• Sonuç bulunamadı

Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı Seçilmesi

2.1. TÜRK TARİHİNDE DEVLET BAŞKANLIĞI

3.1.7. Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı Seçilmesi

1991 seçimlerinden sonra, Türkiye’nin siyasal yaşamında kutuplaşma ekseninin çeşitlenmesi, parlamentoya girebilen parti sayısının artması ve özellikle 1995 seçimlerinden sonra koalisyon hükümetlerinin kurulmasında ve işleyişinde karşılaşılan zorluklar, hatta tıkanmalar, parlamento dışı güçlerin siyasal sürece müdahalesine ve seçilmiş meclisin ve hükümetlerin bu tür müdahaleler karşısında güçsüzlükleri siyasal sistemle ilgili tartışmalara yol açmıştır.

Dönemin siyasal yapısı, Türkiye siyasi tarihinde “28 Şubat Müdahalesi” diye anılan, MGK toplantısından çıkan bildiri ile şekillendi. İrtica öncelikli iç tehdit olarak ilan edilerek, kurumları ve değerleriyle toplumu yeniden biçimlendirmek amacıyla bir dizi önlemler alındı. Bu süreçte siyaset “laik-islamcı karşıtlığı” temelinde yeniden

503 Muradoğlu, a.g.e., s.123 504 Neziroğlu, a.g.e., s.1253 505 Tuncel, a.g.m., s.623 506 Muradoğlu, a.g.e., s.124

biçimlendirilmeye çalışıldı. REFAH-YOL koalisyonu dağıldı. Siyasetin, askeri bürokrasinin ağırlıklı olduğu siyaset dışı güçler tarafından yeniden biçimlendirilmesini ifade eden süreci başlattı. 28 Şubat, RP geleneğinde köklü bir revizyona vesile oldu. Türkiye siyasetinde yaşanan önemli dönüşüm ise bu siyasi gelenekten kopan AKP’nin kurulmasıyla gerçekleşti. Bu parti 28 Şubat rejimine hem de onunla mücadelede başarısız olan siyasi geleneğe tepkinin beslediği bir sonuçtu.507

18 Nisan 1999 genel seçimlerine 21 siyasal parti katılmış, DSP %22.2 oy oranıyla 136, MHP %18 oy oranıyla 129, FP %15.4 oy oranıyla 111, ANAP %15.6 oy oranıyla 86, DYP %12 oy oranıyla 85 milletvekilliği kazanmıştı. Seçimler sonrasında Ecevit Başbakanlığı’nda DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti kuruldu.508 Demirel’in süresinin dolmasına iki yıl kala Ecevit tarafından, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sorunlu olması nedeniyle siyasal ve ekonomik istikrarı yakalama umudunun belirdiği ve dengelerin bozulmaması adına509 Cumhurbaşkanı Demirel’in tekrar seçilmesini sağlayacak 5+5 formülü ile ifade edilen, bir kimsenin iki defa cumhurbaşkanı seçilmesine olanak tanıyan, anayasa değişikliği önerisi ortaya atılmıştır.510 Demirel’e yeniden cumhurbaşkanlığı yolunu açan anayasa değişikliği mecliste yeterli çoğunluğu sağlayamamış,511 20 Nisan seçimleri sonrasında, DSP, ANAP ve MHP koalisyonuna ve askerlere verdiği destek sayesinde bir süre daha cumhurbaşkanı kalmayı ümit eden Demirel’in görev süresini uzatma girişimleri sonuçsuz kalmıştır.512 28 Şubat’ın önemli isimlerinden Emekli Orgeneral Çevik Bir’in adaylık arayışı askeri çevrelerce destek görmemiştir.513

3.1.7.2. Seçim

Demirel’in görev süresini uzatmayı amaçlayan anayasa değişikliğinin mecliste kabul edilmemesi üzerine Başbakan Ecevit “koalisyon ortaklarının bir milletvekili

507 Bekir Berat Özipek, “28 Şubat ve İslamcılar”, İslamcılık, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce,

İletişim yay.,İstanbul 2004, s.642-648

508 Buran, a.g.e., s. 578

509http://www.belgenet.com/secim/cbsecim_02.html 01.05.2006 510 Tanör, Yüzbaşıoğlu, a.g.e., s. 304

