• Sonuç bulunamadı

DENGBÊJLİĞİN UNSURLARI VE TEK KİŞİLİK ANLATI GELENEĞİ

1.2. DENGBÊJLİK GELENEĞİ

1.2.2. DENGBÊJLİĞİN UNSURLARI VE TEK KİŞİLİK ANLATI GELENEĞİ

Dengbêj anlatılarına, Arapça “kelam” kelimesinden gelen “kilam”152 denilmektedir. “Kilam”; belli bir ezgi kalıbı içinde ritmik söylenen dengbêj anlatılarıdır. Kilamlar hakkında daha ayrıntılı bilgi edinebilmek için yapılan saha araştırmasında dengbêjlere anlattıkları kilamların “gerçek” ile ilişkisi sorulmuştur.

Bingöllü Dengbêj Serdin, kilamların hepsinin gerçek olmadığını söylerken; Vanlı Dengbêj Gazîn, anlatılan her şeyin gerçek olduğunu ve bu sayede Kürt kültürünün, tarihinin dengbêjlerden öğrenildiğini belirtmiştir. Vartolu Dengbêj Selahattin de benzer bir şekilde dengbêjlerin, Kürtlere tarih kazandırdığını söylemiştir.153 Vladimir Propp, icracıların bu farklı görüşlerinin epik şiirle ilişkili olduğunu şöyle açıklamaktadır:

“Masal anlatıcıları anlattıkları masalların doğru olduğuna inanmazlar.

Epik şiirde durum farklıdır. Ozanlar söylediklerine inanıp inanmadıkları sorulduğunda farklı ve çelişkili yanıtlar verirler.”154

Kilamlarda anlatılanların “gerçek” olduğu görüşü; Propp’un görüşlerinin yanında, Kürtlerin tarih boyunca yazılı kültürlerinin süreklilik kazanamamasıyla da ilişkilidir. Sözlü bir gelenek olarak dengbêjlik için yazılı kültürdeki gibi kesintiler daha azdır ve resmi tarihin dışında bir başka tarih, bir anlamda kilamlarla aktarılmıştır/aktarılmaktadır. Bu görüşü destekleyecek şekilde; M. Zahir Kayran, dengbêjlerin söylediklerinin, aynı zamanda tarihi bir belge niteliği taşıdığını

152 kilam: 1. şarkı, türkü 2. müzikli hikâye. Zana Farqînî, Kürtçe Türkçe-Türkçe Kürtçe Sözlük, s.345.

153 bkz. kayıt no: 19082014/1, 17112013/1, 20082014.

154 Vladimir Propp, Folklor Teori ve Tarih, çev. Necdet Hasgül, Tolga Tanyel, İstanbul, Avesta Basın Yayın, 1998, s. 49.

belirtmektedir.155 Abidin Parıltı ise; dengbêj anlatılarından biri olan destan için; “...

konuları, geçmişe dair bilgilerin ve inanışların kaynakları olduğundan dolayı, toplum destanda anlatılanları ‘gerçekten olmuş’ saymaktadır”156 ifadesini kullanmaktadır.

Geleneksel anlatıların gerçekliği konusunda verilen yanıtlara karşılık; üretilen yeni kilamlarla ilgili bir fikir edinilebilmesi için dengbêjlere kendilerinin ürettiği bir kilamın olup olmadığı sorulmuştur. Dengbêj Selahattin, kilam ürettiğini ve dengbêjliğin de bu olduğunu belirtmiş, olan olaylardan bir şey üretebilecek kişiye dengbêj denildiğini ifade etmiştir.157 Dengbêj Gazîn de hala kasetler dinlediğini ve yeni kilamlar ürettiğini belirtmiştir. Ayrıca Diyarbakır Dengbêj Evi’ndeki dengbêjlerin düzenlediği bir etkinlikte güncel konularla ilgili yeni kilamlar dinlenilmiştir.158 Bu yeni üretilen anlatının kilam olup olmadığı tartışmasında şu yorumu yapmak yanlış olmayacaktır: kilamın icrasındaki yapısına uygun (durak yerleri, hızlanıp yavaşlaması, belli bir ezgi kalıbı içinde ritmik söylenebilecek yapıda olması vb.) yeni kilamlar hala üretilebilmektedir. Yeni üretilen kilamların genellikle aşk ve güncel olaylar üzerine üretildiği görülmüştür. Örneğin; Dengbêj Selahattin karısı hakkında bir kilam yazdığını belirtmiştir.159 Diyarbakır Dengbêj Evi’ndeki dengbêjlere kendi ürettikleri bir kilam olup olmadığı sorulduğunda ise;

