• Sonuç bulunamadı

Dil İşlemleme Yaklaşımı (Alm. Ansatz der Sprachverarbeitung)

5. İkili Mekanizma Modeli (Alm. dualistisches Modell) ile

1.1.3. Dil İşlemleme Yaklaşımı (Alm. Ansatz der Sprachverarbeitung)

Zihnimizde sürekli olarak bir şeyleri işliyoruz. Algıladıklarımızı nasıl işliyor ve nasıl öğreniyoruz? İşte dil işlemleme yaklaşımları bilgiyi algılamayı, işlemlemeyi, depolamayı ve hatırlamayı açıklamaya çalışmaktadır. Bu yaklaşıma göre L2 edinimi ne ED savunucularının iddia ettiği gibi doğuştan kaynaklanan bir dil yetisi sayesinde, ne de davranışçıların savladığı gibi zihnin bir boş levha (tabula rasa22) olmadığıdır. Bu yaklaşımın ileri sürdüğü şey, L2 öğrenicisinin bir takım evrensel ilkelerle L2 girdilerini

22

Latince bir sözcük grubu olan tabula rasa veya tabula rosa John Locke'un ortaya attığı boş levha

önermesine işaret eder. Bir empirist olan Hume'a göre, zihnimizde doğuştan gelen bir fikir yoktur. Bununla birlikte, Hume, nedenselliğe de karşı çıkar. Şeyler arasında kurduğumuz zamansal ve uzamsal ilişkiler, onların kendilerinde özellikleri değil, bizim deneyimsel alışkanlıklarımızla ilgilidir. (Buradaki deneyimsel kavramı bilinçli yürütülmüş bir aşama değil, salt tanıklıktır.) Olgular arasındaki bağıntıları, kendi yöntemlerimizle bilemez, sadece onlara atıflarda bulunuruz. Doğa kurallarla işlemez, formülizasyon sahibi değildir. İnsanlar, doğayı ya da olguları algılayabilmek için, düzenler, formüller, öncelik-sonralık ilişkileri kurarlar (https://tr.wikipedia.org/wiki/Tabula_rasa).

29

çözümleyerek, ardından zihninde işlemleyerek ve nihayetinde de belleğine kaydederek edinim gerçekleşir.

L2 ediniminin bu şekilde gerçekleştiğini ilk savlayan kişi Dan I. Slobin’dir. Slobin (1985)’in İşlemleme İlkeleri (Ing. Operating Principles)’ne göre dünyadaki bütün dillerin edinimi aşağı yukarı aynı süreci takip etmekte ve takip edilen bu sürecin evrensel bir takım ortak yönleri vardır. Slobin (1985), farklı dillerin ediniminde var olduğuna inandığı bu ortak noktaları Dil İşlemleme Stratejisi ile açıklamaya çalışır. Ona göre insanlar, ED’nin iddia ettiği gibi bir dil edinim cihazı ile değil de, dilin yapısı ve işlevine ilişkin bazı genel bilgilerle donatılmış olarak dünyaya gelir. L2 öğrenicisi maruz kaldığı dilin dilbilgisel kuralları hakkında çıkarımda bulunması ancak evrensel dil işlemleme ilkeleri yardımıyla açıklanabilir.

Dil işlemleme ilkeleri insanın biliş merkezinde yerleşik olduğundan, farklı dillerin edinim sürecinde zorunlu olarak harekete geçer. Harekete geçen bu ilkeler L2 edinimini, L1 edinimine benzer süreçte gerçekleşmesini sağlar. Slobin (1985)’e göre bütün dillerde dil işlemleme ilkelerine uygun olan yapılar uygun olmayan yapılardan önce edinilir (Slobin, 1985:16). Ancak şunu da hemen belirtelim ki, hiçbir dil bütünüyle normlara uygun yapılardan meydana gelmediği gibi bir dilde dil işlemleme ilkelerine uygun olan bir yapı başka bir dilde normlara uygun olmayabilir. Bununla birlikte dillerin ediniminde dilin yapısına bağlı olarak da edinim sıralamasında kimi zaman farklılıklar ortaya çıkabilir.

İlk defa 1970’li yıllarda dile getirilen ve 1985 yılından itibaren de sürekli geliştirilen bu yaklaşım günümüzde geniş kitleler tarafından kabul görmektedir (Andersen, 1989:46-64). Bu araştırmada bütünce olarak kullanılan bazı metinlerde Slobin (1985)’in Dil

İşlemleme Stratejisi ile açıklanabilen edinim olgusuna rastlanmaktadır. Örneğin: Slobin, Anlamsal ilişkilerin temelini oluşturan ögelerin açık, kolay anlaşılır ve karışıklığa yol vermeyecek belirtkelerden meydana gelmesi gerekir’ der (Slobin, 1973:155).

