• Sonuç bulunamadı

Değerlendirme

2.2 Çevrenin Korunmasında Ceza Hukukunun Fonksiyonu

2.2.4 Değerlendirme

Çevrenin korunması bakımından ceza hukukuna başvurulması günümüzde ittifakla kabul edilen bir husustur. Gerçekten bakıldığı zaman birçok ülkenin çevreyi korumaya yönelik suç tipleri ihdas ettiğini görmekteyiz. Bu suç tipleri ya bağımsız çevreyi korumaya yönelik çıkarılmış kanunlarda (Çevre mevzuatının tamamının toplandığı Çevre Kanunu gibi veya çevreyi oluşturan unsurların ayrı ayrı ele alındığı Su Kanunu, Temiz Hava Kanunu gibi) ya da ceza kanunlarında (Alman StGB m. 324 vd, TCK m. 181 vd. gibi) düzenlenmektedir.

Suç tipleri düzenlenirken dikkat edilmesi gereken nokta, ceza hukukunun hukuk düzeni içindeki fonksiyondur. Bu noktada ceza hukuku, hukuk sisteminde var olan eksiklikleri giderici bir fonksiyon icra etmektedir. Yani hukuk sisteminin diğer disiplinlerinin başarılı olmadığı, yetersiz kaldığı yerde ceza hukuku müdahalesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yönüyle ceza hukuku, çevre suçluluğuyla mücadelede en son başvurulması gereken araçtır. Ancak günümüzde çevre sorunlarının geldiği boyutlar dikkate alındığında, çevre suçlarının ihdası kaçınılmazdır. Zira çevreye karşı gerçekleştirilen eylemin sonucu maddi olarak ölçülemeyecek kadar büyük olabileceği gibi, kapsam bakımından da düşünülenin aksine oldukça geniş bir alana yayılma ihtimali yüksektir. Geçmiş yıllarda yaşanan çevre felaketleri (Çernobil Faciası, Bhopal Faciası, Love Canal Vakası, Fukuşima Nükleer Santral Kazaları gibi) dikkate alındığında, sorunun ne kadar ürkütücü boyutlarda olduğunu görmekteyiz. Çevre zararlarının etkileri sadece suçun işlendiği bölge ile sınırlı kalmamaktadır. Bazı hallerde gerek kirliliğin havaya gerekse sulara karışması nedeniyle ülke sınırlarını dahi aşmakta ve geniş bir coğrafyayı etkileyebilmektedir. Bunun için bireyleri, çevre suçlarını işlemekten alıkoyacak mekanizmaların getirilmesi gerekmektedir. Bunun en önemli araçlarından birisini çevreye karşı eylemlerin suç olarak düzenlenmesi teşkil edecektir.

İmar kirliliği sorunu ise ülkemizin kronikleşmiş sorunlarından olup, henüz çözüme kavuşmuş değildir. Tarihçe kısmında da belirttiğimiz üzere, kaçak yapılaşmayı yasaklayan normların geçmişi oldukça eskiye dayanmaktadır. Çok eski bir sorun olmasına rağmen hala bu sorunun çözülememiş olması, sadece bu amaca yönelik ihdas edilen normların yetersizliğine bağlanamaz. Bu normların uygulanması da sorunun çözümüne katkı sağlayacağı gibi, sorunun artmasına da neden olabilir. Önceleri ruhsatsız binalar bakımından

sadece idari tedbirler öngörülmüştür. İdari tedbirlerin uygulanması ise çeşitli nedenlerden dolayı mümkün olmamış ya da uygulanması ertelenmiştir.

Belediyelere, şehirlerin imar planını yapma, yeni inşa edilecek binalar bakımından yapı ruhsatı verme yetkisi verildiğinden, ruhsatsız yapıyla veya ruhsata aykırı yapıyla mücadele görevi de 1 Haziran 2005 tarihinde 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesine kadar belediyeler üzerinde bırakılmıştı734

. Belediyeler ise bu görevi, çoğu zaman hem ekonomik rant elde etmek hem de bir sonraki seçimi düşünerek hareket ettiğinden, etkin bir şekilde yerine getirmemişlerdir.

