• Sonuç bulunamadı

Deng Dönemi Çin Dış Politika Algısında ve Yönetiminde Yaşanan Köklü

Deng dönemi denildiğinde ilk akla gelen Çin’in büyüleyici ekonomik kalkınma hikâyesidir. Ancak bir o kadar, belki de daha önemli olan konu Çin’in bu dönemde dış politikasında yaşanan gelişmelerdir. Deng bu dönemde dış ilişkileri tümüyle pragmatist bir açıdan ele almıştır. Deng, Mao’nun çılgın dünya devrimi fikrini tamamen terk etmekle kalmamış, bunu tersine çevirerek çatışma ve savaşı değil barışı önceleyen bir dış politika çizgisi takip etmiştir. Nitekim Soğuk Savaş döneminin sonuna yaklaşıldığı 1985 yılında Deng, Mao’nun ‘yeni bir dünya savaşının kaçınılmaz olduğu düşüncesinin’ terk edildiği ve ‘barış ve kalkınmanın’ iki ana küresel eğilim olduğu yaklaşımını ortaya koymuştur.210 Mao Dönemi’nde izlenen politikalar sonucu Çin komşularının düşmanlıklarını üzerine çekmiş, güvenliğini sağlamak için ise geleneksel, düşmanların kendi aralarındaki sorunlardan faydalanma stratejisini izlemiştir. Buna karşın Deng dönemi itibariyle, Çin dış politikasında gerek güvenlik gerekse ekonomik sebeplerle bölgesel işbirliği önem kazanmıştır. 1980’lerde Komünist Parti ulusal stratejik hedefini iç siyasi problemlerin çözümünden ziyade ekonomik büyüme olarak belirlemiştir. Bu doğrultuda kişi başına düşen GSYH’nın 21.yüzyılın ilk çeyreğinde gelişmiş ülkeleri yakalaması hedefleniyordu. Bu nedenle uluslararası işbirliğinin tesis edilerek barışçıl bir dünya düzeninin oluşturulması ve

209 Andrew Heywood, Küresel Siyaset, çev. Nasuh Uslu, Haluk Özdemir, Adres Yayınları, Ankara, 2013, s. 68, Kissinger, China: Zwischen Tradition…, s. 329.

210 Stuart Harris, Çin Dış Politikası,çev. Aslan Yavuz Şir, Matbuat Yayın Grubu, İstanbul, 2014, s. 39.

58 sürdürülmesi ekonomik büyüme hedefinin önkoşulu olarak kabul edilmekteydi.

Hatırlanacağı üzere barışçıl politika geleneksel öğretilerle de uyumludur.211

Yine bu pragmatist anlayış sonucunda ‘aşağılanma yüzyılı’ nedeniyle kırgınlık duyulan ve Çin’den tamamen zıt ideolojiye sahip olan Batı ile de ilişkiler normalleştirilmiştir. Zira barışçıl ve istikrarlı bir uluslararası ortam Çin’in gerçekleştireceği ekonomik kalkınmanın ön koşulu olarak görülmüştür. Bu anlamda dış ilişkilerdeki dönüşümün, temelde ekonomik kalkınmayı hedeflediği söylenebilir.

Çin yeniden büyük güçler arasına girebilmek için ihtiyaç duyduğu ekonomik büyümeyi destekleyecek uluslararası ilişkiler kurma arayışına girmiştir. Zira Deng’e göre Çin dünya siyasetinin dışında kalması halinde tarihsel rolünü devam ettiremeyecekti.212

Aslına bakılırsa Mao döneminde gerçekleştirilen BM üyeliği ile uluslararası topluma katılım konusunda önemli bir adım atılmıştır. Ancak bunun bilinçli bir politika haline gelmesi daha çok Deng ve sonrası dönemlere rastlamaktadır. Bu anlamda 1978 yılı itibariyle Deng hükümetinin gerçekleştirdiği yurt dışı ziyaretleri, ekonomik kalkınma için olduğu kadar Çin’in uluslararası toplumla barışması konusunda da önemli bir adım oluşturmuştur. Çin’in uzun süredir tehdit algıladığı, bölgedeki en büyük rakibi Japonya ile 1978 yılında imzaladığı Barış ve Dostluk Antlaşması önemli bir politika değişikliğine işaret etmekteydi. Zira Çin ve Japonya arasında 33 yıl boyunca resmi bir temas olmamıştır. Ancak Deng Japonya’dan gelecek teknoloji ve sermaye uğruna pragmatist davranarak Japonya’nın yıllar öncesi Çin topraklarına gerçekleştirdiği işgali unutmuş görünmüştür.213 Yine 1971/1972 yıllarında, bir süredir kopuk olan Çin-ABD ilişkilerinde önemli bir ilerleme meydana gelmiş ve Çin-ABD Pekin hükümetini Çin’in meşru temsilcisi olarak tanımıştır.214 Nihayet iki ülke arasında Tayvan sorunu

211 Yang Guang, “Çin’in Barışçıl Büyüme Doktrini ve Ortadoğu ile Afrika Ülkeleriyle İlişkiler” Dünya Düzeninde Çin ve Türkiye-Çin İlişkileri, (Editör: Selçuk Çolakoğlu), Ankara, 2012, s. 94.