511 Fincancıoğlu, a.g.e., s.165-167 512 Muradoğlu, a.g.e., s.124

513İsmail Hakkı Karadayı’nın Genel Kurmay Başkanlığı döneminde Genel Kurmay ikinci başkanı olan

Çevik Bir’in yıldızı 28 Şubat sürecinde parladı. GKB olmayı beklerken 1.Ordu Komutanlığından emekli edildi. 12 Eylül döneminde de Evren’in yakınları arasında yer aldı. Muradoğlu, a.g.e., s.125-127

üzerinde anlaşmalarının en ideal çözüm olduğunu, ancak bu sağlanamazsa meclis dışından birinin aday olarak gösterilebileceği” açıklamasını yaptıktan sonra 514 meclisin parçalı yapısı nedeniyle iktidar partilerinin meclis içinden aday arayışları sonuçsuz kalmış, Genelkurmay Başkanı, Başbakan ve Meclis Başkanı’nın yaptığı toplantı sonrasında Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’i cumhurbaşkanlığına aday gösterme konusunda ittifak sağlandığı açıklanmıştır.515

Aday arayışı sürecinde, her cumhurbaşkanı seçiminde olduğu gibi yapılacak tercih olarak en önemli kıstas “ordunun tepkisini çekmeyecek” bir adayın belirlenmesiydi. Nitekim 28 Şubat süreci sonrasında yapılan bu seçimde “ordunun tercihleri” göz ardı edilemezdi. Bunun dışında AB ile bütünleşme sürecindeki Türkiye için adayın, bu politikaları sürdürebilecek özelliğe de sahip olması gerekiyordu. Nitekim, gazetelerde yer alan, “askerin bu işin içinde olmadığı” yönündeki haberler karşısında, Başbakan-Genelkurmay Başkanı görüşmesi sonrasında; “Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili olarak silahlı kuvvetlerin bu konuda hiçbir fikrinin veya değerlendirmesinin olmaması düşünülemez. TSK’nin cumhurbaşkanı olacak zat hakkında ilkeler ve arzu edilen nitelikler bazında değerlendirmeleri mevcuttur”516 yönündeki açıklama askerin seçim sürecindeki fonksiyonunun tespiti açısından önem arz etmektedir. Özal sonrası, cumhurbaşkanları, cumhurbaşkanlığının sadece asker kişilerce doldurulacak bir makam olarak görülmediği yer haline gelmiştir. Ancak bu yargı, askerlerin cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin tamamen dışında olduğu anlamına gelmemelidir. Askeri eğilimler ve tercihler, siviller tarafından göz önünde bulundurulması gereken kıstaslar olarak hala mevcudiyetini sürdürmektedir. Bu anlamda cumhurbaşkanı tercihlerinde siyasi partiler tam anlamıyla özgür hareket olanağına sahip değildirler.

Sezer’in adaylığı özellikle liberal ve demokrat çevrelerce olumlu karşılandı. Türkiye’nin AB üyelik sürecinde, hukuk demokrasi ve insan haklarına vurgu yapan, Anayasa’nın değiştirilmesi gereği üzerinde duran birinin cumhurbaşkanı adayı olması, özellikle 28 Şubat sürecinin baskısından bunalan iktidar partilerinin olağanüstü uygulamalara direnebilmesi için Sezer’den daha iyi bir seçenek yoktu. Cumhurbaşkanı Demirel’in, 28 Şubat sürecinde hükümet ile askeri çevreler arasındaki gerilimin

514 Muradoğlu, a.g.e., s.137

515 http://www.vahdet.com.tr/isdunya/dosya5/1386.html 08.09.2006 516 http://www.dusunenadam.com.tr/politika3.htm 01.05.2006

