• Sonuç bulunamadı

DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ

Belgede Devre tatil sözleşmesi (sayfa 34-43)

Devre tatil sözleşmesi, 4822 sayılı kanundan çok daha önceye dayalı uygulama alanı bulan bir sözleşmedir. Bu dönemde sözleşmenin hukuki niteliği konusunda bir tereddüt bulunmamaktaydı. Bu sözleşmelerin kanuni düzenlemesi bulunmadığından isimsiz sözleşme olarak nitelendirilmekteydi. Buna karşılık 4822 sayılı Kanun’ un 9. maddesi ile 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna eklenen 6/B maddesi ile devre tatil sözleşmesi tanımlanmış ve sözleşmeye ilişkin usul ve esaslar Sanayi ve Ticaret Bakanlığının çıkaracağı yönetmeliğe bırakılmıştır. İşte bu yeni durum, sözleşmenin hukuki niteliği konusunda tartışmalara yol açmıştır114. Bu sebeple hukuki niteliğinin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesinde zaruret bulunmaktadır.

Borçlar Kanunu, "Akdin Muhtelif Nevi’leri"115 başlığı altında sosyal ve ekonomik hayatta sık tekrarlanan sözleşmeleri düzenlemiş, fakat bunların Roma Hukukunun aksine “numerus clauses” teşkil etmediği esasını116 genel hükümler kısmında sevkettiği sözleşme özgürlüğü (akit serbestîsi) kuralı ile öngörmüştür. Bunun sonucunda bugünkü modern hukukta, kanunen düzenlenmiş sözleşmeler yanında kanun tarafından düzenlenmemiş sözleşmelere de rastlamak mümkündür. Böylece borcun kaynaklarından biri olan sözleşmeler kanunen düzenlenmiş ve düzenlenmemiş olmak üzere iki büyük grup içinde toplanırlar. Unsurlarının ve bunların bir araya gelme tarzlarının kanunda açıkça düzenlendiği sözleşmeler, kanunun öngördüğü; buna karşılık, unsurlarının tamamının veya bir kısmının veya bu unsurların bir araya geliş tarzının yasalarda açıkça düzenlenmediği sözleşmeler de yasanını öngörmediği sözleşmeler gurubunu oluşturmaktadır. Öğretide birinci grubu meydana getiren sözleşmelere “tipik”, ikinci grubu meydana getiren sözleşmelere de “atipik” sözleşmeler denilmektedir117. Ancak bu sözleşmelerin isimsiz sözleşme olarak nitelendirilmesi, kanunkoyucu tarafından isim verilerek düzenlenmediği içindir, yoksa uygulamada bunların hepsine birer isim verilmektedir; factoring, franchaising, pansiyon sözleşmesi gibi118.

İsimsiz sözleşmeler, ihtiva ettikleri unsurların tipik akitlere ait olup olmaması yönünden, başka bir deyişle tipik akitlerden sapma derecelerine göre çeşitli ayrımlara tabi tutularak incelenir119. Bir kısım yazarlar120 kendisine özgü yapısı olan ve karma-bileşik sözleşmeler olarak ikili bir ayrıma tabi tutarken, bir kısım yazarlar da kendisine özgü yapısı olan sözleşmeler, karma sözleşmeler ve bileşik sözleşmeler olarak üçlü bir ayrıma tabi tutarak incelemektedir121. Ayrıca doktrinde, bileşik sözleşmeleri tamamen dışarıda

115 Doktrinde eleştirilen bu başlık Borçlar Kanunu Tasarısı’nda doğru bir şekilde “Özel Borç İlişkileri”

şeklinde düzeltilmiştir.

116 Tandoğan Halûk, Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C:I/1, 5. Bası, Ankara 1988, s. 8; Yavuz

Cevdet / Özen Burak /Acar Faruk, Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, Yenilenmiş 5. Baskı, İstanbul 2007, s. 6; Zevkliler Aydın / Havutçu Ayşe, Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, 9. Baskı, Ankara 2007, s. 37.

