• Sonuç bulunamadı

DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ

Belgede Devre tatil sözleşmesi (sayfa 121-142)

C. Devre Tatil Sözleşmesine Uygulanacak Hükümler

III. DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ

Devre tatil sözleşmesinin sona ermesi konusunda Devre Tatil Sözleşmeleri Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’ in 7. maddesi dışında özel bir sona erme sebebi düzenlenmiş değildir. Bu sebeple sona erme sebeplerinin Borçlar Hukukunun genel hükümleri çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir. Bu sebeple Borçlar hukukunda yer alan borç ilişkisini sona erdiren sebepler niteliğine uygun düştüğü ölçüde devre tatil sözleşmeleri bakımından da uygulama alanı bulacaktır.

Sona erme sebeplerini kendiliğinden sona erme sebepleri, bozma anlaşması ve sözleşmenin feshi şeklinde kategorize edebiliriz. Keza kendiliğinden sona erme sebepleri de ikale yoluyla sona erme, sözleşmede belirtilen sürenin dolması, sağlayıcı şirketin iflası, edimin imkânsızlaşması, sözleşmede bulunması gereken şartların eksikliği şeklinde ayrımlara tabi tutarak inceleyebiliriz.

2. Kendiliğinden Sona Erme Sebepleri

A. Devre Tatil Sözleşmesinde Belirlenen Sürenin Dolması

Devre tatil sözleşmelerine ilişkin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 6/B maddesinde, sözleşmenin en az üç yıllık süre için yapılacağı öngörülmüştür. Kanunda sürenin altı sınırı belirtildiği halde üst sınırın belirlenmesi taraf iradelerine bırakılmıştır. Uygulamada çoğuz kez uzun yılları bulan çerçeve süreli sözleşmeler akdedilmektedir.

Taraflarca öngörülen çerçeve sürenin dolması, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin de son bulması sonucunu doğurur. Sürenin dolmasıyla sözleşme ilişkisi kendiliğinden son bulur, tarafların sözleşmenin sona ermesine yönelik herhangi bir irade açıklamasında bulunması gerekli değildir.

Devre tatil konusunda Avrupa’da geliştirilen farklı bir uygulamayla bir sağlayıcının, devre tatil zincirine dâhil deniz kıyıları, dağlar ve şehirler gibi çeşitli yörelerde bulunan devre tatil ünitelerinde yararlanılan hafta da dikkate alınarak her tesis için belli bir puan değeri saptanmaktadır. Devre tatil sahibi, sağlayıcı şirketten yüz puan satın almakta ve bu puanı devre tatil zincirine dâhil çeşitli ünitelerde değişik haftalarda kullanarak puanı bitene kadar devre tatil hakkını kullanmaktadır. Devre tatil sözleşmesinin süresi de satın alınan puanın bitmesi ile sona ermektedir420.

B. Sağlayıcı Şirketin İflası

Devre tatil sözleşmelerinin bir tarafında devre tatil sahibi tüketiciler yer alırken diğer tarafında sağlayıcı sıfatına sahip gerçek ve tüzel kişiler yer alır. Ancak devre tatile yönelik yatırımın çok büyük meblağları gerektirmesi dolayısıyla uygulamada daha çok anonim şirket şeklinde teşekkül etmiş tüzel kişiler bu işe girişmektedir. Anonim şirketlerin infisah sebeplerinde birisi de şirketin iflasıdır ( TTK md. 434/I–8). Anonim şirketin ödemelerini tatil etmesi veya aktifinin pasifinden az olması bir iflas sebebidir421. Anonim şirketin iflası, herhangi bir şirket alacaklısının şirket aleyhine yapacağı takip ve açacağı iflas davası sonucu ( İİK md. 155 vd, md. 177) gerçekleşebileceği gibi; TKK md. 324 ve İİK md. 179 gereğince, şirketin aktiflerinin, şirket alacaklarını karşılamaya yetmemesi durumunda yönetim kurulunun durumu Ticaret Mahkemesine bildirmesi ve mahkemece

420 Tok, s. 113.

iflasa karar verilmesiyle422 de gerçekleşebilir423. Sağlayıcı şirketin iflası halinde, iflas idaresi, sağlayıcın devre tatil borcunun aynen ifasına karar vermezse devre tatil sahibinin sözleşmeden doğan alacağı muadil bir kıymette para alacağına çevrilir (İİK md. 198).