yarattığı kriz siyaseti sayesinde gücünü koruduğu düşünülürse, Sezer gibi rutin dışına çıkmayacak, hukuk dışı uygulamalara kalkan olacak birinin Çankaya’da oturması güvence sağlayabilirdi.517 Anayasa Mahkemesinin 38. kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen törende mahkeme başkanı olarak yaptığı konuşmada “Anayasanın 104. maddesinde Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler, parlamenter sınırları aşmaktadır. Oysa demokratik devlet düzeninde ulusal iradeyi temsil eden parlamento dışında sorumsuz bir cumhurbaşkanının yönetimi paylaşması ve tek başına önemli yetkiler kullanması kabul edilemez” yönündeki açıklaması518 Sezer’in cumhurbaşkanlığının demokratikleşme sürecinin güçleneceğinin işareti olarak algılanmıştır. Demirel karşıtlığı ve uzun dönemdir siyasal yozlaşma, köşe dönmeciliğe gösterilen tepki siyasi partilerin “dürüst ve namuslu”519 olarak tanınan Sezer üzerinde uzlaşmasını kolaylaştırmıştır. Siyasi ve anayasal yapısı tepkiler üzerine şekillenen Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri de tepkiler üzerinde şekillenmiştir.

Cumhurbaşkanı seçimlerine toplam 13 aday katıldı. Başvurunun son günü Sezer, beş partiye mensup 131 milletvekili tarafından aday gösterildi. FP,CHP ve HADEP Anayasa Mahkemesi Başkanı Sezer’in adaylığını dışardan destekledi.520

Sezer, üçüncü turda, 533 oydan 330’unu alarak cumhurbaşkanı seçildi.521 Bunda hiç şüphesiz parlamentoda birbirlerine yakın büyüklükte bulunan beş partinin cumhurbaşkanı seçmeye yetecek sayısal çoğunluğu olmamasının payı büyüktü. Parlamentoda bulunan hiçbir partinin diğer parti adayını destekler tavırda bulunmaması parlamento dışından aday gösterilmesi yönteminin benimsenmesinde etkin oldu. Seçim sürecinde partilerden aday çıkmışsa da alınan gayri resmi grup kararları diğer adayların seçilmesini engelledi.

Sezer’in Cumhurbaşkanlığı siyasi çevrelerce, özellikle Başbakan Ecevit’in beklediği yönde bir seyir izlemedi. İlk ve belirgin Çankaya-Hükümet tartışması kendisini “rektör adayları krizinde” gösterdi. 17 Temmuz 2000’de Cumhurbaşkanı rektör adayları listesini imzalamadı. Bunu, İrtica Yasaları olarak bilinen bazı yasaların

517 Muradoğlu, a.g.e.,s. 170 518 http://www.turkhukuksitesi.com/makale 351.htm 09.08.2006 519 http://radikal.com.tr/haber.php?haberno=199899 12.10.2006 520 http://www.ozgurpolitika.org/2000/04/27/allhab.html 01.05.2006 521 http://www.igmd.org/abdoc/2000ilerlemeRaporu.rtf 01.05.2006

KHK şeklinde gönderilmesi gerekçesiyle iadeleri522 ve bankalarla ilgili kararnamelerin hükümete iadeleri izledi. Hükümet-Cumhurbaşkanı arasındaki siyasal kriz, 19 Şubat 2001 MGK toplantısında “iktisadi kriz”le sonuçlandı.523

Ecevit, Gül, Erdoğan hükümetleri döneminde cumhurbaşkanlığı yapan Sezer, toplam 53 yasayı meclise geri göndermiş,524 16 yasa hakkında iptal isteminde bulunmuştur.525 2002 seçimlerine kadar Ecevit ile demokratikleşme tartışması yapan Sezer bu tarihten sonra AKP ile laiklik tartışmasını ön plana çıkaracaktır.526

3.1.8. 11. Cumhurbaşkanı Seçimi Üzerine Bir Değerlendirme

1999 seçimleri sonucunda ortaya çıkan “koalisyon hükümeti”nin almış olduğu radikal kararların toplum tarafından benimsenmemesi ve ekonomideki çöküntü meclisin erken seçim kararı almasına sebep olmuştur. 3 Kasım 2002’de yapılan seçimlerde, kayıtlı seçmenin %79.1’i oy kullanmış, seçime katılan 18 siyasal partinin yalnızca ikisi seçim barajını aşmayı başarmıştır. AKP %34.3 oy oranıyla 365, CHP %19.4 oy oranıyla 177 milletvekilliği kazanmıştır.527 3 Kasım seçimleri sonucunda 50 yıl aradan sonra iki partili sisteme dönülmüş ve 15 yıl aradan sonra tek parti hükümetine kavuşulmuştur. 1990’larda hüküm süren bölünmüş ve parçalanmış partiler sistemi sona erip, siyasal iktidar ve krizle mücadele açısından önem taşıyan iki partili yapıya dönüşüm gerçekleşmiştir.528 Parlamento yapısının istikrara kavuşması ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin seçim devresine denk gelmesi, hükümetin kuruluşundan itibaren cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinde tartışılmasına, seçim tarihi yaklaştıkça da tartışmaların yoğunlaşmasına sebep olmuştur.

