• Sonuç bulunamadı

1.3. DENGBÊJLİK GELENEĞİNİN ÖZÜ

2.1.3. BÛKA BARANÊ

“Daha çok yaz mevsiminde, geline benzetilmiş bir bebek veya süpürge ev ev gezdirilir ve çocuklar tarafından yağmurla ilgili maniler söylenir (ki, eski çağlarda ilahiler de söylenmiş olabilir). Her gittikleri yerde ise geline su serpilerek yağmur beklenir. Bu gelenek ta Pagan dönemlerden kalmadır ve bereket tanrıçasına atfen gerçekleşir. Belki de bereket tanrıçasına su serpilerek uyandırılmaya çalışılmaktadır. Ya da toprak ana ile bereket tanrıçası özdeşleşmiştir.”368

Ali Husein Kerim, “Balkan Yarımadasında Kürtler” adlı kitabında; Kürtlerin

“Bûka Baranê” oyununu yukarıdaki sözleriyle anlatmaktadır. Tarımla ve hayvancılıkla hayatını idame ettiren köylü için doğa ile ilişki vazgeçilmezdir ki; bu sebeple köylü çeşitli oyunlarla ihtiyacı olanı doğadan istemektedir. Kuraklık dönemlerinde yağmur yağması için Kürtler tarafından oynanan bir oyun olarak

“Bûka Baranê”, Kürtçe’de gökkuşağı anlamına gelmektedir; birebir çeviride ise bu kelime “Yağmur Gelini” ya da “Yağmur Bebeği” (kastedilen oyuncak bebektir) demektir. Nurhan Karadağ, belgeselinin 6. bölümüne “Yağmur Gelin” adını vermiş ve Adıyaman, Kahta’nın Kayadibi (Horik) Köyü’ndeki “Bûka Baranê” oyununu ekrana taşımıştır. Karadağ, Kayadibi Köyü’nden Ali Işık’a yağmur yağmadığı zaman

368 Ali Husein Kerim, Balkan Yarımadasında Kürtler, İstanbul, Evrensel Basım Yayın, 2011, s.

340.

köylerde yapılan adetleri sormuştur.369 Ali Işık, oynanan oyunların ilk kısmını şöyle anlatmaktadır:

“Biz xewre yaparız, ekmek dediğimiz. İki katlı, katmer gibi. O xewreyi getirip odada yerler. Buna dua ederler. Bu nimetin hürmetine ve bu nimeti bize veren Allah’ın kudretine sığınarak dua ederiz ve o ekmekten herkes bir lokma yer ve herkes ‘Yarebbena bu yemeğin, bu ekmeğin yüzü suyu hürmetine bizi marhum etme’ diye dua ederler. Ekseriya yılbaşı dediğimiz kışın bitmesi ve baharın başlaması sıralarında köyün içinde dilenmeye çıkarlar. Yağmur Gelini manasına gelen (ses kesilir) yani yağmur gelini. Onu tabii ağaçtan aynen insan şekline koyup, üzerine bir fistan başına bir tülbent mülbent takıyorlar. Yağmur gelinine ev sahiplerinden birisi su serper. Yani bunu Allah’tan böyle su istiyoruz manasına gelen bu suyu serpiyorlar. Öbür tarafta zaten köyün içinde gezenlerin arasında bir iki kişi de torbayı alıp, damların üzerine çıkarlar.

O damın bacasından bir torba aşağı sarkıtırlar. Ev sahipleri içerde herkes hali vaktine göre kimisi pirinç kimisi nohut kimisi kuru üzüm kuru yemiş bilmem kesme bu gibi şeyleri torbaya koyarlar ve bacadan yukarı çıkarırlar. Bazıları da muziplik olsun diye torbanın içine yani külle beraber ateş de koyarlar torbanın içine. Öyle dama çıkarlar. O an işi bittikten sonra teker teker bütün yani köyün evlerini gezdikten sonra “bu iş tamam oldu mu?” derler. Tamam oldu ama biz kendi köyümüzde gezdik dolaştık bir de başka köye gitsek yani biz kendimizi daha (?) bir seviyeye indirsek Allahü Teala belki ricamızı kabul eder, bu niyazımızı kabul eder diye, bu defa oradan hareket edecekleri zaman bu defa o şekilde gezmezler.”370

Ali Işık’ın “xewre” dediği ekmek, kül çöreği, gömme, kömbe olarak bilinen ekmektir. Hep beraber xewre yenildikten sonra “Bûka Baranê” adı verilen bir çeşit kukla hazırlanır ve köyün içinde bu kuklayla gezildikten sonra başka bir köye gidilmeye karar verilir. Ali Işık, bu ikinci bölümü şöyle aktarmaktadır:

“Bu Biran Bûk, kendi köyünde kalır. Bu defa yağmur gelini bir canlı insan, gençlerden bir gelin kıyafetine koyuyoruz. O geline nasıl bir elbise bir giyim lazımsa aynı şekilde giydiriyoruz. Bir de orada olacak olaylar belli olduğuna göre buna bir hoca lazım. Tabi hocanın sakalı da var.

