• Sonuç bulunamadı

G. İDARE ALEYHİNE AÇILAN TAZMİNAT DAVALARI

4. Dava Açma Süreleri

Tazminat davasının idare aleyhine açılması halinde dava açma süresi, İYUK’da öngörülen kurallara göre belirlenir. Ancak, İYUK’un 28. maddesinde ademi infaz sebebiyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini için özel bir dava açma süresi öngörülmemiştir. Kanunda ayrıca bir süre öngörülmediğinden, bu tür talepleri konu edinen idari davanın, 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinde idari mahkeme türüne göre belirlenen genel dava açma süresine (Danıştay ve idare mahkemeleri için altmış, vergi mahkemeleri için otuz gün) tabi olması doğaldır554.

Uygulamada, lehine karar verilenlerin kararın yerine getirilmesi amacıyla, kararın kendilerine tebliğinden itibaren on yıllık genel zamanaşımı süresi içinde kararın gereklerini yerine getirmeyen idareye başvurabilecekleri, şayet idarece taleplerinin açıkça reddedilmesi halinde ret işleminin tebliğini izleyen günden itibaren genel dava açma süresi olan altmış gün içinde, taleplerinin cevap verilmeyerek zımnen reddedilmesi halinde ise, zımnen ret için gerekli olan altmışıncı günü izleyen günden itibaren altmış gün içinde dava açılacağı kabul edilmektedir.

Hemen belirtmek gerekirse dava açma süresinin başlangıcı konusunda Danıştay daireleri arasında görüş birliği bulunmamaktadır.

553 ALTAY, Uyuşmazlıklar, s. 365.

554 CANDAN, Açıklamalı İdari, s. 654 vd.

Danıştay 4. Dairesi, idarenin mahkeme kararlarını yerine getirmekten kaçınmasının ne bir “idari işlem” ne de “idari eylem” olarak nitelendirilemeyeceğini şöyle açıklamaktadır: “…İdarenin mahkeme kararlarını yerine getirmekten kaçınması ne ‘idari işlem’ ne de ‘idari eylem’ olarak nitelendirilemeyeceğinden bu sebeple açılacak tazminat davalarında idari işlem ve eylemlere ilişkin olarak kanunda yer alan süreye ilişkin hükümlerin uygulanması mümkün görülmemektedir. İdarenin mahkeme kararlarını yerine getirmekten kaçınması veya icrada gecikmesi yolundaki davranışı süregelen bir tutumu ifade ettiğinden ve mahkeme kararı zamanın geçmesi ile önemini ve etkisini kaybetmeyeceğinden, bu halin doğurduğu zararların talep ve dava edilmesini bir süreyle sınırlamak da mümkün değildir.

Mahkemelerin iptal kararlarının yerine getirilmesi için mevzuatımızda herhangi bir süre öngörülmemiştir. İptal kararı düzeltme veya yargılamanın yenilenmesi yolu ile kaldırılıncaya kadar, kanuni hakikati ifade ettiğinden ve hatta kanunun da üstünde bir kuvvete sahip olduğundan ne zaman olursa olsun idarece mutlaka uygulanması ve hukuka aykırılığın giderilmesi gerekir. Bu itibarla, iptal kararının yerine getirilmemesi hali ne kadar uzun süre devam ederse etsin bunun idare tarafından yerine getirilmesi sorumluluğu sona ermez…”555

Danıştay 5. Dairesi’nin bir kararında556, iptal kararlarının uygulanmamasından veya geç uygulanmasından doğan zararın 1050 sayılı Yasa’nın 93. maddesi uyarınca 5 yıl için de dava konusu yapılabileceği belirtilmektedir. Danıştay 6. Daire kararında557 ise, davacının 60 gün (1994 yılındaki değişiklikten sonra 30 gün ) içinde yargı kararının yerine getirilmemesi halinde sonraki altmış günlük dava açma süresinde iptal kararının uygulanmaması nedeniyle uğranılan zararın tazmininin istenebileceği belirtilmektedir.

Diğer dava daireleri, Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu ve 521 sayılı Danıştay Kanununun yürürlükte olduğu dönemde Danıştay Dava Daireleri Kurulu (27.3.1970 gün ve E. 1968/533, K. 1970/210), ademi infaz sebebi ile açılacak tazminat davasının süresinin, idareye yapılacak başvurunun (açık veya zımnen) reddi üzerine işlemeye başlayacağını kabul etmektedirler558.

555 Danıştay 4. D, T. 13.04.1995, E:1994/3382, K:1995/1690, DD, S. 91, s. 408 vd.

556 Danıştay 5. D, T. 09.12.1987, E:1986/1394, K:1987/1740, DD, S. 70-71, s. 287.

557 Danıştay 6. D, T. 25.02.1992, E:1990/1958, K:1992/714, DD, S. 91, s. 598.

558 CANDAN, Açıklamalı İdari, s. 655

Danıştay 10. Dairesi’nin bir kararında, “...ilgililerin, idari yargı yerlerince alınan bir kararın uygulanması istemiyle on yıllık zaman aşımı süresi içinde idareye başvurarak bu kararın uygulanmasını istemeleri, bu istemlerinin reddi üzerine 2577 sayılı... yasanın 10. maddesinde belirlenen süre içinde dava açmaları mümkündür...”1464 şeklinde bir belirlemeye yer verilmiştir.

