• Sonuç bulunamadı

4. İlgili Çalışmalar

1.2. Bilişsel Gelişimin Temel Kavramları

1.2.2. Dil ve Düşünce Gelişimi

Piaget, çocukta dil ve düşünce gelişimine ilişkin çeşitli varsayımlar ortaya koyarken, kendisinden önceki araştırmacılardan farklı olarak, çocuklarda düşünce ve ifade becerisine farklı açılardan bakmayı sağlayacak yöntem ve teknik arayışına gitmiştir. (Amsel and Byrnes, 2002).

Bu denemelerin birini Rousseau Enstitüsü “küçükler evi” sınıfında gerçekleşmiştir. Araştırmanın yapıldığı sınıflar çocukların istedikleri gibi resim yapabildikleri, yapı kurabildikleri, aritmetik veya okuma oyunu oynayabildikleri özelliktedir. Konuşma ve işbirliği açısından çocuklara hiçbir sınırlama getirilmemiştir. Onlar tarafından istenmedikçe yetişkinler hiçbir işe karışmamış,

konuşma ve oyun gruplarının oluşumuna müdahale edilmemiş, kendilerinde süreklilik arzusu doğmadıkça hiçbir zaman devamlı bir çalışmaya bağlanmaları istenmemiştir. Oluşan bu şartlar altında, altı yaşlarındaki iki erkek çocuk, bir ay boyunca günün belli saatlerinde izlenmiş ve bütün ifadeleri aynen kaydedilmiştir. Gözlem ve kayıt sonucu çocukların aynı anlama gelen cümleleri birleştirilerek, ayrı ayrı söylediği bütün cümlelerden bir metin oluşturulmuş ve sınıflandırılmıştır. (Scholnick, 2002: 6).

Piaget, bu çalışmada süjenin bütün sözlerini égocentrigue (kendini merkeze alan) ve “toplumsallaşmış dil” adını verdiği iki bölüme ayırmıştır. Piaget’ye göre, çocuk birinci kısma giren cümleleri söylerken ne kime söylediğini, ne de kimin tarafından dinlenildiğini umursamaktadır. Ya kendisi için söylenmekte ya da herhangi birini o andaki işine katma zevki için konuşmaktadır. Bu dil egosantriktir çünkü çocuk ancak kendisinden söz etmektedir. Karşısındaki kişi rastgele seçilmiş ve ondan ancak görünüşte bir ilgi istenilmektedir. Karşısındakine etki etme ya da ona gerçekten bir şey öğretme ihtiyacı duyulmamaktadır. Piaget egosantrik dili tekrarlama, monolog ve iki kişilik monolog olarak üç kategoriye ayırmıştır. Toplumsallaşmış dile de, uygun bilgi, eleştiri, emirler-dilekler-tehditler, sorular ve cevaplar olarak (Daiute, 2002; Piaget, 2007a) beş kategoriye ayırmıştır.

Piaget, çocuk evinin sınıflarında birlikte vakit geçiren 4-7 yaşlarındaki çocukları özellikle dil fonksiyonları açısından gözlemleye devam etmiş ve bazı değerlendirmeler yapmıştır. Hayatlarındaki belli bir döneme kadar çocuklar, büyüklere göre daha ben merkezli düşünmekte ve davranmaktadırlar. Bu yaşlarda toplumsal yaşam duygusu henüz doğmamış bulunduğundan onların iş birliği yapmak amacıyla gruplar halinde toplanmaları beklenmemektedir. Bu çocukların eğitsel oyun sayesinde kendilerinde doğaçlama olarak çalışma isteği uyandıran bir çevreye girince, çalışma halinde bulunan yetişkinlerden daha sık bir şekilde, sessizliği bozarlar. İlk bakışta birbirleriyle düşünce aktarımında bulunuyorlar izlenimi verirler. (Nelson and Shaw, 2002: 30).

Piaget’ye göre çocuk yedi yaşına kadar, imajlı (tasarımlı) düşünme ile sembolik düşünme dışında, düşüncelerini gizleyemez; aklına gelen düşünceyi kendi içinde saklayamaz ve sözel bir kontrole güç yetiremez. Benliğin gizliliğiyle tanış