Sakalı beyaz...(ses kesilir)... üzerinde beyaz bir cübbe. Keşiş ise yalnız göğsünde bir haç vardır. Tabağı başının üzerine verdikten sonra siyah

369 Ali Işık’ın oyunu anlatırken kullandığı Kürtçe kelimelerin bazılarında sesin sansürlendiği görülmektedir. Örneğin; “Yağmur Gelini manasına gelen (ses kesilir) yani yağmur gelini.” Sesin kesildiği yerde muhtemelen “Bûka Baranê” denilmektedir. Bu ve benzeri sansürler, oyunların aktarımında ne kadar aşınmaya yol açtı bilinmez; fakat bu çekimlerin Kürt dramatik oyunları için önemli bir arşiv oluşturduğu kesindir.

370 “Köyümüzde Şenlik Var”, TRT, 6. Bölüm: Yağmur Gelin, 1988.

bulunursa siyaha yakın bir renk veyahut kahverengi bir şey o madeni tabağın üzerine kafasına bağlanır ve arada bir ip de bağlanır. Bir de onları daha fazla güldürmek için Biran Bûk yerine Ijik yaparız. Ijik dediğimiz o da bir adam. Onun giyimi acayip giyimleri vardır. Ayaklar dize kadar sıvanır ve siyah boya ile boyanır. Yüzleri siyah boyanır. Tabi o kendi vazifesini biliyor ve o şekilde gitmemiz icap edecek. Şimdi bunlar tamam olduktan sonra biz hareket edeceğiz. O köyden hareket edeceğimiz zaman fener alayı gibi fenerlerle gideriz. Davullu zurnalı. Köşelerde davul çalar, oyuncular oynar. O köye girdiğimizde köyün ileri geleni ya muhtardır veyahut köyün sahibidir. En son onun kapısının önüne giderler. Onların da tabii aileleri diğer evler gibi ya kesme ya bastık ya üzüm şu bu getirirler. Bu Ijik kabul etmez. Kapının önünde kendisini sırtüstü yere atar. Ne kadar bağırırlarsa çağırırlarsa… Sanki hakikaten ölmüş gibi.

Bunun ilacı illa bir kurban işte ve getirip buna hediye ettikten sonra...yani koçu. Kollar kalkar tabii. Herkes sevinir keyifleri hoş olur. Bağırırlar çağırırlar. O arada meğer gelini kaçırmışlar. Ijik sanki kokudan anlıyormuş gibi gelinin durduğu yere gider, orada yeri koklar. Burnunu kaldırır havaya ondan sonra gelinin gittiği tarafa doğru koşar. Gelini gider saklandığı yerde gelini bulur. Gelini çıkardıktan sonra tabii bu gelini ijik’in başında. Dizlerine vurur, feryat figan eder. İşte artık bir ağıt neyse.

Bu defa keşişi çağırırlar. Keşiş efendi hele gel bunu ne yapalım ne edelim bunun bir ilacı yok mudur? Gelir başucunda durur. Ijik’in göğsü üzerine Haç’ı koyar. Keşiş bütün maharetlerini sarfeder. O sırada Ijik hiç yerinden kımıldamaz ve ölü vaziyette kalır. Bu defa hoca gelir. ve Ijik gözünü açar, canlanır. Bunun neşesiyle halay tutarlar. Ondan sonra kendi köyüne dönerler. Getirdikleri kurbanı orda keser ve dua ederler, “İnşallah yağmur yağar””371

Görüldüğü gibi, Bûka Baranê’nin yerini Ijik adı verilen oyuncu almaktadır.

“Ijik” kelimesinin anlamını sorduğumuz Dengbêj Xanî, bu kelimeyi daha önce duymadığını; fakat rengi siyah olan, çirkin olarak tabir edilecek kimselere şaka maksatlı “Rijîk” denildiğini belirtmiştir. Bu da “Ijîk”in hazırlanırken yüzünü ve bacaklarını siyah boya ile boyamasının sebebini -elimizdeki bilgiler doğrultusunda şimdilik- açıklamaktadır. Ali Işık’ın bir dış ses olarak anlattığı, icranın da dış sesle eş zamanlı gösterildiği bu oyun da aslında bir Kosegelî oyunu varyantıdır. “Bûka Baranê” oyunuyla beraber ve aslında yağmur yağması için oynanan oyunun taşıdığı dramatik özellik dikkat çekicidir.