212 Kissinger, Dünya Düzeni, s. 249, 250.

213 Dillon, s. 385.

214 Paul R. Viotti- Mark V. Kauppi, Uluslararası İlşkiler ve Dünya Siyaseti, çev. Ayşe Özbay Erozan, Nobel Yayınları, Ankara 2014, s. 229.

59 nedeniyle geciken resmi diplomatik ilişkilerin 1979 yılında başlamasıyla, Çin bir kez daha çıkarlarını ulusal sorunlarından ayrı tutmuştur.

1978 sonrasında Çin dış politikasında sosyalizmin ‘dayanışma ve işbirliği’ gibi kavramlarına önem verilmiştir. Bu kapsamda Mao Dönemi’nde başlatılan ve iyi ilişkiler tesis edilen Üçüncü Dünya ile ilişkiler daha ileri noktalara taşınmıştır. Deng siyaset ve ekonomide barışçıl, istikrarlı, adil ve mantıklı bir yeni dünya düzeni çağrısında bulunmuştur. Bu çağrı aynı zamanda Çin’in hiçbir zaman hegemon emeller taşıyan bir güç olmayacağının da güvencesi anlamına gelmekteydi.215 Aslına bakılırsa Deng’in dünya devriminden vazgeçme yönündeki iradesi, uluslararası ilişkilerde tek kutupluluğun sürdürülemeyeceği görüşünü yansıtmaktaydı. Nitekim Deng dönemi Çin dış politikası hem söylem hem de uygulamada çok kutuplu ve daha eşitlikçi bir dünya düzenini savunmuştur. Çıkar temelli dış politika anlayışı ve çok kutupluluk temelinde Çin, 1960’larda ilişkilerini kestiği SSCB ve müttefikleriyle yeniden yakınlaşmaya başlamıştır.216

Öte yandan Çin’in ekonomik büyümeye yaptığı vurgu ve barışçıl bir uluslararası ortam isteği, Mao sonrası Çin dış politikasının savaşsız ve çatışmasız işlediği anlamına gelmez. Çin 17 Şubat 1979’da küçük komşusu ve geçmişteki komünist müttefiki Vietnam’la savaşa girmekle, dış politikadaki tüm barışçıl söylemlerine karşın gerektiğinde çıkarları uğruna kaba kuvvete başvurmaktan çekinmeyeceğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu olay Çin’in uluslararası ilişkilerinde ideolojik anlayışların yerini pragmatik bölgesel güç politikaları ve sınır güvenliği endişesi aldığını kanıtlar niteliktedir.217

Tiananmen olayları sırasında göreve gelen Jiang Zemin de süregelen dış politika çizgisinden sapmamıştır. Çin, neoliberal kapitalist sisteme bağlılığını güçlendirmiş ve

215 Deng Çin’in bir süper güç olmadığı ve hiçbir zaman olmayacağı yönündeki görüşünü oldukça erken bir tarih olan 1974’te Birleşmiş Milletler Genel Kurul Özel Oturumu’nda dile getirmiştir.

216 Dillon, s. 390, 391.

217 Dillon, s. 386.

60 yerel reformların arkası gelmiştir.218 Ancak kanlı biten Tiananmen olayları Çin’in dış ilişkilerinde sorunlar yaşamasına neden olmuştur. Üstelik Çin açılımdan bu yana ilk defa uluslararası bir izolasyona maruz kalmıştır. Uluslararası camia olaylar karşısında Çin’i kınamakla kalmamış, geniş çaplı ekonomik yaptırımlar uygulamıştır. Bu çerçevede “Çin’in yurtdışındaki hesapları dondurulmuş, ekonomik yardımlar durdurulmuş ve yabancı şirket çalışanları da geri çağırılmıştır.”219 Tüm bunlara ilaveten ABD ve önde gelen Avrupa ülkeleri tarafından Çin’e silah ambargosu uygulanmıştır.220 Ancak Çin yönetimi, eleştiriler ve yaptırımlar karşısında geri adım atmama konusunda kararlı davranmıştır. Zira Çinlilere göre Batılılar, Çin’in iç işlerine müdahale etmek için bu defa da insan haklarını bahane ederek emperyalizmin bir başka çeşidini sergilemişlerdir. Fakat hükümet, ülkelerinin artık 1840’lardaki güçsüz Çin olmadığını ve egemenlik haklarına müdahalede bulunulmasına müsamaha göstermeyeceğini net bir şekilde belli etmiştir.221 Ambargolara tepki olarak, Çin yönetimi diplomatik heyetlerinin neredeyse tamamını geri çekmiş, yurt dışındaki öğrencilerin de dönmesini talep etmiştir.222 Nitekim Çin yönetiminin katı tavrı karşısında Avrupalılar ve Japonlar Çin’le ilişkilerini yeniden kurmuşlardır. ABD ise oldukça “pragmatik” nedenlerle Çin’le eski ilişkilerine dönme kararı almıştır.223 Neticede reform süreci sekteye uğramış ve Çin dış politikasında önceki yıllarda elde edilen başarılar kısmen gölgelenmiştir. Çin’in Batılı ülkelerin yaptırımlarını hafif atlatmasının en önemli nedeni ekonomik cazibesi olmuştur. Diğer yandan Kissinger, Jiang Zemin’in uluslararası düzeydeki kişisel diplomasisini de dikkate değer