Mayıs 2007’de yapılacak 11. cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinde yapılan tartışmalar birkaç boyutta ele alınmakta ve siyasal ve toplumsal birçok olayla ilişkilendirilmektedir.

522 Hürriyet, 23 08.2000 Sezer, “Cumhurbaşkanının hükümetin noteri olmadığı …” açıklamasını

yapacaktır.

523 Akşin, “Siyasal Tarih…,s.179-180

524 Nisan 2006 tarihine kadar olan dönem. http://www.ntvmsnbc.com/news/371649.asp 12.10.2006 525 Temmuz 2005 tarihine kadar olan dönem. Cumhurbaşkanlığı Tarihi, s.315,321

526 http://radikal.com.tr/haber.php?haberno=199899 12.10.2006 527 Buran, a.g.e., s. 579

528 Birol Akgün, Orhan Gökçe, Süleyman Karaçor, “3 Kasım Seçimleri Anatomisi”, Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Çizgi Yayınları,Yıl:2, Sayı:4, Ekim 2002, s.36

İktidar partisinin ve muhtemel cumhurbaşkanı adaylarının muhafazakar kimlikleri, laik Cumhuriyet’in simgesi cumhurbaşkanlığı makamının Çankaya’nın Atatürk ile özdeşleşen kurumsal niteliğini gölgeleyeceği, devletin böyle bir krize dayanamayacağı, askerlerinde devreye girmesi ile demokrasinin rayından çıkacağı iddiaları529 cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarının boyutunu ideolojik çerçevede şekillendirmektedir. Cumhuriyet Türkiye’sinde hakkında en fazla konuşulan problem alanlarından biri olan din-politika ilişkisidir. Çok partili hayata geçişle birlikte laiklikle ilgili tartışmalar alevlenmiş, laikliğin tehdit altında olduğu endişesi zaman zaman demokratik süreci kesintiye uğratan otoriter müdahalelerin gerekçeleri arasında gösterilmiştir.530

Tartışmaların bir diğer boyutu da meclisin yapısı ile ilgilidir. “%34.3 oy oranıyla, parlamentonun %68.37 çoğunluğuna sahip olan bir partinin cumhurbaşkanını seçmesi durumunda, seçilecek cumhurbaşkanının halkı temsil edemeyeceği, bu bağlamda demokratik meşruiyet sorununu ortaya çıkaracağı” dile getirilmektedir.531

Cumhurbaşkanının meşruluğunun tartışıldığı bu ortam Meclisin meşruluğu sorununun geri plana atılmasına sebep olmaktadır. Yönetimde istikrar adına temsil adaleti konusunda seçim sisteminin zafiyeti demokrasi açısından daha dikkate değer bir konudur. Seçim sisteminde yapılacak bir düzenleme hem demokrasiye hem de meclisin ve onun seçeceği cumhurbaşkanının meşruluğuna katkı sağlayacaktır.

Cumhurbaşkanlığı seçimini AKP’nin ağırlıklı olduğu yeni meclisin yapacak olması, parti kimlikli cumhurbaşkanlarının parlamenter sistemin gereklerinden olan “tarafsız cumhurbaşkanlığı ilkesi”ne aykırılığı, bu bağlamda cumhurbaşkanının siyasal partilerin uzlaşması ile seçilmesi gereği üzerinde durulmaktadır. Bu durumun bilinç altında “devlet iktidarı ve siyasal iktidar” arasındaki kadim mücadelenin şekli boyutu olan yüksek yargı veya silahlı kuvvet mensuplarını parlamentodaki seçilmiş vekilleri by-pass ederek bu makama taşımak değilse demokrasiye katkı sağlayacaktır. Nitekim demokratik sistemlerde parlamento dışından aday aramak demokrasi dışı odakların

529 Derya Sazak, “Çankaya ve Seçim” Milliyet, 5 Ocak, 2006

530 Mustafa Erdoğan, Demokrasi Laiklik ve Resmi İdeoloji, Liberte yay., Ankara, 2000, s.259. 531 Güneri Civaoğlu, “Yanlış Depar”, Milliyet, 15 Haziran 2005

amaçlarına hizmet edecektir.532 Her hal ve şartta halkın kendi adına iktidarı teslim ettiği parlamento üyeleri içinden birinin bu makama seçilmesi meşru ve demokratik olanıdır.

