• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.5. Dinî ve Ahlakî Değer Tanımı

“Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü, bireyin nesne ile olan ilişkilerini belirleyen durum” (Güncel Türkçe Sözlük, 2019) olarak tanımlanan değer, aynı zamanda bir toplumda kanıksanmış ve sürdürülmekte olan her türlü duygu, düşünüş, davranış, kural ve kıymeti de ifade eder. Değerlerin toplamı, kültürü oluşturur ve değerler bir toplumun kimliğidir. Toplumun sosyal alışkanlıklarının tüm göstergeleri bu kimlikte yer alır. Toplumda yaşayan bireyler, ne kadar farklı davranış biçimleri ortaya koyarlarsa koysunlar, mensup oldukları toplumun mikro ölçekte aynası ve değer taşıyıcısıdırlar.

33 Değer tanımı ve değerler tasnifi araştırmacıların hâlihazırda tartışmaya devam ettiği konulardan biri olmaya devam ederken görülen o ki, değerlerden her birinin alanını, diğerlerinden kesin çizgilerle ayırmak oldukça zordur. Başka bir ifadeyle, örneğin ahlakî değerler, insanın değerler sisteminde apayrı bir bölüm teşkil etmez. Başka cinsten meselâ ilmî, siyasî değerler, ahlâk değerleriyle sıkı bir ilişki hâlindedir ve bunlar pekâlâ birer ahlakî değer görünümü alabilirler. Dolayısıyla şunlar dinî, şunlar ahlakî, şunlar da ilmî değerlerdir denilerek değerler kesin bir kategorik tasnife tabi tutulamaz. (Uysal, 2003)

Ahlakî değerler kendi başlarına bir kognitif kategori teşkil etmezler; bunların başka sahalara ait değerlerle mutlaka ilişkili olmaları gerekir. Gerçekten, hiçbir değer sahasının başka sahalarla olan ilişkisi ahlakî değerlerde görüldüğü kadar sıkı ve yaygın değildir. İnsanın iyi ve kötü kategorilerine sokmadığı düşünce ve davranış pek azdır. (Güngör, 1998)

Değer kavramının objektifliği veya sübjektifliği tartışması neredeyse değer kavramının kendisi kadar eskidir. Bu tartışma daha çok olgusal yönünde herkesin ittifak ettiği olaylara yüklenen farklı anlamlarda, onlara atfedilen önemde karşımıza çıkar. Söz ve davranışların doğru-yanlış, güzel-çirkin, iyi-kötü şeklinde tanımlanmasını sağlayan temel etken değer anlayışıdır. Bu açıdan güzel-çirkin denildiğinde sanatsal değer ölçüleri, iyi-kötü dediğimizde ahlakî değer ölçüleri, helal-haram denildiğinde de dinî değer ölçüleri ön plana çıkar. Bir milleti bir arada tutan bayrak, sancak, tarihsel geçmiş ve zaferler, milli değerler olarak isimlendirilir. Değer ölçülerine göre “değerli” bulunan söz, eylem, davranışlar veya somut varlıklardan her biri “değer” olarak kabul edilir.

İnsan, kendine özgü bir varlık yapısı ve kendine özgü nitelikleri olan bir varlıktır. Onu kendi dışındaki varlıklardan ayıran da, bu kendine özgü varlık yapısı ve nitelikleridir. İnsanı değerli kılan ise, bu varlık yapısını gereğince gerçekleştirip, o alanın sahip olmayı zorunlu kıldığı niteliklere sahip olmasıdır. Başta İbn Miskeveyh olmak üzere birçok ahlâk filozofu bu konuya ısrarla vurgu yapmıştır. İbn Miskeveyh’e göre insan, bedenî yapısıyla tabiat biliminin konusudur. Onu ahlâkın konusu yapan şey, “insan olması itibariyle sahip olduğu, insanlığını ve erdemlerini geliştiren, kendine özgü, başkalarıyla paylaşmadığı davranışları, güçleri ve yetenekleridir ki bunlar da “düşünme ve temyiz gücüne bağlı bulunan iradî durumlar”dır. (Uysal, 2003)