C. Edimin İfasının İmkânsızlaşması

Devre tatil sözleşmesinde sağlayıcının temel edim borcu, ünitenin yararlanmaya elverişli olarak teslimi ve her yıl devre boyunca yararlanmanın sağlanmasıdır. Ancak borçlunun kusuru dışında meydana gelen ifa imkansızlığında borç sona erer. Sağlayıcının edim borcunun sona ermesi doğal olarak sözleşmeyi de sona erdirecektir.

Borçlunun sorumlu olmadığı sonraki imkânsızlık Borçlar Kanununun 117. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, “borçluya isnat olunamayan haller münasebetiyle borcun ifası mümkün olmazsa borç sakıt olur”. Şu halde borcu sona erdiren ifa imkânsızlığı, borçlanılan edimin yerine getirilmesinin sonradan ortaya çıkan olaylar nedeniyle objektif ve sürekli olarak mümkün olmaması olarak tanımlanabilir424.

İfanın sonradan imkânsızlaşması borçlunun kusurundan ileri gelmemelidir. Doktrindeki hâkim fikre göre425, ifa imkânsızlığının, borçlunun kusurundan ileri gelmesi borcu sona erdirmez. Böyle bir durumda borcun muhtevası değişikliğe uğrayarak imkânsızlaşan edimin yerini alacaklının zararını tazmin ( BK md. 96) alır426.

Değişim hakkının karalaştırılmadığı427 devre tatil sözleşmesine konu ünitenin sağlayıcının kusuru dışında yok olması428 veya kamulaştırılması halinde, borçlunun kusursuz sonraki ifa imkânsızlığı söz konusu olacağından dar anlamda borç ve dolayısıyla sözleşme sona erecektir (BK md. 117).

422 Pekcanıtez Hakan/Atalay Oğuz/Sungurtekin Özkan Meral/Özekes Muhammet, İcra ve İflas Hukuku,

4. Baskı, Ankara 2006, s. 393; Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 433.

423 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Atalay Oğuz, Anonim Şirketlerin İflası, İzmir, 1996, s. 44 vd.

424 Eren, s. 1249; Mevcut bir borcun ifasının cebrî icra yolu ile de elde edilemeyecek duruma girmesi

şeklindeki tanımlama için bkz. Oğuzman/Öz, s. 305.

425 Eren, s. 1012; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 854; Kılıçoğlu, Borçlar s. 490; Ayan, Borçlar,s.

281; Akıncı, s. 226.

426 Karşı görüşte, Oğuzman/Öz, s. 311; Yazarlara göre, “…borçlunun kusuru ister bulunsun ister

bulunmasın, ifası imkânsızlaşan borç sukut eder. Bu açıdan kusurlu ve kusursuz imkânsızlık arasında fark yoktur. Fark, kusurlu imkânsızlık yüzünden borcun sukutu halinde borçlunun, alacaklının uğradığı zararı tazminle mükellef olmasına (BK m. 96) mukabil, kusursuz imkânsızlıkta böyle bir tazmin mükellefiyetinin söz konusu olmamasında (BK m. 117) görülür”.

427 Değişim hakkının karalaştırıldığı devre tatil sözleşmelerinde sağlayıcı, değişim hakkı çerçevesinde

başka bir ünite ve tesis önerebilecek veya devre tatil sahibi bu hakkını kullanarak sağlayıcının tasarrufundaki başka bir ünite veya tesisi tercih edebilecektir. Bkz. Çelebi, Devre Tatil, s. 209.

D. Sözleşmede Bulunması Gereken Şartların Eksikliği

Devre Tatil Sözleşmeleri Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’in “Sözleşmede Yer Alması Gereken Şartların Eksikliği” başlığını taşıyan 7. maddesine göre; sözleşmede yer alması gereken ve 5. maddede belirlenen asgari koşullardan biri eksik olduğu taktirde tüketici, sözleşmeyi imzaladığı tarihten itibaren 3 ay içinde bir bildirimde bulunarak, bu sürenin sonuna kadar eksikliğin giderilmesini talep ve aksi taktirde sürenin bitiminde sözleşmenin kendiliğinden sona ermiş olacağını ihbar edebilir. Üç aylık süre içinde eksiklik giderilmez ise sözleşme bu sürenin bitiminde kendiliğinden sona erer.