olmadığından çocuğun sözel kontrolü daha azdır. Çocuk nüans ve perspektifleri apaçık bir biçimde saptamaya özen gösteremeyen ve özellikle aklayacağı yerde durmaksızın onaylamayla veya red ile yetinen bir dil kullanır. Konuştuğunda, başkaları tarafından anlaşılma amacı ve kaygısı taşımaz. Bu nedenle konuşmaları karşısındakini ilgilendirmeyen bir monolog niteliğindedir. Yetişkinlerin diline benzeyen dili, soru sorduğunda ve istekleri olduğunda kullanır. (Piaget, 2007a: 43). Çocuk yedi yaş öncesi, tek başına olmadığında bile ben merkezli bir nitelikte söylenir ve akıl yürütür. Piaget’ye göre, 7-8 yaşındaki çocuklarda tam bir toplumsal yaşam yoktur. “Küçükler evi”nin herhangi bir sınıfında oluşan çocuk topluluğu: içinde iş bölümü, araştırmaların merkezileştirilmesi veya diyalog birliği bulunmayan bir topluluk tipidir. Küçükler evinde toplumsal yaşamın, üç köklü aşamadan geçtiği gözlenmiştir. Beş yaşına kadar çocuğun toplumdan soyutlanmış bir biçimde, yapayalnız çalıştığı, beş yaşından yedi buçuk yaşına kadar iki çocuğun var olduğu geçici, düzensiz ve küçük grupların oluştuğu, 7-8 yaşına doğru işbirliği yapma ihtiyacı belirdiği ve bu dönemde egosantrik sözlerin önemini kaybetmeye başladığı tespit edilmiştir. (Jurczak, 1997: 315).

Piaget altı yaşındaki iki çocuğu dil fonksiyonları açısından, 4-7 yaş arasındaki çocukları da karşılıklı konuşma tipleri ve aşamaları açısından inceledikten sonra, daha farklı kişiliklerin de ele alınması amacıyla aynı araştırmayı, farklı çocuk kümeleri üzerinde de tekrarlanmıştır. Bu nedenle de bir oda dolusu çocuğun diyalogları kaydedilmiştir. Kaydedilen ve incelenen sözler, 4-7 yaşlarındaki (kız ve erkek) 20 kadar çocuğun belirli bir yerde bulunurken veya aynı yerden geçerken söyledikleri sözlerdir. İncelenen 20 çocuğun, dil özelliklerinin, karakter farklılıklarını yansıtmakla birlikte yine aynı fonksiyonel ihtiyaçların bir sonucu olduğu; niteliğe değil niceliğe ilişkin bir farkın olduğu görülmüştür. Zorba olanlarda emir, tehdit, eleştiri ve tartışmaların fazlalaştığı, hayalperest olanlarda da monologların arttığı görülmüştür. (Piaget, 2007a: 55).

Piaget’ye göre, gerçek tartışmayla soyut düşünce üzerinde işbirliğinin ancak 7 yaşından sonra bir aşama oluşturturmaktadır. 7-8 yaşına kadar çocukların, belirli bir konu üzerinde bir tek düşünce ile yetinmedikleri fakat bundan da çocukların, karşıt önermeyi de düşündükleri anlamının çıkarılmaması gerektiğini ifade etmiştir.

Çocuklar birbirlerini izleyerek kanaatler edinirler. Bazen bu kanaatlerin birbiriyle çeliştiği de görülebilir. Çocuklar bu anlamda çelişkiye karşı ilgisizlerdir. Çünkü bir bakış açısından ötekine geçince önceki bakış açısını unutmuş olurlar. İki zıt düşünceden birini kabul eder, biraz sonra çok içtenlikle, söylemiş oldukları sözü unutarak ötekine geçerler. Piaget’ye göre bu “sözdeki uygunluk ve tutarlılığın” yokluğu, gerçek tartışma aşamasının ortaya çıkışıyla birlikte yok olur. (Piaget, 2007a: 80). Eğer çocuğun eylemiyle düşüncesi arasında bir ilişki varsa onda bir birlik yaratmaya, düşüncelerini sistemleştirmeye olan ihtiyacı doğuran şeyin tartışma alışkanlığı olduğu açıklık kazanmaktadır.

Piaget dil fonksiyonları ve konuşma tiplerine ilişkin yine aynı doğrultuda “6- 8 yaş arası çocuklar arasında sözün kavranılması ve sözlü açıklama” isimli bir çalışma yapmıştır. (Piaget, 2007a: 87). Piaget, çocuklar arasında sözün kavranılmasını bir çocuğun herhangi bir şeyi, diğerine nasıl anlattığını izleyerek gözlemlemiştir. Piaget’nin yaptığı gözlemlere göre, 7-8 yaşına kadar çocuk, kendiliğinden yaşıtlarına ne açıklamada bulunur, ne de kanıt gösterir. Bunları düşünse bile dilinin henüz egosantrizmle yoğrulmuş olması yüzünden anlatamaz. (Garvey and Hogan, 1973).

Piaget’ye göre aslında, çocukların birbirlerini iyi anlayamamasının nedeni, onların birbirlerini anladıklarını sanmalarından ileri gelmektedir. Çocuklar kendilerini ifade etmeye çalışsınlar veya çalışmasınlar, bir istek göstersinler veya gizlesinler, büyüklerin kendi düşüncelerini yüzlerinden okuduklarına ilişkin bir kanaatleri vardır. Bu zihniyetin kaynağı ise çocuğun kendini dünyanın merkezinde saymasıdır. (Piaget, 2007a: 123).

