• Sonuç bulunamadı

Dalga Feminizm ve Kemalist Kadının Yeniden Keşf

2.2. Kemalist Kadın Hareketi ve “Türban Meselesi”

2.2.1. Dalga Feminizm ve Kemalist Kadının Yeniden Keşf

1935’te Türk Kadınlar Birliği’nin lağvedilmesinden sonra kadınların yeniden örgütlenebilmesi için çok partili döneme geçilmesi gerekecekti. 1949’da tekrar açılan Türk Kadınlar Birliği başlıca amacını “Türk inkılabının kadınlara sağladığı hakları korumak” olarak belirliyordu. Siyasetle olan bağını tamamen koparmıştı ve kadının “özverili anne, eş ve sorumlu vatandaş” olan rolünü pekiştiren bir duruş benimsemişti.86 Bu dönemde TKB’nin çizgisinde olan, Cumhuriyet kazanımlarının kadın sorununu çözdüğünü ve artık sıranın bu kazanımları korumaya geldiğini düşünen dernekler kuruldu. Bu derneklerden günümüze kalanlar arasında Soroptimistler (1948), Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (1949) gibi mesleki örgütler ve Kadın Haklarını Koruma Derneği (1950), Türk Anneler Derneği (1950) gibi dernekler sayılabilir. 1960’tan sonra, özellikle 1970’lerde ise kadınlar sol örgütlere eklemlenerek mücadelelerini daha çok kadın emeğinin erkeğinkiyle eşit muamele görmesi, kadınların sosyal yaşamda ve iş yaşamındaki haklarının bilincine varması gibi hedeflerle yürüttüler. Ancak kadın sorunu hiçbir zaman Türkiye solunun gündemine gerçek anlamda girememiş, kadınların talepleri ikincil sorunlar addedilerek bastırılmıştır.87

1980 sonrası siyasi konjonktür, sağ-sol eksenindeki siyasi hareketlerin önünü keserken, feminizm gibi yeni sosyal hareketlerin gelişmesine olanak sağladı. Böylece ‘80 öncesinde Kemalist ideolojinin ve sol hareketin vesayeti altında işlev gören kadın hareketinin kısmen bu hegemonyadan bağımsızlaştığı ve kadınların özgürleşmesi adına pek çok adım attığı görüldü. 1981 yılından itibaren feministler önce bilinç yükseltme grupları aracılığıyla, ardından toplantılar, yürüyüşler ve kampanyalar düzenleyerek örgütlendiler. “Özel olan politiktir” şiarıyla yola çıkan

86

Zülal Kılıç, “Cumhuriyet Türkiye’sinde Kadın Hareketine Genel Bir Bakış,” 75 yılda Kadınlar

ve Erkekler içinde (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yarınları, 1998), s.349.

87

Bu konuda 1980 öncesi ve sonrasının karşılaştırmalı bir değerlendirmesi için bkz. Fatmagül Berktay, “Türkiye Solunun Kadına Bakışı: Değişen Bir Şey Var Mı?”, 80’ler Türkiye’sinde Kadın

30

feministler cinsiyet eşitsizliğinin toplumdaki ırk, sınıf gibi diğer eşitsizlikleri yatay kesen bir olgu olduğu ve kadınların özgürleşmesinde bireyselleşmenin önemini savundular. Yeşim Arat Türkiye’de 1980 sonrası kadın hareketini ele aldığı makalesinde feministleri 1980’in başlarında örgütlenen yeni nesil feministler ve 1980 ortalarından itibaren örgütlenen Kemalist (eşitlikçi) feministler şeklinde ikiye ayırıyor.88 Kadın hareketi başlı başına feminizm olarak ele alındığında böyle bir ayrıma gitmenin gerekliliğine katılıyorum. Ancak “Kemalist feminizm” tanımlamasının sorgulanabilir olduğu çünkü Kemalizmin imperatiflerinin feminist politika ile yer yer çeliştiği kanaatindeyim. Dolayısıyla Arat’ın sınıflandırmasına sadık kalacak, ancak Kemalist feminizm yerine “Kemalist kadın hareketi” ya da sadece “Kemalist kadınlar” demeyi tercih edeceğim.

