• Sonuç bulunamadı

Değerlerin ve Romanların Çocuk Edebiyatındaki Yeri

Ailesinden sonra okul ortamına giren çocuğun çevresi genişlemekte ve çocuk birtakım değerlerle karşı karşıya gelmektedir. Hem okulun hem de öğretmenlerin bu noktada çocuğa hem öğretim programlarında hem de örtük programlarda çocuğa değerleri aşılaması gerekmektedir.

Toplumun değerlerini benimseyen ve içselleştiren çocuk, topluma uyum konusunda zorluk çekmeyecektir. Toplumsal kuralların insan yaşamını düzenleyen normlar olduğunu bilen ve buna uygun davranış örnekleri gösteren çocuk, ideal olan davranış düzeyine erişmiştir.

68 Çocuklara değer aktarmada edebî metinlerden de yararlanılabilir. Edebî metinler yoluyla çocuk kahramanla özdeşim kurarak, maceradan maceraya atılmaktadır. Macerandan maceraya koşan çocuğun dil yetileri bu sayede gelişmekte ve kültürel zenginliği artmaktadır. Bu bağlamda hem romanların hem de edebî eserlerin çocukların ilgilerine, seviyelerine ve değerlerine uygun olması gerekmektedir.

Çocuk romanlarının önemine değinen Yalçın ve Aytaş (2005, 144) çocuk romanlarının konusunu şu şekilde açıklamışlardır:

“Çocuk romanı demek konuları sadece çocuk ve çocukluk olan eserler demek değildir. Çocuklar kendi yaşıtlarının serüvenlerini dinlemekten ya da okumaktan zevk alırlar. Ancak, konularını yetişkin kimselerin hayatından alan romanlar da çocukları ilgilendirmektedir. Toplumdan soyutlayamayacağımız çocuğun, etrafında görüp izlediği her konuya ilgi duyduğu gerçeğini göz önünde bulundurmakla birlikte, çocuklar için kaleme alınan romanlarda dikkat edilmesi gereken en önemli ayrıntı, onların gelişimlerine uygun olması, psikolojik dengelerin dikkate alınmasıdır.

Sınar (2012) ise çocuk romanlarına dair şu tespitlerde bulunur:

“Dış görünüşlerinden memnun olmayan çocuklar, çekingen, utangaç, sıkılgan çocuklar, ailelerinden sürekli yaramaz olduklarını işiten çocuklar, kardeş kıskançlığı yaşayan çocuklar benzer sorunlarla okudukları eserin kahramanlarının da karşı karşıya kaldığını görünce rahatlar ve değişik çözüm yollarını tanıma fırsatı bulurlar. Bunun yanında çocuğun sınırlı olan hayat tecrübelerine zenginlik katar. Yeni maceralar yaşatarak çocuğun ufkunu genişletir. Farklı insan tiplerini, farklı yaşayışları, başka ülkeleri ve kültürleri tanır. Çocuğun içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını anlamasına yardımcı ve topluma uyum göstermesini kolaylaştırır. Çocuğun mensup olduğu kültürü tanımasını sağladığı gibi milletinin mazisini de öğretir.”

Roman yazarları, çocuk kitaplarını oluştururken çocuğun gelişimsel dönemini ve çocuğun temel özelliklerini iyi tanımalıdır. Çocukların seveceği, hoşlanacağı konulardan yola çıkarak çocukların gizil güçlerini ortaya çıkarmaya çalışmalıdır.

69 Yazar, dilin anlatım imkânıyla ve çocuğa göreliği de düşünerek inşa edeceği eserlerde çocuğu düşünmelidir. Yazar, bir çocuk gibi düşünerek olaylar kurgulamalı ve değerleri de bu özellikleri dikkate alarak aktarmalıdır.

Çocuk kitabı yazarı, bir düşüncenin, bir inancın peşinde koşan, o düşüncenin ya da inancın doğruluğuna çocukları inandırmaya çalışan bir söylevci değildir. Yazarın öncelikli sorumluluğu, çocukları kendi deneyimleriyle bilgilendirme ve yetiştirme anlayışından çok, dilin anlatım olanaklarıyla kurgulanmış; çocuğun kendini, insanı ve yaşamı tanımasına olanak sağlayacak yaşam durumları yaratmak olmalıdır (Sever, 2010).

Çocuk edebiyatı ürünleri, birtakım özellikler taşıması gerekmektedir. Sever ( 2010), çocuk edebiyatı ürünlerini sorgulayan, tartışan, bilime sanata saygı duyan, duygu ve düşünce boyutlarıyla dengeli, okuma kültürü edinmiş duyarlı bireylerin yetiştirilmesi sürecinde etkili birer uyaran olması gerektiğini dile getirir. Bu nedenle de çocuk ve edebiyat ilişkisi bağlamında da kitapların bazı temel ilkelere dayandırılması gerektiğini şu şekilde açıklar:

 Kitaplarda, çocuğun kendine özgü içtenliği ile anlatım dilinin doğallığı buluşturulmalıdır.

