• Sonuç bulunamadı

TARIMSAL KREDİ

3.2. Bölgenin Doğal ve Tarımsal Kaynakları

3.2.1. Doğal Enerji Kaynakları

11,63 16,63 42,80 31,30 18,75 29,19 22,85 27,72 30,91 27,64 23,41 14,93

Kaynak:İllerin Ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması (2003) Yayın No DPT 2671.

3.2. Bölgenin Doğal ve Tarımsal Kaynakları

Verimli topraklar, ormanlar, akarsular, göller, güneş enerjisi, denizaltı zenginlikleri gibi doğadan kullanılan kaynaklar doğal kaynaklar olarak tanımlanmaktadır.

Doğal kaynaklardan su ve toprak diğerlerinden farklı özellikler taşımakta, yaşamın sürdürülebilmesi için alternatifi olmayan, yeniden üretilemeyen, çoğaltılamaz nitelikleriyle ekonomik olarak kıt, politik olarak, gıda ve kullanım bakımından stratejik konumda bulunmaktadır. Ülkemizin doğal kaynak potansiyeli su ve toprak - yerüstü, yeraltı suyu, deniz, göl, akarsu, ıslak alanlar, orman, çayır, mera, yayla, maden rezervleri ve buna bağımlı tarım, enerji ve çevre; sektörel ve kaynak olarak ciddi tehlike boyutunda yok edilmektedir.

3.2.1.Doğal Enerji Kaynakları

Yenilenebilir Enerji olarak da ifade edilen Doğal Enerji Kaynakları, canlıların ve Dünyanın yaşam haklarına saygılı olması nedeniyle de evrensel bir kimlik kazanmaktadır.

Yenilenebilir enerji, "doğanın kendi evrimi içinde, bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynağı" olarak tanımlanmaktadır. Bugün yaygın olarak kullanılan fosil yakıtlar, yakılınca biten ve yenilenmeyen enerji kaynaklarıdır. Oysa hidrolik (su), güneş, rüzgâr ve

jeotermal gibi doğal kaynaklar yenilenebilir olmalarının yanı sıra temiz enerji kaynakları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yenilenebilir enerji kaynakları dünyada olduğu kadar Türkiye’de de enerji konusunun en önemli başlıklarından birini oluşturmaktadır. Enerji maliyetlerinin gittikçe yükselmesi karşısında yenilenebilir enerji kaynakları Türkiye gibi enerji ihtiyacını büyük ölçüde dışardan sağlayan ülkeler için daha da önem kazanmaktadır.

Günümüzde yasam için gerekli olan enerji kaynakları büyük bir oranda insanlar tarafından tüketilmiş ve artık azda olsa Doğanın Hareket Dinamiğinden faydalanılarak elde edilen bir takım enerji kaynakları kullanılmaya başlanmıştır. Doğal Enerji Kaynaklarının temelini oluşturan güneş ve rüzgâr enerjileri hem doğayı tüketmemekte hem de kirletmemektedir.

Bu nedenle Temiz Enerjiler olarak da adlandırılmaktadırlar.

Ülkemizde enerji üretiminde kullanılan enerji santralleri; Hidrolik, Jeo-termal ve Termik olarak üç ayrı grupta toplanmaktadır. 1994 yılından itibaren bu santrallere doğalgaz çevrim santralleri de eklenirken rüzgâr enerjisinden ve güneş enerjisinden elektrik enerjisi üretimi ile ilgili çalışmalar hız kazanmıştır. 2000’li yılların başında enerji açığının kapatılması için yurt dışından Sinop sahiline getirilen petrol enerjisini elektrik enerjisine çeviren yüzer elektrik santrali de ülkemizde enerji üretimi literatürüne girmiştir.

Güneş

Ülkemiz, coğrafi konumu nedeniyle sahip olduğu güneş enerjisi potansiyeli açısından birçok ülkeye göre şanslı durumdadır. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünde (DMI) mevcut bulunan 1966-1982 yıllarında ölçülen güneşlenme süresi ve ışınım şiddeti verilerinden yararlanarak EIE tarafından yapılan çalışmaya göre Türkiye'nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi 2640 saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ışınım şiddeti 1311 kWh/m²-yıl (günlük toplam 3,6 kWh/m²) olduğu tespit edilmiştir.

TRB1 Alt Bölgesi verilerine göre yılda 154 gün güneşli geçmektedir. TRB2 Alt Bölgesi verilerine göre yılda 149 gün güneşli geçmektedir. En bol güneşlenme Temmuz, en az Aralık ve Ocak aylarında olmaktadır.

