• Sonuç bulunamadı

Dünyaya ayak bastığı andan itibaren insanoğlu, insanca ve erdemli bir şekilde yaşamanın yollarını araştırmış ve bunu kimi zaman dinî kitaplardan kimi zaman ise içinde yaşadığı toplumda kendi inşa ettiği ve adına kültür dediği birtakım yollardan öğrenmiştir. Ancak gelişen sanayi devrimi ve birtakım akımlarla insanoğlu kendi değerini korumakta ve aktarmakta güçlük çekmiştir. “Modern eğitimin dayandığı pozitivist epistemoloji anlayışı varlığı nicel/kemiyet bir bakış açısıyla değerlendirip sosyal ve insanî meselelerin nitel/keyfiyet yönlerinin objektif bilgiye ve dolayısıyla da eğitime konu olamayacağını öne sürüyordu. Dolayısıyla modern eğitim insanı tanıtırken ve tanımlarken bilişsel ve mekanik boyut önemsendi. Oysa insan vicdan, merhamet ve sağduyu gibi nitel bir boyuta da sahiptir. Sadece bilişsel ve mekanik yetenekler yönünden ele alınan insan karşısındaki insanları da sadece mekanik, duygu boyutu olmayan varlıklar olarak algıladığı için onlara kolayca zarar verecek duruma geldi (Kaymakcan ve Meydan, 2016).”

Günümüzde dünya üzerinde huzurun olmayışı, gençlerin kötüleşen eğilimleri, hırsızlıkların ve kopyanın giderek toplumda kendine daha çok yer edinmesi, şiddet ve saldırganlıkların hemen hemen her gün yaşanıyor olması, toplumsal rollerde değişme, alkol ve uyuşturucu gibi insanın kendine ve topluma zarar verici davranışlarındaki artışlar, toplumların yaşamlarını devam ettirebilmelerinde ve kültürel değerleri aktarımında yaşanan ciddi aşınmalar, kitle iletişim araçlarıyla kendine yabancılaşan nesillerin ortaya çıkması, küreselleşen dünyada insanların ortak bir şekilde yaşamaları için gerekli olan değerlerin ortaya çıkamaması gibi nedenlerle değerler eğitimine önem vermemiz ve değerler eğitiminin hayatın bir parçası haline getirmemiz gerektiği ortaya çıkmıştır.

Değerler sisteminin, bir toplumdaki ödül ve cezanın da temelini oluşturduğunu savunan Fichter’a (1999) göre değerleri olmayan bir toplum, en güçlü kontrol aracını da yitirmiştir. Çünkü bireylere neyin yasaklandığı, onlardan neyin istendiği, neyin ödüllendirilip neyin cezalandırılacağı değerlere göre belirlenir. Değerlerin olmadığı

31 bir toplumda davranışların değerlendirileceği ölçütler ortadan kalkar. Bunların yanı sıra Fichter, değerlerin işlevlerini altı maddede toplamıştır:

1. Değerler bireyin ve toplulukların sosyal değerinin yargılanmasında hazır birer araç olarak kullanılır. Tabakalaşma sistemini mümkün kılar. Bireyin çevresindekilerin gözünde nerede durduğunu bilmesine yardım eder.

2. Değerler kişilerin dikkatini yararlı ve önemli olarak görülen maddî kültür nesneleri üzerinde odaklar. Bu değerli nesne, birey veya grup için her zaman en iyi olmayabilir. Fakat o nesnenin sosyal olarak değerli görülmesine ve onun için çaba gösterilmesine yol açar.

3. Her toplumda ideal düşünme ve davranma yollarına değerler tarafından işaret edilir. Değerler, sosyal olarak kabul edilebilir davranışın âdeta şemasını çizer. Böylece kişiler de hareket ve düşüncelerini en iyi hangi yolda gösterebileceklerini kavrayabilirler.