Bu nedenle Almanca önad çekimi (Alm. Adjektivdeklination) sistemindeki zorluğun bir mantıklı açıklaması vardır. Bu dilde anlamsal ilişkilerin temelini oluşturan önad çekim ekleri açık ve kolay anlaşılır değildir. Çünkü önad ekleri çekiminde dilbilgisel cinsiyet (Alm. Genus), durum (Alm. Kasus) ve sayı (Alm. Numerus) işlevlerini yerine getiren

30

iç-içe girmiş birçok biçimbirimin belirtkeleri vardır. Bunun dışında L2 edinicilerinde kafa karışıklığına yol açan ve onları genelleştirme eğilime yönlendiren ayrıksı yapılardan kaçınmak gerekir. L2 ediniminde genelleştirme olgusu için Slobin, ayrıksı örneklerden de kaçınılması gerektiğini söyler (Slobin, 1973:160).

Dil İşlemleme Stratejisi İlkeleri’nin mutlak bir sayısı yoktur. Slobin, 1973 yılında kaleme aldığı çalışmada bu sayıyı yedi olarak belirlemişken kısa bir süre sonra bu rakam kırkın üzerine çıkmıştır. Bundan başka birbiriyle rekabet halinde olan ilkelerden hangisinin diğerlerinden daha öncelikli olması gerektiği de henüz saptanmamıştır. Bir başka ifadeyle mevcut dil işlemleme stratejisi ilkeleri arasında bir hiyerarşik düzen henüz tespit edilmemiştir.

Dil İşlemleme Stratejisi İlkeleri’nin bir hiyerarşik düzende olmamaları Dil İşlemleme Yaklaşımı’nın L2 edinimine ilişkin önemini yitirmesine bir sebep değildir. Örneğin, ZISA-Projesi araştırmacıları araştırmalarını bu yaklaşım temelinde yapmışlar ve olağanüstü başarılı olduğu kadar bir o kadar da şaşırtıcı sonuçlara ulaşmışlardır. ZISA-Projesi ekibi, 45 yabancı uyruklu misafir işçinin Almanca edinim sürecine ilişkin araştırmada deneklerin tümdengelim bir yöntemle L2’yi edindiklerini ve L2 ediniminin aşamalı gerçekleştiği, her aşama için farklı bir dil işlemleme stratejisi kullanıldığını tespit etmişlerdir (bkz. Clahsen, H. / Meisel, J. / Pienemann, M. 1983). Bu projeye göre Almancanın L2 olarak edimindeki aşamalar ve uygulanan stratejiler şunlardır:

1. Normiçi Sözdizimi Stratejisi (Ing. Canonical Order Strategy): Sözdiziminde I. (ÖYN) ve II. (edat işlevli belirtecin başa geçmesi; Örn.: da kommt Papa) evreler kullanılır. Her iki evrede de anlamsal birlikteliği olan ögelerin çalkalanmasına23

(Ing.

scrambling), izin verilmemektedir (Slobin, 1973:153).

2. Baş/Son Stratejisi (Ing. Initilization/Finilisation Strategy): Çalkalama, tümcenin yalnızca başında ve sonunda yapılmaktadır. Bu da ZISA-Projesi’nde III. aşamaya denk gelmektedir. Örn.: alle Kinder muss die Pause machen.

23

Çalkalama (Ing. scrambling) terimi ilk kez Ross (1967), tarafından kullanılmıştır. Ross, çalkalamayı aynı tümce içinde bulunan iki kurucu ögenin yeniden dizimine olanak sağlayan söz dizimsel ve biçimsel bir kural olarak belirlemiştir. Çalkalamanın hangi olgusal görünümleri kapsadığı konusunda tam bir anlaşma bulunmasa da, genellikle özgür sözcük dizilişinin pek çok görünümü bu olgunun kapsamında görülür (Yavuz, 2012).

31

3. Alt Tümce Stratejisi (Ing. Subordinate Clause Strategy): Yalnızca ana tümcede çalkalamaya izin verilir, yan tümcede çalkalama yapılmaz. Böylece L2 ediniminde IV. aşamaya, yani tümcede ters dizime (Inversion) geçilmiş oluyor. Örn.: dann hat

sie wieder die Knocht gebringt (Clahsen/Meisel/Pienemann; 1983).

Yukarıda anılan stratejiler dil eşleme stratejisine göre kolaydan zora doğru sıralanmıştır. Edinim aşama aşama gerçekleşir; L2 öğrenicisi, üçüncü stratejiyi (yan tümce stratejisi) aştıktan sonra erek dilde yan tümce üretmeye başlar. ZISA-Modeli’nin ortaya koyduğu sonuçların doğruluğu gerçekten çok çarpıcıdır, çünkü onun belirlediği dil gelişim aşamaları farklı diller (Örn.: İngilizce) ve değişik dilbilgisi alanları (Örn.: biçimbilim) için de onaylanmıştır. Bundan dolayıdır ki ZISA-Projesi dünyanın birçok yerinde inandırıcı bulunmuş ve saygınlık kazanmıştır (bkz. Ellis, 1994).