Rüzgar

OECD araştırmalarına göre Ülkemizin rüzgar potansiyeli 83.000 MW ( 83 GW ) (yıllık 250 milyar kwh) tir.

Ülkemizde Elektrik Enerjisi Sektörü Üretiminde Rüzgar Payı

2000 yıl sonu itibariyle ülkemizde elektrik enerjisinin % 75'i termik santrallerden, % 24'ü hidrolik santrallerden, yaklaşık % 1'i de rüzgar santrallerinden sağlanmaktadır.

(Kaynak: Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. Planlama ve İktisadi Araştırmalar Grup Yönetmenliği, Mevzuatı İzleme, Değerlendirme ve Ekonomik Araştırmalar Yönetmenliği; Sektör Araştırmaları Serisi No: 26 Elektrik Enerjisi Sektörü Aralık 2001)

Türkiye’de Rüzgar Enerjisi İçin mümkün hedefler ( Yekab- Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynak ve Teknolojileri Araştırma Birimi-Öngörümü) 2020 yılı için 20 000 MW’ tir.

ETKB’ nin (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanligi9 Eylül 1999 da açtığı YID (Yap İslet Devret Modeli) ile Rüzgar Güç Santralleri Yaptırılması konusundaki resmi ihale gündemdeki toplam proje sayısını 55 e çıkartmıştır. Böylece Türkiye’de gerçekleşme aşamasına girmiş rüzgar güç santrallerinin toplam kurulu gücü 1,700 MW ‘a ulaşmıştır

Rüzgar Enerjisi üretimi ile ilgili olarak EİE tarafından IRESMED projesi yürütülmektedir.

TRB bölgesinde rüzgar ile enerji üretme çalışmaları yapılmamaktadır.

Jeotermal

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı web sitesi verilerine göre ülkemiz jeotermal potansiyeli açısından Avrupa'da birinci, dünyada yedinci sıradadır.

Türkiye’nin jeotermal isi potansiyeli 31.500 MW olarak tahmin edilmektedir. Ülkemiz jeotermal potansiyelinin, ancak % 10’u kullanılmaktadır.

Ülkemizin Toplam Jeotermal Elektrik Potansiyeli 2000 MWe* (16 Milyar kWh/Yil), destekli hal, Türkiye’nin 2010 yılı Jeotermal Elektrik Üretim Hedefi ise 500 MWe (4 Milyar kWh/Yil) tir.

Dünyada jeotermal zenginliği ile yedinci sırada yer alan Türkiye, jeotermal potansiyeli ile toplam elektrik enerjisi ihtiyacının %5’ine kadar, ısıtmada isi enerjisi ihtiyacının %30’una kadar karşılayabilecek potansiyele sahiptir. Ancak bunların ağırlık ortalaması alındığında Türkiye enerji (elektrik + isi enerjisi) ihtiyacının %14’ünü karşılamaya taliptir.

Toplam jeotermal potansiyelimizin (2000 MWe, 31500 MWt) elektrik üretimi, şehir ısıtma, soğutma, sera ısıtma, termal tesis ısıtma, kaplıca kullanımı, kimyasal maddeler üretimi, sanayide kullanım vb uygulamalarda tam değerlendirilmesi ile sağlanacak hedef yıllık net yurtiçi katma değer 20 Milyar USD civarındadır.

Türkiye, 1995 yılında, jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarında dünyada 11. sırada iken, 2000 yılında 5. sıraya yükselmiş, 2005 yılında beşinciliğini sürdürmüştür. (DPT VIII. Beş

TRB Ortadoğu Anadolu Bölgesi debisi yüksek termal su kaynağı bulunmamaktadır. İrili ufaklı birkaç adet jotermal kaynak bulunsa da önem arzetmemektedirler.

Odun

Eski zamanlardan günümüze kadar odun sürekli yakacak olarak değerlendirilmiştir. Ancak bugün Avrupa ülkelerinin çoğunda odundan sadece yakacak enerjisi olarak değil elektrik enerjisi olarak da yararlanılmaktadır. Avrupa ülkeleri arasında kullanım açısından büyük farklılıklar olmasına rağmen, fosil yakıtlarla karşılaştırıldığında odunun gittikçe daha fazla rekabetçi konuma yükselmeye başladığı belirtilmektedir.

Odun yakıtlarının, miktar konusunda kaçınılmaz bazı güçlükleri olmasına rağmen toplam temel enerjinin yaklaşık % 6’sını karşıladığı tahmin edilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin gelir seviyeleri ve şehirleşme durumu arttıkça onların tüm enerji kullanımlarında odun yakıtların payının azaldığı görülmektedir. Türkiye’de ise odun hala orman ürünü olarak değerlendirilmektedir.