genellikle Kürtlerin öznesi olduğu güncel olaylardan söz edilmiş ve bu olaylar üzerine kilamlar ürettiklerini ifade etmişlerdir. Dengbêjler tarafından “gerçek”

olduğu iddia edilen geleneksel kilamlara karşılık, yeni kilamların gerçek bir olaydan hareketle üretilmesi kilamların epik (destansı) özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bu yapıda diyalog örgüsü “-dedi” söz kalıbıyla aktarılmaktadır.

Farklı formlarda da kullanılan bu ve benzeri kalıplar genel olarak sözlü kültürden kaynaklanan bir özelliktir. Anlatı ister bir kişinin “ağzından” (örneğin; bir annenin oğluna anlattıklarının annenin ağzından aktarılması) ister 3. kişinin “ağzından”

(örneğin; bir annenin oğluna anlattıklarının “anne dedi” kalıbıyla aktarılması)

155 M. Zahir Kayran, “Kürt Folklorunda “Dengbêjlik” Geleneği”, Kürt Müziği Dansları ve Şarkıları, s. 510.

156 Parıltı, a.g.e., s. 31

157 Dengbêj Selahattin Güçtekin, kayıt no: 20082014.

158 Dengbêj Divanı, kayıt no: 14122012.

159 Dengbêj Selahattin Güçtekin, kayıt no: 20082014.

aktarılsın anlatıda öyküleyici bir anlatıma rastlanılmaması da kilamın epik yapısı gereğidir. Öyküleyici anlatımın alımlayıcıyı olayların içinde yaşatma amacının kilamlarda karşılığını bulamadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Zira alımlayıcının anlatıyla arasında bir mesafe bulunmaktadır. Diğer yandan anlatıcı, kilamdaki kahraman değildir. Bir kişinin “ağzından” anlatılan kilamlar düşünüldüğünde de yine anlatıcı o kişi değil; o kişinin sözlerini aktaran kişidir. O sözlerde anlatılan duygular, lirik bir anlatımla ifade edilmektedir. Diğer yandan;

kilamlarda imgelemi harekete geçiren betimleyici bir anlatımın kullanıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu özellikler, kilamların bir türe aidiyetliğine karar vermek noktasında (destan, masal, efsane, halk hikayesi) yeterli değildir. Diğer yandan; kilamların, diğer anlatı türlerinden farklılaşan bir özelliğinin bulunmadığını da belirtmek gereklidir. Dolayısıyla; kilamların “başlı başına bir tür” olduğu iddiası, geleneğin diğer anlatı türleri arasında farklılaşan özgün yapısını açığa çıkarmayı gerektirmektedir ki; bu analiz çalışmamızın kapsamı dışındadır. Herhangi bir türe ait olmasa dahi genel olarak anlatı türleri kategorisine yerleştirilebilecek olan kilamın yapısına dair belirlenen özellikler, dengbêjliğin, stranbêjlikten ve çîrokbêjlikten farklı bir gelenek olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak; kimi zaman bu geleneklerle eş olarak anılan dengbêjlik geleneği, anlatısının özellikleriyle hikaye anlatıcılığından ve şarkıcılıktan farklı bir yerde durmaktadır. Geleneği bu türlerden ayıran sadece anlatısı değil; mekanı, alımlayıcısı ve icracısıdır.