3. Bozma Sözleşmesi (İkale) Yoluyla Sona Erdirme

Borçlar Kanununda düzenlenmemiş olmakla birlikte taraflar irade özerkliği ilkesi uyarınca aralarında mevcut olan bir sözleşmeyi her zaman ortadan kaldırabilirler. Ancak tarafların bu amaçla yeni bir sözleşme yapmaları gerek. Eski nitelendirmesiyle ikale sözleşmesi denilen bozma sözleşmesiyle, taraflar daha önce yapmış oldukları bir sözleşmeden doğan alacak ve borçtan karşılıklı olarak vazgeçmektedirler429.

Bozma sözleşmesi hukuki niteliği itibariyle bir tasarruf işlemidir. Zira bu işlemle bir sözleşmeden doğan alacak hakkı doğrudan doğruya etkilenmekte ve ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle alacaklının ortadan kaldırılacak alacak üzerinde tasarruf yetkisinin olması gerekir430.

Bozma sözleşmesinin, İsviçre’de ibradaki esas kıyasen uygulanmak suretiyle şekle tabi olmadığı kabul edilmektedir431. Ortadan kaldırılacak sözleşmenin yapılması özel bir şekil şartına tabi tutulsa bile durum değişmez432.

Bozma sözleşmesi devre tatil sözleşmelerinde uygulandığında sağlayıcı ile devre tatil sahibi arasında yapılacak bir bozma sözleşmesiyle hüküm ve sonuçlarını devam ettirmekte olan devre tatil sözleşmesi ortadan kalkabilecektir. Devre tatil sözleşmesi yazılı şekle tabiyse de bozma sözleşmesi şekle tabi değildir. Bozma sözleşmesi kural olarak

429 Eren, s. 1210. 430 Ayan, Borçlar, s. 304. 431 Oğuzman/Öz, s. 427, dn. 1.

geçmişe etkili hüküm ve sonuçlar doğursa da, devre tatil sözleşmesi sürekli borç doğuran bir sözleşme olduğundan, bozma sözleşmesi ileriye etkili sonuç doğuracaktır433.

4. Devre Tatil Sözleşmesinin Feshi

Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde Borçlar Kanunun 106. maddesi, bir tarafın aslî edimi bakımından borçlu temerrüdüne düşmesi halinde alacaklı temerrüdün yukarıda sayılan genel sonuçları yanında seçimlik ek imkânlardan yararlanabilir. Buna göre, alacaklı aynen ifayı ve gecikme tazminatını talep edebileceği gibi, ifadan vazgeçip müspet zararının veya sözleşmeyi feshedip menfi zararının karşılanmasını isteyebilir.

Karma sözleşmelerden kombine sözleşme niteliği taşıyan devre tatil sözleşmesinde, sağlayıcının ünitenin yararlanmaya elverişli olarak teslimi ve her yıl devre boyunca yararlanmanın sağlanmasına ilişkin borcunun, tipik sözleşmelerden kira sözleşmesine ilişkin unsurları taşıdığını belirlemiştik434. Bu sebeple ünitenin yararlanmaya elverişli bir şekilde teslimi ve her yıl devre boyunca yararlanmanın sağlanmasına ilişkin borcun ihlaline kiralayanın temerrüdüne ilişkin hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Kira sözleşmesinde kiralayanın teslim borcunun ihlali özel olarak düzenlenmediği için bu konuda genel hükümler niteliğindeki Borçlar Kanununun 106 vd. hükümleri uygulanmalıdır. Böylece devre tatili sahibi, şartlarını yerine getirmek kaydıyla kendisine tanınan seçimlik haklardan yararlanarak sözleşmeyi feshedebilecektir.

Bunun yanında sağlayıcının ayıba karşı tekeffül hükümlerini ihlal etmesi devre tatil sahibine sözleşmeyi feshetme imkânı veren bir başka durumdur. Zira ayıp halinde kiracı dört seçimlik hakka sahiptir. Bu haklar, kiralananın tamirini ( ayıbın giderilmesini) isteme hakkı, kiranın indirilmesini isteme hakkı, dönme ve fesih hakkı ile kiralayanın kusuru varsa tazminat isteme hakkıdır.

Keza Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda ayıplı hizmeti düzenleyen 4/A maddesinin, ayıplı hizmet dolayısıyla tüketiciye tanıdığı seçimlik haklardan birisi de sözleşmeyi feshetme hakkıdır435.

433 Eren, s. 1211.

434 Bkz. “Devre Tatil Sözleşmesinin Hukuki Niteliğinin Tespiti ve Devre Tatil Sözleşmesine Uygulanacak

Hükümler”, s. 29.

