• Sonuç bulunamadı

Aleyhine Açılan Tazminat Davası Dolayısıyla Sorumluluğu

C. YARGI KARARINI KASTEN UYGULAMAYAN KAMU GÖREVLİSİNİN HUKUKİ (MALİ)

1. Aleyhine Açılan Tazminat Davası Dolayısıyla Sorumluluğu

İYUK’un 28. maddesinin 4. fıkrasında yer alan, “...idare aleyhine dava açılabileceği gibi kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” hükmü günümüzde, yargı kararlarının yerine getirilmemesi durumunda kamu görevlisi aleyhine dava açılabilmesinin dayanağını oluşturmaktadır596.

İYUK’un kabulünden önce de Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarınca

593 EVREN, Yargı Kararları, www.danistay.gov.tr

594 ERDOĞDU, Yönetsel Yargı, s. 15; ÖZDEŞ, Danıştay Kararlarının, s. 39 vd; ÖZDEŞ, Yürütmenin Durdurulması, s. 11 vd.

595 ULER, İptal Kararları, s. 130; OZANSOY, Sorumluluk, s. 339.

596 ALTAY, Uyuşmazlıklar, s. 427.

kararların yalnızca uygulanmamasının bu kararları uygulamayan kamu görevlisinin sorumlu tutulması için yeterli olacağı kabul edilmiştir597.

İdari yargı kararlarının gereklerine uygun işlem tesis edilmemesi veya eylemde bulunulmaması sebebiyle uğranılan zararın tazmini için, söz konusu işlemi tesis etmeyen veya eylemde bulunmayan (görevi olduğu halde) kamu görevlisi aleyhine açılacak davanın hukuki dayanağı, bu kamu görevlisinin kasta dayalı kişisel kusurudur598.

Yargı içtihatları ile ortaya çıkan bu durum, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1979 Yılında verdiği bir karar ile ortaya şu şekilde konulmuştur:

“...Yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının yalnızca uygulanmamasının, bu kararları uygulamayan kamu görevlilerinin tazminatla sorumlu tutulabilmesi için yeterli olduğuna, sorumluluk için ayrıca kin, garaz, husumet, ve benzeri duyguların etkisi altında hareket etmelerinin araştırılmasına ve yürütmenin durdurulması kararını yerine getirmeyen kamu görevlisinin hukuki yönüne gidilebilmesi için, ilgilinin açmış olduğu iptal davası sonucunun beklenmesine gerek olmadığına ...” 599 şeklinde hüküm kurulmuştur.

Bu karardan çıkan sonuçları şu şekilde sıralayabiliriz: 1) İdari yargı kararlarının yalnızca uygulanmaması, uygulamayan kamu görevlisinin tazminatla sorumlu olmasına yeterlidir. Ayrıca kin, garaz, husumet gibi duygularla hareket edip etmediği araştırılmaz. 2) İdari yargı kararını uygulamamak kişisel kusur oluşturur. 3) Yürütmenin durdurulması kararının uygulanmaması nedeniyle tazminat davası açabilmek için, iptal davasının sonucunun beklenmesine gerek yoktur600.

b. Görevli Yargı Kolu ve Görevli Mahkeme

İdari yargı kararlarının uygulanmaması nedeniyle kararı uygulamayan kamu görevlilerine karşı açılacak olan maddi ve manevi tazminat davalarında görevli yargı yeri idari yargı değil adli yargı düzenine giren mahkemelerdir601.

597 ALTAY, Uyuşmazlıklar, s. 428; ÖZEREN /BAYHAN, s. 270.

598 Yargıtay İBBGK, T. 22.10.1979, E:1979/7, K:1979/2, RG. 29.11.1979, 16824. sayılı karar için bkz. CANDAN, Açıklamalı İdari, s. 659.

599 Yargıtay İBBGK, T. 22.10.1979, E:1978/7, K:1979/2, R.G, T. 29.11.1979, S. 16824 sayılı kararı için bkz. ALTAY, UYUŞMAZLIKLAR s. 435 vd.; ÖZEREN/BAYHAN, Yargı Kararları, s. 271 vd.

600 ÇAĞLAYAN, Yargı Kararlarının Sonuçları, s. 300.

601 CANDAN, Açıklamalı İdari, s. 654, ÇAĞLAYAN, Yargı Kararlarının Sonuçları, s. 319.

ALTAY ise, idari yargı kararlarının uygulanmaması nedeniyle kararı uygulamayan kamu görevlilerine karşı açılacak olan maddi ve manevi tazminat davalarının her ne kadar gerek Yargıtay gerekse Danıştay tarafından adli yargıda açılacağı belirtilmişse de kişisel görüşünün idari yargıda açılmasının daha doğru olacağını belirtmektedir602.