Cumhurbaşkanlığı için yapılan tartışmalar bir yana, mevcut hukuki ve siyasal şartlar iki olasılığı gündeme getirmektedir. Bunlardan birincisi; cumhurbaşkanını mevcut meclisin seçmesi, İkincisi; “erken seçim” yapılarak, yeni oluşacak meclisin cumhurbaşkanını seçmesi.

Meclisin mevcut şartlarla seçime gitmesi durumunda, iktidar partisi liderinin Çankaya’ya çıkmasına, hem muhalefet partisinden, hem parti içinden, hem sistemin zinde güçlerinden hatta yurt dışından bile rejim hasar görür endişesiyle tepki gelmektedir.533

AKP liderinin ya da AKP’li birinin cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda, yapılan genel seçimler sonrasında oluşacak meclisin yapısı iki içinden çıkılmaz olası sorunu beraberinde getirmektedir. Birinci olasılık, cumhurbaşkanının içinden çıktığı siyasal partinin çoğunluğu sağlaması durumunda, yürütme kuvvetinin cumhurbaşkanının eline geçeceğidir. Cumhurbaşkanlığına AKP’li birinin seçilmesi, tüm güçlerin tek kişide ya da AKP çatısı altında toplanması sonucunu doğuracaktır. Yasama AKP’nin, yürütme AKP’nin, cumhurbaşkanlığı da AKP’nin eline geçerse, cumhurbaşkanının atayacağı yüksek yargıçlar ve rektörler aracılığı ile Türkiye’nin kamu erkinin öteki kesimlerine de AKP hakim olacaktır.Bu durum, Bayar’ın ve Özal’ın cumhurbaşkanlığı döneminde yaşanan tartışmaların tekrarı anlamına gelecektir. Buna ilişkin olarak yapılması gereken olumsuzluklardan birini tercih etmek değil cumhurbaşkanlığı makamını sembolik düzeye getiren anayasal düzenlemeleri yapmaktır.

İkinci olasılık, cumhurbaşkanının içinden çıktığı partinin seçimler sonrasında çoğunluğu sağlayamaması durumunda, muhtemel cumhurbaşkanı-hükümet çatışmalarını beraberinde getireceğidir. Bu durum iktidar ikiliğine sebep olacaktır. Bunun yanında, parti liderlerinin Çankaya’ya çıkması, lider eksenli siyasi parti yapılanması sebebiyle siyasi partide bölünme sürecini başlatacaktır.534 Özal ve Demirel’in cumhurbaşkanı seçilmesi merkez sağın çözülmesi ile sonuçlandı. Bu

532 Tanju Tosun, Sine-i Millet ya da İmkansızın Siyaseti, Yeni Şafak, 22 Aralık 2006 533 Hurşit Güneş, “2006’ya Girerken Siyasette Kritik Yıl”, Milliyet, 5 Ocak 2006 534 Enis Berberoğlu, Damdan Düşen Anlar”, Hürriyet, 7 Mayıs 2006

şartlarda cumhurbaşkanlığı siyasal parti istikrarını da etkiler hale gelmektedir. Özal’ın Çankaya’ya çıkması ile arkasında bıraktığı isimlerin uzlaşarak gelecek lideri seçmelerini arzu etse de çıkan 18 lider adayı arasındaki uzlaşmazlık Özal’ın partiyi Çankaya’dan yönetmesi ile sonuçlanmıştır. Yani 1989 Özal’ın Çankaya’ya çıkışı partinin dağılmasının miladını oluşturmuştur. AKP içindeki gruplaşmaların varlığı da bu sonuçları olası kılmaktadır. Bu nedenle Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması sonrasında parti içindeki bölünmeler derinleşerek dağılma sürecine girebilecektir.535 Nitekim AKP, aşırı milliyetçilerden, Anavatan partisi liberallerine kadar uzanan görüşler yelpazesinin koalisyonudur.536 Parti içinde bölünmeler, siyasal yapısının istikrarsızlığının kaynağı olarak gösterilen bölünmüş parlamentolara sebep olacaktır. Bu durum lidere bağımlı olarak işleyen siyasal partiler yasasında değişikliği zorunlu kılmaktadır.