117 Kuntalp Erden, Karışık Muhtevalı Akit, Doçentlik Tezi, Ankara 1971, s. 9,10.

118 Oktay Saibe, İsimsiz Sözleşmelerin Geçerliliği, Yorumu ve Boşlukların Doldurulması,

İÜHFM, C.LV, s. 264.

119 Feyzioğlu Necmeddin Feyzi, Borçlar Hukuku İkinci Kısım C.1, Akdin Muhtelif Nevileri, 4. Basım,

İstanbul 1980, s.53-60; Kuntalp, s. 10-13.

120 Tandoğan, C:I/1, s. 11; Zevkliler/Havutçu, Borçlar, 38 vd. 121 Aral, s.51; Yavuz/Özen/Acar, s. 10; Oktay, s. 272.

bırakarak, kendine özgü yapısı olan sözleşmeler, karma sözleşmeler ve her iki sözleşmenin kesiştiği sözleşmeler olarak üçlü bir ayrımın da yapıldığını belirtmek isteriz122.

Kendisine özgü yapısı olan sözleşmeleri oluşturan unsurlar kısmen veya tamamen kanunun öngördüğü sözleşme tiplerinin hiçbirinde mevcut değildir. Bu tip sözleşmeler, tamamen kendilerine özgü unsurlardan oluşurlar. Bileşik sözleşmeler, birden ziyade bağımsız sözleşmenin, bu niteliklerine bir halel gelmeksizin, birinin varlığı ve geçerliliğinin diğerininkine bağlandığı sözleşmelerdir123. Karma sözleşmeler124 ise, kanunun çeşitli sözleşme tipleri için öngördüğü unsurların kanunun öngörmediği bir şekilde bir araya gelmesi ile oluşan sözleşme tipleridir. Klasik tanım bu olmakla beraber, kanunda düzenlenmiş sözleşmelere ait unsurlarla kanunda düzenlenmemiş sözleşme unsurları da bir araya gelerek bir karma sözleşme oluşturabilir125.

Karma sözleşmeler kendi içinde yükümlülüğün karakterine göre çifte tipli karma sözleşmeler, kendilerine yabancı yan edimler içeren sözleşmeler, çeşitli tiplere ait unsurların birbirine karıştığı sözleşmeler ve kombine sözleşmeler olmak üzere çeşitli ayrımlara tabi tutularak incelenmektedir. Kombine sözleşmelerde ise, taraflardan biri kanuni sözleşme tiplerine ait birden fazla ana edimi, diğer taraf ise genellikle bir miktar para ödeme şeklinde tek bir edimde bulunmayı taahhüt eder126. Kombine sözleşmelere örnek olarak pansiyon sözleşmesi, hastaneye kabul sözleşmesi, otelcilik sözleşmesi, seyahat düzenleme sözleşmesi, portföy yönetim sözleşmesi, yatılı okul sözleşmesi gösterilebilir.

Karma sözleşmelere uygulanacak hükümler konusunda doktrinde127 soğurma (imtisas), birleştirme, çeşitli tiplerin birbirini götürmesi (saf dışı etme) ve kıyasen uygulama-yaratma gibi çeşitli teoriler ortaya atılmıştır.

122 Kuntalp, s. 10 vd.

123 Tandoğan; C. I/1, s. 75; Birleşik sözleşme tabiri için bkz. Yavuz/Özen/Acar, s. 10. 124 Karma sözleşme deyimi yerine “karışık muhtevalı akit” deyimi için bkz. Kuntalp, s. 11.

125 Kuntalp, hem kanunda düzenlenen hem de düzenlenmeyen sözleşme tiplerinden unsurlar barındıran

sözleşmeleri, iki sözleşme türü arasında kalan sözleşmeler olarak ayrı bir kategoride değerlendirmektedir.

126 Tandoğan, C. I/1, s. 71; Yavuz/Özen/Acar, s. 11; Zevkliler/Havutçu, Borçlar, s. 44; Oktay, s. 274;

Aral, s. 53.

