• Sonuç bulunamadı

Devlet Sektörüne ve Özel Sektöre Bakış

Demokrat Parti programında özel teşebbüs ile devlet teşebbüsü hakkında önemli bilgiler verilmekte; programın 43. maddesinde ekonomik hayatta özel teşebbüs ve özel sermayenin faaliyeti esastır, onun için özel teşebbüs ve sermayeye serbestlik ve güvenle çalışmak şartları ve yeni iş sahaları sağlanmalı, faaliyet sahaları iyice sınırları çizilmek şartıyla ifadesi ile;

438 İsmail Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, 7. baskı, Cem Yayınevi, İstanbul 1979, s.

362-363.

439 Mükerrem Hiç, a.g.e., s. 120.

440 Taha Akyol, Nurşen Mazıcı ile“Eğrisi Doğrusu”, CNN TÜRK TV, 11 Mayıs 2001. 441 M. Serhan Yücel, a.g.e., s. 242.

“Özel teşebbüs ve devlet teşebbüslerinin, yekdiğerine engel olmadan ve karşılıklı yardım sureti ile birbirlerini tamamlayıcı bir ahenk içinde çalışmalarının hem mümkün ve hem de faydalı olduğuna inanıyoruz” denilmekte; 45. maddesinde ise, devletin doğrudan doğruya girişeceği iktisadî teşebbüslerin mahiyetleri anlatılarak, (a) fıkrasında, “Özel teşebbüs ve sermayenin yetip erişemeyeceği, yeter ve yakın kâr görmediği için girişemeyeceği” iş alanlarında devletin bulunması gerektiği, (b) fıkrasında, “Devletin girişeceği iktisâdî işlerde, kazanç maksadından ziyade” hizmeti ön plânda tutmalı ve (c) fıkrasında da “Devlet işletmeleriyle benzerleri özel işletmeler, hiçbir surette birbirilerinden farklı muamele ve şartlar altında bulundurulmamalıdır” denilerek bu iki sektör arasında ayırım yapılmaması gerektiği ifadeleri yer almakta, 48. maddesinde de;

“Devlet tarafından kurulan ve programın 45. maddesinde yazılı vasıfları haiz olarak tesis edilmiş bulunan devlet iktisadî teşebbüsleri ve işletmelerin dışında kalan devlet işletmeleri, elverişli şartlarda özel teşebbüslere devredilmelidir”442 denilmektedir.

Demokrat Parti liderleri özel teşebbüsün gelişmesine önem vermiş ve liberal ekonomik politika yanlısı olduklarını her ortamda söylemişlerdir. Ancak o günün Türkiyesinde özel teşebbüsün elinde yeterli sermaye ve yetişmiş insan gücünün olmaması bu politikaların uygulanmasına imkân vermemiş ve karma ekonomi politikası uygulamak durumunda kalınmıştır.

İş Bankası’nın kurucusu ve Demokrat Parti hükümetleri döneminin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, İş Bankası’ndaki ve İktisat Bakanlığı dönemindeki faaliyetleri ve başarıları sebebiyle Atatürk’ün ve İsmet Paşa’nın güvenini kazanmış ve Atatürk tarafından göreve getirilen ilk sivil kökenli başbakan olmuştur.

Celâl Bayar İktisat Bakanlığı döneminde “Devletçilik“ politikası uygulamıştır. O dönemde özel sektör ve devlet sektörü kavramları ülkeyi yöneten insanların kafasında yoktur. Ülkenin kalkınması için devlet yatırım yapması gerekiyorsa, devlet yatırımı yapacak, sistem normale döndüğü zaman ve sermaye bulunursa liberalizme geçilecektir.

442 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasî Partiler, Arba Yayınları, İstanbul Kasım 1995, s.

Celâl Bayar ve İsmet İnönü el ele vererek 138 yabancı şirketi satın alıp, Düyûn-ı Umumiye’nin borcunu ödemiş, Merkez Bankası’nı kurmuş, 36.000.000 Dolar döviz, 26 ton da altın biriktirmişlerdir443. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren karma ekonomi daimî bir sistem olarak kabul edilmiş ve korunmuş, çeşitli uygulama hataları, hatta bazı çelişkili mevzuat olsa bile bu iki sektörün (devlet- özel) bir arada varlığı ve gelişmesi daima esas alınmış ama Atatürk devrinde ve İsmet Paşa iktidarında iç ve dış mecburiyetler onları devletçilik sistemine yöneltmiştir444.

