• Sonuç bulunamadı

Din eğitimi’nde

Belgede KUR ÂN DA TAKVÂ KAVRAMI (sayfa 51-57)

(ﺔﻣﺎﻴﻘﻟا مﻮﻳ باﺬﻌﻟا ءﻮﺳ ﻪﻬﺟﻮﺑ ﻰﻘﺘﻳ ﻦﻤﻓا) Kıyâmet gününde, yüzüyle kendisini azabın en kötüsünden korumaya çalışan

A- Din Bilimlerinde “Takvâ” Kavramı

4- Din eğitimi’nde

Allah’ın insana olan nimetlerinden birisi –hissî idrak ve düşünme nimetine ilâve olarak- öğrenme, bilgi, ilim, beceri ve sanat edinme gibi doğal yeteneklerle donatmasıdır. Bunlar, insanın yeryüzünde yaşamın sorumluluğunu taşımasını ve yeri

147 Tümer, a.g.mk., s. 318.

148 Bilgin, Vecdi, Sosyal Çözülme ve Din, Etüt Yayınları, Samsun, 1997, s. 31.

149 Okumuş, “Tabii Afetler”, Din ve Toplum, İslamî Araştırmalar Dergisi, c. XV, sy. 3, 2002, s. 347.

150 Sezen, Yümni, İslâm’ın Sosyolojik Yorumu, İz Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 131.

151 Yıldırım, a.g.e., s .44.

152 Koştaş, Münir, “Din Sosyolojisine Giriş”, A.Ü.İ.F.Dergisi, c. XXVIII, Ankara, 1986, s. 368.

imar etme gücünü ziyâdeleştirir, Allah’ın kendisinden istediği insan-ı kâmil olma yetkinliğine götürme garantisi verecek olan güç ve becerilerin gelişmesi imkânını bahşeder.153

a- Bir davranış geliştirme yöntemi olarak “İttikâ”

Eğitim doğumdan ölüme kadar süren bir süreçtir. İnsanın oluş halinde bir varlık olması nedeniyle, kişinin bir gününün ikinci bir gününe eşit olmaması gerekir.

Dinler genel olarak incelendiğinde bütün dinlerin insanı daha iyi olana, daha güzele ve en doğru hedefe vardırmak istedikleri görülür.154 İslâm dini de hedefe ulaşma noktasında dünya görüşünü, ilke ve prensiplerini, emir ve yasaklarını belirlemiş ve neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda ayrım yapabilme melekesini insana kazandırmayı 155 amaçlamıştır.

b- İnsan varlığı açısından “İttikâ”

Her çocuk bir aile ortamında hayata gözlerini açarken saf, temiz ve berrak bir yaratılışa sahiptir. Bütün çocuklar bu ortak özellikle dünyaya gelirler, fakat büyüdüklerinde anlayış, düşünce ve karakter farklılıkları ortaya çıkar. Bu farklılıklar onların yetiştikleri aile çevresi, sosyal çevre ve tabii çevresindeki değişikliklerle açıklanabilir. Peygamberimiz bu gerçeğe işaret ettiği bir hadisinde şöyle buyuruyor:156

“Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra ebeveyni onu ya Yahudi, ya Mecusi, ya Hıristiyan yapar.”157

Fıtrat, insanların yaratılıştan sahip oldukları ortak yapıdır. Allah bütün insanları aynı ortak özelliklerde yaratmıştır. Her insan güler-ağlar, üzülür-sevinir, sever-nefret eder, öfkelenir, korkar. Bunlar birer bilgi konusu değildir; öğrenilemez ve

153 Necati, a.g.e., s. 129.

154 Öz, Ayşe, Bir Davranış Geliştirme Modeli Olarak İttikâ, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2001, s. 54.

155 Öz, a.g.tz., s. 54.

156 Cebeci, Suat, Din Eğitimi Bilimi ve Türkiye’de Din Eğitimi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1996, s.

28, 29.

