• Sonuç bulunamadı

1.2 Kentsel Dönüşüm Siyasetini Araştırmak İçin Kavramsal Çerçeve

1.2.2 Devletin yeniden ölçeklendirilmesi

Kapitalizmin krizlerine ilişkin tartışmalar 1970lerin ortasında ortaya çıkan ekonomik kriz etkisi ile dünyadaki ekonomik ve toplumsal değişimleri anlamlandırmak üzere ortaya çıkmıştı. Kapitalist devletlerin sınırları içinde sermaye birikimini kolaylaştırmak üzere nasıl ve neden yeniden yapılandığını ve bunun siyasal süreçlere etkisini açıklamak siyasal iktisatçıların temel gündemini oluşturuyordu. Önceki dönemde geliştirilmiş olan refah politikaları çözülmeye başlamış, devlet tarafından karşılanan toplumsal hizmetler, kamusal yatırımlar ve gayrimenkuller piyasa koşullarına tabi olmuş, sermayenin hareketini sınırlayan düzenlemeler çözülmüş ve yerlerine yeni yapılar oluşmaya başlamıştı. Devletler kaynaklarını piyasanın hareketini kolaylaştıracak ve destekleyecek toplumsal altyapıları geliştirmek üzere yeniden düzenlemeye başladı. Bu yeniden yapılanma sürecinde, küresel ekonomik ilişkilerin yönetim kapasitelerini geliştirmek üzere devletleri yeniden ölçeklendirmesine yönelik baskı yaptığını ortaya koydu (Brenner, 1999, 2003; Jessop, 1997; Keil, 1998). Bu tartışmalar, mekânın üretimine ilişkin düzenlemelere ilişkin yetkilerin uluslararası örgütlenmeler, merkezi hükümet ve yerel yönetimler arasında nasıl dağıtıldığını açıklamak üzere kullanılabilir.

1970lerde yaşanan küresel ekonomik kriz sonrasındaki düzenlemelerin kent ölçeğindeki yansımaları ile ilgili olarak, gelişen kent yönetimi yaklaşımı "yeni kentsel girişimcilik" (Harvey, 1989), kentin düzenlenmesine ilişkin değişen yasal ve kurumsal düzenlemeler de "yeni kentsel politikalar" (Cox, 1993) olarak tanımlanmıştı. Harvey'in 1989 yılında kentsel girişimciliğe ilişkin yazdığı etkili makalede, refah devleti politikalarının bir ürünü olan kent idareciliğinin yerini girişimciliğe bıraktığı tespitinde bulunur. Harvey kentsel girişimciliği, gelişmiş ülkelerin kentlerindeki sanayisizleşme, merkezi ve yerel yönetimlerin kemer sıkma politikalarına, piyasa ve özelleştirme mantığının geçerli olmasına ve merkezi yönetimin küresel para akışlarının kontrolüne ilişkin yetersizliğine bağlı olarak, yerel yönetimlerin pek çoğunun mecburen girmiş olduğu bir yönelim olarak tanımlar (Harvey, 1989). Harvey bu süreci yalnızca yerel yönetim kavramı ile açıklamayı yetersiz bulmuş ve yerel girişimciliğin temelini

oluşturan işbirlikleri ve koalisyonlara bakılması gerektiğini vurgulayarak, "yönetişim" süreçlerini dikkate almayı önermişti. Bu süreçlerle ilgili üç önemli iddiası vardı: girişimci kent yönetişiminin temelinde kamu-özel işbirliği olması; kamu-özel işbirliklerinin oluşturulma sebebinin girişimciliğin riskli ve spekülatif doğasından kaynaklanması; girişimciliğin belirli bir bölgedeki toplumsal ihtiyaçları karşılamak üzere değil, yatırım ve ekonomik gelişme öncelikli olarak mekânı üretmesidir (Harvey, 1989).