Değerler uzun asırlar boyunca oluşur, canlıdır, ona sürekli bir şeyler eklenir ve bir şeyler sürekli ondan kopar. Ancak bu değişim ve gelişim normal süreç içinde çok yavaştır. Hızlandığı veya yapay olarak hızlandırılmaya çalışıldığı dönemlerde ise bu süreç sancılı olup

34 sosyal düzensizliklere, kargaşa ve anarşiye veya aşırı otoriter yönetimlerin ortaya çıkmasına sebep olur.

Değerler canlı olduğu için değişkendir de. Susan Napier’ın Johm Treat’tan aktardığına göre: “Popüler kültür ile yüksek veya resmi kültür arasındaki ilişkiye kafa yormak değer denilen o sonu gelmez sorun üzerine düşünmektir; sonu gelmez çünkü öncelikle değer dediğimiz şey can sıkacak derecede değişkendir ve ikinci olarak değere dair elde edilen bulgunun tek yaptığı yüksek aşağı ve bunların arasında mevcut tüm kültürlerin birbirleriyle değiş tokuş uzlaşma ve çarpışmadan oluşan maddi ve tutarsız ilişkiler içinde nasıl bulunduklarını anlamımızı engellemektir.” (Napier, 2008)

Alman filozof , eğitimci Eduard Spranger’ şahsiyet tiplerinden yola çıkarak değerleri 6 kategoriye ayırmıştır: Estetik, ilmî, iktisadî, siyasî, sosyal ve dinî değerler. Ondan ilham alarak “Study of Values” adlı geniş bir çalışma yapan Allport, Vernon ve Lindzey’de değerleri altı grup hâlinde sınıflandırmaya devam etmiştir. (Güngör, 1998) Bu değerler insan hayatının belli-başlı varlık sahaları olduğuna göre, herkes kendi hayatında bunlara şu veya bu derecede bir kıymet verir veya bunlar karşısında belli bir tavır alır. Değerler bir bakıma bizim hayatımızın gayeleridir; hatta sadece kendi hayatımızın değil, başkalarının hayatı için de gaye olmasını istediğimiz şeylerdir. Değer kavramını özel bir davranış tarzına ya da zıtlık içindeki bir duruma karşı kişisel veya toplumsal tercihleri gösteren inanç olarak tanımlayan M. Rokeach bu değerlere “Gaye değerler” adını vermiştir. Buna ek olarak da gaye değerlerin elde edilmesi yolunda gerekli görülen vasıfları temsil eden nezaket sorumluluk, zeka gibi “Vasıta Değerler” i eklemiştir. Güngör’se, bütün bu klasik değerlendirmelere yedinci değer olarak ahlakî değeri eklemeyi uygun görmüştür. (Güngör, 1998) Bu çalışmada da 6 temel değerden dinî değerin yanında; bir şeyin iyi veya kötü oluşuna ilişkin bir “yargıyı” taşıdığı gibi, değerlerin eylemsel boyutunu da oluşturan bu ahlakî değer sınıfı konu edilecektir.

Değer sınıflandırmalarında temel değerlerden olarak ele alınan dinin kendisi bir değer olduğu gibi değer oluşturma ve değerleri etkileme gücüne sahiptir. Değerlerin içselleştirilmesinde, sürekliliğinde ve korunmasında dinin kendisi bizatihi aktördür. Bir insanın kendi dinine veya düşüncesine kutsallık atfettiği şeyler veya, doktrinler onun için dinî değer olabileceği gibi ahlakî değer olarak görülen evrensel ilkelerden doğruluk, namuslu olma, iyilikseverlik gibi sahip olunduğu takdirde insanı yücelten; bunlara sahip olmayanlarla kıyaslığında kendi varlık alanında ona bir ayrıcalık ve erdem kazandıran ilkelerde dinî değer olarak adlandırılabilir.

35