• Sonuç bulunamadı

2.1. TÜRK TARİHİNDE DEVLET BAŞKANLIĞI

2.3.5. Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanı Seçilmesi

2.3.5.1 Bayar Dönemi Siyasal Hayat

Cumhurbaşkanı olmasının ardından şekil şartını yerine getirerek partisinden istifa eden Bayar, DP’yi uzaktan yönetmeye devam etmek istemişse de başbakan Adnan

234 Mangırcı, a.g.e., s.45

235 Özdemir, Ordunun Olağandışı…, s.132 236 Toker, a.g.e., s.21

237 Özdemir, Ordunun Olağandışı …, s.135-137

238,R. Salim Burçak, On Yılın Anıları (1950–1960), Nurol Yayınları, Ankara, 1998, s.50 239 http://radikal.com.tr/haber.php?haberno=199703 28.09.2006

240 Feroz Ahmad, Bedia Turgay Ahmad, Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi (1945-1971), Bilgi Yayınları, Ankara 1976, s.70

241 http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2006/ocak/08/izdüsüm.html 08.09.2006 242 Ahmad, a.g.e., s.48

Menderes’in partiye ve politik hayatta hakim olması cumhurbaşkanının politik sahneden çekilmesi sonucunu doğurmamış ülke iki liderin etkinliğinde yönetilmeye devam edilmiştir.

Bayar’ın cumhurbaşkanı seçilişinin hemen arkasından gerçekleştirilen en önemli olay, Ordu üzerinde İnönü’nün etkisini kırmak amacıyla ve yeni hükümete karşı darbe söylentileri üzerine TSK’nın üst kademesinde yaptığı tasfiye işlemidir.244 Ordu içindeki diğer önemli tasfiye işlemi de Ocak 1958’de yaşanmıştır. Bu tasfiye işlemi ordu içinde oluşan cuntaların örgütlenmelerine sebep olmuş, o dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel bu cuntanın başına getirilmiştir. Ancak ordu içinde cuntacılıktan haberdar olan DP, yaş haddinden dolayı Gürsel’i emekliye ayırmış, bunun üzerine Gürsel tarafından Milli Savunma Bakanı’na gönderilen “muhtıra benzeri bir uyarı mektubu” hükümet tarafından ciddiye alınmamıştır.245

Sonuç olarak DP iktidarının, partizan bir ordu politikası izlemesi çok sayıda ordu mensubunun muhalefetle işbirliği yapmasına sebep olmuştur.246

1950’den sonra iktidar değişmiş, mecliste birden fazla parti bulunmasına rağmen tek parti döneminde olduğu gibi meclis çoğunluğuna hakim Demokrat Parti, devlet mekanizmasını dilediği gibi idare etmiştir. Her üç devirde de, 1924 Anayasası fiilen askıda kalmıştır. Sonuç olarak, 1921 ve 1924 Anayasalarının kurduğu sistem her ne kadar, kişisel iktidarı önlemeye yönelik prensipleri öngörse de; Atatürk, İnönü, Bayar ve Menderes dönemleri şahsi idareye sahne olmuştur.247

1957 genel seçimlerinden sonra Bayar’ın seçmen topluluğu içinde azınlığa düşmüş olması, DP’nin oyları ile seçilmiş olması ve Bayar’ın o dönemde devlet başkanının tarafsız olamayacağını içtenlikle vurgulaması siyasi gücünü zayıflatmıştır.248

27 yıllık CHP iktidarından sonra gelen 10 yıllık DP iktidarı sonlara doğru tek parti iktidarına yönelmiş karşısında geniş bir toplumsal muhalefetin doğmasına sebep olmuştur. Özellikle askeri bürokraside karşılığını bulan muhalefet DP iktidarının yıkılışını kolaylaştırmıştır.

