• Sonuç bulunamadı

Şor Destanları Ve Destancılık Geleneği

3. Şor Türkleri (Genel Bilgi, Sözlü Edebiyat, Destan ve Destan Geleneği)

3.3. Şor Destanları Ve Destancılık Geleneği

Şorlar, destan karşılığı olarak “gırtlaktan söylenen şarkı” anlamına gelen “kay” terimini kullanmaktadırlar. M. Ergun’un verdiği bilgilere göre; “nartpak,” “nıbak”, “narpak” ve “şörçek” terimleri de destan karşılığında kullanılmaktadır. Esasında narpak, nartpak, nıbak ve şörçek terimleri, efsane ve fıkra dışındaki uzun soluklu halk anlatmalarını adlandırmada kullanılan genel terimlerdir. Özellikle nıbak ve şörçek terimleri, zaman zaman şiir dışındaki bütün halk anlatmalarının ismi olarak kullanılırlar. Böyle durumlarda destanı, masal veya efsane gibi anlatmaya dayalı diğer türlerden ayırt etmek için Şor destancılık geleneğinde “kay şörçek” teriminin kullanılmasıyla da karşılaşırız.

Şor halk kültürü geleneğinde destan söyleyenler ile masal, efsane gibi anlatmaya dayalı türleri anlatanlar, farklı terimlerle adlandırılırlar. Masal, efsane türündeki metinleri anlatanlar için “nartpakçı” veya “nıbakçı” terimleri kullanılırken destan icracısına “kayçı” denildiği görülmektedir.

Kayçılar, destanları “komıs/komus” veya “kopus” adı verilen müzik aleti eşliğinde söylerler. Kopuz, hemen hemen bütün Türk dünyasının ortak müzik aletidir. Metin Ergun’un aktardığına göre, Şorlarda kopuzsuz destan söylenmez. Kayçı eline kopuzunu alarak oba oba, ırmak ırmak, tayga tayga dolaşıp, uzun kış gecelerinde bazen sabaha kadar, bazen da geceler boyunca halk karşısında destan söyler. Bayramlar, ziyafetler ve toylar kayçısız geçirilmez. Özellikle toylarda mutlaka kayçı bulunmalıdır; aksi durumda toy sahibinin toplum içindeki itibarı zedelenir. Eğer bir obaya kayçı gelmişse hemen yılkılar kesilir, kımızlar dökülür; yakın-uzak bütün akrabalar, bütün obalar davet edilir. Gündüz, yemekler yenilir, kımızlar içilir, akşam olunca kayçının etrafında halka halka sıralanıp oturulur ve eski kahramanların maceraları, yani destanlar dinlenilir. 20

Avcı ve balıkçı bir halk olarak tanınan Şorların, ava giderlerken mutlaka yanlarına bir kayçı aldıkları bilinmektedir. İnançlarına göre ava başlamadan önce, taygada kopuz sesi ve kay/destan dinlemek gerekir.

Şorlar, kayçıları koruyucu, dost, hoca ve hatta bir nevi peygamber olarak da sayılabilecek olan kutlu kişi olarak kabul etmişlerdir. Kutlu kişi olarak kabul edilen kayçılar, “eelü” kayçılardır. Bu tarz kayçılara herkes, saygı göstermek zorundadır. “Eelü” kayçılara saygı göstermeyenlerin günah işlediklerine ve cezalandırılacaklarına inanılır. İnanca göre, kutsal usta kayçının ve böyle kayçının kayladığı destanlar sayesinde tayga ve dağ iyelerinin yardımları, iyilikleri, açık baht temennileri sağlanabilir; buna karşılık kötü ruhlar, yeraltının iblisi kovulabilir.

Günümüzde, Şorlar arasında, özellikle de dağlık arazide ve çoğunlukla kırsal alanda yaşayan güney Şorlarda, kayçılara, hala çok saygı gösterildiği, her ilde, her obada mutlaka bir kayçının bulunduğu ve bu kayçılar, hâlâ daha oba oba, ilçe ilçe dolaşıp kaylarını kayladıkları bilinmektedir.