TRB Ortadoğu Anadolu Bölgesinde orman varlığı büyük alanlar kaplamamakla birtlikte ormanlarda çoğunlukla meşe, kayın, çam, ardıç, kavak karaçam, sedir, akasya, menengiç badem, dış budak, alyantus, kızılağaç ve akçaağaç gibi ağaçlardan oluşmaktadır. Orman ormanlardan esas itibariyle üretim, odun hammaddesine yönelik olarak yapılmaktadır.

Sanayi tipi odun üretimi gelişmemiştir.

3.2.2. Madenler

Yurdumuz, karmaşık jeolojisi ve tektoniğinin sonucu olarak çok çeşitli maden kaynaklarına sahiptir. Ancak, bu karmaşık jeoloji ve tektonik, aynı zamanda maden yataklarımızın küçük boyutlu ve çok parçalı olmasının da bir nedenidir. Çeşitlilik açısından Dünya’nın zengin ülkelerinden biri olmamıza karşın, gerek toplam rezerv yönüyle ve gerekse tek tek yatak boyutları kıyasladığında geri sıralarda yer almaktayız. Dünya rezervlerinde önemli paya sahip olduğumuz madenlerin başında bor gelmektedir. Dünya bor rezervinin % 51’i yurdumuzda bulunmaktadır. Bunun dışında Dünya perlit rezervinin % 8,7’si, barit rezervinin

% 7,1’i, sodyum sülfat rezervinin % 3’ü, civa rezervinin % 3’ü, diatomit rezervinin % 2,9’u, linyit rezervinin % 2,2’si, antimuan rezervinin % 2,26’sı, manyezit rezervinin % 1,47’si, gümüş rezervinin % 1,44’ü bakır rezervinin % 0,37’si, krom rezervinin % 0,40’ı ve altın rezervinin % 0,23’ü ülkemizdedir.

Madenlerimiz, sanayinin temel girdilerini sağlayacak, kaynak yaratacak ve üzerlerine yeni sanayi tesisleri kurulacak yeraltı servetleridir. Madenlerin bir diğer önemli özelliği de tükenebilir olmalarıdır. Oluşumu için milyonlarca yıl ve olağanüstü doğal koşulların gerekli olduğu madenlerimizin üretim ve tüketiminde toplumsal faydanın önde tutulması bilimsel ve teknik bir zorunluluktur.

Madencilik sektörüne genel olarak bakıldığında Cumhuriyet’in ilanını izleyen dönemde sağlanan önemli ilerlemelere rağmen Türkiye hiçbir zaman bir madencilik ülkesi olarak tanımlanabilecek konumda olmamış ve madenciliğin ülke ekonomisi içindeki yeri sınırlı düzeyde kalmıştır.

Ülkemiz, bor, linyit, mermer, trona, barit, krom, manyezit gibi madenler açısından dikkate değer rezervlere sahiptir. Mevcut demir cevherinin büyük çoğunluğunun düşük tenörlü oluşundan dolayı değerlendirilememektedir. Halen ülkede 50’nin üzerinde madenin

üretimini yapılmakta olup, en önemlisi linyittir. En önemli ihracat kalemlerimiz bor tuzları, mermer, krom, manyezit, feldspat ve bakırdır.

TRB Ortadoğu Anadolu Bölgesi çok çeşitli ve zengin maden yataklarına sahip olup, bulunan madenler aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo 28: TRB Ortadoğu Anadolu Bölgesi Maden Rezervleri Maden ADI

BAKIR Malatya Elazığ Bingöl Tunceli

DEMİR Malatya Elazığ Bingöl Van

KROM Malatya Tunceli Hakkari

Dünya nüfusunun hızlı artışı, kentleşme, endüstrileşme ve ekosistemlerin tahrip edilmesi nedeniyle su kaynaklarının olumsuz etkilenmesi ve buna bağlı olarak önümüzdeki yıllarda Dünya nüfusunun yarısının sudan yoksun kalacak olması, su problemini gündemin birinci sırasına oturtmuştur. Bu bağlamda, su kaynaklarının mevcut durumunun bilinmesi,

potansiyelinin hesaplanması ve yönetimi, gelecek ve yapılacak planlar açısından çok önemlidir.

