• Sonuç bulunamadı

Değer alanındaki veya bu konuyla ilgilenen herhangi bir araştırmaya ilgi duyan herkes öncelikle oldukça zor bir engelin üstesinden gelmelidir: terimin doğru bir tanımını yapabilmek. Bu kavramın bugüne kadar birçok tanımı yapılmış olup farklı anlamlarda kullanılmıştır. Bu tanımlardan bazıları şunlardır: Değer, bir şeyin arzu edilebilir veya edilemez olduğu hakkındaki inanç ve ihtiyaç duyulan şeylerdir (Güngör, 2000, 27; Bolay, 2009, 60). Değer, bir şeyin ne olduğunu ifade etmeye yarayan hükümler olarak değil fakat kişi veya bir grubun mevcut şartlar altında arzu etmeye, kıymet vermeye, aramaya ve fethetmeye değer bulduğu şeyler hakkında amir duygular ve hükümler olarak ifade edilmektedir (Grünberg, 2011, 92). Değerler yaşamımızı etkileyen ve yaşamda önem verdiğimiz düşünceler olup yaşantı ve davranışlarımızın ölçüsünü belirlemede ve bir davranışı öbürüne tercih etmede bize rehberlik ederler (Doğanay, 2007, 258; Sarı, 2005, 76).

Genel olarak, bir şeye önem kazandıran ölçü olarak tanımlanan değer Latince‟ de, zengin ve güçlü olmak anlamına gelen valor kelimesinden İngilizce’ye value, Fransızca’ ya valeur, Almanca’ ya wert olarak geçmiş olup hemen hemen bütün dillerde hem iktisadi anlamda kıymet, paha ya da bir şeyin ederi olarak hem de insan hayatının anlamlandırılması ve günlük yaşamın biçimlendirilmesi için başvurulan bir inanç temeli olarak kullanılmaktadır (Cevizci, 2012, 56). Değer, değerli/kıymetli bulduğumuz, üstün tuttuğumuz, öneminden dolayı üzerine titrediğimiz somut ya da soyut her şeydir (Yaran, 2010, 309). Bir değer, belirli bir davranış biçiminin ya da varoluşun son halinin kişisel ya da toplumsal olarak bir karşıt davranış biçimine ya da varoluşun son haline tercih ettiği kalıcı bir inançtır" (Rokeach 1973, 5). Değerler sadece "basit önermelere dayanan" inançlar gibi ele alınamaz. Bir kişinin, örneğin, davranış biçimlerinden herhangi birini tercih etmesi (iyi veya kötü şeyleri seçmek gibi) "tercih edilebilir" kavramı ilkesine dayanır (Kilby, 1993, 31).

Değerler, insanların davranışlarını yönlendirmede ve belirlemede, kendileri de dâhil olmak üzere insanları ve olayları değerlendirmede kullandıkları ölçütler; ideal ve arzu edilen davranış ve yaşam biçimlerini ifade eden, belirli somut koşulları ve nesneleri aşan üst düzey

20

kavramlar veya doğru kararlara varılmasında bireylere yardımcı olan genel ilkeler gibi çeşitli şekillerde ele alınmakta; tutum, ideoloji, davranış ve alınan kararlarda belirleyici rol oynamaktadır. Rokeach’e göre ise değerlerin en önemli fonksiyonu çeşitli durumlarda davranışa rehberlik eden standartlar sağlamasıdır. Değerler, kendimizi başka insanlara tanıtmada, başkalarının davranışlarını ve kendi davranışımızı yargılamada, kendimizi başkaları ile karşılaştırmada, başkalarını ikna etmede temel ölçütlerdir. Değerler, nasıl yaşayacakları ve nelere kıymet vereceklerine karar verme hususunda bireyleri ve toplumu belli inançlara, yaşantılara ve gayelere bağlayan önceliklerdir (Hökelekli ve Gündüz, 2007, 374 ).

Değer problemi felsefede aslında değerlendirme problemi olarak karşımıza çıkar.

Çünkü “İyi nedir?”, “Güzel nedir?”, “Faydalı nedir?”, “Doğru nedir?” gibi sorular sormak, değerlendirme etkinliğini belli açılardan problem haline getirmektir; saygı, dürüstlük, adalet, eşitlik gibi kişilerarası ilişkilerin temelindeki anlamlarla ilgili sorular ortaya koymak veya sanat, bilim, moral gibi insan başarılarının özelliklerini araştırmaksa, farklı çeşitten değerleri problem haline getirmek ile olur (Kuçuradi, 2013, 5).