127 Tandoğan; C. I/1, s. 74 vd.; Feyzioğlu; Özel, I, s. 62 vd.; Kuntalp, s. 128 vd.; Oktay, s. 276; Aral. s.

2. Devre Tatil Sözleşmesinin Hukuki Niteliğinin Tespiti ve Devre Tatil Sözleşmesine Uygulanacak Hükümler

Devre tatil sözleşmeleri, 4822 sayılı Kanunla getirilen düzenlenmeden önce de devreli tatil sistemleri içinde 3227 sayılı Kanunla çok daha önceleri kanuni düzenlemeye kavuşan devre mülkten daha yaygın uygulama alanı bulan bir sözleşme olarak uygulana gelmekteydi. Bu bakımdan devre tatil sözleşmesinin hukuki niteliğinin incelenmesinde 4822 sayılı Kanundan önceki ve sonraki dönemlerin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

A. 4822 Sayılı Kanundan Önceki Durum

Devre tatil sözleşmelerine ilişkin ilk uygulamayı gerçekleştiren şirketler, hazırladıkları sözleşmede taşınmazdan zamanla sınırlı yararlanma hakkının satın alındığından söz etmişler ve sözleşmenin taraflarını satıcı ve alıcı olarak nitelendirmişlerdir. Her ne kadar doktrinde, mülkiyet hakkına konu olmak şartıyla hakların dahi satım sözleşmesine konu olabileceği belirtilmekteyse de128, bir taşınmazdan sağlanan yararlanma hakkının irtifak veya diğer bir sınırlı aynî haktan ayrı olarak satımı düşünülemez. Aksi takdirde kira sözleşmesinden söz edilemez ve bu sözleşmenin konusu satım sözleşmesine dâhil olurdu129. Bu bakımdan sözleşmelerde ünite sağlayıcının sunduğu edimler demetini “devre tatil satımı” olarak nitelendirmek teknik anlamda doğru değildir130.

Devre tatil sözleşmelerinin 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamına girdiği ve kapıdan satış hükümlerine tabi olduğu hususu 4822 sayılı Kanundan önceki tartışmaların ağırlığını oluşturmuştur131. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması

Hakkında Kanunun ilk halinde devre tatille ilgili bir hükme yer verilmemesi nedeniyle var olan boşluğu Yargıtay, tüketici lehine çözümlemeye çalışmış ve bu tür sözleşmeleri kapıdan satış kapsamında sayarak132 tüketicilerin cayma hakkının bulunduğuna hükmetmiştir.

128 Feyzioğlu, Özel I, s. 70; Tandoğan, C.I/1, s. 76,77; Zevkiler/Havutçu, Borçlar, s. 52; Aral, s.66. 129 Özmen, s. 57, 58.

130 Çelebi, Devre Tatil, s. 57; Aksi görüşte, Aslan İ. Yılmaz, Tüketici Hukuku, 3. Baskı, Ankara 2006, s.

528

131 Yetimoğlu, s. 374.

132 “… Taraflar arasında yapılan devre tatil sözleşmesi yasanın tanımını yaptığı 8. ve 9. maddelerinde

Esasen Yargıtay’ın bu yöndeki değerlendirmesi, 4077 sayılı Kanun’un uygulanması ile görevli Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’nün 21.12.1995 tarihli Resmi Gazete’ de yayınlanan “Kapıdan Satışlara İlişkin Uygulama Usul ve Esaslarına Dair Tebliğ” den sonra kabul görmeye başlamıştır133. Bu tebliğin ikinci maddesinde, tebliğin, 1.000.000 Türk Lirasını aşan ve işyeri, fuar, panayır gibi satış mekânları dışında; önceden mutabakat olmaksızın tüketicinin evinde veya işyerinde yapılan tecrübe ve muayene koşullu satışlara, toplantılı satışlara, katalogdan seçim yoluyla sonuçlandırılan satışlara ve mesafeli satışlara uygulanacağı; tebliğin uygulanması bakımından toplantılı satışların, katalogdan seçim yoluyla sonuçlandırılan satışların ve mesafeli satışların kapıdan satış olarak değerlendirileceği düzenlenmiştir.