Danıştay, idari yargı kararını yerine getirmeyen bir kamu görevlisine karşı açılan davada, “…her ne kadar 2577 sayılı Kanun’da kamu görevlilerine karşı dava açılabileceği kabul edilmiş ise de; idarenin sorumlu personele rücu edilmesine ilişkin davalar ile görevli personelin kişisel kusurundan doğan zararların tazmini için personele açılan davalara bakmakla görevli merci adliye mahkemeleridir.”603 şeklinde hüküm kurarak davanın adli yargıda açılması gerektiğinden bahisle görev yönünden reddine karar vermiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 2006 yılında verdiği bir kararında kusurun niteliğinden hareketle, “...kamu görevlisinin görev ve yetkilerinden, resmi sıfatından ayrılabilen; başka bir anlatımla, suç biçimine dönüşerek idari olma niteliğini yitiren eylem ve işlemlerinin, yukarıda belirtilen Anayasal korumanın dışında kaldığını ve dolayısıyla, doğrudan doğruya kamu görevlisine karşı şahsi kusuruna dayanılarak adli yargı yerinde tazminat davası açılabilme olanağı bulunduğunu da belirtmek gerekir.”604 karar vermiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 2007 yılında verdiği bir kararında ise taraf sıfatından yola çıkarak “İdari davalardan olan iptal ve tam yargı davalarında davalı daima idaredir. Bir başka deyişle, idari yargı yerinde açılan bir iptal ya da tam yargı davasına bakılabilmesi için, diğer dava koşullarının yanı sıra, davanın idare aleyhine açılmış olması gerekmekte; idari yargı yerinde, kamu görevlisi de olsa, gerçek kişiler aleyhine dava açılabilmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.

602 ALTAY, Uyuşmazlıklar, s. 433.

603 Danıştay 5. D, T. 22.6.1982, E:1979/4849, K:1982/7836, www.danistay.gov.tr

604 UM, Huk. Böl, T. 5.6.2006, E:2006/26, K:2006/75 in. Akip.

Belirtilen duruma göre, şahsi kusurlarına dayanılarak doğrudan doğruya özel şirket ve kamu görevlilerinin aleyhine açılan tazminat davasının, özel hukuk hükümleri çerçevesinde görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu açıktır.”605 demek suretiyle bu davaların görüm ve çözüm yerinin adli yargı yeri olduğuna vurgu yapılmıştır.

Tazminat davalarında görevli mahkeme, dava konusu tazminat miktarına göre belirlenmekte ve buna göre görevli mahkeme, Sulh Hukuk Mahkemesi ya da Asliye Hukuk Mahkemesinden biri olmaktadır.

c. Sorumluluğun Türü ve Unsurları

İdari yargı kararını uygulamayan idarenin sorumluluğu yönünden “görev kusuru”nu oluşturan kamu görevlisinin kusuru, adli yargı yerlerince “kişisel kusur”

olarak nitelendirilmekte ve bu davalarda Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin 41 ve devamı maddelerinde yer alan hükümler uygulanmaktadır606.

ONAR, kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili, yani hizmetten ayrılmayan kusura hizmet kusuru, hizmetten tamamen ayrı olan, kamu hukukuna tabi görevleriyle ilgili bulunmayan kusurları memurların şahsi kusuru olarak kabul etmektedir607.

Âdemi infaz ve lehine karar verilenin zararı, kişisel kusurdan kaynaklanmaktadır. Kişisel kusur, kamu görevlileri tarafından görevin yerine getirilmesiyle doğrudan ilgili değildir. Kişisel kusurdan söz edilebilmesi için, kamu görevlisinin mutlaka kasıtlı davranışta bulunmuş olması da gerekmez. Ancak. 28.

madde, ademi infaz sebebiyle lehine karar verilenin uğradığı zararın kamu görevlisinden istenebilmesi için her kişisel kusuru yeterli görmemektedir. Ayrıca, kamu görevlisinin kasıtlı davranmış olması koşulunu da aramaktadır. Kasıt, bir davranışı sonuçlarını bilerek ve isteyerek yapmaktır. Yani, kamu görevlisi aleyhine tazminat davası açılmasına neden olabilecek kişisel kusur, kasta dayalı, ağır bir kusurdur608.

Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde, “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

605 UM, Huk. Böl, T. 2.7.2007, E:2007/6, K:2007/117.in. Akip.

606 ÖZEREN/BAYHAN, Yargı Kararları, s. 385; ALTAY, Uyuşmazlıklar, s. 434.