244 http://www.aygazete.com/?22612 10.09.2006 245 Mangırcı, a.g.e., s.48-49,52

246 Özdemir, Ordunun Olağandışı…, s.150 247 Aldıkaçtı, a.g.e., s.231

İktidarla-muhalefet arasındaki ilişkileri kopma noktasına, siyasi kamplaşmaları geri dönülmez hale getiren ve dolayısıyla DP iktidarının sonunu hazırlayan gelişmelerden en önemlisi de mecliste kurulan “Tahkikat Komisyonu”dur. Meclis içi ve dışı tüm muhalefeti hemen her türlü siyasal faaliyetten men etmeyi hedefleyen Tahkikat Komisyonu orduyu, üniversiteleri ve halkı sokağa dökmüştür.249

Sonuç olarak, 1921 ve 1924 Anayasaları döneminde Cumhurbaşkanlarının önemleri, anayasadan değil, meclis çoğunluğundan ve cumhurbaşkanlarının tarihsel kişiliklerinden kaynaklanmıştır. Dönemin kişisel iktidara eğilimi demokratik kurumsallaşma yetersizliği ve toplumun otoriter yönetimlere ve karizmatik, kişisel, olağanüstü otoritelere karşı hoşgörüsü etkin olmuştur.250

Anayasada her ne kadar meclis hükümeti öngörülmüşse de, uygulamada, meclisin yürütme karşısında fazla ağırlığı olmamıştır. Yürütme üstünlüğü, çok partili dönemde de devam etmiş, meclis bu gücünü, tek parti döneminde cumhurbaşkanının, iki parti döneminde cumhurbaşkanı ve başbakanın devlet faaliyetlerine hakim olması nedeniyle kullanamamıştır.251

249 http:/www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/II11pdf 01.05.2006 250 Ahmet Taner Kışlalı, Siyasal Sistemler, İmge Kitapevi, Ankara, 1991, s.225

251 N. Kemal Öztürk, “Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Geleneği ve 1982 Anayasasındaki Düzenlemenin

2.4. 1961 ANAYASASI DÖNEMİ

1950-1960 dönemi sonlarına doğru, meclis çoğunluğunun baskı aracı olarak kullanılması, 27 Mayıs 1960’ta ordunun ülke yönetimine el koyması ile sonuçlanmış,252 Milli Birlik Komitesi, 12 Haziran 1960’ta Anayasa değişikliği ile kendi yönetimine hukuki bir zemin sağlamıştır. Buna göre, 1924 Anayasası ile TBMM’ne ait yetkiler MBK’ne devredilmiş, MBK Başkanı da devlet başkanı olarak kabul edilmiştir.253 Kurucu Meclis’in hazırladığı Anayasa, 9 Temmuz 1961’de halk oylaması ile kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.254

2.4.1. Devletin Yapısı ve Hükümet Sistemi255

Anayasa’nın 1. maddesinde “Türkiye Devleti Cumhuriyettir” 2. maddesinde cumhuriyetin nitelikleri sayılarak, devletin başı ve yasama organı üyelerinin bu makama ırsiyet-veraset yoluyla ve ömür boyu değil, seçimle ve belli süreler için geleceğini belirterek “hükümet şeklini” ifade ettiği gibi “devlet sistemi”nin de cumhuriyet olduğunu ifade etmiştir. Seçimle gelmenin istisnaları, Cumhuriyet Senatosundaki kontenjan senatörlüğü ve tabi senatörlüklerdir.256

Anayasanın 6. maddesi “Yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde, cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından yerine getirilir” hükmüyle yürütme “yetki” olarak değil “görev” olarak ifade edilmiştir.

1961 Anayasası, yasama ve yürütme ilişkileri açısından, kuvvetler ayrılığı ve fren-denge sistemi çerçevesinde “parlamenter hükümet” sistemi öngörmüştür.257 Erdoğan’a göre bu, monarkın yerine seçilmiş cumhurbaşkanının geçirilmiş olduğu “Westminster tipi” bir parlamenter hükümet sistemidir.258

252 Gözübüyük, a.g.e., s. 126 253 Öztekin, a.g.e., s.405

254 Atar, Türk Anayasa Hukuku…, s. 27

255 Dar anlamda cumhuriyet hükümet şeklini ifade ederken devlet başkanı ve devlet organlarının seçimle

ve belli süreler için göreve geldiği “hükümet şeklini” ifade ederken geniş anlamda cumhuriyet egemenliğin toplumun tümüne ait olduğu “devlet şeklini” ifade eder. http://turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=2283 08.09.2006

256 Tanör, Osmanlı-Türk…, s.388, Cumhuriyet Senatosu, üç tür üyeden oluşmaktadır. Tabi üyeler,

Cumhurbaşkanınca seçilen üyeler, genel oyla seçilen üyeler. Geniş bilgi için bkz. Cem Eroğul, Türk