4. Değerler kişilerin sosyal rollerini seçmesine ve gerçekleştirmesine rehberlik eder. 5. Değerler sosyal kontrol ve baskının araçlarıdır. Kişileri törelere uymaya yöneltir, doğru şeyleri yapmaya yüreklendirir. Ayrıca değerler onaylanmayan davranışları engeller, yasaklanmış örüntülerin neler olduğuna işaret eder ve sosyal ihlallerden kaynaklanan utanma ve suçluluk duygularının kolayca anlaşılabilmesini sağlar. 6. Değerler dayanışmayı sağlayan başlıca unsurlardandır. İnsan kendisiyle aynı değeri taşıyan insanlara yaklaşır. Ortak değerler, sosyal dayanışmayı yaratan ve sürekli kılan en önemli faktörlerden biridir.

“Sosyal değerlerin işlevlerini göz önüne alarak “Değerler önemlidir çünkü toplumda yaşayan kişiler önemlidir.” gibi bir değerlendirmeye gitmek de konuyu basitleştirme olacaktır. Aslında sosyologlar için değerler, insanoğluyla bağlantılı olmasının dışında hiçbir anlama da sahip değildir (Özensel, 2014).”

32 Değerler birbirini tamamlar. Söz gelimi alçakgönüllü olmayan birinden cömertlik beklenemez, adil olmayan birine de güven duyulmaz. Özensel (2003), bu duruma şöyle açıklık getirir: “Toplumsal yapıyı oluşturan ekonomi, siyaset, aile, hukuk, eğitim, din gibi temel kurumların hepsi kendisine ait değerleri de içerir. Ancak nasıl bu kurumların işleyişini birbirinden bağımsız düşünemiyorsak değerleri de birbirinden bağımsız düşünmek mümkün değildir.”

Rokeach (1973) (Akt.: Akbaş, 2004) ise değerlerin işlevlerini şu şekilde açıklamıştır:

1. Değerler davranış standartlarını belirler: Değerler bireyin toplum içindeki davranışlarını belirler. Bireyler toplumsal olayları değerlendirirken ve yargılarken değerlerini kullanır. Değerler sayesinde insanlar inanç, tutum ve eylemlerini akıl süzgecinden geçirir ve toplumsal alanda kabul edilmezlik sonucu oluşan benlik zedelenmesini engeller.

2. Değerler karar vermede ve çatışmaları çözmede kullanılır: Birey çatışma ve karar verme durumuyla karşılaştığında değerler danışmanlık görevini yerine getirir. Böyle bir durum karşısında değerlerin biri değil, birkaçı birden harekete geçer ve birey değerlerini kullanıp karar vererek çatışmaları çözer.

3. Değerler önem derecesine göre sıralanır: Değerler tek başına değil, birlikte var olurlar. Bir araya gelerek tutarlı ve sistemli organizasyonlar oluştururlar. Birey, aile, kişisel ilişkiler ya da iş yaşamı için ayrı değer sınıflaması yapabilir.

Toplumların birlikte hareket etmesine, bir amaç uğrunda bir araya gelmesine olanak sağlayan değerler, toplumların en önemli dinamikleri arasındadır. Kendi değerine sahip çıkan toplum, bu değerlere uygun yeni nesiller yetiştirmek içinde dolaylı yönden çalışmaktadır. Bu sayede değerlere sahip çıkarak birlikte hareket etme duygusu ve biz algısı gelişmektedir. Arslanoğlu (2005: 77), insanların yaşadıkları toplumun değerlerini bildiklerinde onu olumlu anlamda değiştirip güçlü, kalkınmış bir toplum hâline getirebileceklerini; aksi takdirde, toplumun olumsuz yönde değişip ahlâkî, hukukî ve ekonomik olarak çökerek başka toplumların kölesi haline

33 geleceğini savunur. Bu noktada değerlerin, toplumların bekasında ve var olmasında önemli işlevler üstlendiği söylenebilir.