AKP’den birinin ya da genel başkanın muhtemel cumhurbaşkanı seçilmesi rejim tartışmalarına neden olmaktadır. Cumhurbaşkanı üzerindeki tartışmalar, ülkenin güç odakları arasındaki iktidar mücadelesine dönüşmektedir. Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri, laik lobi ve bunun güçlü oyuncuları olan askerler ve cumhurbaşkanı ile hükümet arasında irade çatışması(muhafazakar kesim ile Kemalist kesim), Erdoğan’ının itibar ve otoritesini sarsacaktır. AKP’nin “gizli bir anayasa”ya sahip olduğu ve rejimi sinsice islamileştirdiği iddiaları, cumhurbaşkanlığı önemli bir kriz meselesi.537 Bu Çankaya’nın AKP’ye bırakılmaması gereken yaşamsal bir kale olarak telakki edilmesine, derin simgesel anlamları olan bu makamın gelenek dışı bir seyir izlemesi bazı önemli siyasal kurumların ve etkili kesimlerin rejim değişikliği şeklinde yorumlamasına sebep olmaktadır.

Amerikalı bir diplomat cumhurbaşkanı seçimi üzerine “Genelkurmay, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına yeşil ışık yakmaz. Cumhurbaşkanlığı seçimi, …siyasal istikrar açısından Washington’u ilgilendiren konular arasında geliyor538 şeklindeki ifadesi cumhurbaşkanlığı seçimlerinin uluslararası boyutunu yansıtması açısından önem arz etmektedir.

535 Enis Berberoğlu, Damdan Düşen Anlar”, Hürriyet, 7 Mayıs 2006, Erdoğan’ın liderlik sorununa ilişkin

açıklamaları için bkz Milliyet, Hürriyet, Sabah 13-15Kasım 2006

536 Metin Minur, “Dönüm Noktasına Gelindi”, Milliyet, 19 Mayıs 2006 537 Hasan Cemal, “Çankaya Senaryoları”, Milliyet, 12 Nisan 2006 538 Hasan Cemal “Çankaya İçin Uzlaşın Önerisi” Milliyet, 19 Mayıs 2006

AKP’nin temsil ettiği “ılımlı İslam modeli” ile buna karşı ordu etrafında toplanan “laik cumhuriyet modeli” arasındaki çatışmanın şekillendireceği cumhurbaşkanlığı seçimi tarafların neyi göze alabileceklerine bağlı olarak sonuçlanacaktır. Bu anlamda AKP’nin izlediği politikalar özellikle ordu ve komuta heyeti ile kurduğu ilişkiler gelecekteki cumhurbaşkanının kim olacağı sorusuyla bağlantılı görülmektedir.539 Erdoğanın ya da AKP’li birinin cumhurbaşkanı olmasına yönelik toplumsal muhalefetin medya yoluyla yaygınlaştırılması ve siyasal ve bürokratik kanattan gelen engelleme çabaları AKP ve liderini yıpratacak Çankaya için yaratılan senaryolar AKP’yi istemediği bir tercihe zorlayabilecektir. Bu bağlamda tarafların üzerinde uzlaşabilecekleri bir ismin öne çıkması muhtemel görünmektedir. Sonuç olarak bu seçimin sonucunu tarafların; siyasal pazarlıkları, tavizleri ve dirençleri belirleyecektir.