İsmet İnönü ekonomi alanında devletçi düşünceye sahip bir devlet adamı olarak bilinmekle beraber, özel teşebbüs ile ilgili şu sözleri ilginç ve o günlere ışık tutması bakımından çok önemli ve açıktır;

“Bunları alabilecek özel sermaye memlekette vardı da, biz onlara bırakmayıp devlet olarak mı üstlendik? Keşke o özel sermaye bulunsaydı da, biz oraya yatırdığımız parayı başka yerde kullanabilseydik. Bu bir zorunluluk neticesidir. Ya yabancı şirketler devam edecekti, ya devlet alacaktı”445Celâl Bayar da 1946’da yaptığı bir

konuşmasında;

“Devletçilik ile iktisadî teşebbüsler daima muvâzî gitmeli, birbirilerini desteklemeli, baltalamamalıdırlar. Devlet kapitalizmi yapılanmamalı ve bu fert kazancına mâni olmamalıdır. Bizce esas olan, fert kazancıdır. Devletçilik memleketteki boşlukları bir an evvel doldurmak için on beş sene evvel elzemdi446diyerek özel sektörün de ekonomide mutlaka bulunması gerektiği kanaatindedir.

Celâl Bayar bir başka konuşmasında da;

“Atatürk zamanında devletçiliğimiz memlekete hizmet etmekti. İtiraf etmek lâzımdır ki bu iş böyle olmadı. Tamamen tersine döndü. Mesele, devletçilik prensibinde değil o prensibin tatbikindedir. Bundan dolayı Demokrat Parti devletçiliğe taraftardır. Yapılan fabrikalardan devlet kapitalizmi menfaatlanırsa bugünkü neticeler doğar. Bir

443 Taha Akyol, a.g.p.

444 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, cilt 1, s. 445 – 447. 445 Metin Toker, Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları, 2. kitap, s. 45. 446 Cumhuriyet, 30 Haziran 1946.

vatandaş fabrika yaptığı zaman, devlet sermayesi ile ona rakip olmamak lâzımdır447diyerek devlet sektörü ile özel sektörün bir arada uyum içerisinde çalışması ve aynı iş kolunda devletin özel sektöre rakip olmaması gerektiğini ifade etmiştir.

Yine Celâl Bayar, bir başka konuşmasında;

“Biz sosyalist değiliz. Fakat Adam Smith’in Manchester Liberal Okulunu da aynen kabul edemeyiz. Açık kapı politikası, memleketimizi müstemleke haline çevirir. Bir mübareze (her iki görüş hakkında mukayese) yapılırken kuvvetlerin muvazeneli olması esastır448diyerek karma ekonomiden, yani hem devlet sektörünün hem de özel sektörün eşit şartlarda olması gerektiği düşüncesini de ifade etmiştir.

Denilebilir ki; Demokrat Parti’nin devletçilikle ilgili hükümet politikası, devletçiliğin Türkiye’deki ilk icraatçısı Celâl Bayar’a göre, yeni devletçilik politikası özel sektör ile beraber bir orta yol üzerinde yürümelidir şeklindedir. 1950’den önce hemen hiç önem verilemeyen özel sektör, Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ile doğacak, büyüyecek ve gelişecektir.

Adnan Menderes 2 Haziran 1950’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmasında; Ekonomi ve malî görüşlerinin esasının bir taraftan devlet müdahalelerini en aza indirmek, diğer taraftan ekonomi alanında devlet sektörünü mümkün olduğu kadar daraltmak ve buna garanti vermek suretiyle özel teşebbüs sahasını mümkün olduğunca büyütmek olduğunu ve devlet tesis ve işletmeciliğini tabiatı ve mahiyeti icabı olarak yalnız ve yalnız özel teşebbüs ve sermayenin hiçbir surette ele alamayacağı işlere ve bir de aynı zamanda kamu hizmeti mahiyetinde olan ekonomik işlere yöneltmek olacaktır demiştir449. Adnan

Menderes sözlerini,

“Çünkü bize göre mülkiyet ve şahsî hürriyete dayanan bir iktisat rejiminde, iktisadî sahanın asıl olarak ferde veya şirket halinde hususî teşebbüse ait olması lâzımdır… Bundan böyle amme karakterini haiz olmayan sahalarda işletmeciliğe geçmeyeceğimiz gibi muhtelif sebepler

447 Vatan, 1 Temmuz 1946. 448 Hürriyet, 26 Mart 1949.

altında kurulmuş olan işletmeleri bir plân dahilinde elverişli şartlarla peyderpey hususi teşebbüse devretmeye çalışacağız”450 diyerek

bitirmiştir. Devlete ait bazı fabrikaların özel sektöre devredilmesi konusunda Adnan Menderes Meclis içinde ve dışında çok konuşmalar yapmış, aynı görüşlerini sık sık dile getirmiştir.

Celâl Bayar, 1 Kasım 1952’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açış nutkunda bu konuya da değinmiş;

“Devlet işletmelerinden hususî teşebbüse intikal ettirilebilecek karakterde görülenlerin, intikal şart ve şekilleri 3460 sayılı kanun hükümlerine göre tespit olunmuş bulunmaktadır. Bu kâbil işletmeler anonim veya limited şirketler haline dönüştürülerek hisse senetleri serbestçe satışa arz olunmak üzere, peyderpey hususî teşebbüse intikal ettirilecektir”451diyerek hükümetin bu konudaki çalışmalarına destek verdiğini ifade etmiştir.