Dengbêjlik geleneğinin mekanı; divanhanelerdir. Abidin Parıltı; “... herkesin her zaman kullandığı ortak bir mekandan öte köy, oba ileri gelenine ait ve daha çok meclislerin toplandığı mekanlar”160 için “diwanhane”(divanhane) denildiğini belirtmektedir. Yusuf Uygar ise; divanhaneleri şu sözlerle anlatmaktadır:

“Dengbejliğin asıl icra mekânları diwanhane denilen, anlatıcı ve dinleyicilerin toplandığı odalardır. Diwanhane yerleşim yerinde bulunan toplumun ileri gelen isimlerinin evlerindeki ağırlama odasıdır. Dengbejler iş yükünün hafiflediği kış aylarının uzun gecelerinde diwanhanelerde dinleyicilerine klamlar okurdu. Diwanhaneler insanların sosyalleştiği, hikâyelerin anlatıldığı, ortak deneyimin aktarıldğı mekânlar olarak

160 Parıltı, a.g.e., s. 83.

karşımıza çıkar. Dengbêjliğin genel icra alanları çoğunlukla yerleşimin en geniş mekânları olup, çok kişinin ağırlanmasına yönelik dizayn edilirler.

Söz konusu mekânlar ahalinin toplanma ortamlarıdır. Köye dengbej geldiğinde köyün önde geleninin evinde diwanhane kurulur ciwat toplanırdı.”161

Serhat Resul Çaçan ile yapılan söyleşide, kilamların, sadece divanhanelerde değil; evlerde de anlatıldığı ifade edilmektedir. Zira Çaçan’ın ifadesiyle;

divanhanelere sadece Serhat bölgesinde rastlanılmaktadır.162 Çaçan, ayrıca düğün yerlerinde stranların (şarkıların) söylendiğinin altını çizerek; bu noktada mekan bağlamında da dengbêjlik geleneğini stranbêjlikten ayırmaktadır.163 Uygar’ın bu ayrımı yapmadığı görülmektedir:

Dengbej için diwanhane asıl icra mekânı olmakla birlikte düğünler, törenler ve yarışmalar da dengbejin klamlarını söylediği ortamlardır.

Düğünlerde ritmik halay ve aşk şarkıları söylenirdi. Düğünde söylenen klamlara dilan denmektedir. Dengbejler için yaz aylarında oba, mezra ve zozan denilen yaylalardaki çadırlar da birer icra mekânıdır.”164

İster divanhane ister ev olsun dengbêjlik geleneğinin alımlayıcısıyla kurduğu ilişki düşünüldüğünde; geleneğin icra mekanının, aynı zamanda potansiyel bir anlatıcı olan alımlayıcıya ulaşabildiği her yer olabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Zira, geleneğin yaşamaya devam etmesi bu mekanlardaki karşılaşmalara bağlıdır. Çaçan’ın verdiği bilgilere göre; Serhat bölgesinde usta-çırak ilişkisi vardır ve dengbêj, çırağı yetiştirir ve hazır olduğunu düşündüğünde, divanda ona söz vermektedir. Bu durum, çırağın divanlarda kendi adıyla anılmasına kadar devam etmektedir.165 Dengbêj-çırak ilişkisinin bulunmadığı yerlerde ise dengbêj kendisini yetiştirmektedir. Yetkinlik kazanma durumu, divana katılan dengbêjlerin dinlenmesi ve ses kaydının mümkün olduğu durumlarda yapılan kayıtlardan icracının taklit edilmesi yoluyla gerçekleşmektedir. Dengbêj-çırak ilişkisi ile ilgili olarak;

Basil Nikitine, “Kürtler” adlı kitabında 1903-1907 yılları arasında saha araştırması