435 Ayıplı hizmet ifası nedeniyle tüketicinin sahip olduğu seçimlik hakları düzenleyen Tüketicinin

Yukarıdaki esaslar dâhilinde devre tatil sahibinin de, sözleşmede karalaştırılan devre tatil edinim bedelini436 ödemede temerrüde düşmesi, sağlayıcının tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde borçlunun temerrüdü (BK md. 106) hükümlerinden yararlanarak sözleşmeyi feshetmesine olanak sağlayacaktır.

hizmetin ifanın başlangıcından beri ayıplı olması haline göre kaleme alınmıştır. Ancak zamanaşımı süresince daha sonra ortaya çıkacak ayıplarda da tüketicinin aynı seçimlik haklara sahip olacağı belirtilmektedir. Ayıbın sonradan ortaya çıkması durumunda daha önceki ifalar geçerlilik kazandığından sözleşme ancak ileriye etkili bir şekilde sonlandırılabilir. Bu da ancak fesih yoluyla mümkündür. Zire fesih, sürekli bir sözleşme ilişkisinin bozucu yenilik doğuran bir irade açıklaması ile geleceğe etkili olarak ortadan kaldırılmasıdır. Bkz. Eren, s. 1211.

436 Karşılıklı sözleşmelerde aslî edimler dışındaki yan borçlar, BK md. 106 hükümlerine tabi olmadığından,

devre tatil sahibinin katılma payı ve ayrıca karlaştırılmışsa servis ücretini ödememesi, sağlayıcıya sözleşmenin feshi hakkını kazandırmaz. Bkz. Oğuzman/Öz, s. 401, dn. 578.

SONUÇ

Sanayi Devrimi ile başlayan süreçte mal ve hizmet üretiminin çeşitlenerek seri şekilde kitlelere sunulması sanayileşmenin ve kentsel yaşamın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu yeni dünya düzeninin yoğun ve yorucu temposu dinlenme ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Üretimin artması ve buna paralel olarak mal ve hizmet edinim maliyetlerinin düşmesi toplumların refah seviyesini yükseltmiştir. Bu durum doğal olarak kitleleri yeme-içme ve barınma dışında ihtiyaçlara da yöneltmiştir. Tatil ihtiyacı da bunlardan birisidir.

Yazlık olarak nitelendirilen tatil evlerinin iktisap maliyetinin son derece yüksek olması ve fakat yıl içindeki yararlanma süresinin kısıtlılığı; otellerde sunulan tatil hizmetinin kalitesine karşılık tatilini kalabalık mekânlar dışında sessiz, sakin ve huzurlu ortamlarda geçirmek isteyen kitleler için cazip olmaktan çıkması, girişimcileri sayılan sistemlerin avantajlarını taşıyan, buna karşılık sakıncalarını barındırmayan yeni sistemler geliştirmeye yöneltmiştir. Yaşanan bu gelişmeler sonuç olarak taşınmazların eskiden beri uygulanan dikey bölünmesi yanında yatay ve zaman itibariyle bölünmelerini de zorunlu kılmıştır. Taşınmazın zaman itibariyle bölünmesi, devreli tatil sitemlerinin temelini oluşturmuştur. Yeni gelişen sistemlerin özünde, taşınmazdan yararlanmanın zaman dilimlerine bölünmesi ve aynı taşınmazdan birden fazla kimsenin belirlenen zaman dilimlerinde münhasıran ve periyodik olarak yararlanma düşüncesi bulunmaktadır.

Bir üst kavram olarak devreli tatil sistemleri, aynî hakka ve alacak hakkına dayalı tatil sistemleri olarak iki şekilde tezahür etmektedir. Aynî hakka dayalı sistemler devre mülk, alacak hakkına dayanan sistemler devre tatil terimi ile nitelendirilmektedir. Tez konumuzu oluşturan devre tatil sözleşmesi, sağlayıcı ile devre tatil sahibi arasında akdedilen, belirli veya belirlenebilir bir tatil ünitesi ile ortak tesislerden yılın belirli veya belirlenebilir zamanlarında periyodik olarak yararlanma hakkını sürekli veya uzun yıllar boyunca sağlamaya yönelik nisbî nitelikte alacak hakkı bahşeden sözleşme veya sözleşmeler grubudur.