 Kitaplar, çocuklara anlamlandıramayacağı ya da yaşama geçiremeyeceği sorumluluklar yüklememelidir.

 Yazar, anlattığı ya da kurguladığı olaylarda çocuklarla arkadaşlık-dostluk kurabilmeyi başarmalıdır.

 Kitaplarda çocukların kavramsal gelişimlerine katkı sağlayacak bir anlatım yeğlenmeli, çocuklara Türkçemizin anlatım olanakları ve kuralları sezdirilmelidir.  Kitaplardaki resimler, çocukların beğeni ve algılama düzeyine uygun olmalı, metnin iletisine görsel bir zenginlik katmalı; estetik nitelikleriyle de görsel algılarını geliştirici özellikler taşımalıdır.

70  Kitaplar görsel ve dilsel özellikleriyle çocuğun hem sanat hem de düşünme eğitimi sürecini desteklemelidir.

 Kitaplar çocuğun yaşına, ilgi ve gereksinimlerine uygun olarak insan ve yaşam gerçekliğini anlamasına katkı sağlamalı, her şeyden önemlisi de çocuk ile yaşam arasında güçlü bir bağ oluşturmalıdır.

 Kitaplarda yazar tarafından kurgulanan gerçeklik çocuklar tarafından okuma eylemi sonrası kendi gerçekliklerine dönüştürebilmeli; başka bir söyleyişle yazarın paylaşmak istedikleri çocukların yaşam, anlam gerçeğinden kopuk olmamalıdır.  Kitaplarda yaşamın bir gerçeği olduğu düşüncesiyle şiddet olgusuna da yer verilebilir. Ancak olay kurgusunda çocukların yaş ve gelişim özellikleri de göz önünde bulundurarak yer verilen şiddet ögeleri, çocuklara şiddete karşı neler yapılması gerektiği konusunda duyarlı kılmalı, onlarda şiddet ve kaba güce karşı bir anlayış oluşturabilmelidir. Özellikle çocuklara demokratik yaşamın önemi ile bireysel ve toplumsal ilişkilerdeki sorunların çözümünde en etkili yöntemin iletişim olduğu gerçeği sezdirilmelidir.

 Çocuk edebiyatının temel sorumluluğu çocuklara, dilin ve resmin olanaklarıyla kurgulanmış yeni yaşantılar sunmak olmalı, sunulan yaşantılardan çıkarsamalar yapma sorumluluğu ise çocuğa bırakılmalıdır.

Sonuç olarak çocuk edebiyatında kitaplar, “çocuğa görelik” ilkesinden hareket etmelidir. Çocuk edebiyatı ürünleri çocuğu, yaşama, doğaya, çevresine, demokratik kültüre, dostluğa, kısacası yaşamın tüm alanına hazırlamalıdır. Hayatın içinde yer alan, görgü kuralları, gelenekler, değerler çocuk edebiyatı ürünleri içerisinde yer almalıdır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BULGULAR VE YORUMLAR

3.1. Adalet

Adalet, bütün insanlar için olmassa olmaz olan vazgeçilemez değerlerin başında gelmektedir. Çünkü adaletin olmadığı bir yerde haktan bahsedilemez. Hakkını istediği şekilde kullanamayan insan ise zulüm içerisindedir. Dolayısıyla adalet değeri nihai bir değerdir. İnsan ilişkilerini hak ve hukuka göre düzenleyen kurallar bütünüdür.

Adalet, bir şeyi yerli yerine koymak, her hakkı sahibine vermektir. Hüküm ve davranışlarında tarafsız ve ilkeli olmak, eşitliği gözetmektir. Menfaat, yakınlık, düşmanlık, ön yargı vb. nedenlerin etkisinden uzak dürüstçe iş yapmaktır (Hökelekli, 2013: 49). Adalet bir bakıma eşitlik gibi görülse de eşitlikle aynı anlama gelmemektedir. Adalet, hak eşitliğine dayanır ve işin liyakati ölçüsünde hak sahibine verilmesini ister. Bu durumda hak sahibi adaleti en uygun şekilde tesis etmelidir. Bunu kullanırken yasaların ve hakkın kendisine tanıdığı imkânlar ölçüsünde hareket etmelidir. Adalet, en kısa ifadesiyle hakkı teslim etmektir. Her şeyi yerli yerince koymak, yapılan işin hakkını vermek, eşit ve denk davranmak gibi daha birçok kavramı da kapsayan adalet, erdemlerin başıdır. Diğer bir söyleyişle adalet, “hak” kavramının tesisi; haksızlık ve zulmün def’idir (Yaman, 2014: 28). Bir toplumda adeletin sağlanması yalnızca hukuk kurallarıyla yeterli değildir.