Piaget’e göre çocukların aralarında geçen konuşmaların bazı özellikleri vardır. Söylenilen sözler, muhatabın bakış açısına göre ayarlanamaz ve muhatap da, bu sözleri olduğu gibi kavrayacağı yerde kendi ilgilerine göre elemeden geçirir ve önceki görüş ve bilgilerine uygun olarak bozar. Çocuklar arasındaki diyaloglar başlangıçta, konuşanları kendi egosantrizmlerinden dışarı çıkarmaya yeterli değildir. Bunun farkında bile olmayarak anlaşılmış olduklarını sanırlar böylece aralarında konuştuklarında sayısız yanlışlıklara düşerler. Piaget’ye göre çocuk dilinin egosantrizmle yoğrulmuş olması nedeniyle 7-8 yaşına kadar çocuklar, yaşıtlarına

kendiliğinden açıklamada bulunmaz ve kanıt göstermezler. Yetişkinlerle iletişimlerinde ise çocuklarda, kendi düşüncelerinin yetişkinler tarafından yüzlerinden okunduğuna dair bir kanaatleri vardır. Çocukların açıkça isteklerini anlatma hatta konuşma zahmetine katlanmamaları bu tutumdan doğmaktadır. Bu zihniyetin kaynağı Piaget’ye göre çocuğun kendini dünyanın merkezinde görmesidir. (Piaget, 2007a: 115). Bu bölümde yapılan deneylerden hareketle Piaget, çocukların anlattıkları şeyde olayları birbirine bağlayan zaman veya neden ilişkilerinden çok bizzat olaylara önem vermelerini de aşama aşama egosantrizmle ilişkilendirmiştir.

Piaget, çocuğun olayların “nasıl”ına ilişkin ilgisizliğini, onun düşüncesi ile dili arasındaki uyuşmazlığa dayanak olarak kabul etmiştir. Deneylerinde çocukların neden sonuç ilişkilerini ters ifade etmelerini, henüz “çünkü”nün “univoque” tamı tamına bir “neden-sonuç” bağlılığını göstermeyip, “bitiştirme bağlılığı” (uxtaposition) denilecek daha kapalı ve dağınık bir bağlılığın belirtisi olmasından ileri geldiğini ifade etmiştir. Deneylerde çocukların birbirlerine yaptıkları açıklamalarda görülen özelliklerden hareketle Piaget, çocuklardan her birinin yalnız kendisi için düşündüğünden birbirleriyle anlaşmalarının güç ve eksik olduğu sonucuna varmıştır. Piaget’nin çocuklardaki ifade becerileri üzerine yaptığı deneylerin ortaya çıkardığı bir sonuç, çocukların aralarında konuştuklarında ne dereceye kadar objektif olduklarıdır. 6-7 yaşındaki çocuklarla, 7-8 yaşları arasında, objektiflik çabası bakımından köklü bir fark tespit edilmiştir. Yapılan deneylerde açıklayıcı ve tekrarcının her işittiğini aslına sadık bir biçimde tekrarlamak istemediği ve anlamadığı şeyi tekrarlamaktansa kendiliğinden bambaşka bir öyküye başladığı görülmüştür. (Piaget, 1923). Böylelikle Piaget, düşüncesini objektif bir biçimde bildirmek ve başkasını anlamak konusunda ortaya konan çabanın çocuklarda 7 yaşı ile ortaya çıktığını iddia etmiştir.

Piaget, çocuk kavrayışında senkretizmin varlığını saptamak amacıyla bir dizi deney ve gölem yapmıştır. (Piaget, 2007a: 144). Piaget, çocuk kavrayışına ilişkin görüşlerini bu deneyler üzerinden açıklamaya devam etmiştir. Çocuğun hayal gücünde, bütün güçlükleri ortadan kaldıran beklenmedik bir neden veya varsayımla bütün sorunlara cevap bulma konusunda hayret edilecek bir yetenek vardır. Çocuğun gözünde cevapsız kalması gereken bir “niçin” olamaz. Çocuğu sözel kavrayışa

ulaştıran yöntem ise zihinde şöyle gerçekleşir. Çocuk herhangi bir cümlede bütün güç sözcükleri bir yana bırakarak, anladığı sözcükleri birleştirmekte ve bütün şeması oluşturmaktadır. Bütün şeması da anlaşılmayan sözcüklerin yorumunu mümkün kılmaktadır. Yani bilinmeyen sözcük karşılaştırılan iki cümlenin genel şemasına yaslanarak yorumlanmaktadır. (Piaget, 2007a: 168).

Piaget yapmış olduğu deney ve gözlemler sonucu çocuk dilinin benmerkezli ve senktretik özelliğini ortaya koyarken aynı zamanda düşünme ve karar verme özelliğini de ortaya koymaya çalışmıştır.