161 Uygar, a.y., s. 30-31.

162 Serhat Resul Çaçan, kayıt no: 25052014.

163 Aynı kayıt.

164 Uygar, a.y., s. 31.

165 Çaçan, a.y., s. 58.

yapmış olan İranolog Oskar Mann’ın şu gözlemlerini aktarmaktadır:

Çoğunlukla mollalar tarafından yönetilen okulların (bunların sayısı da pek fazla değildir) yanında, Kürtlerde, epik halk şiirini besleyen bir ezgi okulu türünün bulunmuş olduğu, hâlâ da bulunduğunu söyleyebiliriz.

Türkücü olma yeteneği taşıyan delikanlılar eğitim görmek için bir ustanın (Farsça vastâ-üstad) yanına girmekte ve bu ustaların yalnızca sözel geleneği sürdüren şiirlerini öğrenmektedirler; okuma-yazma bilen ozanların sayısı çok azdır. Rahmân da (O. Mann’a bu bilgileri sağlayan Kürt ozanı) öyle okumuş, yazmış biri değildi. Bu delikanlıların yetenekleri belli düzeyin üstündeyse, daha sonra ikinci bir, üçüncü bir hocanın yanına girmekte ve onların şagirdleri (öğrenci, çırak) olmaktadırlar. Elbet onlara bunun bedelini ödemek de söz konusudur:

şagirdler ya hocanın ev hizmetlerini görmekte ya da minnetlerinin karşılığı aynî bir ödemede bulunmaktadırlar.”166

Dengbêjlik geleneğinin icra edildiği divanhaneler özelinde düşünüldüğünde;

bu mekanların, geleneğin aktarılması noktasında sosyal bir işlevinin olduğu görülmektedir. Martin van Bruinessen, “Ağa, Şeyh, Devlet” adlı kitabında, 1975 yılında bölgedeki divanların, ağanın evinin bir odası olduğunu belirterek, divandaki düzeni şu şekilde anlatmaktadır:

“Divan daima dikdörtgen biçimindedir ve yüksek bir de alçak köşesi vardır. Giriş alçak köşedendir. Oturulabilmesi için duvarların dört bir yanı şilteler veya minderlerle döşelidir. Sayılan bir misafire ya da yaşlı bir köylüye arkasına dayanabilmesi için daha rahat minderler de verilebilir;

gençlerin arkaya yaslanarak oturmaları küstahlık sayılır. Elbette ağanın yeri yüksek olan taraftadır. Saygın yaşlılar ve önemli misafirler ağanın yanında yer alır. Köylüler ve misafirler yaşlarına ve statülerine göre daha alçak ve daha uzak yerlerde otururlar. Konumları en aşağı olanlar ise oturmazlar bile, kapının ağzında ayakta dururlar.”167

Yapılan görüşmelerde, divanhanelerde dengbêjin yanına köyün ve mahallenin ileri gelenlerinin ve yaşça büyük olanların oturduğu belirtilmiştir. Böylesi bir konumlanma dengbêj ve alımlayıcısı -her ne kadar toplumsal yapının kendi içinde hiyerarşik bir düzeni olsa da- arasında oluşabilecek hiyerarşik ilişkiyi daha en başından ortadan kaldırmaktadır. İcracı, alımlayıcısına neredeyse aynı seviyeden

166 Oskar Mann’dan aktaran; Basil Nikitine, Kürtler: Sosyolojik-Tarihi İnceleme, Ed. Ö. Andaç Uğurlu, Çev. E. Karahan, H. Akkuş, N. Uğurlu, İstanbul, Örgün Yayınevi, 2008, s. 480.