İYUK’un 10. maddesi, daha önce idarenin bir eylem ya da işlemi ortada yokken, ilgililerce bir eylem ya da işlem yapılması için idareye başvurulması ve idarenin bunu reddetmesi veya altmış gün içinde cevap vermemesi (zımni ret) halinde dava açma süresi olan altmış gün içinde dava açılabileceğini düzenlemektedir.

Dolayısıyla bu karara göre, ilgililer, ilama dayanarak doğrudan dava açamayacaklardır.

İlamlar için öngörülen on yıllık zaman aşımı içinde, önce idareye ilamın uygulanması için başvuracaklar, bu başvuruya rağmen dava açma süresi içinde uygulanmaz ise, 28.

maddede öngörülen davaları açabileceklerdir.

Danıştay 8. Dairesi ise, “…kararın yerine getirilmemesi nedeniyle açılacak davalarda bir süre öngörülmediğine göre, genel olarak ilamların yerine getirilmesi için mevcut 10 yıllık zaman aşımı süresi içinde kararın yerine getirilmemesinden doğan zararın ödenmesi için yapılacak başvurunun reddi üzerine 2577 sayılı Kanun’un 7.

maddesinde öngörülen genel idari dava açma süresi içinde tazminat davası açılması gerektiği…”559 ne vurgu yapmıştır.

Danıştay daireleri arasındaki yargı kararlarının uygulanmaması halinde açılacak davaların süreleri ile ilgili görüş ayrılıkları devam ederken, Danıştay 6.

Dairesi’nin 25.9.1995 günlü ve E:1995/276, K:1995/3322 sayılı kararı ile Danıştay 8.

Dairesi’nin 17.5.1989 günlü ve E:1988/808, K:1989/395 sayılı kararı arasındaki içtihat farklılığının giderilmesi istemi üzerine Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında560, yargı kararlarının uygulanmamasından kaynaklanan zararların kesinleşme aşamasında ayniyet sağlanması mümkün bulunmadığı, zararın kesinleşmesi safhasının her somut olaya göre değişkenlik gösterdiği, 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesinin 1.

fıkrasında öngörülen sürede işlem tesis etmeyen veya eylemde bulunmayan idarelere karşı açılacak tazminat davalarında içtihat birliğine varılamayacağı ifade edilerek, içtihadı birleştirme talebi reddedilmiştir.

559 Danıştay 8. D, T. 17.5.1989 E:1988/808; K:1989/395. sayılı karar için bkz. CANDAN, Açıklamalı İdari, s. 656.

560 Danıştay İBK, T. 25.12.1997, E:1996/2, K:1997/2, www.danistay.gov.tr

İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında içtihat birliğine varılamayacağı belirtmiş olsa da, idari yargı kararlarının uygulanmaması neticesinde açılacak tazminat davalarını klasik tam yargı davası olarak kabul ederek ya da kendine özgü taraflarının olduğu varsayılarak 2577 sayılı Kanun’un 13. maddede belirtilen 1. ve 5 yıllık sürelerden ayrı olarak ya da 10 yıllık sürede dâhil herhangi bir süreye tabi tutmamak gerekir. Çünkü buradaki zarar, idare tarafından yapılan herhangi bir eylem ve işleminden kaynaklanmayıp, idari yargı yerlerince verilen bir kararın uygulanmaması veya gereği gibi uygulanmamasından kaynaklanmaktadır. İlgililerin zararın meydana gelmesinden itibaren her zaman idareye başvurarak zararının karşılanmasını istemesi ve talebinin reddedilmesi üzerine dava açması halinde de davanın süresinde olduğunun kabul edilmesinin hakkaniyete daha uygun olduğunun kabulü gerekir. . İYUK’da herhangi bir sürenin öngörülmemiş olması bunu haklı kılmaktadır. Hal böyle iken dava açma süresine içtihatlarla da bir sınır koymamak gerekir. Yargı kararının gereğini yerine getirmeyen idarede, zımni olarak yargı kararını uygulamama kastı zaten mevcuttur.

Dolayısıyla, yargı kararını uygulamama yönünde iradesini ortaya koyan idare ile ilgilileri tekrar muhatap edip zaman kaybetmenin anlamı olmamaktadır.

2577 Sayılı Yasa’nın 28. maddesi gereğince mahkeme kararlarının uygulanmaması nedeniyle idare aleyhine açılacak tazminat davalarında idareye başvurma süresi ile dava süresinin ne olduğu belirlenmemiştir. Bu sürenin 60 gün, 5 yıl, 10 yıl ve süresiz olduğuna ilişkin Danıştay Daireleri arasında içtihat farklılıkları olmasına rağmen bu aykırılığın Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunca da giderilememesi nedeniyle, aynı mahkemenin bu konuda gideceği daireye göre farklı karar vermesi, taraflarca anlaşılamamasına sebebiyet vermektedir. Bu nedenle yargı kararının uygulanmaması dolayısıyla açılacak davaların süresinin yasa hükmü olarak belirlenmesi gerekir561.