Su kaynaklarının yönetimindeki eksiklik ve yanlışlıkların tarih boyunca pek çok olumsuz etkisi görülmüştür. Ülkemizde su kaynaklarında görülen azalma ve kirlenmenin önemi, büyüyen şehirlerin içme suyu ve gelişen endüstrinin su talebini karşılamak durumunda kalacağı düşünüldüğünde bir kat daha artmaktadır.

Yeryüzündeki tüm canlılar için yaşamın temel kaynağı olan su, vazgeçilmez bir gereksinimdir. Dünya’mızın % 70’i sularla kaplı olmasına rağmen, tatlı su kaynakları bunun yalnızca % 2,5’idir. Bugün yeryüzü nüfusunun beşte biri su kaynaklarının yanlış kullanımı, kirlilik, alan kaybı gibi nedenlerden dolayı sağlıklı, temiz ve içilebilir suya sahip değildir.

Günümüzde yaklaşık 1,3 milyar kişi su sıkıntısı çekmekte olup, gelecek 25 yılda bu sayının 2 katına çıkacağı tahmin edilmektedir. Su talebi son 25 yıl içinde % 60 artmıştır. Bir ülkenin su zengini olabilmesi için kişi başına düşen yıllık ortalama su miktarının en az 10.000 m³ olması gerekirken, bu miktar Türkiye’de 1.430 m³ dür. Bu rakam, bilinenin aksine Türkiye’nin su zengini olmadığını gözler önüne sermektedir. Türkiye’de su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımı yönünde çalışmalar yürütülmelidir.

Ülkemizde yerüstü suyu tüketim miktarına göre, sulama % 82’lik oranla ilk sırada yer alırken, içme-kullanma % 10 ile 2. sırada ve sanayi % 8 ile son sıradadır.

Ülkemizde ve gelişmekte olan pek çok ülkede, su tasarrufu sağlanması, sulama projelerinin işletme-bakım faaliyetlerinin finansmanı ve sulama suyunun rasyonel kullanımı büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda ülkemizde kamu sulama projelerinin işletme-bakım faaliyetlerinin finansmanı ve su dağıtımı konusunda sorumluluğun devredilerek çiftçilerin sulama tesislerine sahip çıkmaları ve su yönetimini devir alarak daha etkin bir su kullanımı gerçekleştirilmesi doğrultusunda "Su Kullanıcı Birlikleri" kurulmuştur.

Akarsularımızın büyük bir kısmı denize paralel dağ sıralarının doruklarından denize ulaşır ve genellikle dar, derin ve hızlı akışlı vadilerden geçerler. İç Anadolu, Van Gölü ve Göller Yöresi kapalı havzaları dışında ülke içindeki bütün havzalar denize ulaşır. Başlıca akarsularımız Fırat, Dicle, Göksu, Kızılırmak, Ceyhan, Seyhan, Sakarya, Yeşilırmak, Çoruh, Gediz, Aras, Büyük ve Küçük Menderes vb. şeklinde sıralanabilir. Ülkemizde 120’den fazla göl bulunmakta olup, başlıcaları; Van, B.Çekmece, Sapanca, Acıgöl, K.Çekmece, İznik, Tuz, Eğirdir, Çıldır, Aktaş, Sarıkum, Köyceğiz, Akşehir, Bafa, Seyfe, Beyşehir ve Burdur gölü olarak sıralanabilir. Göllerimiz içme suyu, sulama, balıkçılık ve rekreasyon gibi amaçlarla kullanılmaktadır.

Ülkemizde, su kaynaklarının sulama, içme-kullanma ve endüstri suyu temini, hidroelektrik enerji üretilmesi ve taşkın koruma gayesiyle DSİ tarafından 730 adet baraj ve çok sayıda gölet yapılması planlanmıştır. 2003 yılı başı itibariyle 206 adet baraj ve 378 adet gölet inşa edilerek işletmeye açılmıştır. 93 adet barajın ve 129 adet göletin inşaatı ise halen devam etmektedir. Ayrıca, 3.637 adet taşkın kontrol tesisi inşa edilmiştir. Halen programda yer alan projelerde ise çalışmalar çeşitli aşamalarda sürdürülmektedir.

TRB Ortadoğu Anadolu Bölgesinde toplam su yüzeyi alanı 537.614 ha.’dır. Su yüzeyleri bakımından Van ili 206.382 hektar ile ilk sırayı almaktadır. Su yüzeyleri içerisinde en büyük alanı doğal göller oluşturmaktadır.

