• Sonuç bulunamadı

Kemalist reformların niteliğini ve Kemalist kadın kimliğini günümüz koşullarıyla değerlendirmek kadınların Cumhuriyet’in pasif destekçileri olduğu yanılgısına sebep olabilir. Elbette durum böyle değildir. Erken Cumhuriyet döneminde kadınlar reformları içtenlikle benimsemiş ve modernleşme adına üzerlerine düşen görevi olabildiğince yerine getirmişlerdir. Kemalist projenin kadınlar tarafından hevesle benimsenmiş olmasının ardındaki sebep kuşkusuz sosyal hayatlarının hala kadın ve erkek arasındaki farklarla belirleniyor olmasına rağmen tartışmasız bir

70 Aktaran Yeğenoğlu, s.174. 71 Chatterjee, s.257. 72 Sancar, s.206.

26

biçimde daha esnek hale gelmesidir.73 Son yıllarda yapılan sözlü tarih çalışmaları dönemin kadınlarında değişimin getirdiği büyük coşkuyu yansıtmaktadır.74

Ancak Cumhuriyet öncesi kadın hareketi açısından Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri arasında bereketli bir kopuştan bahsetmek pek mümkün değil. Cumhuriyet döneminin feminizmi, Tanzimat ve II. Meşrutiyet feminizmleri üzerine temellenmişti. Yeni kuşak feministler de siyasi ve ekonomik taleplerle örgütlendiler. Cumhuriyetçiliği duruş olarak benimsediler ve talepleri doğrultusunda 1923 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası’nın kurulmasından da önce Kadınlar Halk Fırkası’nı kurdular, ancak parti yasal geçerlilik izni alamadı. Bunun üzerine 1924 yılında Türk Kadınlar Birliği kuruldu. Derneğin amacı Türk kadınının sosyal ve siyasal haklarının bilincine varması adına faaliyet göstermekti. Dernek başkanı Nezihe Muhiddin kadının seçme ve seçilme hakkının olmamasını şöyle eleştiriyordu: “Öğretim cins ayırmaksızın bir mecburiyet hükmünde genişletilmiş olmasına binaen Türk kadınının maduniyyeti mevzu bahis olamaz. Halbuki seçim meselesinde seçmenin mutlaka okuma bilmesi de mecburi değildir. Kahvehane köşelerinde miskinane esrar çeken birine verilen bu hak, kendini müdrik, tahsili mükemmel bir kadından esirgenebilir mi?”75

Cumhuriyet feministlerinin kadınların hakları doğrultusundaki talepleri Kemalist rejim tarafından muhalefet olarak algılandı. Feministlerin mücadelesi tek parti yönetimi tarafından bastırıldı, feministler geri planda tutularak siyasi alandan dışlandılar. 1927 yılında derneğin yönetim kadrosu görevden uzaklaştırıldı, yerine gelen yönetim ise dernek politikasını yumuşatarak kültürel, ekonomik ve hayır işlerine odaklandı.76 Buna rağmen Türk Kadınlar Birliği 1935 yılında İstanbul’da gerçekleşen 12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’nin ardından

73

Chatterjee, s.256. 74

Cumhuriyet kadınlarıyla ilgili sözlü tarih çalışmalarına örnek olarak bkz. Elif Ekin Akşit,

Kızların Sessizliği: Kız Enstitülerinin Uzun Tarihi, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), Hatırladıklarıyla ve Unuttuklarıyla Türkiye’nin Toplumsal Hafızası, der. E. Özyürek (İstanbul:

İletişim Yayınları, 2001). 75

Aktaran Çakır, s.77. 76

27

Cumhuriyet’in kadınlara tüm haklarını verdiği, dolayısıyla derneğe artık ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle kendini kendisini feshetti. Zihnioğlu’nun belirttiği üzere, Kemalist rejimin mimarı olduğu yeni kadın modeli, yarım yüzyıldan fazladır kadınların kurtuluşu için mücadele eden İstanbul’un aristokrat-entelektüel kadınlarını hiç bir biçimde içermiyordu. Bu durum şüphesiz yeni rejimin yakın geçmişiyle barışık olamamasından kaynaklanmıştır; Cumhuriyet döneminde Osmanlı mirasıyla birlikte kadın hareketinin tarihi de yadsınır.77