Kanaatimizce Yargıtay, devre tatil sözleşmesini kapıdan satış olarak nitelendirirken sözleşmenin teknik anlamda hukuki niteliğiyle değil, tüketiciyi koruma amacıyla ilgilenmektedir. Zira yukarıda açıklandığı üzere, taşınmazdan sınırlı yararlanma hakkının müstakil olarak devri mümkün değildir. Sözleşmenin hukuki niteliğinin tespit edildiği Yargıtay kararlarında bu sözleşmelerin Borçlar Kanunu’nun 19. maddesine dayanılarak sözleşme özgürlüğü ilkesi içinde yapılan atipik sözleşmeler olduğu açıkça vurgulanmaktadır.134 Ancak aynı kararlarda sözleşmenin kapıdan satış niteliğinde olduğunun belirtilmesi ise sözleşmenin hukuki niteliğine değil, tüketicinin cayma hakkının varlığına ilişkin vurgulamadır. Bunun yanında önemle belirtmek gerekir ki, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 8. maddesinin başlığının “Kapıdan Satışlar” şeklinde düzenlenmesi dolayısıyla kapıdan yapılan hukuki işlemlerin sadece satış sözleşmelerine

2002/13017K, (AKİP Ver.4.0); “..Davada dayanılan satış sözleşmesinin davacı tarafın iddiası ve davalı tarafın, bu iddiaya karşı koymaması davalı elemanlarının daveti üzerine davacıların katıldığı toplantıda yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu şekliyle satış, 4077 sayılı kanunun 8. maddesinde öngörülen kapıdan satış niteliğindedir..”, Yarg. 13 HD., 24.04.2000 T., 2000/3564E, 200/3752K, (AKİP Ver. 4.0); “...Davalı şirketin, taraflar arasındaki 5.7.2000 tarihli devre tatil sözleşmesine, cayma bildirimi belgesinin davacılara teslim edildiğine dair hüküm koyması, davalının, sözleşmenin kapıdan satış şeklinde yapıldığını kabul ettiğini gösterir...” Yarg. 13. HD., 01.04.2002T., 2002/952E, 2002/3394K; “…Taraflar arasındaki 18.6.1996 günlü "Devre Tatil Satış Sözleşmesi" başlıklı sözleşmeyle davacılara yapılan devre tatil satışının, gerek sözleşmenin düzenlenme şekli ve gerekse içeriği itibariyle, 4077 sayılı "Tüketiciyi Koruma Kanunu’nun 8. maddesinde düzenlenen "kapıdan satış" niteliğinde bulunduğu toplanan delillerden anlaşılmaktadır…” Yarg.13. HD., 13.10.1998 T., 1998/5790E, 1998/7735K.

133 Yetimoğlu, s. 375.

134 “… Devre tatil sözleşmeleri BK.nun 19/1 maddesine dayanılarak sözleşme özgürlüğü prensibi içerisinde

yapılan sözleşmelerdir. Bu sözleşme BK.nun da düzenlenen sözleşme tiplerinden biri olmadığından atipik sözleşmelerdir. Atipik sözleşmelerin devre tatil sözleşmeleriyle ilgili olanları ise yasanın tanımladığı değişik akit tiplerini kapsadığından (hizmet, kira, vekalet, satış gibi) karma sözleşmeler olarak tanımlanmaktadır…. Taraflar arasında yapılan devre tatil sözleşmesi yasanın tanımını yaptığı 8. ve 9. maddelerinde belirlenen kapıdan satış niteliğinde olduğu kuşkusuzdur…”, Yarg. 13. HD., 13.06.2002 T., 2002/9212E, 2002/13017K; Aynı yönde, Yarg. 13. HD.,01.04.2003T., 2002/14631E, 2003/3866K (AKİP Ver. 4.0).

uygulanacağı şeklinde bir sonuca ulaşmak yanıltıcı olacaktır. Mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlem, tüketici işlemi olarak tanımlanmıştır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun uygulama alanını tüketici işlemleri oluşturmaktadır. Kanuni tanımdaki, “her türlü hukuki işlem” niteliğinden yola çıkarak madde başlığının “Kapıdan Sözleşmeler” olarak düzeltilmesi135 ve böyle bir düzeltme yapılıncaya kadar bu şekilde anlaşılıp yorumlanması gerekmektedir136. Esasen Yüksek Mahkemenin yaptığı da bu yöndeki değerlendirme ve yorumlamadan ibarettir. Bu sebeple, Yargıtay’ın devre tatil sözleşmesini bir satım sözleşmesi olarak gördüğüne ilişkin değerlendirmelere137 katılmıyoruz.

