• Sonuç bulunamadı

Devletin Yapısı ve Hükümet Sistemi

2.1. TÜRK TARİHİNDE DEVLET BAŞKANLIĞI

2.2.1. Devletin Yapısı ve Hükümet Sistemi

Parlamenter sistemi Osmanlı Devleti’nde yerleştirme çabalarının Birinci Dünya Savaşı’yla sona ermesinden sonra başlayan milli mücadele dönemi, anayasacılık ve rejim açısından yepyeni bir aşamanın başlangıcı olmuştur. Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin, 16 Mart 1920’de İngilizler’in işgali akabinde dağıtılması,116 Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 23 Nisan 1920’de TBMM’ni açmalarını sağlayacak bir süreci başlatmıştır.

M. Kemal, 19 Mart 1920’de “Heyeti Temsiliye”117 adına yaptığı bir tamimle, “salahiyeti fevkalade-i haiz bir meclisi” Ankara’da toplantıya çağırmış, nüfusuna

115 Özbudun a.g.e., s.4-5

116 Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, YKY Yayınları, İstanbul, 2004, s. 230 117 Sivas Kongresinde oluşturulan Heyeti Temsiliye Ankara’da TBMM kurulana kadar ulusal kurtuluş

bakılmaksızın her livadan seçilen beş kişi118 ve İstanbul Mebuslar Meclisi’nden oluşan üyelerle 23 Nisan 1920’de I. TBMM açılmıştır.

M. Kemal’in önerisi üzerine TBMM şu esasları kabul etmiştir.119 1. Hükümet kurulması zaruridir.

2. Geçici olarak hükümet başkanı seçmek ya da padişaha bir vekil tayin etmek mümkün değildir.

3. Meclisin üstünde bir kuvvet yoktur.

4. TBMM, yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde toplar.

5. Meclis içinden seçtiği vekiller aracılığı ile hükümet işlerini yürütür. Meclis başkanı bu heyetin de başkanıdır.

6. Padişah ve halifenin durumu, baskı altından kurtulunca meclisin tanzim edeceği kanuni esaslarda belirlenir.

Bu önergenin kanunlaşması ile siyasi rejimin çerçevesi de çizilmiştir. Buna göre “kuvvetler birliği” esasına dayanan “meclis hükümeti”120 sistemi getiriliyor. Devlet yapısında da egemenliğin kaynağı ve kullanışı bakımından önemli bir değişiklik gerçekleşmiş, bir anlamda padişahın yetkileri bütünüyle meclise aktarılmış oluyordu.121 Bir devlet başkanlığı kurumu oluşturulmamış olmakla birlikte; meclisi temsil eden, hükümete başkanlık yapan ve meclis adına hükümet kararlarına imza koymaya yetkili bir “meclis reisliği” kurumu ihdas edilmiştir.122

I. Meclis açılışından bir gün sonra “meclis başkanı” seçimine geçmiş ve meclis başkanlığı seçiminde yarışan iki aday arasından; M. Kemal Paşa, 109’a karşı, 110 oy ile meclis başkanı seçilmiştir.123

Yeni kurulan meclis, 25 Nisan’da yürütme kuvvetinin oluşturulması kararını almış ve buna göre icra vekillerinin; meclisin kendi üyeleri arasından yine meclisin salt

118 Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Ekin yayınları, Bursa, 2000, s.36

119 Esat Öz, Türkiye’de Tek Parti Yönetimi ve Siyasal Katılım (1923-1945), Gündoğan Yayınları,

Ankara, 1992, s. 76,77

120 Meclis hükümeti sisteminin benimsenmesindeki asıl neden, hilafet ve saltanat makamlarının hala

varlığının kabul ediliyor olmasıdır. Şükrü Karatepe, Darbeler Anayasalar ve Modernleşme, İz Yayınları, İstanbul, 1999, s.152

121 Erdoğan, Türkiye’de Anayasalar…, s.46

122 Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri…, s. 234,235

çoğunluğu ile seçileceği öngörülmüş,124 Meclis, 2 Mayıs’ta da “Büyük Millet Meclisi İcra Vekillerinin Suret-i İntihabına Dair Kanun”la bir “icra vekilleri heyeti” oluşturmuş,125 İcra Vekilleri reisliğine de M. Kemal Paşa getirilmiştir.

I. Meclis olağanüstü bir dönemin ürünü, bölünmüş ve heterojen bir meclisti.126 10 Mayıs 1921’de “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu” teşekkül etmesiyle mecliste iki grup oluşmuştur.127 Ali Fuat (Cebesoy)’a göre, ikinci grubun oluşum nedeni, “Meclis reisinin diktatörlüğe doğru gidişe yönelmesidir. Zira, Teşkilatı Esasiye ve Başkomutanlık kanunlarına göre “meclis reisi” istediği takdirde, hem icra vekilleri reisi olarak, hem de meclis reisi olarak istediği her şeyi yapabilirdi.”128 Meclis tutanaklarından anlaşılacağı üzere, İkinci Grup’un üzerinde ısrarla durduğu konu; meclis egemenliğinin giderek M. Kemal’in şahsında kişisel egemenliğe dönüşmesi tehlikesidir. Nitekim; M. Kemal Paşa bu sırada kurduğu Müdafaa-i Hukuk Grubu ile meclis çoğunluğunu elinde tutmakta idi. Buna, Meclis Başkanlığı, hükümetin tabi başkanlığı ve Başkumandanlık eklenince bütün devlet yetkileri bir kişide toplanmış oluyordu.129