Demokrat Parti hükümetleri, devletin elindeki fabrikaları özel sektöre devretme çalışmalarına ilk hükümetten itibaren başlamış, Muhlis Ete İşletmeler Bakanıyken özel sektöre devredilecek fabrikaların listesi hazırlanmış ve Bakanlar Kurulu’na sevk edilmiştir. Fakat bu listelerin uygulanmasının mümkün olmadığı ve satılığa çıkarılacak fabrikalara müşteri bulunamayacağı anlaşıldığından hükümet kısa bir zaman için bu işten vazgeçmiştir. 1951 tarihli bir gazete haberinde “Bu konuda çalışmaya yeniden başlanılacağı452 yazılacak, fakat yine başarılı olunamayacaktır.

Adnan Menderes de Celâl Bayar gibi liberalisttir ve özel sektörün gelişmesine fazla önem vermiştir. O da iktidarı süresince 1950’ye kadar olmayan özel sektörün oluşmasına ve gelişmesine önem vermiş fakat mevcut şartlar sebebiyle devlet ve özel sektörün bir arada yaşayıp gelişebileceği bir karma ekonomiden yana olma durumunda kalmıştır.

Demokrat Parti hükümetleri, parti programında yer almasına ve sık sık dile getirmelerine rağmen, devlet fabrikalarının özel sektöre satışında başarılı olamamıştır. Bunun başka sebeleri de olmakla beraber, bu aşamada fabrikaları

450 a.g.t.d., s. 137.

451 a.g.t.d., IX. dönem, 1 Kasım 1952, birleşim 1, oturum 1, cilt 17, s. 11. 452 Hürriyet , 28 Ağustos 1951.

gerçek değeri ile alabilecek özel sermaye henüz oluşmamış ve sermayenin teklif ettiği rakamlara da Demokrat Parti hükümetleri razı olmamışlardır.

Devlet fabrikalarının özel teşebbüse satışını gerçekleştiremeyen Demokrat Parti hükümetleri, özel teşebbüsü koruyucu tedbirler almış, sanayicileri teşvik etmiş, kredileri artırmıştır. Devlet bankalarının 1950 yılında özel sektöre açtığı kredi sadece 300.000.000 TL’yken, bu miktar 1960 yılında 7.500.000.000 TL’yi bulmuştur453 ki bu 13 misli bir miktardır ve özel sektörün geliştirilmesine büyük

önem verildiğini izah etmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti hükümetlerinin liberal ekonomi uygulamalarından rahatsızdır. Cumhuriyet Halk Partisi döneminin son Başbakanı Şemsettin Günaltay 1953 yılında, “Demokratlar ‘traktör satın alıyoruz’ diyorlar ama traktör anlaşmasını imzalayan benim, ithal edilmesine de benim zamanımda başlandı” demiştir454. Şemsettin Günaltay aynı konuşmasında;

“Esasen bunlar Marshall Yardımı ile temin ediliyor… Demokrat Parti parayla altınla buzdolabı, sefahat aletleri, lüks otomobiller alıyor. Yugoslavya’ya buğday satıp, oradan kibrit veya cam parçaları satın alıyorlar. Hayat pahalılığı almış yürümüştür. Liberalizm bize göre değildir… Vatandaşlarım; Allah’tan korkan, milletinden utanan ve çalışan kimseleri seçiniz”455 diyerek seçim konuşmasını sürdürmüştür. 1954-1957 yılları arasında özel sektörün sanayiye yatırımı 635.000.000 T.L, gayri menkule yatırımı ise 1.500.000.000 T.L’dir. 1957-1961 yılları arasında ise özel sektör yatırımlarının % 57’si konut yapımına ayrılmış, kredilerin önemli bölümü ticarete verilmiştir. 1956’daki bir sayıma göre memleketteki anonim şirketlerin % 71’i, limited şirketlerin % 90’ı ticaret alanındadır. Bu yıllarda her mahallede değilse bile her alanda milyonerler yaratılmıştır. Ticaret ve Sanayi Odaları’nın bir yetkilisi tarafından 1956’da bildirildiğine göre vergi dairesine beyanname verenlerin en az 200’ü, 1.000.000 Liranın üzerinde kâr etmişlerdir456.