167 Martin van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, Çev. Banu Yalkut, Ed. Ömer Laçiner, 5. bs., İstanbul, İletişim Yayınları, 2008, s. 135.

seslenmektedir. Dengbêjlik geleneğinin geçmişteki icra mekanları olan divanhaneler, aslında yapısı gereği de böyle bir hiyerarşinin ortadan kalktığı, köylülerin hep beraber toplandığı yerlerdir: “Gerçekte birçok yerde misafirhane ağanın kişisel mülkü olmaktan ziyade köyün kulübü”168 gibidir. Daha önce belirlenen tek kişilik anlatı geleneği formlarının mekanları, tam da divanhaneler gibi kamusal alanlardır. Bu noktada dengbêjlik geleneğinin icra mekanının sadece divanhaneler olmadığını belirtmek gereklidir. Alımlayıcının bir araya gelebileceği her mekanda dengbêjlik icrası mümkün olabilmektedir. Öyleyse divanhaneleri, bu özelliği bulunan özelleşmiş mekanlar olarak kabul etmek yanlış olmayacaktır. Bu özelleşmiş mekanlar, 1960’lardan itibaren işlevini yitirmeye başlamıştır. Bruinessen bunun sebeplerini şu sözleriyle açıklamaktadır:

“Divanhanelerin hızla çöküşünün altında yatan asıl neden ağa ve köylüler arasındaki ekonomik ilişkinin, 1950’lerde başlayan ve 1960’lardan itibaren yaygınlaşan bir şekilde değişmiş olmasıydı. Tarımda makinalaşma, ağaların köylülerin iş gücüne daha az bağımlı olmasına yol açmıştı. Yeni üretim biçimleri ortaya çıkmıştı. Yarıcıların çoğu, kısmen pay sahibi oldukları topraklardan atıldı ve gerekli yatırım için yeterince toprağı olmayan birçok ağa ve küçük toprak sahibi gelişkin makinalara sahip olan girişimcilere bağımlı hale geldi. Birçok toprak sahibi üründen pay karşılığı topraklarını kapitalist tarzda tarım yapan bu girişimcilere terk etmek zorunda kalırken yılda birkaç gün dışında kendilerine hiçbir iş imkânı kalmayan köylüler ise başka yerlere yazları mevsimlik işçi olarak gitmek zorunda kaldılar. Böylece köylüler arasındaki sosyal bağlar hızla gevşemeye başladı; divanhanelerin çöküşü bunu yansıtmaktadır.”169

Divanhanelerin eski işlevini yitirdiği 60’lardan sonra, bir başka icra mekanı olarak kahvehanelere rastlanılmaktadır. Bu konuda bölgenin tamamında hangi kahvehanelerin bulunduğu konusunda yeterli bir bilgi yoksa da; Diyarbakır’da böyle bir kahvehanenin varlığından şu şekilde söz edilmektedir:

“...70’li yıllarda Mihemedê Hezroyî adlı bir kıraathane sahibi, Balıkçılarbaşı’nda bulunan tarihi Çarşiya Şewitî’de (Sipahi çarşısı) bulunan kıraathanesini dengbejlere tahsis etmiş ve bu kıraathanede kurulan divanda dengbejler klam ve stran söylemiş. Başta Serhad bölgesinin ünlü dengbejleri Şakîro ve Muşlu Hüseyni Orgînesî ile Silvanlı Mehmet Salihê Beynatî gibi bir çok dengbej Çarşiya Şewitî’deki bu

168 W.R. Hay’dan aktaran Bruinessen, a.g.e., s. 134.

169 A.e., s. 138.

kahvede klam söylemiş. 70’lerdeki bu dengbej kahvesine devletin sürekli baskı yaptığını, kahve sahibi Mihemedê Hezroyî’nin önlem olarak çarşının birçok yerine adamlarını ve gözcülerini yerleştirmek zorunda kaldığını anlatıyor Dengbej Naîf. Dengbejler Kahvesi ‘80 darbesinde kapatılmış. ‘80’li yıllarda ise dengbejler köylere çekilmiş, köylerde