Kayçılar, destanları kapalı veya açık alanda da anlatırlar. İster kapalı, isterse açık alanda olsun, dinleyicilerin kayçı gelmeden önce meydanda oturup yerleşmiş olmaları gerekir. Kayçı geldikten sonra, meydana girilmesi hoş karşılanmaz. Aynı şekilde, kayçı destanını bitirmeden dinleyicilerin meydandan ayrılmaları da makbul görülmez. Dinlemenin de belli bir âdeti-usulü vardır. Belli bir düzen içinde oturulmalı, sessiz olunmalı, kayçının dualarına karşılık verilmeli, destan kahramanının başarılı veya başarısız olduğu epizotlarda tepki gösterilmelidir. Böyle durumlarda tepki gösterilmezse, kayçıyla ve destan kahramanıyla bütünleşilemediği, dolayısıyla destanı tüm ruhuyla dinlenilmediği sonucuna varılır ki, gelenekte bu da hoş karşılanılmaz.

Metin Ergun’un anlattıklarına göre; Kayçılar, destanı kaylamaya başlamadan önce, dinleyicilere bakar. Bu bakışıyla bir nevi onları düzgün oturup oturmadıklarına göre denetler, onları ruhen destan dinlemeye hazır hale getirir. Sonra kopuzunu yavaş yavaş çalmaya başlar. Bu sırada, gözlerini kısarak önüne veya dinleyicilere doğru, bir şey düşünürmüşçesine veya bilinmezden bir haber alırmışçasına bakar. Bu arada, biriyle

konuşurmuş gibi mırıldanır, bu mırıltı sonra makamlı bir nağme haline gelir ve destan melodisi ortaya çıkar. Arkasından yine önce alçak bir sesle destanı kaylamaya başlar. Destan ilerleyip destanın esas kahramanı ortaya çıkınca kahramanlık edası katarak sesini yükseltir.21

Şor Türklerinde de tıpkı Altay, Tıva, Hakas, Yakut destancılık geleneklerinde olduğu gibi kayçılar, destanları, genellikle geceleri söylemektedirler. Çünkü gelenekte, gündüz kay söylemek pekiyi sayılmaz. Gündüzleri kay söylemenin yasak olmasıyla ilgili olarak, gelenekte, şöyle bir inanç vardır:22 Gündüz kay kaylayan kayçı, kay iyesinin gazabına uğrar ve aklını kaybedebilir. Gündüz kay söylenilirse kay iyesi, hem kayçıyı, hem de dinleyicileri cezalandırabilir. Onun için, kayı mutlaka gece söylemek gerekir. Araştırmacı Dırenkova, destanların gece anlatılmasıyla ilgili olarak şu bilgiyi aktarmaktadır: “Destancı, destanı gündüz anlatamaz. Anlatırsa da bitiş bölümünü anlatmaz. Kahramanlık destanları, karanlık bastıktan sonra anlatılır.”23 Görüldüğü gibi, gelenekte geceleri söylenilmeye başlanılan kayların mutlaka o gece bitirilmesi veya ertesi geceye bırakılması şarttır. Gelenekte gece başlayan kayı, gündüz devam ettirmek de yasaktır. Kayçılar, destanları eksik anlatmamalı, unutmamalıdır. Destanlar eksik anlattıkları, unuttukları ya da onlara karşı saygısızlık yaptıkları takdirde, tıpkı diğer Sibirya Türk boylarının geleneklerinde olduğu gibi, “tayga eezi” veya “kay eezi” tarafından cezalandırılacaklarına inanılır. Bu yasaklar, dinleyiciler için de geçerlidir. Bir dinleyici bir kayı dinlemeye başlamışsa, eğer kay o gece bitmez de ertesi geceye kalırsa, ertesi gece de gelip kayın devamını dinlemek zorundadır. Eğer dinlemez ise, kay iyesinin o dinleyiciyi cezalandıracağına, hatta ömrünün kısalacağına inanılır.