İstanbul Sanayi Odası’nın kayıtlarına göre, asgari beş ve beşten fazla işçi çalıştıran ve bu odaya kayıtlı bulunan fabrika ve imalâthanelerin sayısı; mayıs 1952’de 752, mayıs 1954’de 1.416, mayıs 1955’de 618, mayıs 1956’da 1.838,

453 Cem Eroğul, a.g.e., s. 402.

454 Abdurrahman Dilipak, a.g.e., s. 188. 455 a.g.e., s. 188.

nisan 1957’de 2.076 olmuştur457. İstanbul Sanayi ve Ticaret Odası üyelerinin 1920’lerdeki yapısına bakıldığında, geniş bir ticaret kesimine karşılık küçük bir sanayici grubunun olduğu gözlenir. İlk sanayicilerden biri hatıralarında o dönemlerde Oda’nın kongresindeki otuz üyeden sadece beşinin sanayici olduğuna dikkat çeker. Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin (TÜSİAD) temsil ettiği firmaların şirketleşme tarihleri ile ilgili bir istatistikte, 1910-1919 döneminde 2 adet, 1920-1929 döneminde 6 adet, 1930-1939 döneminde 4 adet, 1940-1949 döneminde 9 adet, 1950-1959 döneminde ise 49 adet şirket kurulmuştur. TÜSİAD istatistiğine göre büyük holdinglerin ilk işe başladıkları yıllar 1950-1959 dönemidir. 2000’li yıllarda dahi halen faaliyetlerini sürdürmekte olan Akkök, Kutlutaş, Borusan, Bodur, Tefken, Enka, E.C.A, Profilo, STFA, Alarko, Akın, Deva, Tamek, Altınyıldız gibi holdingler, Demokrat Parti’nin özel sektöre verdiği değer ve girişimci yanlısı politikalarından dolayı büyümelerini gerçekleştirmişlerdir458.

İşadamı Vehbi Koç, Demokrat Parti ve Adnan Menderes’in liberal görüşleri ile ilgili olarak hatıratında; Menderes’in adını Demokrat Parti kurulduktan sonra duyduğunu ve iktidara geldikten sonra hükümetin oldukça liberal bir ekonomi anlayışıyla hareket ettiğini, ithalâtı serbest bıraktığını herkesin aklına gelen her malı ithal edince mal bolluğu kargaşası yaşandığını ifade etmiştir459. Vehbi Koç yine hatıratında Menderes’in özel sektöre bakışını ve desteğini,

“Ford’la temas için Amerika’ya giderken bana teşebbüsümüzü güçlendirici bir özel mektup yazıp, vererek ve diğer vesilelerle beni desteklediğini gösterdi ve her zaman dostça davrandı… Koç Grubu olarak, onun devrindeki gelişmelerimizi tıkamaya kalkmadı. Demokrat Parti iktidarı zamanında biz 35 yeni tesis ve şirketle büyümemizi sürdürdük460diyerek anlatmıştır.

Özel sabit yatırımların, toplam sabit yatırımlara oranı, 1955’de % 58, 1959’da % 54’dür. Kamu sabit yatırımlarının toplam sabit yatırımlara oranı ise, 1950’de % 39, 1955’de % 42, 1959’da % 46’dır. Özel yatırımların yıllık artışı

457 Tekin Erer, 1950-1957 İktisadî Hamleler, s. 79. 458 75 Yılda Çarkları Döndürenler, s. 70-71. 459 a.g.e., s. 177.

1950’de % 23,3, 1955’te % 6,1, 1959’da % 1,8’dir. Kamu yatırımlarının yıllık artışı 1950’de % 40,5, 1955’de % 0, 1959’da % 12,0’dır461.

Demokrat Parti hükümetlerinin ekonomik faaliyetlere müdahalesi, özel teşebbüsü sınırlamak ve kontrol etmekten çok onu teşvik etmek yolunda olmuştur. Bu sebeplerle Demokrat Parti devrinde sadece yukarıdaki yatırımların dağılımlarına bakarak devletçiliğin eskisi gibi sürdürüldüğünü söylemek yanlış olur. Aksine bu dönemde özel teşebbüs teşvik gördüğüne ve kamu yatırımları tamamlayıcılık vasfı taşıdığına göre, daha az yoğun bir karma ekonomi veya devletçilik rejimi uygulanmış olduğu fikri kesinlik kazanır. Bunun yanında cumhuriyetin kuruluşundan sonra ilk defa bu dönemde özel yabancı sermaye de teşvik edilmeye başlanmıştır. 1950 ve 1951 yıllarında çıkartılan kanunlar yeterli görülmediği ve yeterli seviyede özel yabancı sermaye akımı sağlanamadığı için, bu kere Amerika’dan uzmanlar getirtilerek, onların tavsiyeleri sonucunda, yeni ve diğer ekonomik faaliyet kollarında özel yabancı sermayenin teşviki için 6224 sayılı “Özel Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu” ile petrol alanında özel sektörün ve yabancı sermayenin teşviki ile ilgili 6236 sayılı kanun yürürlüğe konulmuştur462.

Benzer Belgeler