Devre tatil sözleşmesinin kira sözleşmesine ilişkin unsurlar taşımasına karşılık kira olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği tartışmalıdır. Sözleşmedeki hükümlerden yola çıkarak sağlanan yararlanma hakkının kira hakkına benzeyen bir alacak hakkı olduğu ileri sürülmüştür138. Ancak bizim katıldığımız diğer görüş, sözleşmede kira sözleşmesine ilişkin unsurlar bulunmasına karşılık, sistemin sağlıklı işleyebilmesi için önem taşıyan, taşınmazın bakımı, onarımı, temizlenmesi, ortak tesislerin işletilmesi ve yönetimine ilişkin unsurların kira sözleşmesine ilişkin unsur olan taşınmazın kullanımı kadar önemli olduğu gerekçesi ile kira sözleşmesi olarak nitelendirilmesine karşı çıkmaktadır139.

Devre tatil sözleşmesinin hukuki dayanağının, yukarıda izah etmeye çalıştığımız sözleşme özgürlüğü ilkesine dayanılarak yapılan atipik bir sözleşme olduğu noktasında görüş birliği mevcuttur140. Sözleşme özgürlüğünün hayata geçmesi ile oluşan sözleşmelere atipik sözleşmeler denilmektedir. Zira atipik sözleşmeler, kanunda unsurları düzenlenmiş olan sözleşmeler değil, tamamen taraf iradelerine üstünlük tanınan, gerek kanunda düzenlenmiş bulunan çeşitli sözleşmelere ilişkin unsur ve koşulları birarada birleştirilerek

135 Aydoğdu Murat, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a Göre Kapıdan Satışlar, İzmir

1998, s. 38; Zevkliler/Aydoğdu, s. 85; İkizler Metin, 4822 Sayılı Kanun’la Değişik Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Işığında Kapıdan Satışların Unsurları, DEÜHFD, C. 5, S. 2, Y. 2005, s. 77 vd.

136 Aslan, s. 428.

137 Başyiğit Özgür, Devre Tatil Sözleşmesi ve Tüketici Hukukuna Yansımaları, Legal Hukuk Dergisi,

Haziran 2005, s. 2109.

138 Havutçu, Devre Mülk Hakkı, s. 36; Teoman Ömer, Yaşayan Ticaret Hukuku, Cilt I: Hukukî

Mütalâalar, Kitap 8: 1997, Devre Tatil Satışı, s. 222.

139 Özmen, s. 58; Tok, s. 114.

140 Özmen, s. 58; Tok, s. 114; Yetimoğlu, s. 373; Çelebi, Devre Tatil, s.53; Çelebi Funda, Devreli Tatil

Sitemlerinde İşletme Aidatı Ödenmemesi Halinde Ünitelerden Yararlandırmama Uygulaması, KOÜHFD, Y.2, S. 2, 1998-1999, s.135; Erden Hafize, Devre Tatil Sistemlerinde Toplantılı (Grup) Satışların kapıdan Satış Sayılmasına İlişkin Hüküm ve Sonuçlar, KOÜHFD, Y.2, S. 2, 1998-1999, s.179; Başyiğit, s. 2108.

oluşturulan, gerekse de yasada düzenlenen sözleşme tiplerinin unsurlarına tamamen yabancı kendine özgü öğelerden oluşan sözleşmelerdir. Yargıtay da devre tatil sözleşmelerini sözleşme özgürlüğü ilkesi içinde yapılan sözleşmeler olarak görmüş ve Borçlar Kanununda düzenlenmemesinden bahisle atipik sözleşme olduğu sonucuna varmıştır141.