371 Aynı kayıt.

Diyarbakır, Serapgüzeli köyünde yapılan “Bûka Baranê” oyunu çekimlerinde ilginç bir detay olarak, bu sefer çocuklar kuklayı gezdirmekte ve kapılarda Türkçe maniler söylenmektedir. Kürtçe maniler söylendiğine dair bilgiye ve bir örneğine ise; Tarık Ziya Ekinci’nin, “Lice’den Parise Anılarım” adlı kitabında rastlanmaktadır. Ekinci, bezden ve ağaçtan yapılan maskota Bûka Baranê denildiğini belirterek, bu seyirlik oyunun Lice’deki icrasını şöyle anlatmaktadır:

“Yağmur duası, Orta Anadolu köylerinde köy imamının öncülüğünde, genelde köy erkeklerinin katıldığı uhrevi bir tören biçiminde yapılır. Oysa Lice’de bu tören çocuklar tarafından yapılırdı. Kurak geçen mevsimlerde her mahalleden sekiz ila on iki yaş arası çocuklar kendi aralarında gruplar oluşturarak toplanırlardı. Önce bez ve ağaçtan bir maskot (Bûka Baranê) yaparlardı. Daha sonra grup, bu maskotu taşıyan yaşça büyük çocuğun arkasından yürüyüşe geçer, hep birlikte aşağıdaki tekerlemeyi yineleyerek yağmurun yağmasını isterlerdi. Tekerleme şöyleydi:

“Baranê bir bar, bi bar, “Yağ yağmur yağ!

Civîkan genimen te xar, Kuşlar buğdaylarını yedi, Sevîyan ser e hew xar, Yetimler birbirini yedi, Baranê bi bar, bi bar.” Yağ, yağmur yağ!”

Mahallenin bütün sokakları dolaşılar ak bu tekerleme yinelenirdi. Daha sonra ileri gelenlerin kapısı çalınırdı. Evin hanımına yağmur duasına çıkıldığı anlatılır, hep birlikte haykırılan kî xelatê bîne, dede hevîye nebîne (kim armağan getirirse kuma acısı çekmesin) tekerlemesiyle hanımdan armağanlar istenirdi. Çoğu kez çocuklar reddedilirlerdi. Bazen de ceviz ve pestil gibi kuru yemişlerle yolcu edilirlerdi.”372

Ekinci’nin aktardığı oyundaki Kürtçe mani ve dua önemlidir; çünkü bu öğeler seyirlik oyunun sadece adının değil; içeriğindeki unsurların da Kürtlere özgü nitelikler taşıdığını göstermektedir. Seyirlik oyunların çeşitli kültürlerde farklı isimlerle benzer motivasyonlarla icra edildiği bilinmektedir. Bu oyun özelinde; Bûka Baranê’nin Anadolu köylerinde farklı isimlerle icra edildiği de bilinmektedir. Metin And, çeşitli derlemelerden hareketle yağmur yağdırmak için yapılan ilkel bebekler ve kuklalara verilen isimleri şöyle sıralamaktadır: “Bebek, Çaput Adamı, Kepçe Kadın, Çomça/Çömçe Gelin, Çullu Kadın, Kepçecik, Bodi Bostan, Gelin Gok, Kepçe Başı,

372 Tarık Ziya Ekinci, Lice’den Paris’e Anılarım, Ed. Tanıl Bora, Derviş Aydın Akkoç, İstanbul, İletişim Yayınları, 2010, s. 108-109.

Su Gelini, Kodu Gelin”.373 Görüldüğü gibi; bu isimlerin arasında Bûka Baranê bulunmamaktadır. Oysaki And’ın aktardığı Kilis’in Kazıklı köyünde oynanan “Gelin Gok” oyunu374 ya da Karaman’da oynanan “Çömçe Gelin” oyunu375 ile Bûka Baranê oyunu neredeyse aynı biçimde icra edilmektedir. Farklı olarak; bu oyunlardaki maniler, kapıda edilen dualar Türkçe’dir. Akademisyenler, araştırmacılar bugüne kadar sadece Türkçe icra edilen “Anadolu köylüsü”nün oyunlarını dikkate almıştır ya da derlemelerde bu oyunların Kürt kültürüne ait olan özellikleri aktarılmamıştır. Oysaki Kürtlerin “Bûka Baranê”sindeki Kürtçe maniler, kapıdaki dualar, tekerlemeler de Anadolu’da oynanan seyirlik oyunların kültürel zenginliğidir.