Buradan hareketle Kemalist kadınların 2. dalga feminizm ile örtüştüğü ve ayrıştığı yerlere dikkat çekmek gerekir. Bunlardan en önemlisi Kemalizmin mirası ile hesaplaşma konusudur. Feministler kamusal alanda kadın-erkek eşitliğinin özel alanda toplumsal cinsiyet rollerini değiştirmediğini ve devlet feminizminin kadınlara yüklediği görevlerin kadının bireyselleşmesinin ve özgürleşmesinin önünde engel teşkil ettiğini savunurken Kemalist kadınlar bu mirasa ve getirdiği kadınlık durumuna sahip çıkarak Kemalist kadın kimliğini siyasal alanda yeniden öne sürdüler. Feministler benzer bir şekilde modern-geleneksel, ilerici-gerici, kamusal-özel ayrımlarını sorguladılar ve bu belirlenimlerin toplumdaki iktidar ilişkilerinin bir sonucu olduğunu, farklılıkları barındırmaktan çok bastırdığını ortaya koydular. Kemalist kadınlar ise Türk modernleşmesinin öncüleri, bireyin çıkarlarından önce gelen toplum çıkarlarının bilgisine sahip olan kişiler olarak “tüm kadınları temsilen” mücadelelerini yürüttüler. Yine de Kemalist kadınlarla feministler pek çok konuda bir araya gelerek kadın-erkek eşitliğine yönelik kazanımlar için birlikte hareket ettiler, ortak politika izlediler. Yasa değişiklikleri ile ilgili ve kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik pek çok çalışma bunlara örnektir.

88

Yeşim Arat, “Women’s Movement of The 80’s in Turkey: Radical Outcome of Liberal Kemalism?”, Reconstructing Gender in the Middle East içinde, der. F.M. Göçek ve S. Balaghi (New York: Colombia University Press, 1994).

31

Nermin Abadan Unat, Kemalist kadınların hedeflerini üç başlık altında sıralıyor; insan hakları ve demokratik özgürlükler çerçevesinde kadın-erkek arasındaki hak eşitliğini gerçekleştirmek, bu amaçla sivil toplumla kamu yönetimini duyarlı kılmak; kadının eşitlikçi toplumsal konumunun başlıca teminatı sayılan laiklik ilkesinin ödünsüz korunmasını sağlamak; kadının özgürlük ve eşitlik değerlerinin bilincine kavuşmuş bir yurttaş olabilmesi için onun ekonomik bağımsızlığını sağlayacak olan sosyoekonomik yapısal dönüşümleri desteklemek.89 Bu hedefler arasından ikincisi, yani Kemalist kadın kimliğinin kurucu bileşenlerinden biri olan laiklikten ödün verilmemesi, Kemalist kadınların 1980 sonrası Türkiye’sinin siyaset sahnesine damgasını vuran laik-İslamcı karşıtlığında taraf olmasına sebep olmuştur. Kemalist kadınlar, siyasi konjonktürün kadın hareketini kısmen kimlik siyasetinin içine itmesi ve Kemalist ideolojiyle olan organik bağları sayesinde bu karşıtlığın laik kanadında yer alarak ve İslamcı ideolojinin sembolü haline gelmiş olan başörtüsüne karşı bir duruş benimseyerek örgütlendiler. Bu doğrultuda kurulan ilk örgüt olarak Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin ilk başkanı Aysel Ekşi derneğin amacını şöyle özetliyordu:

Bir süredir ülkemizde “kadınların dilediği gibi giyinme özgürlüğü” perdesi arkasında gizlenen, gerçekte toplumumuzu ortaçağın karanlıklarına döndürmeye çabalayan, ciddi ve sinsi bir gericilik hareketiyle karşı karşıyayız. Bir avuç bağnaz veya kökü dışarıda mutaassıp dincinin, iyi niyetli, masum pek çok insanımızı da kandırarak sürüklediği bu gerici hareketin, yıkılacak ilk hedef olarak laik cumhuriyeti gördüğünden ve şeriat düzeninin peşinden gittiğinden şüphe etmiyoruz… Bizler bu tehlikenin bilinci ve Atatürk devrimlerinin bize verdiği yetkiyle Atatürk devrimlerini, laik cumhuriyeti ve onların ayrılmaz bir parçası olan haklarımızı korumak amacıyla bir araya geldik.90