Anayasa Düzeninde Cumhuriyet Senatosunun Yeri, AÜSBF Yayınları, Ankara, 1997, s.20-40 257 Atar, Türk Anayasa Hukuku…, s.28

1961 Anayasasına kadar olan dönem, iktidarın belli kuvvetlerde birleşmesi şeklinde belirmiş tek partiden, çoğunluk grubundan ya da iktidar partisinden güç alan odakların etkinliğine sebep olmuştur. Bu sebeple 1961 Anayasası devlet iktidarının ve egemenliğin kullanılmasını çeşitli organ ve kurumlar arasında dağıtmıştır. cumhurbaşkanı bu kurumlardan biridir.259 Çoğunluğun tahakkümüne karşı çoğulculuk prensibini yerleştirmeye çalışmış, ülke yönetimine Bakanlar Kurulu haricinde özerk kuruluşları,260 devlet bürokrasisini ve özellikle MGK mekanizması ile askeri bürokrasiyi siyasal sistem içine dahil etmiştir. Meclis çoğunluğu ile milli egemenliği eş tutan, bütüncül egemenlik anlayışına ve onun sonucu olan “güçlü yürütmeye” tepki261 olarak millet egemenliğinin kullanılmasına seçimle gelmiş ya da gelmemiş başka yetkili organlar dahil edilerek, devlet içinde adeta “iktidarlar konfederasyonu” oluşturulmuştur.

Anayasa, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosundan oluşan iki meclisli bir parlamento öngörmüştür. Cumhurbaşkanının meclisin kendi üyeleri arasından seçilmesi öngörülmüşse de Cumhuriyet Senatosuna cumhurbaşkanınca atanan üyelerin varlığı ile temsilci ve vekil olmayanlara cumhurbaşkanlığı yolu açılmıştır. Nitekim 1961’den sora seçilen cumhurbaşkanlarının ikisi kontenjan, biri de tabii üyelikten gelen, seçilmemiş asker kişilerden oluşmuştur.262

2.4.2. Cumhurbaşkanının Konumu

1961 Anayasasının 4. maddesi “Millet egemenliği Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır” hükmüyle Cumhurbaşkanı artık bu yetkili organlardan biridir ve kaynağını anayasadan alan devlet gücüne sahiptir.263 Anayasanın 6. ve 97. maddelerinde belirtilen “Yürütme görevi kanunlar çerçevesinde cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir.” ve “Cumhurbaşkanı devletin başıdır Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve milletin birliğini temsil eder.” hükmü cumhurbaşkanlığı kurumunun temel özelliklerini ve sistem içindeki konumunu belirtmesi açısından önemlidir. Yürütmenin başı olarak sahip olduğu tüm yetkiler

259 Bülent Tanör, İki Anayasa (1961–1982), Beta Yayınları, İstanbul, 1994, s.22-23 260 Atar, Türk Anayasa Hukuku…, s. 28

261 Karatepe, Darbeler…, s. 254

262 Eroğul, Türk Anayasa Düzeninde…, s.25 263 Turhan, Hükümet…, s.113

hükümet tarafından kullanılır. Buna karşılık devlet başkanı olarak sahip olduğu yetkileri kullanmada anayasal sınırlar içinde serbest hareket olanağına sahiptir.264

1961 Anayasası, Cumhurbaşkanının tarafsızlığını sağlamaya, seçileni meclisten nispeten bağımsız kılmaya, değişen siyasal çoğunluklar karşısında devlet üst yönetiminde sürekliliği sağlamaya yönelik düzenlemeler getirmiştir.265 Bu sebeple teorik olarak cumhurbaşkanının konumu, klasik parlamenter sisteme uygun olarak sembolik ve temsilidir. Cumhurbaşkanının görevi, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve milletin birliğini temsil etmektir. Yetkilerine gelince; yürütme yetkilerinin fiilen cumhurbaşkanı tarafından değil, fakat Bakanlar Kurulu eliyle kullanılacağını ifade edilmiştir. Çünkü, anayasada bir yandan, cumhurbaşkanının çıkaracağı bütün kararların başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanacağı, diğer yandan bu kararlardan doğacak sorumluluğun başbakan ve ilgili bakana ait olacağı öngörülmüştür. Ancak anayasanın açık hükmüne rağmen yalnızca cumhurbaşkanına tanınan ve pek mahdut sayılabilecek bazı yetkileri kullanırken, cumhurbaşkanı, başbakan ve ilgili bakan veya bakanların imzasına muhtaç olmadığı266 görüşleri de belirmiştir. Cumhurbaşkanının yasaları geri gönderme, yüksek yargıçları atama ve iptal kararlarını “karşı imza şartı”na rağmen tek başına kullanması parlamenter sistem mantığı açısından eleştiriye uğramıştır.267

Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri; yasama ile ilgili olarak; Cumhuriyet Senatosu’na üye seçmek, TBMM’ni olağanüstü toplantıya çağırmak, kanunları yayımlamak, millet meclisi seçimlerini yenileme, yasaları yayınlama ve meclise geri gönderme, antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak. Yürütmeye ilişkin; başbakanı atama, gerekli gördükçe Bakanlar Kurulu’na başkanlık etme, diplomatik temsilci gönderme ve kabul etme, başkomutanlığı temsil, Genelkumay Başkanı ve diğer general ve amiralleri atama, Milli Güvenlik Kuruluna başkanlık etme. Yargıya ilişkin olarak; kanunlar ve parlamento içtüzükleri hakkında Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açma, özel af ve yüksek mahkemelere üye seçmeyi öngörmüştür.268

264 http://politiccs.ankara.edu.tr/dosyalar/1978-4.pdf#search=%22ahmet%20Kerse 08.10.2006 265 Tanör, Osmanlı-Türk…, s.397-398

266 Özkan Tikveş, Anayasa Hukuku, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, İzmir, 1982,

s.181

267 Tanör, Osmanlı-Türk…, s.398

268 Tanilli, a.g.e., s.347-348 Anayasa Mahkemesine Cumhurbaşkanı iki, Millet Meclisi üç, Cumhuriyet

Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini tek başına kullanıp kullanamayacağı hususunda öğretide farklı görüşler belirmiştir. Bir gruba göre, parlamenter rejimlerde cumhurbaşkanına verilen görevler ve yetkiler ne olursa olsun, cumhurbaşkanı bunlardan sorumlu tutulamaz. Cumhurbaşkanının bütün kararları, başbakan ve ilgili bakanca imzalanır. Bu kararlardan başbakan ve ilgili bakan sorumludur.269 Teziç’e göre, “Bu dönemde anayasanın devlet başkanına vermiş olduğu, tek başına kullanabileceği tek yetki TBMM’ni ara verme ve tatil sırasında toplantıya çağırmaktır.270 Diğer bir grup ve genel kabul gören görüşe göre, Cumhurbaşkanı, hükümetin genel siyasetinin saptanması ve yürütmeye ilişkin görevlerinin yürütmenin başı olma sıfatı ile yaptığı işler karşı imza kuralına tabii iken devlet başkanı sıfatıyla yaptığı işlemleri tek başına yapabildiği271 yönündedir.

Cumhurbaşkanı parlamenter sistem gereği “sorumsuzdur”. Sorumsuzluğu onun bütün kararnamelerini “başbakan ve ilgili bakanlar”a imzalatmasını gerekli kılar. Cumhurbaşkanının imzası, bunlara devlet başkanlığının “sembolik” ağırlığını koymak, böylece devlet gücünün sürekliliğini ifade etmek içindir. Cumhurbaşkanının bütün yetkileri, yasama kuvveti önünde sorumlu Bakanlar Kurulu tarafından kullanıldığından, kendisinin tarafsız olarak partiler arasında çıkacak ihtilaflarda “hakemlik” yapması imkanı doğacaktır. Böylelikle 1961 Anayasası’na göre, cumhurbaşkanı, “tarafsız bir lider” kimliğini kazanmaktadır. Anayasa’nın yürütme organına getirdiği en büyük yenilik budur. 1961 Anayasasını hazırlayanlar, geçmiş tecrübelere bakarak, cumhurbaşkanının siyasal ilişkiler alanında “denge unsuru” olmasını sağlamak istemişlerdir.272 1982 Anayasası döneminde cumhurbaşkanlığının rolü, yürütme aleyhine denge sağlayan bir müessese olarak algılanmıştır.273