Devre tatil sözleşmesi atipik sözleşmelerden karma sözleşme tipini oluşturmaktadır. Zira devre tatil sözleşmesinin unsurları, karma sözleşme tanımına uygun olarak kanunda düzenlenen sözleşme tiplerine ait unsurların kanunun öngörmediği tarzda bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Devre tatil sözleşmesi, unsurlarının çeşitli sözleşme tiplerine ait unsurları ihtiva etmesi nedeniyle tamamen kendine özgü unsurlar içeren kendine özgü sözleşme (sui generis); ortada tek bir sözleşme olması dolayısıyla da birleşik sözleşme kapsamına girmez142.

Devre tatil sözleşmesi karma sözleşmelerden kombine sözleşme grubuna girmektedir. Bilindiği gibi kombine sözleşmeler, sözleşme taraflarından birinin kanunda yer alan birden fazla sözleşmeye ilişkin ana edimler taahhüt ettiği, buna karşılık diğer tarafın genellikle bir miktar para ödemekten ibaret olan tek bir edim taahhüt ettiği karma sözleşme çeşididir143. İşte devre tatil sözleşmesinde de ünite sağlayıcının çeşitli sözleşme tiplerine ilişkin ana edimleri bir demet halinde sunmasına karşılık devre tatil sahibi bir miktar para borcu altına girmektedir. Zira, devre tatil sahibinin bir defada ödediği devre tatil bedeli ile her yıl ödediği katkı payı ve servis hizmetleri bedeli karşılığında, sağlayıcı kiraya ilişkin unsur olan devre tatil konusu bağımsız bölümü ve teferruatını devre tatil sahibinin yararlanmasına sunmakta144, devre boyunca ve devre sonunda bağımsız bölümlerin temizliği, bakımı ve onarımı gibi maddi fiillere ilişkin vekalet sözleşmesine dair edimler145 ile ortak tesislerin işletilmesi gibi vekalet sözleşmesine ilişkin edimleri üstlenmektedir146.

141 Yarg. 13. HD., 01.04.2003 T., 2002/14631E, 2003/3866K; Yarg. 13. HD.,29.11.2002 T., 2002/9212E,

2002/13017K; Yarg. 13. HD.,29.11.2002 T., 2002/7772E, 2002/13018K ( AKİP ver. 4.0).

142 Kendine özgü (sui generis) sözleşme görüşü için bkz. Şen, s. 32.

143 Feyzioğlu, Özel 1, s. 56; Tandoğan, C.I/1, s. 71; Devre tatil sözleşmesinin hizmet ağırlıklı kombine

sözleşme niteliği için bkz. Erden, s. 182.

144 Bkz. “Sağlayıcının Borçları-Devre Tatil Sahibinin Hakları”, s. 69 vd..

145 Vekâlet sözleşmesinin konusunun maddi fiillerden oluştuğu durumlarda “maddi fiilleri ilişkin” vekâlet

kavramıyla karşılaşılacaktır. Bu durumda vekilin, iş sahibi-müvekkil için hukuki muamele ya da hukuki muamele benzeri iş yapmak dolayısıyla haklar kazanması veya borçlar yüklenmesi söz konusu değildir. Kanunla öngörülmemiş her çeşit maddi fiillerin yapılması, bu çeşit vekâletin konusunu

Karma sözleşmeler kapsamında bir kombine sözleşme olan devre tatil sözleşmesi aynı zamanda iki tarafa borç yükleyen rızaî bir sözleşme olup tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulmaktadır. Bu nedenle, devre tatile konu taşınmazın devre tatil sahibinin kullanımına terk edilmesi, anahtarların teslim edilmesi veya diğer hizmetlerin sunulması sözleşmenin kurulmasına etkili değildir147.

B. 4822 Sayılı Kanundan Sonraki Durum

Devre tatil sözleşmelerinde, devre tatil hakkı sahibinin çoğunlukla tüketicilerden oluşması, bazı kötüniyetli sağlayıcıların hileli uygulama ve davranışlarının tüketicilere zarar vermesi ve neticede tüketicilerin devre tatil sistemine duydukları güvenin zedelenmesine yol açmıştır. Bu durum yasal düzenlemeyi zorunlu kılmış, 06.03. 2003 tarih ve 4822 sayılı kanun ile 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna eklenen 6/B maddesi ile devre tatil sözleşmesi kanuni düzenlemeye kavuşmuştur.