23 Nisan 1920 ve 20 Ocak 1921 arasında TBMM’ndeki mücadele, meclis çoğunluğunun, Meclis Reisi ve Başkumandan M. Kemal ve yakın çevresinden oluşan “fiili iktidarı” frenleme çabalarına örnek gösterilebilir.130 Bu sebeple milli mücadelenin sonlarına doğru M. Kemal Paşa, “meclis hükümeti” sistemine karşı bağlılığını yitirmiş ve meclis karşısında daha serbest Bakanlar Kurulu oluşturma görüşünü benimsemiştir.131

23 Nisan 1920’de toplantılarına başlayan I. TBMM, 20 Ocak 1921 tarihine kadar M. Kemal Paşa’nın meclise sunduğu bildiride yer alan ilke ve temellere dayanılarak çıkarılan yasalarla faaliyette bulundu. 20 Ocak 1921’de esasları yine M. Kemal tarafından hazırlanan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile anayasalı sisteme geçilerek, yeni

124 Gözübüyük, a.g.e., s.114 125 Ertunç, a.g.e., s. 13 126 Öztekin, a.g.e., s.400

127 I.Grup, 9 Eylül 1923’te Halk Fırkasına dönüşmüştür. Ertunç, a.g.e., s. 17,18 128 Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, Temel Yayınları, İstanbul, 2002, s. 15, 16 129 Ertunç, a.g.e., s. 33

130 Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Yurt

Yayınları, Ankara 1981, s. 42-43

devletin kuruluş kanunu niteliği taşıyan132, 23 maddelik kısa bir anayasa ile “milli egemenliğe” dayalı, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin mecliste toplandığı,133 devlet başkanlığının oluşturulmadığı, ancak devlet başkanına ait olması gereken bir takım fonksiyonların “meclis başkanı” tarafından yürütülmesi esasına dayalı134 “meclis hükümeti sistemi” kabul edilmiştir. Böylece Kurtuluş Savaşı ile başlayan, iktidarın padişahtan halka geçiş süreci hukuksal nitelik kazanmış, köklü bir değişimle imparatorluktan, milli devlete geçilerek, kuvvetler birliği prensibi ile padişah yetkileri meclise aktarılmıştır.135

Olağanüstü zamanlara mahsus bir hükümet sistemi getiren 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda “devlet başkanı” yoktur, ancak Anayasa, “TBMM Reisi, Heyet-i Vekile mukarreratını tasdike selâhiyettardır.” diyerek meclis başkanına, devlet başkanlığı salahiyetlerinden birini vermektedir. Bundan başka “İcra Vekilleri Heyeti içlerinden birini kendilerine reis atar. Ancak, meclis reisi, Vekiller Heyeti’nin de tabi reisidir” diyerek icra organını iki başlı hale getirmiştir. O devrin politik havası doğrudan bir “devlet başkanı” ihdas etmeye müsait olmadığından bu muğlak durum meydana gelmiştir.136

1921’in en özgün yanlarından biri olan “meclis hükümeti sistemi” ile meclis başkanı olarak M. Kemal’in kuşandığı yetkiler; hükümetin doğal başkanlığı, fiili devlet başkanlığı kişisel diktatörlük izlenimini vermiş olsa da ihtilal meclisinin politik denetimdeki titizliği buna izin vermemiştir.137 Meclis içinde oluşan “ikinci gurup”un “tek kişi liderliği”ne engelleyici bir reaksiyon sergilemesi138, M. Kemal’i meclis dışına itme girişimleri ve Osmanlı hilafet makamıyla meclisin ilişkilendirilmeye çalışılması139 karşısında, M. Kemal için, yeni meclis oluşturulması konusu zorunlu hale gelmiştir.

132 Zafer Gören, Anayasa Hukukuna Giriş, Doğuş yayınları, İzmir 1997, s.29 133 Karatepe, a.g.e., s.151

134 Yavuz Atar, Türk Anayasa Hukuku, Mimoza yayınları, Konya 2005, s.23

135 Aytekin Yılmaz, “Demokratik Gelişme ve Türkiye’de Demokrasi, Demokrasi ve Yeni Demokrasi

Yaklaşımları”, Yeni Türkiye Dergisi, Demokrasi Özel Sayısı, Yıl:3, Sayı: 17, Eylül-Ekim 1997, s.531

136 Aldıkaçtı, a.g.e., s.18-19

137 Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasal Kuruluşu, AÜHF Yayınları,

Ankara, 1974, s.669

138 Cebesoy, a.g.e., s.45,89

I. Meclis’in 1 Nisan 1923’te olağanüstü toplanarak aldığı erken seçim kararı140 üzerine, iki dereceli ve mutlak çoğunluk esasına göre yapılan seçimleri Halk Fırkası kazanmış ve II. TBMM oluşmuştur.141 Muhalif kanada mensup 118 milletvekilinden yalnızca %3’ü meclise girmeyi başarmıştır.142 II. Meclis, adayların bizzat M. Kemal tarafından belirlendiği143 Müdafaa-i Hukukçulardan oluşmuştur. Meclis, başkanlığa; Mustafa Kemal Paşa’yı, ikinci başkanlığa; o sıralar henüz muhalif kanada geçmemiş olan Ali Fuat Paşayı, hükümet Başkanlığına ise, Fethi (Okyar) Bey’i getirmiştir. Fakat bu görev bölüşümü uzun ömürlü olmamış, önderlik içinde giderek artan anlaşmazlık144 rejim değişikliğini de beraberinde getirmiştir.