Tablo 29: TRB Ortadoğu Anadolu Bölgesi Su Yüzeyleri

SU YÜZEYİ NİTELİĞİ

(HA) Malatya elazığ bingöl tunceli trb1 van muş bitlis hakkari TRB2 TRB

Doğal Göller 50** 8.256 43 49 8.398 197.767 3.224 191.080 139 392.210 400.608

Baraj

Rezervuarları 18.054 53.800 2.407 25.115 99.376 7.034 17.388 2.251 0 26.673 126.049

Gölet

Rezervuarları 264 52 0 0 316 254 69 82 0 405 721

Akarsu

Yüzeyleri 1.500** 1.528 1.800 2.506 7.334 1.327 667 368 550 2.912 10.246 Toplam 19.868 63.636 4.250 27.670 115.424 206.382 21.348 193.781 689 422.200 537.624

Kaynak: İl Tarım Müdürlükleri, Tarım Master Planları.

Tablo 30: TRB Ortadoğu Anadolu Bölgesi Köy İçme Suları (2006)

Malatya elazığ bingöl tunceli trb1 van muş bitlis hakkari TRB2 TRB tr

SULU (Adet)

Köy 468 510 265 308 1.551 494 134 289 85 1.002 2.553 29.593

Bağlısı 981 611 409 859 2.860 249 50 175 190 664 3.524 30.393

Toplam 1.449 1.121 674 1.167 4.411 743 184 464 275 1.666 6.077 59.986 YETERSİZ

(Adet)

Köy 28 34 52 56 170 78 218 48 42 386 556 3.264

Bağlısı 120 118 62 41 341 74 98 70 243 485 826 6.130

Toplam 148 152 114 97 511 152 316 118 285 871 1.382 9.394

SUSUZ (Adet)

Köy 0 0 1 7 8 6 7 2 2 17 25 462

Bağlısı 1 0 343 222 566 145 53 36 12 246 812 4.571

Toplam 1 0 344 229 574 151 60 38 14 263 837 5.033

Hizmet Dışı (Adet)

Köy 41 19 7 2 69 8 22 8 4 42 111 4.247

Bağlısı 245 33 3 0 281 7 22 0 0 29 310 6.049

Toplam 286 52 10 2 350 15 44 8 4 71 421 10.296

TOPLAM (Adet)

Köy 537 563 325 373 1.798 586 381 347 133 1.447 3.245 37.566

Bağlısı 1.347 762 817 1.122 4.048 475 223 281 445 1.424 5.472 47.143

Toplam 1.884 1.325 1.142 1.495 5.846 1.061 604 628 578 2.871 8.717 84.709

Kaynak: Mülga Köyhizmetleri Gn. Müd. (http://www.khgm.gov.tr/ENVANTER/Env_yol_muht!) erişim:12.04.2007)

TRB Bölgesinde 6.077 köy ve bağlısının içme suyunun yeterli olduğu, 1.382 köy ve bağlısının içme suyunun yetersiz olduğu, 807 köy ve bağlısının içme suyunun hiç olmadığı, 421 köy ve bağlısının içme sularının ise hizmet dışı olduğu anlaşılmaktadır.

TRB bölge illerindeki yeraltı ve yer üstü kaynakları ile bu kaynakların miktarlarını gösteren tablo aşağıda verilmiştir.

Tablo 31: TRB Ortadoğu Anadolu Bölgesi Yer Altı ve Yer Üstü Su Kaynakları (2006) YERÜSTÜ SULARI

Kaynak: İl Tarım Müdürlükleri, İl çevre Müdürlükleri (Çevre Durum Raporları)

TRB Ortadoğu Anadolu Bölgesinde yerüstü ve yer altı su potansiyeli 23.936 hm3/yıl dır.

3.2.4. Çayır Mera Alanları

TRB Ortadoğu Anadolu Bölgesinde çayır mer’a alanları toplamı 4.128.625 ha. olup, Türkiye’nin Çayır ve Mer’a varlığının yaklaşık %20’sini teşkil etmektedir.

4342 sayılı mera kanunu ile meralara sahip çıkılmış ve ot üretimlerini arttırmak için çalışmalar yoğun olarak başlamıştır.

Çayır-Meralar, entansif hayvancılığın yanında ekolojik dengenin korunmasında da önemli yer tutmaktadır. Genelde bölgenin çayır ve mera alanlarının önemli bir bölümü VI. ve VII.

Sınıf arazilerde bulunmaktadır. Bölgeye ait çayır ve meralarda yetişen bitkiler yöreye adapte olmuş fakat, bölgede hüküm süren karasal iklim nedeni ile verimleri düşüktür. Ülkemiz hayvancılığının gelişmesi için, yapılan mera ıslah çalışmalarının etkin olarak yaygınlaştırılması gerekmektedir.