Tezcan, (1974) değerlerin işlevlerini şöyle sıralamaktadır:

1. Bireye amaç ve yön tayin eder.

2. Bireysel ve toplumsal faaliyetlerin genel yönünü verir. 3. Bireylerin davranışlarını yargılamaya yardımcı olur.

4. Bireyin başkalarından ne beklemesi gerektiğini ve kendisinden ne beklediğini bilmesini sağlar.

5. Bireyin doğru ve yanlışı, haklı ve haksızı, hoşa giden ve gitmeyeni, ahlâkî ve ahlâkî olmayanı ayırt etmesini sağlar.

Değerlerin işlevleri üzerinde bir sıralamaya giden kişi ise Gökçe’dir. Gökçe, (1994) değerlerin işlevlerini şu şekilde sıralamaktadır:

1. Sosyo-kültürel bir değer temelde seçici oryantasyonun standardıdır. Yani bu bağlamda değer(ler), bilinçli ve amaçlı davranışın somut amacı için seçim kriteridir. Bu bakımdan, değer, sosyal eylemde bulunan bir kişinin sosyal olarak kabullenilebilinen arzu ve istekleri için temel atıf noktası görevini görmektedir.

2. Değer(ler) kültürel olarak şekillendirilmiş ve aynı zamanda kültür üzerinde de yönlendirici olarak etki etmektedirler. Belli bir kültürün gelişme sürecinde değer(ler) belli bir şekil almaktadır. Bu da genel olarak sembol, moral ve estetik normlar, davranış şekilleri olarak belirginleşir. Bu açıdan değer(ler) kültürün esasını oluşturmaktadırlar.

3. Değer(ler) insanlarla özdeşleşmiştir. Yani, sosyalleşme sürecinde değerler kişiler tarafından öğrenilmekte ve üstlenilmektedir. Kısacası, kişinin şahsiyet yapısına

34 entegre olmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak değerler kişinin şahsiyetinin bir parçası olarak görülmektedir.

4. Değerler sözel bir boyuta sahiptirler. Yani değerler hem zihinsel (arzu ve eylem boyutunu belirten) hem de hissi-duygusal yönünü belirten ifadelerdir.

Gökçe’nin (2008) de bahsettiği üzere değerler, bir toplumun kültürünün en önemli göstergesidir. Kültürlerin ortaya çıkmasında gelecek zamana ve nesillere aktarılmasında değerler önemlidir. Değerler ortaya çıktığı toplumun kurallarından, inançlarından, gelenek ve göreneklerinden beslenir ve o toplumun bir parçası haline gelir. Bunun sonucunda da kişiler, bu değerlerin taşıyıcı ve savunucusu olur. Sonuç olarak değerler, bireyin yaşadığı topluma ayak uydurmasında, toplum tarafından kabullenilmesinde etkilidir. Böylelikle aynı değerleri savunan insanlar arasında çatışma olmamakta ve huzurlu bir toplumun temeli atılmaktadır.

İçinde yaşadığımız çağın toplumlar üzerinde birtakım kültürel erozyonlar getirdiği muhakkaktır. Özellikle bilişim ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte geleneksel değerlerde görülen çözülme, toplumsal anlamda meydana gelen çarpıklık ve kişiler arasında ortaya çıkan anlaşmazlık değerlerin önemini ve işlevini bir kez daha ortaya çıkarmaktadır. Kendi değer sistemini oluşturan, kendi kültüründe yetişen bireyler, kendi kültüründen dolayısıyla kendi değerler sisteminden sorumludur. Kendi değerler sistemini inşa eden birey, muhakkak evrensel değerlere de yönelmelidir. Ancak bu sayede kendi değerler sistemini tam ve özgün bir şekilde koruyabilir.

Türk dünyasının ortak değeri ve eskimeyen hocası olarak yer alan Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet isimli eserinde erdemli insan olma yolunun hikmetlerini anlatmıştır. İnsanı değerli kılmak amacıyla yazılan eser, Türk toplumunun değer sisteminin oluşmasında en temel yapı vazifesi görmüştür. Divan-ı Hikmet’te “toplumsallaşma noktasında sosyal hayatı düzenlemeye yönelik düşünceler/doğrular/değerler iletilmiştir. Bireyi ve dolayısıyla toplumu yozlaştıran/değersizleştiren kavramlar üzerinde sıkça durulmuştur. Eserde haram, ikiyüzlülük, yalan, merhametsizlik, görünüşte Müslümanlık, dünyaya düşkünlük, şöhret merakı, hırs, kibir gibi kavramlar, eleştirilen değersiz davranış biçimleri olarak karşımıza çıkar. İyilik,

35 doğruluk, temizlik, ahlak, bilgili olmak ve bilgiye değer vermek gibi erdemler ise hikmetler boyunca yinelenir. Böylelikle alıcıda/dinleyicide /okuyucuda bir değer eğitimi gerçekleştirilmeye çalışılır (Güven, 2017: 310).”

