmektedir. Ona göre, şeyhler, zekâtı, kurbanı sadece kendi bünyesindeki insanlara alarak; fakiri bırakıp zenginleri kayırarak, bu ibadetlerdeki kutsallığın kaybolmasına neden olmaktadır. Bu ibadetlerin ritüel olarak yapıldığını ancak gerçek anlamında sıyrıldığını bu nedenle yaptıkları bu uygulamalarla, dinin topluma dokunan yönlerini ortadan kaldırarak dini insanların hayatından buharlaştırdığını düşünmektedir.

Burada özellikle maddiyat ile yapılan ibadetler konusunda sorunları yaşandığını görmekteyiz. Müritlerin, kurban ve zekâtlarını fakirlere dağıtmaktan ziyade, şeyhin dergâhına veya medresesine bağışlaması, bu ibadetlerle amaçlanan bazı şartların oluşmasını engellediği söylenebilir. Örneğin fakir bir komşusu olan bir kişinin kendi kurbanını ihtiyacı olmasa bile medreseye veya dergâha bağışlaması, kurban üzerinden inşa edilmeye çalışılan toplumsal ilişkilerin kurulmasını engelleyebilmektedir. Öte yandan, gerçek anlamda muhtaç insanlara yardım etmeyi bırakıp yardımları tamamen bu kurumlara yapmak da yine aynı soruna neden olabilmektedir. Elbette ki kişi bağlı bulunduğu dergâh ve medreseye bağışta bulanabilir, bunda herhangi bir beis de görülmez. Burada sorun olarak görülen durum, müridlerin kurban ve zekâtlarının her ne şartta olursa olsun sadece medreseye veya dergâha bağışlamasıdır.

140

Son yıllarda Kürt gençlerine Zerdüşt inancına yöneltmeye yönelik faaliyet yürüten dernek vb yapıların, Şeyhlerin oluşturduğu çarpık din anlayışları üzerinden bu faaliyetleri şekillendirdiğini belirten K30, şu ifadeleri kullanmıştır:

Son yıllarda bu bölgede özellikle Kürt gençlerine Zerdüştlük geleneğini aktarmaya çalışan kesimler var. Kurulan dernekler vs. aracılığıyla gençler bu alana kanalize edilmeye çalışılıyor. Bunu yaparken de kullandıkları argümanlar, bu tarikat tarzı yapılanmalarının ortaya koydukları çarpık din anlayışı üzerinden yapmaya çalıştılar. Buralarda uygulana gelen birtakım hurafeler üzerinden dine karşı bir cephe almaya başladılar. ‘Bakın işte sizin inandığınız din böyle saçma sapan şeyleri barındırıyor’ diyerek gençlerin akıllarını karıştırmaya çalıştılar ve nispeten de bunu başardılar. Eğer şeyhlik kurumu bu konuda dini değerleri koruma noktasında etkili olsaydı böyle olmazdı herhalde (K30).

Bazı tarikat tarzı yapılanmalardaki hurafe ve bid’atlar üzerinden dine karşı bir cephe alındığı düşünülmketedir. Kürt gençlerini Zerdüşt inancına kanalize etmek için onları etkilemeye çalışan derneklerin, tarikatların oluşturduğu din algısının çarpıklığını kullanarak gençlerin Zerdüşt inancına yönlendirildiğini, “bakın sizin inandığınız din böyle saçmalıklar barındırıyor” diyerek, gençlerin kafasını karıştırdıklarını ifade etmektedir. Katılımcı, bu tarz derneklerin kullandıkları argümanları, tarikatların oluşturduğunu, eğer şeyhlik kurumu dini değerleri koruma noktasında etkili olsaydı, bu tarz yapıların, şeyhlik üzerinden böyle bir propaganda yapamayacağını düşünmektedir.

Şeyhlik kurumunun dini değerleri yozlaştırdığı düşünülen konulardan birisi de bu kurumlarda liyakatsiz ve ilim ehli olmayan şeyhlerin yanı sıra cahil sofilerin bulunması noktasındadır.