157 el-Buhârî, a.g.e., “el-Cenâiz”, 79, 80, 93, “et-Tefsîr”, 10/ 35; Müslim, a.g.e., “el-Kader”, 22; Ebû Dâvûd, a.g.e., “es-Sünnet”, 17; et-Tirmizî, a.g.e., “el-Kader”, 5; İbn Hanbel, a.g.e., II, 275, 393, 410; ayrıca bkz. İbn Hanbel, a.e., II, 393, 410.

öğretilemez. Ancak insanlar farklı şeyleri sever, farklı şeylerden nefret eder.

Korktukları, heyecanlandıkları, öfkelendikleri konular farklıdır. Bu farklılıkları onların yetiştikleri çevrede oluşan eğilimleri ve değer yargıları belirler. Ayrıca zulmü, haksızlığı, ihâneti hoş karşılamama, mükemmele karşı hayranlık, merhamet vb.

duygularda insanda doğuştan var olan ortak özelliklerdir. Bu duygular hayat içinde geliştirilir, köreltilir veya farklı objelere farklı biçimlerde yöneltilirler.158

Paradigmalar insanların hayatlarına bir yön verir. Pardigma: “Varoluşla temel bilgi ve inançların, insan, evren ve toplum tasavvurunu mümkün kılan, bilişsel çerçeve ve meşru bilme biçimleriyle ilgili örtük varsayımların, belirli tarihsel ve toplumsal pratikte desteklenmiş insanî etkinliklerin anlam, amaç ve değerine ilişkin sorgulanamaz ön kabullerin kendine özgü bir iç mantıkla oluşturdukları uyumlu bütündür.”159 Paradigma bir haritaya benzetilebilir. Bu durumda bireyde doğru harita yoksa gitmek istediği yere varamayacağı gibi boşuna çaba harcamış olur.160

İnsan, melek gibi bir varlık olmayıp, kendisinde doğuştan iyiliğe ve kötülüğe potansiyeli olan bir yaratılıştadır.161 Allah Teâlâ bunu fücur ve takvâ kelimeleriyle ifade etmiştir. İnsanlık tarihinden itibaren birçok insan takvâyı seçerken birçoğu da fücura saplanmıştır.162

İslâma göre insan, Allah’ın üstün kıldığı yaratıklardandır.163 Yalnız bu üstünlük, yaratılış amacına uygun hareket etmesine bağlıdır.164 Bu amaçtan sapması hâlinde o, daha aşağı seviyede bir varlık olur.165 İnsanın yaratılış amacı Allah’a kullukta bulunmaktır.166 Üstün insan, kulluğun gereğini iyi yapan yani takvâ sahibi insandır.167

158 Cebeci, a.g.e., s. 29.

159 Demir - Acar, Ömer ve Mustafa, Sosyal Bilimler Sözlüğü, 2.bs., Vadi Yayınları, Ankara, 1996, s. 180.

160 Öz, a.g.tz., s. 56.

161 eş-Şems, 91/ 7- 8.

162 Öz, a.g.tz., s. 62.

163 et-Tîn, 95/ 4.

164 el-Hucurât, 49/ 13.

165 et-Tîn, 95/ 5.

166 et-Tûr, 52/ 56.

167 Öcal, Mustafa, İlköğretim Okullarında Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi ve Öğretim Yöntemleri, 3.bs., Düşünce Yayınları, İstanbul, 2005, s. 32.

İnsan ruhunu terbiye edici, onda sorumluluk duygusu, yüksek ahlâkî seviye ve otokontrol sağlayan etkenlerin başında dînî bilgi ve bu çerçevede yaşayış gelmektedir.

Dengeli olmak şartı ile, çocuk eğitiminde de dînî bilginin büyük önemi vardır.

Bu, çocukta Tanrı’ya imanın, çocuğun saf ve temiz ruhunda yüksek duyguların, fedakarlığın, diğerkamlığın, karşılıksız sevmenin ve aşkın varlığın oluşumunu hazırlayan bir unsurdur. Yine insanı hep gören, duyan, bilen, yanında olan ve onu koruyan çok yüce bir gücün bulunduğuna iman, çocuk ruhundaki sahipsizlik duygusunu, gelecek endişesini ve kendinden güçlü varlıklar karşısında sürüklenebileceği kompleksleri ortadan kaldıran, en azından dengeleyen bir motivasyon unsurudur. Ayrıca, maddeyi ve hayatı kuşatan aşkın bir varlığa iman, çocukta mücerret (soyut) düşünmenin de temeli ve başlangıcı durumundadır.

