• Sonuç bulunamadı

Dış Politikaya Bakışı A-Rusya (Bolşevik)

1950 1952 YILLARI ARASI YAZI HAYAT

MİLLİYET GAZETESİNDE YAZMAYA BAŞLAMAS

B- Cumhuriyet Halk Partisine Bakışı

III- Dış Politikaya Bakışı A-Rusya (Bolşevik)

Sovyet Hükümeti, 1945 yılında daha önce Türkiye ile imzalamış olduğu dostluk anlaşmasını kaldıracağını duyurmuştur. Sovyet Rusya, bu şekilde İran, Türkiye ve Yunanistan üzerindeki istek ve girişimleriyle, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde yayılmaya, genişlemeye çalışırken, bir yandan da Avrupa’da işgali altında komünist rejimleri yerleştirerek, bir Sovyet Bloku oluşturma çabası içerisinde bulunmuştur300.

Buna müteakip Sovyetler, anlaşmanın yenilenmesinin ancak Sovyetlerle yapılacak yeni boğazlar sözleşmesine bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bu anlaşmayla Sovyetler, boğazlardan savaş gemilerinin geçişini, Boğazlarda Sovyet üsleri kurulmasını, Kars ve Ardahan’ın geri verilmesini talep edecektir. Rusya’nın Bulgaristan’da toplanması ve Sovyetlerin İran Azerbaycan’ını sonraki aşama olarak tüm İran’ı ele geçirme girişimi Türk yönetimini rahatsız etmiştir. Sovyetlerin bu talebine başta ABD olmak üzere İngiltere, Fransa açıkça karşı koymamışlardır. Potsdam301 ve Yalta302 Konferanslarında net bir sonuç çıkmamıştır. Stalin’e karşı

koyabilmek için Türkiye’nin karşıt ve dengi bir kuvvet bulması gerekiyordu. Savaştan galip çıkan fakat yıpranmış İngiltere’nin yetersizliğini gören yönetim, ABD’ye başvurmuştur. Yönetimin ABD’ye yaklaşmasına karşılık bulmuştur. Türk Büyükelçisi Münir Ertegül’ün cenazesi Missouri zırhlısı ile Türkiye’ye gelmiştir.

Sovyetler Birliği, 7 Ağustos 1946’da Türkiye’ye savaş sırasında Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile oluşturulan Boğazlar rejiminin Karadeniz devletlerinin güvenliğini sağlamadığını ileri sürerek Boğazlar rejiminde değişiklik yapılmasını isteyen nota vermiştir. Bu nota Türkiye- Sovyetler Birliği arasındaki II. Dünya Savaşı sonrasındaki ilk ciddi tehdit algısı olarak değerlendirilmiştir. İsmail Hami, Kızıl Bolşevik olarak tanımlandığı Sovyetler Birliği’ni direkt düşman olarak

300

Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2012), İstanbul 2011, s. 872.

301 Postdam Konferansı: II. Dünya savaşı sırasında Almanya’nın teslimiyetinden sonra 17 Temmuz

1945’de Churcill, Truman ve Stalinin katılımıyla yapılan toplantıdır. Ayrıntılı bilgi için bakınız., Tahir Tamer Kumkale, Türk Rus İlişkileri, İstanbul 1997.

302 Yalta Konferansı: II. Dünya savaşı sırasında 4 Şubat 1945-11 Şubat 1945 tarihleri arasında

Churchill( İngiltere), Roosevelt (ABD), Stalinin (SSBC) katıldığı konferans. Ayrıntılı bilgi için bakınız., Tahir Tamer Kumkale, Türk Rus İlişkileri, İstanbul 1997.

81

görmüştür. Türkiye’nin egemenlik alanında gözü olduğunu her fırsatta gösteren Sovyetler Birliğinin diğer bir tehditkâr yönü ise komünizmle yönetilmesidir303.

İsmail Hami, çok önemli gelişmeler olarak değerlendirdiği Sovyetler Birliği’nin her hamlesini köşesinde dile getirmiştir. Sovyetler Birliği karşısındaki hükümetin açıkgözlü olmasını, avını bekleyen avcı gibi çabuk manevralar almasını istemektedir. Sovyetler Birliği’ne karşı hükümetin yanında halkın hatta muhalefetin desteklemesi gerektiğinin altını çizerek birlik çağrısı yapmıştır. Dünya, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı İnönü’nün şahsında halk ve meclis etrafındaki sarsılmaz dayanışmasından asla şüphe etmemelidir304.

B- Kıbrıs Meselesi

İsmail Hami, Yunan hükümetinin ortaya çıkardığı Kıbrıs meselesini, tarih bakımından hiç de Yunanlıların halledebileceği bir mesele olmadığını ileri sürmüştür. Ona göre; her şeyden evvel Kıbrıs’ı Yunanlılardan değil Venediklilerden fethetmiş olduğumuzun altını çizmiştir. Danişmend, çok kanlı safhalar geçiren Kıbrıs seferini de diğer olaylarda olduğu gibi tarihle açıklamıştır. Kıbrıs adasının fethinin uzun uğraşlar sonucu Türk kanıyla sağlanabildiğini ifade etmiştir. Bundan dolayı ilk büyük hakkın kan hakkından doğduğuna inanmıştır305.