5237 sayılı TCK m.184’te İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu düzenlendikten sonra izinsiz yapılaşmayla mücadelede farklı bir yöntem tercih edilmiştir735

.İmar Kanunu m. 32 ve 41 hükümleri gereği kabahat olarak düzenlenen imar mevzuatına aykırılık halleri TCK m. 184 ile beraber suç olarak düzenlenmiş ve karşılığında hapis cezası öngörülmüştür. Anayasada güvence altına alınan bireylerin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının gerçekleştirilebilmesine, imar kirliliği suçu doğrudan olmasa da dolaylı olarak hizmet etmektedir. Zira çevrenin talan edilmesi, kamu arazilerinin işgal edilmesi, doğanın tahrip edilmesi her ne kadar imar kirliliği suçu ile önlenememekte ise de suç tipi asıl şehirleşmenin düzgün olmasına, estetik görünümün korunmasına, devletin şehirleşmeyi düzenleme yetkisinin korunmasına hizmet etmektedir.

Suç tipi bakımından üçüncü bölüm altında da değerlendirileceği üzere mevcut düzenleniş şekli itibariyle, normun düzenleniş amacını oluşturan hukuki değeri koruma açısından yeterli değildir. Zira ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapmak, ruhsatsız şantiyelere alt yapı hizmeti vermek veya ruhsatsız sınai faaliyetemüsaade etmek, çevrenin korunmasını önlemeden ziyade bu alandaki devletin düzenleme yetkisini korumaktadır. Suçun konusunun ve uygulama alanının sınırlandırılması, çevreyi korumada normun yetersizliğini göstermektedir. Çünkü ruhsat almaksızın belediye sınırları dışında bina yapılması veya belediye sınırları içerisinde olsa bile bina olmayan yapıların yapılması da çevreye zarar vermektedir. Ayrıca kişinin kendi arazisine imar planlarına uygun bir şekilde sadece ruhsatsız olarak yapı inşa etme şeklindeki eyleminin cezalandırılması, çevrenin korunmasından ziyade idarenin düzenleme yetkisinehizmet edecektir. Çünkü gerekli harçları yatırdıktan sonra kişi aynı yere, aynı koşullarda ruhsat alabilecektir. TCK m. 184/5’te düzenlenen “Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz,

734 TCK m. 184 hükmü, m.344/1-a gereği Kanunun yayım tarihinde yürürlüğe girmiştir. 735

İmar Kirliliğine neden olma suçuyla mücadelede tarihi seyir, Birinci Bölüm 1.4. numaralı başlıkta incelenmiştir.

açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.” hükmü de aslında çevrenin korunmasından ziyade, idarenin düzenleme yetkisinin korunmasını amaçlandığını göstermektedir. Ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak başlatılan inşaatlara TCK m.184/2’de yer alan hizmetlerin bağlanmasına müsade edilmesi, ruhsatsız binaların satılması, satın alınması, yapı kullanma izni olmayan binalarda ticari faaliyete izin verilmesi veya ticari faaliyetin gerçekleştirilmesi gibi birçok eylem m. 184 kapsamına alınmamıştır. Bu eylemlerin madde kapsamında olmaması kanaatimizce bir eksikliktir.

Suç tipi, düzenlenişi itibariyle çevrenin korunmasında yeterli olmasa da tipikliğin yeniden formüle edilmesiyle daha etkin koruma sağlayıcı nitelik kazandırılabilir. İmar düzenine ilişkin normlar, bireylerin hayatını idame ettirdiği her yerde karşısına çıkmaktadır. Yaşanan yerler, çalışılan iş yeri, dinlenilen-eğlenilen parklar, okunan okullar, yürünen caddeler gibi her bir yer imar düzenini oluşturmakta ve buralarda meydana gelecek bozulmalar da doğrudan bireyleri etkilemektedir. Bu sebeple imar kirliliğine neden olunması, daha doğrusu imar mevzuatına aykırı yapılaşmanın suç olarak düzenlenmesini olumlu bulmaktayız. Çünkü idari tedbirlerle sorunun çözülemediği artık aşikardır. Siyasi, ekonomik amaçlı olarak idari otoritelerin faydalanma-nemalanma düşünceleri olabileceği gibi, bu otoritelerin aynı zamanda siyasi, ekonomik etkilere açık olması, siyasi ve ekonomik açıdan güçlü olanlara karşı zayıf olması nedenlerinden dolayıkorumanın ceza hukukunun önleyici fonksiyonundan faydalanılmak suretiyle sağlanması gerekir.

2.3 Çevre Ceza Hukukunun İdare Hukukuna Bağlılığı Sorunu