Ölümden sonra yeni bir hayatın başlayacağı ve insanın bu yeni hayatta dünyada yapıp ettiklerinin tamamından hesaba çekileceği düşüncesi, insanda sorumluluk bilinci uyandıracak ve ahlâkın, üzerine binâ edileceği hassasiyetin gelişimini mümkün kılacaktır.168

Eğitimin insan kişiliğindeki etkisi Russell’in şu görüşlerinde ifadesini bulmuştur: “Eski görüş erdemin temelde iradeye bağlı olduğu yönündeydi: Buna göre hepimiz kötü isteklerle doluyduk, bunları soyut bir irade yeteneği ile denetim altında tutuyorduk. Belli ki kötü istekleri kökünden söküp atmak mümkün değildi, bütün yapabildiğimiz onları denetim altında tutmaktı. Durum tümüyle suçlu ve polis ilişkisine benziyordu. Yapılabilecek en büyük şey çoğunun suç işlemekten korkacağı, az sayıdaki istisnaların da yakalanıp cezalandırılacağı etkin bir polis gücü geliştirmekti. Suç olgusuna çağdaş psikolojik açıdan yaklaşan meslek adamı bu görüşle yetinmez, çoğu durumda suç işleme itkisinin uygun bir eğitimle önlenebileceğine inanır. Toplum için doğru olan birey içinde geçerlidir. Özellikle çocuklar, büyükleri ve arkadaşları tarafından sevilmek isterler. İçinde bulundukları koşullara göre olumlu ya da olumsuz

168 Doğan, Muhammed Nur, Din Eğitimi ve Öğretiminin Vazgeçilmezliği, Yarınlar İçin Düşünce Platformu, Tebliğler, Ankara, 2- 3 Mart 2005, s. 20.

yönlerde geliştirilebilecek itkileri vardır. Dahası, onlar yeni alışkanlıkların biçimlenmesinin kolay olduğu yaştadırlar, iyi alışkanlıklar ise erdemlerin büyük bölümünü otomatik hâle getirebilir. Öte yandan, kötü istekleri başıboş bırakan ve onların ortaya çıkmasını önlemek için yalnızca irade gücünü kullanan eski tür erdemin kötü davranışı denetleme yönünde daha verimsiz yöntem sağladığı anlaşılmıştır. Kötü istekler, önüne bent çekilmiş bir ırmak gibi iradeden gözünden kaçan başka bir çıkış yolu bulurlar. Gençliğinde babasını öldürmek isteyen bir adam, sonraki yıllarda kendi oğlunu kamçı dayağına çekmekle doyum bulur ve böylece “ahlâksal kötülük” denen şeyi cezalandırdığı izlemini yaşar. Gaddarlığı haklı gösteren kuramların temelinde hemen her zaman irade zoruyla doğal kanallarından döndürülen, yer altına itilen, en sonunda günahtan nefret etme ya da aynı ölçüde saygın ve tanınmayacak bin biçimde ortaya çıkan bir istek vardır. Bu nedenle irade yoluyla kötü isteklerin denetlenmesi bazen gerekli olsa bile erdeme götüren bir yöntem olarak yetersizdir.169

ba- İnsanın bireysel varlığı açısından “İttikâ”

Din eğitimi, bireylerin kendilerini gerçekleştirmelerine ve kendilerini bilmelerine aynı zamanda uygar, özgür ve iyi bir insan olarak toplumda yerlerini alabilmelerine yardım edecek paradigmayı sunmalıdır.

Bizim için insana, yaşama, öte dünyaya ve yaratıcıya dair en güzel ve en doğru paradigma Kur’ân’da saklıdır.