Devre tatil sözleşmelerinde, devre tatil hakkı sahibinin çoğunlukla tüketicilerden oluşması, bazı kötü niyetli sağlayıcıların hileli uygulama ve davranışlarının tüketicilere zarar vermesi ve neticede tüketicilerin devre tatil sistemine duydukları güvenin zedelenmesi, yasal düzenlemeyi zorunlu kılmış ve bunun neticesinde 06.03. 2003 tarih ve

4822 sayılı kanun ile 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna eklenen 6/B maddesi ile devre tatil sözleşmesi kanuni düzenlemeye kavuşmuştur. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 6/B maddesinde devre tatil sözleşmesi, “Devre tatil sözleşmeleri, en az üç yıl süre için yapılan ve bu süre zarfında yıl içinde, belirli veya belirlenebilecek ve bir haftadan az olmayacak bir dönem için bir veya daha fazla sayıdaki taşınmazın kullanım hakkının devri ya da devri taahhüdünü içeren ve bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunlu, yazılı sözleşme ya da sözleşmeler grubudur” şeklinde tanımlanmıştır.

Devre tatil sözleşmesinin tarafları, devre tatil sahibi ve sağlayıcıdır. Sağlayıcı, devre tatil sözleşmesinde devre tatil sahibinin bir miktar para ödeme borcu karşılığında, çeşitli sözleşmelere ait edimler demetini borçlanan kişidir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun anlamında sağlayıcı, kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye hizmet sunan gerçek veya tüzel kişileri ifade etmektedir. Keza devre tatil sahibinin, sözleşme ile karalaştırılan devre tatil hakkını ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, gerçek veya tüzel kişi olması durumunda tüketici sıfatını alacaktır.

Atipik bir sözleşme olduğundan kuşku duyulmayan devre tatil sözleşmelerinin 4822 sayılı Kanundan sonra hukuki niteliği hususunda tereddütler hasıl olmuştur. Katıldığımız görüş uyarınca 4822 sayılı Kanunla, devre tatil sözleşmesine tanım getirilmesi, sözleşmeyi tipik sözleşme haline getirmez. Zira bir sözleşmenin tipik sözleşme olarak nitelendirilmesi için sözleşmenin tüm unsurlarının, tarafların hak ve borçları ile sözleşmenin hüküm ve sonuçlarının kanunda düzenlenmesi gerekmektedir. Oysa 4822 sayılı Kanunun sözleşmeye ilişkin getirdiği tanım, bu sözleşmelere tipiklik vasfı kazandırmamaktadır. Devre tatil sözleşmelerine ilişkin yönetmelikte usul ve esasların bir kısmının düzenlenmesi de bu sözleşmeye tipiklik niteliği kazandırmaz. Zira bu düzenlemelerin yasa yapma tekniği açısından kanunla yapılması gerekirdi. Bu sebeple, devre tatil sözleşmeleri bize göre 4822 sayılı Kanundan önce olduğu gibi, sonra da karma sözleşmelerden kombine sözleşme olma özelliğini sürdürmektedir.

Tüketici sözleşmelerinde tüketicinin korunması ihtiyacını doğuran temel nedenler, devre tatil hakkı sağlayan sözleşmeler açısından da tipik bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Devre tatil sistemlerine yabancı, bu sistemler hakkında yeterli bilgi ve deneyime sahip

olmayan devre tatil sahibi, bu işi meslek haline getirmiş profesyonel girişimcilerin başvurduğu aldatıcı satış ve pazarlama yöntemleriyle kolaylıkla etki altına alınmaktadır. Bunun yanında sözleşmenin kurulmasında tüketicilere dikte edilen genel işlem şartı içeren standart sözleşmelerle tüketicilerin mağdur edilmesi, tatil hakkı sağlayan sözleşmelerde tüketici olarak özel düzenlemelerle korunma ihtiyacının bir başka nedenidir. Bu sebeple konunun Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında düzenlenmesi ne kadar isabetliyse, sözleşmeye ilişkin usul ve esasların Yönetmelikte düzenlenmesi o kadar isabetsizdir. Sözleşme yapma özgürlüğü Anayasa’nın 48. maddesinde temel hak ve özgürlükler arasında sayılmıştır. Temel hak ve özgürlükler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sebeple sözleşmeye ilişkin usul ve esasların Kanunla düzenlenmesi gerekirdi.