‘şevbuherk’ denilen gecelerde divan kurmuşlar.”170

Clémence Scalbert Yücel, bu kahvehanenin iki katlı olduğunu, giriş katında normal müşteriler bulunduğunu, yerel ve gezgin dengbêjlerin ise bu kıraathanenin birinci katında bir araya gelip kilamlarını anlattıklarını belirtmektedir.171 Dengbêjlik geleneğinin kahvehanelerdeki varlığı, bu örnek üzerinden de görüldüğü gibi, çok da uzun sürmemiştir. 1980 yılındaki askeri darbenin bölgedeki baskı politikalarının bir sonucu olarak bu kahvehanelerin kapatılması dengbêjlik geleneğinin ulaşılabilir bir alan bağlamında mekansızlaşmasına sebep olmuştur.

Geleneğin yeni icra mekanlarından söz etmek için ise uzun süre beklemek gerekecektir. Geleneğin değişmiş, dönüşmüş yeni icra mekanları ile ancak 2000’li yıllarda karşılaşılacaktır.

Dengbêjlik geleneğinin bir diğer önemli unsuru civat adı verilen, Kürtçe

“meclis (dostlar toplantısı)”172 anlamına gelen alımlayıcı topluluğudur. Civat, eski zamanlara bakıldığında sadece erkeklerden oluşurken, şimdiki haliyle karma bir yapıda olabilmektedir. Dengbêjin etrafına oturan civat, dengbêjin biriciklik özelliği taşıyan icrasında önemli bir rol üstlenmektedir. Abidin Parıltı, bu konu ile ilgili şunları söylemektedir:

“Bir dengbêj hiçbir zaman kendi kendine ya da sadece bir kişiye hikaye anlatmaz. Bu noktada dinleyicinin çok önemli ve birebir etken olduğu görülür. Dengbêj hikayesini her zaman adına “civat” denilen topluluğa anlatır. “Civat” azaldıkça dengbêjin konsantrasyonu da azalır;

dinleyenlerin etkileşimiyle dengbêj hikayesine heyecan katar ya da vasatlaşır. Çoğu zaman dengbêjin anlatımına yardımcı olan bir ya da

170 Mehmet Aslanoğlu, Kürt Kültürünün Kabe’si: Dengbejler Evi, Evrensel Gazetesi, 21 Aralık 2014, (Çevrimiçi) http://www.evrensel.net/haber/100255/kurt-kulturunun-kabesi-dengbejler-evi, Kasım 2015.

171 Clémence Scalbert Yücel, “The Invention of a Tradition: Diyarbakır’s Dengbêj Project”, European Journal of Turkish Studies, Sayı:10, 2009, (Çevrimiçi) https://ejts.revues.org/4055#text, Kasım 2015.

172 Zana Farqînî, Kürtçe- Türkçe Sözlük, s. 339.

birkaç kişi arada “ahêêyy” çekerek, dengbêjin sesini meth ederek, kahrama dair olumlu sözler söyleyerek ona eşlik eder ve dengbêjin heyecanını, anlatma isteğini had safhaya çıkarır.”173

Bu durum, civatın tam anlamıyla etken bir konumda olduğunu göstermektedir. Dengbêjin civata verdiği önemi göstermek için bir başka örnek Muhsin Kızılkaya’nın “Kayıp Dîwan” adlı kitabında şu şekilde ifade edilmektedir:

“Dengbêjler anlatılarına başlamadan önce, sorarlar divandakilere, ‘sözle mi anlatayım yoksa makamla (müzik) mı?’ bu sorunun sorulacağını divanhanedeki herkes bilir. ‘sen önce bir hikaye et’ derler. Dengbêj önce hikaye eder. Anlatır, bir ön giriş yapar. Divanda oturanları, makamla söylenen destana hazırlar.”174

Görüldüğü gibi; dengbêj, icraya başlamak için civattan müsaade istemektedir.175 Bu hem bir başlangıçtır hem de civatı o andaki icraya dahil etmektir;

çünkü bu soruyu sorduğu anda icra zaten başlamış demektir. Bu durum; perdehanın, anlatısına geçmeden önce alımlayıcıyı icraya hazırlama ritüellerine benzemektedir.