2.1.4.1. Değeri Açıklayan Felsefi Kuramlar

Aksiyoloji içerisinde görünüşte karşıt geleneklerin göründüğü iki yorum vardır:

Bunlardan birincisi öznelliktir, değerlerin insanların bireyden bağımsız olarak var olamayacağını söyler. Diğeri ise değerlerin insanlardan bağımsız olarak var olduğunu savunan nesnelciliktir. Çoğu felsefi fikirde olduğu gibi, manzara göründüğü kadar basit değildir ve aslında bu iki gelenek içinde çok çeşitli yorumlamalar vardır. Birçok felsefi fikir gibi 'öznel' ve 'nesnel' terimleri de belirli kullanımlarına ve bağlamlarına göre farklı anlamlara sahiptir. Çalışmanın bundan sonraki aşamasında değer açıklayan felsefi yaklaşımlar ele alınacaktır.

21

2.1.4.1.1. Öznellik

Atasözünde söylendiği gibi “renkler ve zevkler tartışılmaz”. Bu popüler sözcük, öznelcilik doktrininin temelini kapsar ve değerlerin kaynağı olarak insanın doğasını gösterir.

Öznel değer teorisinin öncülleri Hobbes ve Hume'nun eserlerinde bulunur. Frondizzi'ye (1971, 21) göre, tanınmış Avusturyalı filozof Franz Brentano'nun (1837-1917) iki öğrencisi olan Alexius von Meinong ve Christian Ehrenfels, bu doktrinin temellerini atan"ilk sübjektiflik temsilcileri" olarak nitelendirilebilirler Avusturyalı filozof, Alexius Meinong (1853-1920) sistematik bir biçimde, değerin öznel yorumunu iddia eden ilk kişi olarak gösterilir. 1894 tarihli Değer Teorisinde Psikolojik-Etik Soruşturma adlı çalışmasında Meinong, değerlerin anlaşılmasından, psikolojide, duygusal deneyimlerimizden yararlanmıştır (Frondizzi, 1971, 22). 20

Yüzyılın en büyük filozoflarından ve edebiyat alanında Nobel Ödülü sahibi olan matematikçi Bertrand Russell, sosyal ve beşeri konuların neredeyse her alanında çalışmıştır.

Değerlerin doğası konusu da dikkatinden kaçmamış ve bu konu üzerine eğilmiştir. Russel yalnızca geleneksel arzunun veya güzellik duygusunun değil, bilimsel araştırma yapabilecek bir disiplin olmadığı gerekçesiyle ahlak kurallarını reddetmesiyle kendiliğinden subjektiftir.

Russell için değerler bilim alanında veya bilgi alanı içinde mevcut değildir ve bu nedenle gerçek veya yanlış sayılmamaktadır. Onun için daha objektif ve bilimsel değerlerle uğraşma sorunu, açıkça ne olduklarını belirlemek için bir yöntem bulma veya makul argümanlar bulmak "imkansızlığına” dayanmaktadır. Dolayısıyla değer kavramı karşısında öznel bir konum almaktadır. (Wong, 1993, 442).

2.1.4.1.2. Nesnellik

Nesnel yaklaşımda değerler, bireyde değil, nesnenin kendisinde bulunmaktadır. En basit ifadeyle, değerler konusundaki nesnel yaklaşımın ilkeleri, nesnelere ve şeylere değer vermediğimiz düşüncesi çerçevesinde belirlenir. Bu görüşe göre, bu şekilde hissediyoruz çünkü bu duygular nesnelerin kendileri tarafından bizzat uyandırılıyor. Scheler, Avrupa felsefesinin en parlak zihinlerinden biri olarak değerlendirilmiştir. Ancak, çalışmaları, Scheler'ın tam olarak kucakladığı Max Weber veya Husserl'in eserleri ile aynı beğeniyle kabul görmemiştir (Frings, 1965; Bershady, 1992). Scheler'in değer teorisi diğer tüm Avrupa filozofları arasında farklı bir şekilde ortaya çıkar; zira onun tek çıkış noktası olarak akıl yoktur. Ahlaki bir değer olarak adalet, yalnızca adil bir hareketi gördüğümüzde yaşadığımız