Kişilerin adeleti ve adil olma duygusunu içselleştirmeleri gerekmektedir. Bu sayede herkes hakka ve hukuka riayet edecektir. Bunun sağlanması için ise henüz küçük yaşlarda gerek ailede gerekse eğitim kurumlarında adalet ile ilgili değerlerin verilmesi

72 ve bu sayede çocukların bu değeri içselleştirilmesi sağlanmalıdır. Atalarımız “Düz duvar uçmaz.” sözüyle toplumsal bir gerçekliğe dikkat çekmektedir. Adaletin güçlü olduğu toplumlar tıpkı düz duvar gibi asla yıkılmaz. Bu bakımdan toplumlar adalet duygusundan asla vazgeçmemelidir.

Türkçe Sözlük’te (TDK, 2005) adalet şu şekilde tanımlanmaktadır: “1. Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk, türe 2. Bu işi uygulayan yerine getiren devlet kuruluşları 3. Herkese kendine uygunu düşeni, kendi hakkı olanı verme 4. Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması.” Hökelekli, “Bir Değer: Adalet” (2008) başlıklı makalesinde adalet hakkında şu bilgileri verir: “Kısacası adalet, bütün insan ilişkilerinde karşılıklı saygı ve sevginin gözetilmesi, hak dağıtımında ve paylaşımında insaflı bir yolun izlenmesidir. Buna göre, devlet yöneticisinin vatandaşa, ana babanın çocuğuna, öğretmenin öğrencisine, eşlerin birbirlerine, bir kimsenin arkadaş, dost ve akrabasına gereken ilgiyi, sevgiyi, saygıyı göstermesi; patronun işçisine hak ettiği ücreti vermesi adalet olup, bunların yerine gelmemesi zulümdür. Böylece adalet, herkesin hakkına ve yeteneğine göre korunması, iyilik ve yardımın buna göre yapılmasıdır. Bütün bunlardan hareketle adalet değeri hem ulusal hem de evrensel en önemli değerlerin başında gelmektedir. Adalet hakkı ve doğruluğu içinde barındırmaktadır. Herkese kendi hakkına ve yeteneğine göre davranmayı gerektirmektedir.”

Aytül Akal’ın romanlarında adalet değeri örtük biçimde verilmektedir. Romanlarda bu değerler, kahramanların birbirilerine, hakka, hukuka ve yeteneklerine göre davranması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Hem “Süper Gazeteciler” hem de “Süper Çocuklar” serisinde adalet değeri, suçluluların yasalar önünde cezalandırılması şeklinde neticelenir. Yine romanlarda açık biçimde verilen adalet değerleri ise şu şekildedir:

“Süper Çocuklar 1” serisinin ilk dizisi olan “Renk Delisi” romanında öğretmenlerinin doğum günü için defter alan ve bu deftere sırasıyla günlük yazmak isteyen öğrencilerin başından geçenleri konu olan bu romanda öğrenciler, deftere günlük yazmak için adalet değerine başvururlar. Deftere günlük yazmayı sıraya koyan öğrenciler, bu sıralamayı herkesin hoşuna gidecek şekilde ve kimseye ayrıcalık tanımadan yaparlar. Yine sınıf

73 arkadaşları birbirilerinin yazdıkları günlükleri okumamaya özen göstererek çareler ararlar. Bu durum metinde şu şekilde yapılandırılmıştır:

“O günden beri defter kendi aramızda dolanıyor. Kimin sırasıysa, temiz bir sayfa açarak mektubunu yazıyor, sonra sayfayı zımbalayarak kapatıyordu. Gerçi sayfaların köşesi zımbayla delik deşik olmuştu ama… Belki öğretmenimiz buna aldırmazdı. Bizden sonra sırası gelenlerin yazdıklarımızı okumalarını istemediğimiz için böyle bir yöntem düşünmüştük. Onları sadece öğretmenimiz okumalıydı. İşte o defter dün Tuna’daydı. Bugün de sıra Melis’teydi, Asya en son yazacaktı. Ne de olsa sınıfımıza en son katılan oydu.” (RD, 2015: 42-43).

“Zombili Mombili Roman”ın kahramanlarından olan Barış, Ali’nin durumuna çok üzülür. Çünkü Ali, okula gidememektedir ve birtakım haklardan yoksun yaşamaktadır. Barış, kendisi gibi diğer çocukların da eşit şartlar altında yaşamasını ve eğitim görmesini düşünmektedir. Kendi mutluluğunun ise ancak bu şekilde daha da artacağını düşünmektedir. Çünkü Barış, her çocuğun özel olduğunu ve haklarının olduğunu bilmektedir. Barış, adaletin eşitlik kavramıyla yakın ilişkili olduğunu örtük biçimde göstermektedir. Bu durum eserde şu şekilde geçmektedir:

“Dayı dedi. Onun gibi kim bilir kaç çocuk vardır, fakirlikten okula gidemeyen… - Öyle dedi Özgür. Ne kadar şanslı olduğunu bil işte.

- Kötü durumda olanları görerek mutlu olmayı kendime yakıştıramıyorum dayı. Onlar da benim şartlarımda olsun istiyorum. O zaman daha mutlu olacağım.” (ZMR, 2016: 161).