İsmail Hami, Kıbrıs üzerindeki ikinci dayanak olarak da üç asır süren Türk hâkimiyetini görmüştür. Bu müddet içinde bütün Kıbrıs Türklüğe girmiş ve adanın milliyeti gözle görülecek halde Türk unsuru olmuştur. Adanın Rum halkından başka bir şeye dayanmayan Yunan siyasetinin Kıbrıs üzerinde bir takım haklar icap edip dururken ve Yunan parlamentosu Kıbrıs’ı ilhak etmek isteyen beyanname yayınlarken, bütün haklara sahip olan Türk siyasetinin Kıbrıs üzerindeki haklarını gözden geçirmelerini talep etmiştir306

.

İsmail Hami, Kıbrıs meselesinin 1950’nin başlarında yeniden alevlenmesi üzerine bir memleketin hangi devlete ait olabileceğini tayin için esas olacak kuralların bulunması gerektiğini ileri sürmüştür. Danişmend, bu esaslardan tarih,

303 İsmail Hami Danişmend, “Rakam Tehlikesi”, Milliyet, 9 Ocak 1951, s. 3. 304

İsmail Hami Danişmend, “Rus Taarruzunu Ancak Türkiye Önleyebilir”, Milliyet, 8 Ocak 1951, s. 3.

305 İsmail Hami Danişmend, “Kıbrıs Meselesi”, Milliyet, 26 Haziran 1950, s. 3. 306 İsmail Hami Danişmend, “Tarihe Borcumuz”, Milliyet, 22 Temmuz 1952, s. 3.

82

coğrafya, antropoloji ve askeri emniyet bakımlarından bütün haklar Yunanistan’ın aleyhine ve Türkiye lehine olduğunu düşünmüştür. Ona göre; her şeyden evvel coğrafya itibariyle Asya adalarından olan Kıbrıs’ın Rumca konuşan Hristiyan ahalisinin antropoloji bakımından eski Yunan ırkıyla alakadar olmayan karma karışık bir halk topluluğudur307.

Danişmend, Kıbrıs’ın elden çıkış meselesini de Osmanlı Devletinin bulunmuş olduğu zor şartlardan ortaya çıkmış bir durum olarak özetlemiştir. 93 Harbi sırasında ortaya çıkan bu durumun tarihsel bir süreç olması nedeniyle tarihi bir görev olarak da değerlendirmek gerektiğinin altını çizmiştir. Siyasi bir yaygara şeklinden resmi bir dava şekline dönüşmüş Kıbrıs meselesinin Türk milleti için ağır fedakârlıklar gerektirdiğinin altını çizmiştir308

.

Danişmende göre, Kıbrıs’ın ele geçirilmesi sırasında ortaya çıkan ağır faturanın ve uzun süren Türk hâkimiyeti ile beraber Türkiye’nin ada üzerinde doğal olarak söz hakkı doğduğuna inanmıştır. Öte yandan Yunan devlet başkanının Kıbrıs’ı ilhak için Lübnan, Mısır ve Suriye seyahatine çıktığı gazetelere yansımıştır. Yunan hükümetinin Arap devletlerinden alacağı desteklerin tarihe ihanet olduğunun altını çizmiştir. Çünkü Türkler gibi Arapların da ada üzerinde hakları bulunduğuna işaret etmiştir. Kıbrıs’ta iki asır kadar süren Arap hâkimiyeti ve üç asır süren Türk hâkimiyeti ile beş asra ulaşan tarihi hakkın Türklere ait olduğunu ifade etmiştir309.

Ona göre; Kıbrıs’ı İngiltere’ye terk etmek mecburiyetinde kalma, tarihi haklarımızdan vazgeçmek demek değildir. Unutmamalıdır ki Kıbrıs’ın İngiltere’ye terki başkadır, Yunanistan’a ilhakı bambaşkadır. Danişmend, bu bakımdan Kıbrıs’ın İngiltere’den ayrılması lazım gelirse geri dönmesi gereken yerin Türkiye olduğunun altını çizmiştir. Çünkü bizim üç türlü hakkımız olduğunu söylemiştir. Türkiye, Bizans İmparatorluğu’nun doğrudan varisidir. Bu bakımdan Bizanslıların tarihi hakları Türkiye’ye intikal etmiştir. Abbasilerden sonra da Türkiye İslam âlemine lider olduğundan oradaki haklarda Türkiye’ye geçmiştir. Son olarak Osmanlı Devletinin haklarının da Türkiye’ye kalmış olduğuna inanmıştır. Ona göre; Türkler tarihi haklarını hiç kimseye satmış yahut devretmiş değildir. Buna mukabil

307 İsmail Hami Danişmend, “Akdeniz’de Bir Vatan Parçası”, Milliyet, 26 Kasım 1951, s. 3. 308 İsmail Hami Danişmend, “Tarihe Borcumuz”, Milliyet, 27 Haziran 1952, s. 3.

83

Yunanistan’ın Türk adası üzerinde hiçbir hakkı bulunmadığına inanmıştır. Bu hakikatin ne demek olduğunu anlamak için Kıbrıs tarihine göz atmanın kâfi geleceğini ileri sürmüştür310.