22

duygunun yoğunluğu ya da derinliği yüzünden değil, kendi içindeki değer de kendi öznel duygularımızı aştığı için daha yüksektir. Tercih, Scheler'in aksiyolojisinde anahtar bir terimdir, çünkü "değerli bir biliş eylemi"dir. Bununla birlikte dürtü veya istek üzerine kurulu olanların seçimiyle karıştırılmaması gerekir. Bu psikolojik özelliklerden dolayı, Scheler'e göre, seçim "davranış biçimi" şeklindedir (Bershady, 1992, 221). Öte yandan, tercih etmek, bu psikolojik özelliklerin yokluğunda gerçekleşir. Bu ayrım onun aksiyolojisinde önemlidir, çünkü değer sırası verildiğinde, psikolojik uyaranlardan ve akıldan bağımsız olarak tercih etme eylemindedir. (Bershady, 1992, 222).

Hartmann'ın ahlakı, hem genel bir değer teorisini hem de değerlerin deneyiminin tasvirini içerir. Ona göre, değerler esastır ve bu nedenle evrenseldir ve tanımı gereği de objektiftirler (Cadwallader, 1984, 211). Nicolai Hartmann'ın aksiyolojisinin etkisi, Maslow, Kohlberg, Fromm ve Jung gibi ünlü sosyal bilimcilerin çalışmalarında mevcut olduğu gibi ele alınmıştır (Cadwallader, 1984, 212). Değerlerin bir şey olmadığı ya da psikolojik olaylar olmadığı fikri hem Scheler hem de Hartmann tarafından değerlerin akıldan türetilemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir (Poli, 2009, 285). Değerler Scheler tarafından duygularla yakalanan nitelikler, Hartmann da ise ideal veya özlerdir. Bunlar, sadece o değerleri temsil eden maddi nesnelerle karıştırılabildiğinden gerçek olamazlar. Örneğin "dürüstlük" değeri dürüst bir davranıştan veya dürüst bir kişiden ayrılamaz. Öte yandan, değerleri bir çeşit psikolojik süreç olarak algılamak, bunların sadece zihnin bir ürünü olduğu anlamına gelir (Poli, 2009, 286).

2.1.4.1.3. Görecelilik

Kavram, felsefenin başlangıcından bu yana tartışılmaktadır. Snare (1992, 94) göreceliliğin doğasını insanın her şeyin ölçüsü olduğunu iddia eden Yunan sofist felsefeci Protagoras'ın zamanlarına kadar gittiğini ifade eder. Günümüzde insanlar bir nesne ya da bir eylem hakkında konuşurken nesne ya da eylemin ya da düşüncenin başka bir şeyle yada durumla alakalı olduğunu ima ederler; bu durumun örtük bir bağımlılık türü vardır. Örneğin, tarihte gerçekleşen bir olayın o dönemdeki insanın ve toplumun sosyoekonomik koşullarına göre gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Genel bakış açısından göreliliğin ahlaksal görelilik ve kültürel görelilik olmak üzere iki önemli biçimi bulunmaktadır. Cevizciye (2012) göre;

“Ahlâkta ve değerler bakımından rölativizm; bireylerin ahlâkî ilke ve değerleri arasında bir çelişki bulunduğu gözleminden hareketle, ahlâkî değerlerin ve ilkelerin kişiden kişiye, çağdan çağa ve toplumdan topluma değiştiğini savunan anlayış. Ahlâk alanında, mutlakların

23

varolmadığını, ahlâkın kültürlere, gruplara ve hatta bireylere göreli olduğunu, mutlak hiçbir ilke ya da değer bulunmadığı için, her insanın kendi kural ya da değerlerini kendisinin belirlemesi gerektiğini savunan ahlâk görüşü” olarak tanımlanmaktadır (Cevizci, 2012, 23).

Yirmi birinci yüzyıl, değerlerin muazzam çeşitliliğinin ve bunları birleştirmenin çeşitli yollarının varlığına yönelik tartışmalara rağmen sonuç olarak olasılıklar ve tartışılan konular açısından benzersiz farklılıklar doğurmuştur. İnsan değerleri ile şekillenmektedir.

Dolayısıyla bireylere verilecek olan eğitim de açık veya kapalı bir biçimde bu değerler tarafından belirlenmektedir. O halde bireyin yaşamında ve eğitiminde gerçekten önemli bir yer alan değer kavramının değer kuramı ve felsefenin en önemli iki kavramı bağlamında yani iyi ve güzel kavramları çerçevesinde açıklanması gerekmektedir.

Belgede BARTIN ÜNİVERSİTESİ (sayfa 32-36)