607 ONAR, İdare Hukuku, s.1702.

608 CANDAN, Açıklamalı İdari, s. 653.

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmü yer almaktadır.

Maddeden de anlaşılacağı üzere kamu görevlisinin sorumlu tutulabilmesi için iki unsurun gerçekleşmesi gerekmektedir. Birincisi kamu görevlisinin yargı kararını uygulamama fiili (haksız fiil-kişisel kusur), ikincisi de kararın uygulanmaması sonucu maddi ya da manevi zararın meydana gelmiş olması gerekmektedir.

ÖZDEŞ, yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle açılan tazminat davalarının haksız fiilden mütevellit bir dava olmayıp bir yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle idarenin ve ajanın kusurundan dolayı bir dava olduğunu belirtmektedir609.

Yargıtay’ın içtihatlarında da belirtildiği gibi, kamu görevlisinin yargı kararını yerine getirmemesi sonucunda sorumlu tutulacağı, ayrıca, kin, garez, husumet gibi duygularla davranıp davranmadığının önemi bulunmadığı, bu yönde bir araştırma yoluna gidilmesinin gerekli olmadığı belirtilmektedir610.

d. Yargı Kararını Uygulamayan Kamu Görevlisinin Tespiti

Yargı kararının uygulanmadığının tespiti her zaman kolay olmamaktadır.

İdareler yargı kararı uygulandıktan sonra söz konusu yargı kararını etkisiz kılmak amacıyla yeni bir işlem tesis edebilmektedir. Diğer bir ifadeyle yargı kararını sözde yerine getirmektedirler. Dolayısıyla, yargı kararını uygulamayan kamu görevlisinin sorumluluğuna gidilebilmesi için öncelikle, kararı uygulayacak kamu görevlisinin uygulamama gerekçesinin belirlenmesi ve uygulamama gerekçesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunun ya da daha sonra tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunun tespiti gerekmektedir.

Dava konusu işlemi tesis eden makam, kural olarak usulde ve yetkide paralellik ilkesi gereğince yargı kararını da uygulamakla yükümlüdür. Bununla birlikte, hazırlamakla görevli olduğu işlem yazısını paraflamak suretiyle yetkili makamın oluruna sunan kişilerin sorumluluğu da tartışıla gelmiştir. Kamu görevlilerince çoğu zaman, söz konusu kararı uygulayıp uygulamama konusunda serbest iradelerinin

609 ÖZDEŞ, Yürütmenin Durdurulması, s. 21.

610 Yargıtay İBBGK, T. 24.9.1979, E:1978/7, K:1979/2, RG, 29.11.1979, S. 16824, DD, S. 34-35, s. l18 vd; “…Burada yapılan idari işleminin hukuka uygun olup olmadığının araştırılması söz konusu değildir. Bu tazminat davasının dayanağı Anayasa’nın 132. maddesi ile Borçlar Kanunu'nun haksız eyleme ilişkin 41 ve ondan sonra gelen maddeleridir...”

olmadığı, üst kademenin telkin veya emirlerine göre hareket edildiği, dolayısıyla kendilerine atfedilebilir bir kusurlarının bulunmadığı iddia edilmektedir611.

Kamu görevlilerinin yargı kararlarını uygulama konusunda takdir hakkı bulunmamaktadır. Çünkü, kamu görevlisi Anayasa ve yasalarla belirtildiği şekilde yargı kararını uygulamakla yükümlüdür. Ancak, çoğu zaman hiyerarşi içerisinde bulunan kamu görevlisi, hiyerarşik üstün baskılarına maruz kalabilir. Buna rağmen, Anayasa’nın 137. maddesinin de, konusu suç teşkil eden emirleri hiçbir suretle yerine getirilmemesi gerektiğini, yerine getirenin sorumluluktan kurtulamayacağını bilmesi gerekir. Çünkü, yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlisi aşağıda da belirtileceği üzere suç işlemiş bulunmaktadır.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin konuya ilişkin kararları incelendiğinde, içtihat birliğinin oluşturulması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Yargı kararının uygulanmasının müşterek kararname tesisine bağlı olduğu hallerde yargı kararının uygulanmamasından Başbakanlık Müsteşarının, Bakanlık onayına bağlı olan hallerde ise Bakanlık Personel Genel Müdürünün de sorumlu olduğu yolunda kararlar mevcut olduğu gibi aksi yönde kararlarda mevcuttur. Yargı kararının uygulanmamasından kimlerin sorumlu olması gerektiği konusunda içtihat birliğinin sağlanmasının hukuki güven ve istikrar ilkesi bakımından zorunluluk arz etmektedir612.