Bence etkileri daha çok yozlaşma yönündedir. Bunun nedeni de cahil şeyhler ve cahil sofilerin olmasıdır. Bakıyorsunuz şeyhinin sözüne peygamberin sözünün üstünde değer veren insanlar oluyor. Bazı âlim olmayan şeyhler de bu duruma göz yumuyor. Şeyhinin söylediği şey onun için en doğru şeydir. Siz ona ayet ve hadis söylediğinizde bile “ama şeyhim böyle söyledi” diyebiliyor(K33).

141

Bu durum, dini bilgi alanında tekelci bir anlayışına doğmasına neden olabilmektedir. Mürit için tek gerçek, onun şeyhinin söylediği şey haline gelebiliyor. Burada kişinin kendi şeyhini ilgi kaynağı olarak kabul etmesi kadar doğal bir şey yoktur ancak, zaman zaman farkında olmadan şeyhinin sözünü ayet ve hadisten daha bağlayıcı olarak görmesi problem teşkil etmektedir. Katılımcının ifadesiyle, bazı şeyhlerin de bu konuda gerekli hassasiyeti göstermemesi, böyle bir düşüncenin kökleşmesine katkı sunabilmektedir. Dolayısıyla ehil olmayan şeyhler ve cahil sofiler, İslam’ın gerçek bilgi kaynakları olarak sayılan kaynakların ikinci plana düşmesine neden olabilmektedir.

Şeyhlerin bulundukları konumu yeterince iyi temsil etmemeleri ve eskisi gibi samimi olmamalarının insanların dini değerlere karşı olumsuz bir tavır takınmasına neden olduğunu belirten K13’ün aşağıdaki ifadeleri, şeyhlerin dini değerlere yönelik olumsuz etkilerinin nasıl olduğu göstermektedir.

İnsanlar şeyhlerin dine bağlı ve samimi insanlar olarak biliyorlardı. Fakat şeyhler o samimiyeti kaybedince dini değerlerin anlamlarından sıyrılmasına neden oluyorlar. Şeyhler halk nezdinde dinin temsilcisi olarak kabul edildikleri için onları yaptıkları bir yanlış doğal olarak dine mal ediliyor. Bunun üzerinden dine karşı bir lakaytlık durumu ortaya çıkabiliyor(K13).

Yukarıdaki ifadelere baktığımızda günümüzdeki mevcut şeyhlerin geçmiş şeyhler ile kıyaslandığını görmekteyiz. Yapılan kıyasta da günümüzdeki şeyhlerin toplum nezdindeki algısının aksine samimiyetlerini kaybetmiş olmaları, insanların şeyhler üzerinden dine karşı tavır almasına neden olduğunu ifade edilmiştir. Burada böyle bir tepkinin gelişmesinde, şeyhlerin halk nezdinde dinin temsilcisi olarak algılanması etkili olmaktadır. Arabuluculuk ve kanaat önderliği konularında da sıklıkla karşılaşacağımız, “şeyhler şeriatın temsilcisi olarak kabul ediliyor” düşüncesinin burada da geçerli olduğunu görmekteyiz. Halk nezdinde şeyh, şeriatın temsilcisi olarak algılanmaktadır. Dolayısıyla onun yaptığı her şeyin arka planında dinsel bir motivasyon olduğu düşünülmektedir. Sergilediği her davranışın arkasında dinsel bir motivasyon olduğu düşünülen bir kişinin davranışları, etrafındakiler için örneklik teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şeyhin dini sorumluluklar noktasındaki

142

herhangi bir “gevşekliği”, etrafındaki insanlara da yansıyabilmekte ve bunun üzerinden dine karşı olumsuz bir tavır takınma ihtimali artmaktadır. Şeyhlerin dini değerlerin korunması konusunda olumlu etkileri olduğunu ifade eden katılımcıların bu durumu rol-model olma üzerinden temellendirmesinden hareket edecek olursak, olumlu bir duruş, dini değerlerin korunmasında işlevsel olabilirken; olumsuz bir davranışın da bu konuda yıkıcı bir etkisinin olması muhtemeldir.