Kemalist reformları kutlayan ve onlardan istifade edenler, feministlerin yerine, Sabiha Gökçen veya Afet İnan örneğinde olduğu gibi rejim, hatta tercihen Mustafa Kemal tarafından özellikle seçilmiş ve yetiştirilmiş olan “Cumhuriyet’in kızları” oldu. Kemalist rejimin modern Türk kadını kurgusunun kadınlar arasındaki farklılıkları bastırması ve bu kurgunun kadınlar tarafından içselleştirilmesi kadın hakları mücadelesini geriye götürdü, ve reformların etkisi yalnızca şehirli, üst tabakadan kadınlarla sınırlı kaldı. Kadının kurtuluşunu kendi içinde amaç olarak gören ve bunun için mücadele eden feministlerin yerini rejimin destekçisi olan kadınların alması, kadın üzerindeki resmi söylemi güçlendirdi; kadınlar kendi hakları için mücadele etmemişlerdi, hakları onlara Mustafa Kemal tarafından bir “pasif devrim” niteliğinde verilmişti.78

Erken Cumhuriyet döneminde kadınların milli kimliğin inşasında bir meşruiyet zemini teşkil etmek adına araçsallaştırılmaları söz konusudur. Yanı sıra “kadın meselesi”, milliyetçi ideolojinin kendisini Batı karşısında meşrulaştırma gereksinimi duymaksızın özgürce davranabildiği bir alan olmuştur.79 Kadın hakları da bu minvalde Batı için demokratikleşmenin etkili sembollerinden biri olarak kullanılmıştır.80 Kemalistler kadınları özerk sosyo-politik aktörler olarak değil, reformların pasif destekçileri olarak görmüşlerdir. Yukarıda anlatılan tarihsel sürece bakıldığında Kemalist milliyetçiliğin her şeyden önce anti-feminist 77 Zihnioğlu, s.228. 78 Zihnioğlu, s.23. 79 Chatterjee, s.259. 80 Zihnioğlu, s.23.

28

olduğu anlaşılmaktadır, anti-feminist karakteri “devlet feminizmi” iddiası altında gizlenmiştir.81 Yani kadının özne pozisyonu Batıdan bir fark ve milli kültürün özü olarak kurgulandığında kadın araçsallaştırılmış ve sabitlenmiştir. Bu anlamda Cumhuriyet’in kadınları “konuşamaz, kendi sorunları adına savaşamaz; sadece “gösterir”ler, kendi adlarına bir özne veya irade değillerdir.82

Sonuç olarak erken Cumhuriyet dönemine dair iki çarpıtmanın altını çizmek mümkün: kadınlara medeni ve siyasi haklarının Kemalist elitler tarafından yukarıdan verildiği, ve Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri arasında kadınların tarihi açısından kesin bir kopuş yaşandığı.83 Bu iki dönem arasında iki anlamda süreklilikten bahsedilebilir. İlkin, milliyetçilik Osmanlı feministleri arasında da yaygın bir siyasi vizyon olmuştur. Dolayısıyla kadınların milliyetçiliğini sadece Kemalizme mal etmek mümkün değildir. İkinci olarak, “kadın meselesi” sadece Cumhuriyet döneminin sorunsalı değildir, Cumhuriyet öncesi milliyetçilik akımının siyasi tartışmalarında önemli bir yer tutmaktadır.84 İki dönem arasında kopuş addedilebilecek olan, aslında “kadın meselesi”nin ele alınış biçimindeki sapmadır; milliyetçilik, Osmanlı toplumunda halihazırda var olan toplumsal cinsiyet ağlarını radikal bir şekilde sistematize etmiştir.85 Bundan sonra kadınlar için doğru davranış normları bizzat devlet tarafından denetlenecektir.

81 Zihnioğlu, s.22. 82 Sancar, s.205. 83

Ayrıca mücadele eden kadınların sadece Türk-Müslüman kadınlar olduğu da doğru değildir, Ermeni ve Kürt dergilerinin ve örgütlerinin varlığı bilinmektedir. Ayşegül Altınay, “Giriş: Milliyetçilik, Toplumsal Cinsiyet ve Feminizm”, Vatan, Millet, Kadınlar içinde, ikinci basım, der. A. G. Altınay (İstanbul: İletişim Yayınları, 2006), s.23-25.

84

Berktay, Osmanlı’dan Cumhuriyete Feminizm, s.104-105. 85

29