Önceki yıllarda Yargıtay tarafından verilen kararlarda yargı kararını uygulamayan kamu görevlisinin hukuki sorumluluğuna hükmedilebilmesi için kendine başvurulmuş olması şartının arandığı halde, artık aranmadığı görülmektedir613.

Bu hususta bir diğer konu da, kamu görevlisi eğer ceza mahkemesinde yargılanıyorsa ceza mahkemesinin verdiği mahkûmiyet kararları hukuk mahkemelerini bağlamaktadır. Mahkûmiyet kararı ile birlikte kamu görevlisinin fiilinin hukuka aykırılığı ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı da tespit edilmiş bulunmaktadır. Ayrıca ceza mahkemesindeki dava hakkında karar verilmemişse hukuk mahkemeleri tazminat davasını bekletici mesele yaparak ceza mahkemesi kararına göre karar vermesi gerekmektedir. Kamu görevlisi hakkında eğer mahkûmiyet kararı verilmişse hukuk mahkemesi bu kararla bağlıdır.

611 ALTAY, Uyuşmazlıklar, s. 456.

612 ALTAY, Uyuşmazlıklar, s. 457.

613 Y. 4. HD, T. 14.12.1999, E:1999/7825, K:1999/11076. sayılı karar için bkz. ALTAY, Uyuşmazlıklar, s. 465.

Yargı kararını uygulamayan “bakan” ise, bu sıfatı taşıdığı sürece cezai sorumluluğuna gidilememektedir. Ancak hukuki sorumluluğuna gidilebilmesi bakımından herhangi bir engel bulunmamaktadır614.

e. Zamanaşımı Süresi

Kamu görevlisinin haksız fiilinin oluşturduğu zararın tazmini için davanın, adli yargıda açılması gerektiğine daha önce değinmiştik. Kamu görevlisine karşı açılan tazminat davalarında süre konusunda görüş birliği yoktur. Bir görüşe göre, bu halde özel hukuk hükümlerinin uygulanması nedeniyle Borçlar Kanunu’nda öngörülen zarara ve kamu görevlisine ıttıla tarihinden itibaren bir sene ve herhalde zararı doğuran ademi infaz olayının meydana geldiği tarihten itibaren on sene içinde açılmış olması gerekmektedir615. Diğer bir görüş ise, burada sürenin sadece 1 yıl olduğunu, kişinin mahkeme kararının uygulanmaması gerektiğini bilememesinin söz konusu olamayacağını savunmaktadır616.

Borçlar Kanunu’nun 60. maddesi, bir yıllık zaman aşımı süresinin başlangıcında, hem zarara, hem de faile (kararın gereklerini yerine kasten getirmeyen kamu görevlisine) ıttılaının gerçekleşmiş olmasını aramıştır. Zarara ve faile ıttıla tarihleri farklı ise, bir yıllık zaman aşımı süresi sonuncusundan itibaren başlar. Zarara ıttıladan kasıt, zararın hesaplanabilen kesin miktarından bilgilenmedir. Kamu görevlisine ıttıladan kasıt, kimliği hakkında yeterli bilgi edinmektir. Zararın kesin miktarı ve idari yargı kararının gereklerine uygun işlem veya eylemi kasten yapmayarak bu zarara neden olan kamu görevlisinin kimliğini öğrenme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde tazminat davası açılabilir. Ancak, bu süre hiç bir zaman, zarara neden olan ademi infaz olayının vuku bulduğu tarihten itibaren on yılı geçemez 617.

Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararlarında yargı kararının uygulanması istemiyle on yıllık zaman aşımı süresi içinde idareye başvurulabileceği kabul edilmektedir618.

614 ALTAY, Uyuşmazlıklar, s. 467.

615 CANDAN, Açıklamalı İdari, s. 660.

616 ÖZEREN/BAYHAN, YARGI KARARLARI, s. 393

617 CANDAN, Açıklamalı İdari, s. 660.

618 Danıştay 10. D, T. 16.12.2003, E:2002/7659, K:2003/5195. DKD, S. 5, s. 318 vd; AYİM, 1. D, T. 4.6.2002, E:2001/1271, K:2002/922. sayılı karar için bkz. GÖZÜBÜYÜK/TAN, İdari Yargılama, s. 685-686: “… genellikle kabul gören uygulama, ilgililerin idari yargı yerince verilen iptal kararının uygulanmamasından doğan zararların tazmini istemiyle, on yıllık genel zaman aşımı süresi içinde idareye başvurmaları, bu başvurunun reddi üzerine de 60 gün içinde tam yargı davasının ikame edilmesi gerektiği yolundadır. Mahkememizin istikrar bulmuş