539 Seyfi Öngider, a.g.e.,s. 191-195

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Klasik parlamenter sistemlerde standart bir süreci yansıtan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 1909’dan itibaren, parlamenter sistemi tecrübe eden Türkiye’de “devlet krizine” dönüşmesinde; anayasal, siyasal, kültürel ve tarihsel öğelerin belirlediği “cumhurbaşkanı anlayışı” belirleyici rol oynamaktadır. Cumhurbaşkanına siyasal sistem içinde atfedilen “devletin başı rolü” O’na farklı siyasal roller yüklerken, hukuksal düzenlemelerin dışında fiili durumların ortaya çıkmasına, toplumun siyasal kültüründe batılı sistemlerdeki devlet başkanı imajından farklı bir imajın doğmasına sebep olmuştur.

1923 yılından itibaren farklı anayasal düzenlemeler, siyasal ve sosyal şartlar altında gerçekleşen cumhurbaşkanı seçimlerinde ortak olan nokta, kişiler ve kurumların karşı karşıya kalmalarıdır.

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Seçimleri

Anayasal olarak düzenleniş itibarı ile 1960 yılına kadar, uygulanan cumhurbaşkanlığı seçim sisteminin basit ve sorun teşkil etmeyen bir özelliğe sahip olduğu söylenebilir. 1950’ye kadar aynı zamanda cumhurbaşkanlarının parti başkanı olması ve partilerle ilişkilerini kesmemeleri ciddi bir tartışma konusu yapılmışsa da bu dönemde siyasete tek partinin hakim olması, dönemin koşulları ve başkanların tarihi kişilikleri seçimlerde sorun yaşanmasını engellemiştir.

1961 Anayasa’nın cumhurbaşkanlığı kurumunu klasik parlamenter sisteme uygun, sembolik olarak düzenlemiş olmasına rağmen, sivil ve askeri güç odaklarının iktidar mücadelesine konu olması açısından önem arz eder. Bu dönemde yaşanan cumhurbaşkanlığı mücadelesinde, cumhurbaşkanına tanınan yetkilerden çok Türk siyasal kültürü ve ordu faktörü etkin rol oynar. Silahlı Kuvvetlerin siyasal yapıda egemen rollerinin cumhurbaşkanlığında temsil olunması, devlet ve milletin silahlı kuvvetlerce temsil olunması geleneğinin bir uzantısıdır. 1960 askeri darbesinden sonra, rejimin kilit noktalarını elinde tutmanın yollarını arayarak siyaset dünyasında yerini arayan ordu,540 “ideolojik devletin kalesi” olarak algılanan cumhurbaşkanlığı makamını

540 Akşin, a.g.e., s.227

elinde tutmanın541 mücadelesini vermektedir. Kendisini ulus ve ülkenin gerçek sahipleri olarak gören TSK askeri profesyonellik nedeniyle bu duygusunu cumhurbaşkanlığı ile özdeşleştirme yoluna gitmektedir.542

Bu döneme damgasını vuran bir gerçek de Çankaya’ya çıkmanın bir yöntemi olarak darbelerin gündeme gelmesidir. Her cumhurbaşkanlığı seçim süreci, darbe söylentileri ile şekillenmiştir. Her darbenin arkasından yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri siyasal ortamı daha da gerginleştirirken kural dışı uygulamalara da sahne olmuştur. 1961 Anayasası sonrası dönemde cumhurbaşkanlığı silahlı kuvvetler için en üst makam ve ihtilalcilerin güvenliklerini sağlamaya yönelik işlev görmüştür. Nitekim, 1961, 1966 ve 1973 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, cumhurbaşkanı seçilen Cemal Gürsel, Cevdet Sunay ve Fahri Korutürk asker kökenlidir. Sivil–asker çatışmasına sahne olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dahi sivil mücadelesi askerler üzerinden yürütülmüştür.

Asker ve sivilin Çankaya’ya bakış açılarının farklılıkları krizin kapısını aralayan bir başka gerçektir. asker öteden beri, rejimle ilgili kendi bakış açılarına kendi duyarlılıklarına uygun bir kişinin cumhurbaşkanı olmasından yanadır. Bu seçimde söz sahibi olduğuna inanır. Bunda devletin kuruluşunda oynadığı rolün etkisi vardır. İsmet İnönü milli mücadeleyi “ordu ihtilali” olarak değerlendirirken bu tarihsel gerçeğe işaret etmektedir. Ordu ulus devletin ve cumhuriyetin kurucusudur. Sonraki süreçte de devlet ve ülkenin asıl sahibi olarak kendisini görmeye devam edecektir.543