Getirilen düzenleme ile “devre tatil sözleşmeleri, en az üç yıl süre için yapılan ve bu süre zarfında yıl içinde, belirli veya belirlenebilecek ve bir haftadan az olmayacak bir dönem için bir veya daha fazla sayıdaki taşınmazın kullanım hakkının devri ya da devri taahhüdünü içeren ve bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunlu, yazılı sözleşme ya da sözleşmeler grubu” şeklinde tanımlanmıştır.

Tanımdan anlaşılacağı gibi, devre tatil sözleşmesi de tıpkı devre mülk hakkında olduğu gibi taşınmazdan zamanla sınırlı bir yararlanma hakkı sağlamaktadır. Ancak devre mülk hakkından farklı olarak, devre tatil sahibinin yararlanma hakkı, mutlak nitellikte herkese karşı ileri sürülebilen bir aynî hakka değil, tersine taraflar arasındaki hukuki ilişkiye dayanan ve bu sebeple sadece taraflar arasında ileri sürülebilecek nisbî nitelikte bir alacak hakkına dayanmaktadır.

Devre tatil sözleşmesinin 4822 sayılı kanunla tanımlanması ve akabinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın çıkardığı Devre Tatil Sözleşmeleri Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile sözleşmenin usul ve esaslarının belirlenmesi ile sözleşmenin tipik bir sözleşme haline gelip gelmediğine ilişkin soruya bir görüş olumlu yanıt

oluşturabilecektir. Örneğin, bir hekimin hastasını tedavi veya muayene etmesi, bur hukukçunun mütalaa vermesi, özel ders verme, bir yeri temizleme, şarkı söyleme gibi durumlara vekâletin varlığına yol açabilecektir. Bkz. Yavuz/Özen/Acar, s. 407.

146 Özmen, s. 59, 60; Tok, s. 116. 147 Çelebi, Devre Tatil, s. 57.

vermektedir. Bu görüşe göre 4822 sayılı Kanun ile devre tatil sözleşmesinin bir tanımı verilmiş, Bakanlık, kanunun kendisine verdiği yetkiye dayanarak sözleşmenin usul ve esaslarını düzenlemiştir. Bu durumda artık tipik bir sözleşmenin varlığından söz etmek gerekir148.

Bizim de katıldığımız diğer bir görüşe göre, 4077 sayılı Kanunun 4822 sayılı Kanunla değişik halinde, devre tatil sözleşmesine tanım getirilmesi, sözleşmeyi tipik sözleşme haline getirmez. Zira bir sözleşmenin tipik sözleşme olarak nitelendirilmesi için sözleşmenin tüm unsurlarının, tarafların hak ve borçları ile sözleşmenin hüküm ve sonuçlarının kanunda düzenlenmesi gerekmektedir. Zira Borçlar Kanununda düzenlenen satım, kira, eser sözleşmeleri gibi sözleşme tipleri incelendiğinde az önce sayılan sözleşmenin unsurlarının, sözleşme taraflarının hak ve borçları ile sözleşmenin hüküm ve sonuçlarının kanunda ayrıntılı şekilde düzenlendiği görülecektir. Bundan başka, Borçlar Kanunu dışında başka kanunlarda da özel sözleşme tiplerinin düzenlendiği görülmektedir. Örneğin, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda düzenlenen acentelik sözleşmesi (TTK. md. 116–134), sigorta sözleşmesi (TTK md. 1263-1459); 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununda düzenlenen finansal kiralama sözleşmesi (leasing sözleşmesi) bu kabildendir. Bu sebeple, sadece devre tatil sözleşmelerindeki süre, şekil ve devir taahhüdüne yönelik düzenleme getiren 4822 sayılı Kanunun getirdiği hüküm, bu sözleşmelere tipiklik vasfı kazandırmamaktadır. Devre tatil sözleşmelerine ilişkin yönetmelikte usul ve esasların bir kısmının düzenlenmesi de bu sözleşmeye tipiklik niteliği kazandırmaz149.

Yukarıdaki gerekçelerle, kanımızca, devre tatil sözleşmesinin hukuki niteliği 4822

Belgede Devre tatil sözleşmesi (sayfa 34-43)