Brenner (1999), kentleri küresel sermaye hareketleri ile ulus devlet hiyerarşisi arasında farklı ölçekte güç ilişkilerinin kesişim noktaları olarak tanımlar (Brenner, 1999). Devletler, belirli şehirleri ya da bölgeleri yoluyla küresel yarış içinde yer alır ve bunun için devletin ölçeksel yapılanmasına ilişkin sürekli olarak deneme yanılma süreçleri geliştirilir (Brenner, 1999). Bunlara örnek olarak, bölgesel yönetimler, diğer bölgelerden farklı vergi ve yasal düzenlemelere tabi özel teşvik alanları, ülkeler arası ekonomik işbirlikleri, şehirlerarası özel işbirlikler gibi pek çok ölçekte yetki ve düzenleme bölgelerinden bahsedilebilir. Kent yönetişimi farklı yetki alanlarının, özel bölgelerin, devletin ve sermayenin farklı kurumlarının bir arada bulunduğu ve işlediği süreçlerden oluşur. Benzer biçimde Keil (1998) da yerel yönetimlerin ulus devletin bir türevi olmadığını ileri sürer. Ona göre, yerel yönetimler küresel ile yerel arasında bir buluşma alanı, yani küreselleşmenin yönetişim alanıdır (Keil, 1998).

2002’de Antipode dergisinde de neoliberal kentleşmeye ilişkin yapılan başta bahsedilen değerlendirmeler, devletin yeniden ölçeklendirilmesine ilişkin uluslararası deneyimin, neoliberal yeniden yapılanmanın ana unsurlarından biri haline gelmiş olduğundan bahseder. Ancak bu yeniden ölçeklendirme süreçleri ve oluşan düzenlemelerin yapıları coğrafi olarak farklılık göstermektedir. Bu farklılığın nedenlerinden biri, devletlerin önceki dönemlerden devraldığı uygulamalar ve kurumsal yapılanmalardır. Dolayısıyla bugünkü düzenlemelerin de bundan sonraki krizlerle oluşacak kurumsallaşma süreçlerinin coğrafi farklılaşmasında belirleyici olabileceği iddia edilmektedir (Brenner, 2003).

Düzenleme kuramı, bu kurumsal değişimlerin temel belirleyicisinin ekonomik ve siyasal alanın sermayenin gereksinimlerine göre uyarlanması olarak tarif eder. Ancak, Goodwin (2001), bu kurumsallaşma süreçlerinin coğrafi olarak ayırt edici farklılaşmalarını anlamak üzere yalnızca düzenleme kuramının yeterli olmayacağını, yerel özellikleri ve yerel ve ulusal kurumsal yapıların tarihsel gelişme dinamiklerini

de dikkate alma gerekliliğini vurgular. Nitekim düzenleme yaklaşımının ekonomik ve toplumsal düzenlemelerdeki değişimi açıklayan kavramsal çerçevesi, bu süreçlerin yerel ilişkilerde nasıl yeniden üretildiğini açıklamamaktadır. Bu doğrultuda gelişmeye başlayan, küresel ekonomik yeniden yapılanmanın kentsel süreçlerle ilişkisine ilişkin tartışmalar, kent siyasetine ilişkin gelişmiş olan kuramsal ve analitik çalışmaları da araştırma gündemine eklemeye başlamıştır (Goodwin ve Painter, 1997; Jessop, 1997; Lauria, 1999; Jessop, Peck, ve Tickell, 1999; Goodwin, 2001).

Özetle, Türkiye’deki kent siyasetini anlamak üzere, küresel sermaye akışlarının etkisi ile şekillenen ekonomi politikalarının kentsel düzenlemeye ilişkin yetki ve sorumlulukların devletlerin farklı ölçeklerindeki idari birimlerinin yetki ve sorumluluklarında ve bu idari birimlerin diğer uluslararası, bölgesel ve yerel kurumsal yapılarla kurdukları yatay işbirliklerinde değişimlere neden olduğu dikkate alınmalıdır. Nitekim KKDP’nin ortaya çıkışı ve gelişimi sürecinde farklı ölçekteki idari yapılarının değişim dinamikleri belirleyici olmuştur. Ancak, kent siyasetinin yalnızca bu perspektiften incelenmesi içinde yer alan aktörlerin davranışlarını anlamak üzere tek yönlü bir açıklamaya neden olabilir. Yerel ölçekteki ilişkilerin anlaşılması yalnızca idarenin ve ekonomik yapıların rolü ile ilgili değil, aynı zamanda mekânın üretimine ilişkin farklı aktör gruplarının bir arada hareket edebilmesini sağlayan ve güç ilişkilerini belirleyen kurallar ve değerler ile ilgili de açıklama yapmayı gerektirmektedir.