Tek kişilik anlatı formlarında buna benzer başlangıç ritüelleri, alımlayıcının icracı ile kurduğu ilk etkileşim olması bakımından da önemlidir. Dengbêj özelinde bu, bir nevi ortamın yapısını da keşfetmek için yapılmış bir giriştir. Dengbêj için civatın yapısı (kimlerden oluştuğu, gelenlerin genç mi yoksa yaşlı mı olduğu, nereli oldukları vb...) icrasını yönlendiren en önemli unsurlardan birisidir. Geleneksel civatın çok da heterojen bir yapısı olmadığı söylenebilir; zira aynı yerde yaşayan insanlar olarak en temelde ortak yaşam deneyimlerine sahip olan bir ortaklık söz konusudur. Bu durum, ortak beğeniye hitap etme noktasında dengbêje fikir verebilmektedir. Daha açık bir ifadeyle; civat, ortak beğenileri olan bir topluluktur.

Zaten civat olması, böyle bir ortak deneyimi gerektirmektedir. Dengbêj bunu anlayarak, buna uygun olarak kilamını anlatmaktadır. Parıltı’nın şu sözleri, dengbêjin, civatı her daim gözeten durumunu gösterir niteliktedir:

173 Parıltı, a.g.e., s. 109.

174 Muhsin Kızılkaya, Kayıp Dîwan, 3. bs., İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s. 89.

175 Yapılan saha araştırmasında dengbêjlerin icralarına bu şekilde başladığına dair bir örnekle karşılaşılmamıştır.

“Hikaye ve destan aktarıcıları olan dengbêjler dile getirmek istediklerini belli bir ritim ve tartıma göre yaparlardı. Bu ritim ve tartım olayın gidişatına göre belirlenir, makamlar aksiyona göre şekillenirdi. Bu makamı her dengbêj kendine göre belirler ve dinleyicinin kalbine dokunmaya çalışırdı.”176

Dengbêjin civata göre şekillendirdiği icrasıyla ilgili şu bilgiler verilmektedir:

“Bir savaşın doruk anında seslerine bütün etkileyiciliklerini katar, olayın ayrıntılarını oldukça hızlı söyler ve haklı buldukları tarafın duygularını daha iyi vermeye çalışırlardı. Duygusal bir anda ise melodi oldukça hafifler, ses ağlamaklı olur, kızı ya da delikanlıyı övücü sözler söylenir ve onlarla özdeşlik kurulması sağlanırdı.”177

Parıltı’nın dengbêj-civat ilişkisi hakkındaki bu görüşlerine paralel olarak Dengbêj Serdin’in sözleri dikkat çekicidir: Civat, dengbêjin ağzına bakmıyorsa, dengbêji önemsemiyor demektir.178 Kilamın civata göre söylenmesi gerektiğini ifade eden Dengbêj Serdin’e bir diğer dengbêj Selahattin Güçtekin de katılmakta ve kilamlarını civata göre sıraladığını belirtmektedir.179

Aynı kilamın, aynı dengbêjden ikinci icrasının birincisinden çok az farklılık gösterebileceğini söyleyen Parıltı, icra yerine ve “seyirciye” göre kelimelerin ve vurguların değişebileceğini belirtmektedir.180 Çaçan ise; dengbêjlerin “bu benim kilamımdır” demesini doğru bulmadığını belirtirken; “dengbêj olarak söylediğin kilam, önceki söylediğin gibi değil ki bu senin kilamın olsun” sözleriyle, bir anlamda her icranın kimseye ait olmayan bir biriciklik taşıdığını ifade etmektedir.181 Burada bahsedilen; sözlü geleneğin şimdi ve burada gerçekleşiyor olması özelliğidir. Sözlü geleneğin yazıya aktarılması ise; sadece o kilamın bir varyantını işaret etmektedir.