Bir başka açıdan eklemek gerekir ki, gelişen ve değişen sektörün ihtiyaçları, tüketicilerin özendirilmesi ve karşılaştıkları sorunlara etkili çözüm yollarının bulunabilmesi, ülke turizminin daha sağlam temeller üzerinde gelişebilmesi amacıyla kanuni boşlukların doldurulması, halen atipik sözleşme özelliğini koruyan devre tatil sözleşmelerinin bir an evvel tipik sözleşmeler arasındaki hak ettiği yeri alması gerekmektedir. Devre tatil sözleşmesinin bir karz veya vedia sözleşmesinden daha az uygulanırlığının olmadığı bir gerçektir. Bu sebeple Yönetmelikte düzenlenen konuların daha kapsamlı ve sistemli bir şekilde kanunla düzenlenerek tüketiciyi koruyucu hükümlerle, tüketici ihtiyaçlarına uygun bir korunma sağlanmasında zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin, tüketiciyi koruyacak imkanlardan birisi, devre tatil sözleşmesinin tapuya şerh edilmesidir. Bu konuda Kanunda ve Yönetmelikte hüküm bulunmamaktadır. Oysa çok sayıda tüketicinin aynı taşınmazdan yararlanması ve bunun sadece alacak hakkı tanıyan sözleşmeyle taahhüt edilmesi karşısında taşınmazın üçüncü kişilere devredilmesi halinde tüketicinin sözleşmeden doğan haklarını yeni malike karşı da ileri sürebilmesi için bu sözleşmenin tapuya şerhi gerekir. Ancak tapuya şerh edilecek hususlar Medeni Kanunun 1009. maddesinde sınırlı olarak sayıldığından, böyle bir imkânın kapsamlı olarak hazırlanacak kanuna eklenmesi yararlı olacaktır. Buna karşılık, cayma hakkının kullanılmasıyla ilgili olmak üzere Yönetmeliğin 6. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “Sözleşmenin, devre tatil sözleşmesine konu tesiste akdedilmesi halinde, bu hüküm uygulanmaz” düzenlemesinin bir an evvel kaldırılması gerekmektedir.

Kanuni tanımdan devre tatil sözleşmesinin unsurlarını, sözleşmenin en az üç yıllık süre için, yıl içinde belirli veya belirlenebilecek ve bir haftadan az olmayacak bir dönem için yapılması, bir veya birden fazla sayıdaki taşınmazın kullanım hakkının devri veya devri taahhüdünü içermesi olarak çıkarabiliriz. Çerçeve sürenin 3 yıldan, devre süresinin bir haftadan az olması halinde sözleşmenin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamı dışında kalıp kalmayacağı tartışmalıdır. Bir görüş bu durumda sözleşmenin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun kapsamı dışında kalacağını diğer görüş ise, bu Kanun kapsamına girmeyeceğini, gireceğini ileri sürmenin Kanunun amacına ters düşeceğini savunmaktadır. Tüketici, Yönetmeliğin 7. maddesine göre, sözleşmeyi imzaladığı tarihten itibarin 3 ay içinde bildirimde bulunarak, bu sürenin sonuna kadar eksikliğin giderilmesini isteme; aksi takdirde sürenin bitiminde sözleşmenin kendiliğinden sona ereceğini ihbar edebilecektir. Bize göre, bu süre içinde eksiklik giderilmezse, süre sonunda sözleşme kendiliğinden son bulur. Buna mukabil 3 aylık sürenin suskun geçirilmesi durumunda ise artık sözleşmenin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalmayacağını kabul etmek gerekir.

Devre tatil sözleşmeleri de uygulamada genel işlem şartlarını içeren standart sözleşmeler olarak tüketicilere sunulmaktadır. Tüketicinin önceden matbu olarak hazırlanıp önüne sunulan sözleşme şartlarını müzakere etmesi mümkün olmamaktadır. Bu sebeple, çoğu kez uzman hukukçulara hazırlatılan, sağlayıcıların sorumluluklarını sınırlayıcı veya ortadan kaldırıcı tuzaklarla dolu şartlar taşıyan, anlayamayacakları bir dille ve çok küçük yazı boyutlarında kaleme alınarak kendilerine sunulan sözleşmeleri imzalamak zorunda kalmaktadırlar. Sağlayıcı, sözleşmeye koyduğu şartlarla kendi çıkarlarını en ince ayrıntısına kadar hesap ederken, devre tatil sahibi ünite tüketicinin çıkarları sağlayıcı lehine kısıtlanmaktadır. Anılan gerekçelerle, devre tatil sözleşmesinde

Belgede Devre tatil sözleşmesi (sayfa 121-142)