269 Tanilli, a.g.e., s.347-348 270 Sonat, a.g.e., s.56

271 Turhan, Hükümet Sistemleri…, s112-115 Cumhurbaşkanının tarafsız devlet başkanı sıfatı ile

yapabileceği işlemler; TBMM’ni olağanüstü toplantıya çağırma, Cumhuriyet senatosuna 15 üyeyi seçme, Millet Meclisi seçimlerini yenileme, yasaları yayımlama veya TBMM’ne geri gönderme, Başbakanı seçme ve atama, Anayasa Mahkemesine üye seçme, Anayasa Mahkemesine iptal davası açma, Askeri Yargıtay üyelerini seçme, bireysel özel af yetkisini kullanma.

272 Tikveş, a.g.e., s.184

2.4.3. Cumhurbaşkanının Seçimi

Anayasanın, Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında Cumhurbaşkanı seçme ve seçilme ilkelerine yönelik olarak; görev süresi, tahsili, meclis dışından aday gösterilmesi, halk tarafından seçilmesi tartışılmış274, ilgili madde şu şekilde kabul edilmiştir. “Cumhurbaşkanı, TBMM’ce275, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış, kendi üyeleri arasından, üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla yedi yıllık bir süre için seçilir; ilk iki oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, salt çoğunlukla yetinilir. Bir kimse arka arkaya iki defa cumhurbaşkanı seçilemez. Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisi ile ilişiği kesilir ve TBMM üyeliği sıfatı sona erer”. (madde 95)

1924 Anayasası’nın partizan ve özel tahsilli cumhurbaşkanına tepki olarak276 1961 Anayasası cumhurbaşkanının tarafsızlığına ilişkin olarak bütün önlemleri almıştır. Seçilme yeterliliğini özel koşullara bağlamış, üst üste iki defa seçilme yasağı konmuş, görev süresi yedi yıl ile sınırlanmış ve cumhurbaşkanı seçilecek kişinin partisi ile ilişiğini keserek “tarafsızlığı”nı sağlamaya çalışmıştır. Anayasa koyucular bir anlamda cumhurbaşkanının siyasal ilişkiler alanında “denge” öğesi olmasını sağlanmaya çalışmıştır. Cumhurbaşkanının, yasamaya, yürütmeye, iktidar ve muhalefet partilerine ve son olarak da siyasi partileriyle arasında olan ilişkilere yönelik olarak yansızlığının sağlanmasının yanı sıra görev süresi “yedi yıl” olarak belirlenerek, “kaydı hayat”la cumhurbaşkanlığının önüne geçilmiştir.277 İki defa seçilme yasağı, uzun dönem cumhurbaşkanlığında kalan kimsenin kişisel otorite kurması tehlikesini ortadan kaldırmaya yönelik düzenlemedir.278

Cumhurbaşkanında aranan yüksek öğrenim ve kırk yaşını doldurmuş olma şartı değerlendirildiğinde, genellikle olgunluk yaşı olarak kabul edilen 40 yaşını doldurmuş bulunması koşulu savunulabilirse de, yüksek öğrenim şartı aranması demokratik ilkelerle bağdaşamayacak bir niteliktir. Çünkü, demokrasinin temel ilkelerinden biri

274 Özdemir, Ordunun Olağandışı .., s.36-49 Temsilciler Meclisi üyesi Ahmet Karamüftüoğlu, yüksek

öğrenin yapmış olma konusunda ısrar etmiş, Anayasa Komisyonu sözcüsü Turhan Güneş bu görüşe karşı çıkmıştır. SBF tasarısında ve İstanbul Bilim Komisyonunca kabul edilen ve İsmet Giritli ve Alp Kuran’ın değişiklik önerisinde bulunduğu “Cumhurbaşkanının meclis dışından da seçilebilmesi önerisi kabul edilmemiştir.