Değer bir toplumun en dinamik yapı taşlarıdır. Türk kültür sisteminin oluşmasında değerlerin varlığı inkâr edilemez. Nitekim İslamiyetin etkisiyle gelişen Türk edebiyatı, bir yandan yeni bir kültür inşa ederken bir yandan da insanları yeni kültür ekseninde değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalmasını sağlamıştır. Bu dönemlerdeki eserlerin muhtevası incelendiğinde konunun “insan” olduğu görülebilecektir. “Binaenaleyh ilk islami metinler olma özelliğini koruyan Kutadgu Bilig ve Atabetü’l Hakayık, insanlara doğru yolu gösterme, erdemli olma, hem bu dünyada hem de öbür dünyada mutlu olmak için bilinmeyenin izahı, bilinenin daha iyi açıklanması veya en iyi nasıl izah edilir sorusunun cevabıdır (Yalap, 2017: 104).”

Kutadgu Bilig’de, insanın devlet hayatını ve toplum hayatını düzenleyebilmesi için bilgiler ve değerler işlenir. Bu değerlerin nasıl elde edileceği nasıl kullanılacağı konusunda bilgiler yer alır. İyi insan olmanın topluma faydalı birey olmanın dahası insanı ve cemiyeti mutluluğa götürecek olan değerler detaylıca anlatılır.

Türk kültüründe birlik ve beraberliği sağlanmasında, insanlar arasında birleştirici bir güç oluşmasında Hacı Bektaş Veli’nin, Mevlana’nın ve Yunus Emre’nin katkısı yadsınamaz. Mevlevî ve Bektaşî tarikatları bir yandan anadolunun en ücra köşesindeki insanlara ulaşarak onlara iyiyi ve erdemli olmayı öğütlemişlerdir. “13. yüzyılda başlayan Mevlana ve Hacı Bektaş Veli’nin mühim rolü kendilerinden sonra da devam etmiş, Mevlevî ve Baktaşî tarikatları yüz binlerce takipçiye ulaşarak sadece Osmanlı Devletinin teşekkülü ve devlet sisteminin kurulmasında değil, devletin sonraki süreçte korunmasında ve ihitiyaç duyduğu insan kaynağının temininde en yetkin ve en önemli güç olmuşlardır. Dolayısıyla her zaman birlik ve beraberlik içinde bulunmayı öğütleyen Türk tasavvuf geleneğinin aynı kaynaktan gelen pınarları olan Mevlevîlik, Bektaşîlik vs. Türkiye topraklarının birleştirici ve bütünleştirici harcıdır (Yalap, 2017: 143).”

36 Anadoluya sevgi tohumunu aşılayan Yunus Emre Türk topraklarının yetiştirdiği en önemli değerlerin başında gelmektedir. Yunus Emre, Anadolu insanına, iyiyi, güzeli, erdemli olmayı nasihat etmiştir. Maddî unsurları gaye edinmeden, insanî değerlerin neler olması gerektiği Yunus’un şiirlerinde ete kemiğe bürünmüştür. “Yunus Emre’nin idealize ettiği insan tipi, ‘İnsan-ı kâmil’dir. Bu insan yaradılış gayesi olan ilahî ahlaka ulaşmış, üstün vasıflarla donanmıştır. Yunus’a göre ahlak, insanî olmayan davranışları terk edip ilahi yaradılışa yönelmektir (Tatcı, 2008).

Türk kültüründe birleştirici güce sahip olan bu değerli şahsiyetler, yüzyıllar boyunca Türklerin aynı değerler etrafında yaşamasına olanak sağlamışlardır. İyi insanların yetişmesini arzulayan bu abidevî gönül elçileri sayesinde Türk kültürünün değerleri birleştirici rol üstlenmiştir.