Bir destan anlatıcısını anlatım sırasında en çok korkutan ve en fazla etkileyen durum, dinleyicilerden bazılarının dikkatlerinin dağılması veya uyuyup kalmasıdır.

Dinleyicilerin dikkati, genellikle acemi, “eelü” olmayan kayçılar kaylarken dağılmaktadır. Usta kayçılar, dinleyiciyi kolaylıkla destanın büyüsüne kaptırabilir. Öyle

21 Ergun, e.g.e, s. 26. 22 Ergun, e.g.e, s. 27. 23 Ergun, e.g.e, s. 27.

ki, usta kayçılar, destan söylediklerinde, kahramanın başına bir kötülük geldiği zaman, yaşlı-genç, kadın-erkek bütün dinleyiciler gözyaşlarını tutamadıkları, bir taraftan ağlayıp, bir taraftan destancının durduğu bölümler de aralarında kahramanın kurtuluşu için yorum yaptıkları bilinmektedir.

Kayçıların bazıları destanlarını önce bölüm bölüm kaylayıp, yani türkü şeklinde söyleyip, sonra söyledikleri bölümleri kopuzun sesi eşliğinde şiir şeklinde okurlarmış. Dinleyiciler, bu şiir bölümlerine “çe çe”, “ede ede” veya “andıg bolgan” şeklinde sözler söyleyerek katılırlarmış.

Yukarıda da belirtildiği gibi, destan dinlerken oturmanın da kuralı vardır. Dinleyiciler, destanı oturarak dinlemelidirler. Yatarak dinleyenlere iyi gözle bakılmaz. Destancılar, destanlarını bitirirken oturma şekillerine göre dinleyicilere “baht” dağıtırlar. Bahtı dağıtırken “Oturup dinleyenlere bütün pay düşsün, yatıp dinleyenlere yarım pay düşsün”, diye dua ederler.24

Her usta kayçının kendine has kay söyleme tarzı vardır. Bazı kayçılar, kaylarında melodiyi, müziği ön plana çıkarırken, bazıları şiirsel anlatımı önde tutmaktadırlar. Kaylarını şiirsel bir anlatımla ifade eden kayçıların icralarında müzik, yok denecek kadar az bulunmaktadır. Destanın girişinde ve bitişinde kopuzun sesi açık bir şekilde duyulurken, destanın hikâye kısmında fon müziği olmanın ötesine gidemediği görülmektedir.

Kopuz eşliğinde kay icra eden kayçılar, destanları “gırtlak kayı” ile söylerler. Bu kayçılar, kayın bir epizodunu önce kopuz eşliğinde gırtlak kayıyla söyleyip, ardından aynı bölümü, şiir olarak okurlar. Böylelikle bir destanın aynı epizodu, iki farklı metin haline gelmiş olur.

Kayçılar, kaylarken kendilerini bütünüyle anlattıkları metnin büyüsüne kaptırır, dinleyicileri de aynı şekilde destanın dünyasına çekip bazen “Erlik”e indirir, bazen

“Ülgen”e çıkarırlarmış. Araştırmacılar her kayçının kendine özgü icra usulü olduğunu; fakat en yaygın olanının oturup gözleri yumarak, vücudu hafif hafif öne arkaya sallayarak destan dünyasına girmek olduğunu belirtmektedirler. Aynı şekilde dinleyiciler de destanı gözlerini kapatarak dinlemelidirler.

Şor kayçılık geleneğinde bir gencin kayçı olabilmesi için mutlaka usta bir kayçının yanında çıraklık yapması gerektiğini belirten Metin Ergun bu kayçılık eğitimini şöyle anlatır:

“Tayga eezi” tarafından kendisine ataların kahramanlıklarını anlatabilme, kopuz çalıp “kög”, “sarın” söyleyebilme yeteneği verildiğine inanılan genci, ailesi usta bir kayçının yanına çırak olarak verir. Kayçı olmak isteyen çırak, ustasından boğuk ve titrek olan gırtlaktan veya göğüsten çıkarılan bir ses olan kayı çıkarmayı, sesleri uzatarak belli bir ritimle ezgi haline getirmeyi, kopuz çalmayı, destanların metinlerini vb. kayçılık geleneğiyle ilgili birçok usul ve erkanı öğrenir. Çırak kaylamayı ve kopuz çalmayı biraz öğrendikten sonra, ustasından önce meydana çıkarak kopuz çalar ve “kög” söyler. Bu bir nevi dinleyicilerin usta kayçının kayına hazırlanmalarını sağlar. Belli bir dönemden sonra ise çırak, yine ustasından önce meydan alarak küçük kayların bazı epizotlarını söyleyebilir. Ayrıca usta destancı, kayladığı destanı herhangi bir yerinde bırakıp çırağının devam etmesini de isteyebilir. Usta kayçı, çırağını dinledikten sonra yaptığı hataları düzeltir o bölümleri kendisi tekrar kaylardı. Çıraklık dönemi oldukça uzun sürer, hatta yıllarca sürebilir. Bu zaman içinde çırak, ustasının her türlü işiyle de ilgilenmek zorundadır. Ustanın evinin ihtiyaçlarını bile çırak temin etmek zorundadır. Usta kayçı, çırağının tam olarak yetiştiğine inandıktan sonra eline kopuz verip halk önünde bir destanı tam olarak anlatmasına izin verir. Çırağa kopuz verme ve bir destanı tam olarak anlatmasına izin verme, törensel bir tarzda gerçekleştirilir.25

Şor kayçılık geleneği incelendiğinde, destan anlatma tarzı ve üslubu bakımından birbirinden farklı mekteplerin bulunduğu görülür. Diğer Türk boylarının destancılık geleneklerinde de var olan bu mektepleşme, Anadolu-Türk hikâyecilik ve âşıklık geleneklerinde de görülmektedir. Destancılık geleneklerindeki mektepleşmenin coğrafi ve sosyal farklılık, destancılığın babadan oğla, ustadan çırağa geçmesi, ustanın icra yöntemi ve müzik aleti gibi kişisel tercih farkı ve bu kişisel tercih farkının çırak tarafından da sürdürülmesi, dinleyicilerin daha çok belli destanların söylenmesi veya belli müzik aletlerinin çalınmasını istemesi gibi birçok sebebi vardır. Neticede bu durum, birbirinden farklı icra usullerinin doğmasına sebep olmuştur.

25 Ergun, e.g.e, s. 32.

Şor destancılık geleneğinde üç kayçılık mektebi vardır. Bu mektepler şunlardır:26

1) Güney Şor kayçılık mektebi, 2) Kondom kayçılık mektebi, 3) Mrass kayçılık mektebi.

Şor destancılık geleneğinde kayçılar, genellikle erkeklerden oluşmaktadır. Çok nadir olarak bazı küçük destanları kadınların anlattığı görülür; fakat onlar, “kaylama” usulüyle değil, “nartpak”, yani masal anlatma tekniğiyle destanları anlatmaktadırlar. Yukarıda da belirtildiği gibi, kayçılar, daha çocukken, yani 10-12 yaşlarındayken bir ustanın yanına çırak olarak girmekte ve kabiliyetlerine göre kısa süre içerisinde şöhrete kavuşmaktadırlar. Onlar genellikle okuma-yazma bilmeyen kimselerdir. Nadiren okur- yazar olanlara rastlanır. Rusçanın yanı sıra, çevrelerindeki Hakas, Altay gibi Türk gruplarının lehçelerini de bilmektedirler.

Kayçıların büyük bir bölümünün esas işi, tarım, balıkçılık, avcılık, hayvancılık gibi, farklı mesleklerdir. Gençliklerinde ve orta yaş dönemlerinde geçimlerini bu işlerle sağlamışlar ve ancak boş kaldıkları gecelerde kayçılık yapmışlardır. İhtiyarlık dönemlerinde ise kayçılık, esas uğraş alanları olmuştur.

4. Tıva Türkleri (Genel Bilgi, Sözlü Edebiyat, Destan ve Destan Geleneği)