218 Ceren Ergenç,“Çin’in Yükselişi”, Uluslararası İlişkilere Giriş: Tarih, Teori, Kavram ve Konular, (Editörler: Şaban Kardaş, Ali Balcı), 2. Baskı, Küre Yayınları, İstanbul, 2014, s. 647, 648.

219 Fehlbier, s. 58, 59.

220 Ancak gayri resmi olarak silah satışları devam etmiştir.

221 Gelber, s. 364.

222 Öğrencilerin büyük kısmı bu isteğe uymayarak, bulundukları ülkelerde sığınma talebinde bulunmuştur.

223 Gelber, s. 364, 365.

61 görmektedir. Zemin, Deng’in başlattığı açılımı ileri bir noktaya taşıyarak Çin’in uluslararası devlet ve ticaret sistemine tam katılımını sağlamıştır.224

Soğuk Savaş konjonktürünün ortadan kalkması ve buna bağlı yaşanan gelişmeler Çin’in uluslararası sistemdeki konumunda da önemli değişikliklere neden olmuştur.

Öncelikle nükleer savaş riskinin en aza inmesi ile yeniden konvansiyonel silahların öneminin artması, Çin’i atıl kalmış silahlı kuvvetlerini yenilemeye zorlamıştır. Zira Rusya Federasyonu’nun dağılması sonucu Çin’in sınır komşularının sayısında meydana gelen artış yakın savaş olasılığını tekrar gündeme taşımıştır. Bu gelişmelerin sonucu olarak Çin mevcut, orta ve uzun menzilli füzelere kısa menzilli füzeleri ilave ederek Rusya ve İsrail’den gemi ve uçaklar satın almıştır. İkinci olarak iki kutuplu sistemin değişmesi ve ABD’nin tek süper güç olarak belirmesi, Çin’in ABD karşısındaki pazarlık gücünü zayıflatmıştır.225 Fakat yine aynı etken yeni güç merkezlerinin ortaya çıkmasına imkân tanımış ve Çin’e güç yarışında başrol şansı sunmuştur.

Dahası küreselleşmenin ivme kazanması, Çin ekonomisine yeni fırsat kapıları aralamıştır. Dünya genelinde birçok yatırımcı işgücü ucuzluğunu fırsat bilip Çin’i üs olarak seçmiştir. Bu gelişmeyle birlikte önde gelen finans devleri Şanghay’a yerleşmiştir. Esasen ‘küreselleşme Çin’e çift yönlü bir kazanım sunmuştur’ demek daha doğru olacaktır. Zira bu süreçle birlikte Çin’in kendisi de önemli bir yabancı yatırımcı olma yönünde gelişme göstermiştir. Üçüncü olarak bir taraftan SSCB’nin çözülmesi ile komünizmin büyük bir darbe alması, diğer taraftan Tiananmen olayları sonrasında halkın rejime olan güvensizliği, partiyi yeni bir meşruiyet kaynağı bulmaya sevk etmiştir. Yeni dönemde komünizm vurgusunun yerini milliyetçilik ve ekonomik kalkınma almıştır.226

Diğer taraftan gerçekleştirilen hızlı kalkınma, Çin’i 1993’te petrol ithal etmeye zorlamıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise Çin, dünyanın üretim atölyesi ve aynı

224 Kissinger, Dünya Düzeni, s. 250.

225 Gelber, s. 368-370.

226 Gelber, s. 371, 372.

62 zamanda belli başlı petrol ithalatçıları arasında anılmaya başlanmıştır. Çin bir taraftan daha özerk bir dış politika izleyebilmek, diğer taraftan enerji teminini ve dolayısıyla büyümesini güvence altına alabilmek amacıyla enerji kaynaklarını çeşitlendirme yoluna gitmiştir. Bir başka deyişle, büyüyen Çin geçmişten çıkardığı derslerin sonucu olarak, artık hiçbir şekilde başkalarına bağımlı olmamayı hedef edinmiştir.