275 Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesine yönelik değişiklik önergesi Raif Aybar,

İsmail Ulutaş, Suphi Doğukan ve Seyfi Öztürkten gelmiştir. Anayasa Komisyonu üyesi Bahri Savcı, Turan Güneş, Meclisçe seçilmenin yerinde olacağı konusunda görüş bildirmişlerdir. Özdemir, Ordunun

Olağandışı…, s.46-50

276 Tanör, Osmanlı-Türk…, s.397-398 277 Tanilli, a.g.e., s342-353

olan “kamu hizmetlerine” herkesin girebilme hakkını zedeleyici niteliktedir. Yüksek öğrenim şartının cumhurbaşkanı seçilebilme için aranmasında iki görüş ileri sürülmüştür, birincisi, cumhurbaşkanının bu görevinden sonra Cumhuriyet Senatosuna tabii üye olarak uyabilmesi, ikincisi ise, 1950-1960 yıllarında yüksek öğrenim yapmamış bir cumhurbaşkanının verdiği örnek olmuştur. Nitekim, cumhurbaşkanı tarafından seçilen Cumhuriyet Senatosu üyelerinde yüksek öğrenim şartı aranmamaktadır.279 Tanyol’a göre, yüksek öğrenim şartı getirilmesinde amaç, Bayar gibi yüksek öğrenim yapmamış olanların bir daha cumhurbaşkanlığına gelmesine engel olmaktır.280

Anayasa’da, cumhurbaşkanının TBMM tarafından ve kendi üyeleri arasından seçilmesi usulü kabul edilmesinde, cumhurbaşkanı seçimlerine demagojik cereyanların karışmasını önlemek, tarafsız ve itibarlı bir organ olması gereken devlet başkanı seçiminin kamuoyunda polemiklere yol açmasına engel olmak gibi nedenler etkin olmuştur.281 Gerek cumhurbaşkanlığı, gerek meclis başkanlığı seçimlerindeki oylamada anayasaca konulmuş olan çoğunluk sağlanamayıp tıkanıklık olursa, seçim kilitlenirse bunu açmanın yolunu gösterecek kural yer almamıştır. Nitekim, 12 Eylül’ün nedenleri arasında TBMM’deki bu kilitlenmeler gösterilmiştir.282 Cumhurbaşkanı seçiminde yüksek çoğunluklu yeter sayılarla sağlanmak istenen amaç, cumhurbaşkanının yalnız belli siyasal partinin değil, olabildiğince büyük bir çoğunluğun saygı ve güvenini kazanmış bir kimse olarak seçilmesini sağlamak ve meclisteki tesadüfe bağlı çoğunlukların etkisinden kurtarmak,283 devletin başını, geniş bir “siyasal uzlaşıya” dayandırmaktır. Ancak seçim yetersayılarının ilk aşamada üçte iki, ikinci aşamada salt çoğunlukta dondurulması, cumhurbaşkanı seçimlerinde kilitlenmeye sebep olmaktadır. Demokratik geleneklerin tam olarak yerleşmediği bir toplumda, siyasal partiler arasında her zaman uzlaşma ortamının yaratılamayacağı bir gerçek olarak durmaktadır.284

Cumhurbaşkanının görev süresinin ve seçilme anının yasama meclisinden farklı ve ayrı olmasının amacı da meclis çoğunluğunun daima kendi siyasal eğiliminden birini seçmesini önlemeye, seçimi meclislerden nispeten bağımsız kılmaya, değişen siyasal 279 Tikveş, a.g.e., s.179 280 Tanyol, a.g.e., s. 183 281 Tikveş, a.g.e., s.279 282 Velidedeoğlu, a.g.e., s.372 283 Türk Ansiklopedisi, …, s.262

çoğunluklar karşısında devlet üst yönetiminde süreklilik sağlamaya yöneliktir. 1961 ve 1966 cumhurbaşkanlığı seçimleri sorun oluşturmayacak kadar kolay olmuşsa da 1973 ve özellikle 1980 yıllarındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye için büyük bir kaos olmuş, ardından demokrasi kesintiye uğramıştır. 1961 Anayasası, cumhurbaşkanı seçimlerinden sonuç alınmasını, parçalı parlamentolarda imkansız kılacak kadar keskindir.285

Cumhurbaşkanının geçici olarak görevinden ayrılması durumunda ve makamın boşalması durumunda yenisi seçilinceye kadar Cumhuriyet Senatosu Başkanının vekillik edeceği öngörülmüştür. (AY: m. 100)

2.4.4. Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanı Seçilmesi