Kur’ân’da tek değer ölçüsü ise, var olma noktasında tüm potansiyelin farkında olarak kendini gerçekleştirme ve özgür bir birey olarak toplumda yerini alabilme yolunda, varlıkları ve evreni Yaratan’dan ötürü severek, aldığı her nefesin idrakiyle Allah’a karşı derin bir sorumluluk bilincine sahîp olma, anlamında takvâ’dır.

Bu anahtar kelimenin altında nasıl bir dünya saklı olduğunu belki de kelimelerle anlatmak mümkün değil. Bu, temeli Allah’a iman, âhiret gününe iman ve doğru ve yararlı iş yapma esasına dayanan, en güzel toplumsal ve ahlâkî değer

169 Russell, Bertrand, Eğitim Üzerine, çev. Nail Benel, 3.bs., Say Yayınları, İstanbul, 1996, ss. 29- 30.

yargılarıyla bezenmiş bir doktrindir. İlâhî sorumluluk bilinci (takvâ) bu doktrinin özünü ve belkemiğini oluşturan, aynı zamanda bu doktrini çevreleyen temel bir kavramdır.

Bu dünya görüşü kişinin, yaptığı iyiliğin kendi lehine, yaptığı kötülüğün kendi aleyhine olduğunun, ölümün ve hesap gününün bilincinde olarak hayatını düzenlemesini sağlar. Önünde sevgi olan bu yaşam felsefesi, karşılıksız ve koşulsuz sevmeyi, yapılan iyiliği çıkar aracı görmekten uzak ve iyiliği başa kakmaktansa yapmamayı tercih gibi harika bir anlayışı beraberinde getirir.170

bb- İnsanın toplumsal varlığı açısından “İttikâ”

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği birlikte yaşamaya hem muhtaç oluşu hem de yaşama anlam katabilmek için bir beraberliğin gerekliliğidir.

İnsanoğlunun birlikte yaşayabilmesinin temel şartı kendini tanıma ve kendini bilme olmasına rağmen toplum kurallarını da bilmesi gerekmektedir. Burada kural deyince dışa yönelik bir takım yasaklar ya da yapılması gereken mecburiyetler değildir. Bu, insan olma noktasında içten gelerek yapılacak davranışlar, iman ile doğru ve yararlı iş yapma ekseninde oluşacak bir doktrinle sağlanabilir. İslâm’ın özünde bu temel doktrin vardır.171

Allah Teâlâ peygamberlerini özel olarak seçip terbiyeye tabii tutmuş ve insan-ı kâmil derecesine ulaştırarak kendilerine risâlet görevini vermiştir. Peygamberlerin hedefi, öncelikle en yakındakilerden başlayarak bütün insanları terbiye edip (eğitip) olgunlaştırarak insan-ı kâmil noktasına doğru yüceltmektir.172 Hz. Peygamber, bu eğitim faaliyetlerini İslâm’ın temel doktrinleri çerçevesinde yürütmüştür. Bunlardan birisi de takvâ’dır. Takvâ anlayışı toplumsal olarak benimsendiğinde toplum huzuru gerçekleşecektir. Çünkü çıkarlar ters düşse de yalan söylememek, hak yememek, haksızlık karşısında direnmek, işlenen suça karşı gerektiğinde affedici olabilmek, gönül kırmamak gibi birçok prensip sorumluluklarının bilincinde olan kişide bulunması gereken hasletlerdir. Aynı zamanda bu hasletler, erdemin ödülü, erdemin kendisi

170 Öz, a.g.tz., s. 67.

171 Öz, a.g.tz., s. 73.

172 Öcal, Mustafa, İslâm Eğitim Tarihi, Emin Yayıncılık, Bursa, 2002, s. 7.

olduğu için yapma ve karşılığını âhirette Allah’tan bekleme gibi bir erdemi doğurur173 ki, bu da toplumda en çok ihtiyaç duyulan, insan olmak, ahlâk güzelliği, dürüstlük, işi ehline vermek ve kendi mesleğini hakkını vererek yapmak gibi toplumsal değer yargılarının bilincinde olan bireyleri174 kazanmak anlamındadır.

Belgede KUR ÂN DA TAKVÂ KAVRAMI (sayfa 51-57)