Öyleyse; dengbêj-civat ilişkisinin etkileşimli ve dinamik yapısı düşünüldüğünde;

176 Parıltı, a.g.e., s. 90.

177 A.e., s. 93.

178 Dengbêj Serdin Turgut, kayıt no: 19082014/1.

179 Dengbêj Selahattin Güçtekin, kayıt no: 20082014.

180 Parıltı, a.g.e., s. 53.

181 Serhat Resul Çaçan, kayıt no: 25052014.

her icranın şimdi ve burada gerçekleşiyor olmasıyla biricik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Geleneğin; dengbêj, kilam, divanhane, civat unsurları genel bir bakış açısıyla analiz edilerek görülmüştür ki; gelenek, tek kişilik bir anlatı formuna işaret etmektedir ve bu başlık altında yapılan çalışmalarda neredeyse hiç yer almaması dikkat çekicidir. Dengbêjlik geleneği, tek kişilik anlatı geleneğinin bu coğrafyadaki formlarından biri olarak kabul edilmelidir. Bu görüş; daha önce belirlenen tek kişilik anlatı formlarının özellikleri dengbêjlik geleneğinde karşılığını bulduğunda kendisini doğrulayacaktır. Tek kişilik anlatı geleneği için belirlenmiş olan özelliklerden ilki anlatıların sözlü olarak aktarılması ve daha sonradan bazı örneklerinin yazıya geçirilmeleridir. Derleme çalışmalarıyla bazı kilamların yazılı hale getirildiği görülmektedir. Yine belirtmek gerekir ki; yazıya geçirilmiş kilam, o kilamın sadece bir varyantıdır; çünkü her icrada o kilam farklı anlatılmaktadır. Bu durum icranın şimdi ve burada gerçekleşme özelliğiyle ilgilidir. Tek kişilik anlatı formlarının bir diğer özelliği icracılarının gezici olmasıdır. Dengbêjler de gezici-anlatıcılardır. Tek başına olmaları geleneğin geniş bir alanda icra edilmesini kolaylaştırmaktadır. Zira dengbêjin icrası için ihtiyacı olduğu tek şey kendisidir.

Geleneğin; dengbêj, kilam, divanhane, civat unsurları genel bir bakış açısıyla analiz edilerek görülmüştür ki; gelenek, tek kişilik bir anlatı formuna işaret etmektedir ve bu başlık altında yapılan çalışmalarda neredeyse hiç yer almaması dikkat çekicidir. Dengbêjlik geleneği, tek kişilik anlatı geleneğinin bu coğrafyadaki formlarından biri olarak kabul edilmelidir. Bu görüş; daha önce belirlenen tek kişilik anlatı formlarının özellikleri dengbêjlik geleneğinde karşılığını bulduğunda kendisini doğrulayacaktır. Tek kişilik anlatı geleneği için belirlenmiş olan özelliklerden ilki anlatıların sözlü olarak aktarılması ve daha sonradan bazı örneklerinin yazıya geçirilmeleridir. Derleme çalışmalarıyla bazı kilamların yazılı hale getirildiği görülmektedir. Yine belirtmek gerekir ki; yazıya geçirilmiş kilam, o kilamın sadece bir varyantıdır; çünkü her icrada o kilam farklı anlatılmaktadır. Bu durum icranın şimdi ve burada gerçekleşme özelliğiyle ilgilidir. Tek kişilik anlatı formlarının bir diğer özelliği icracılarının gezici olmasıdır. Dengbêjler de gezici-anlatıcılardır. Tek başına olmaları geleneğin geniş bir alanda icra edilmesini kolaylaştırmaktadır. Zira dengbêjin icrası için ihtiyacı olduğu tek şey kendisidir.