• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.6. AKTÖRE/AHLÂK

2.6.2. Düzgüsel Törebilim/Normatif Etik

Toplumsal bilinç biçimlerinden aktöreyi inceleme konusu yapan ve tarihsel süreçte eski çağlardan bu güne getirilmiĢ bir kuramsal dal olan törebilim, köleci toplum biçiminin ilk aĢamalarında geliĢtirilmeye baĢlanmıĢtır. DüĢünbilimin baĢta gelen bütünleyici yanları arasında sayılan törebilim, toplumların kendiliğinden oluĢan aktöre bilincinden ayrıksı bir biçimde; saf kuramsal gerçeklik bilgisinden de ayrı olarak, bireyin toplum içinde davranıĢlarını öneren yönlendiricisi olmuĢ- tur. Giderek çeĢitli araĢtırma bölümlerine ayrılan törebilim; kuramsal, deneysel, düĢünbilimsel ve düzgüsel olarak ayrıntılarıyla incelenmiĢtir. Tarihsel sürecin bu kesitinde yaĢanan bölünme sonucunda kentsoylu/burjuva törebilim, bilim ile aktö-

21

UNIC-Birleşmiş Milletler Enformasyon Merkezi;

EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL HAKLAR ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ

BM Genel Kurulu’nun 16 Aralık 1966 tarihli ve 2200 A (XXI) sayılı Kararıyla kabul edilmiş ve imzaya, onaya ve katılmaya açılmıştır. Yürürlüğe giriş: 3 Ocak 1976.

Uluslararası Af Örgütü;

İnsan Haklarının Korunması Yönünde Tarihi Adım: BM’de Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Seçmeli Protokolünün imzalanması 29 September (Eylül) 2009.

reyi de birbirinden uzaklaĢtırmıĢ; onları “Dilbilimsel Çözümleme, Mantıksal Olguculuk” ve “Etikötesi” gibi alanlara ayırmıĢtır. Ayrıca törebilimin tarihinde, geleneksel olarak yaĢanan önemli bir sorun da deney ile kuramın; eytiĢim içinde birbirlerini bütünleyici ve karĢıtlıkları yerine, yalnızca karĢıt durumlarının öne çıkarılmasıdır. Böylece törebilimin incelediği aktörenin kaynakları, tarihsel süre- cin dıĢında aranmıĢtır. Aktörenin kaynaklarını, “Teolojik/Dinsel Etik”; Tanrıda, “Natüralizm/Doğal Gerçekçilik”; insan doğası ve kozmik yasalarda, “Kant ile Hegel”; “a priori” ilkelerden birinde ya da kendinden geliĢmiĢ “mutlak idea” da, “Onaysal/Onaylayıcı Etik”; herhangi bir yetkede/otoritede aramıĢlardır. Gelenek- sel kuramların aktöresel geliĢimin kaynakları sorunu 20. yüzyılda kentsoylu dü- Ģünce tarafından da çözümlenememiĢ, “akıldışıcılık” ve “biçimcilik” olarak te- melsiz kuramlarda yansımıĢtır. Burada, diğer törebilim çeĢitlerinden de söz etmek gerekirse bunlar; “Sonuççu Etik”,” Görecelik Etik” ve “Evrimci Etik” kuramları- dır. “Normatif Etik” bunlar içinde diğerlerine göre farklı bir çizgi izlemiĢtir. Bi- reyin insan yaĢamını anlamlandıran, kendi toplumsal geliĢiminde aktöresel ödev ile “iyi” ve “kötü” kavramlarının içeriğine iliĢkin sorunlarını inceleyen düzgüsel törebilim; ülkücü/ideal düzgüleri, aktöre ilkelerini kuramsal olarak temellendirir. Bu bağlamda, kendiliğinden oluĢmuĢ ya da toplumsal sınıfların ve toplumların bilinçli eylemleriyle çözümlenmiĢ tüm sorunların temeline kuramsallık içinde yaklaĢır. Bu nedenle belirli koĢullarda geliĢmiĢ toplumsal grup ve tabakaların ak- töresel ülkülerinin yansıtıldığı kuramsal kavrayıĢ, son ayrıĢımda düzgüsel bir du- rumdur. Böylece düzgüsel törebilim, insanlığın geliĢtirdiği aktörenin ve dolayısıy- la tüm insanlık tarihinin nesnel kesinlik içinde gözlenmesinden hareketle; toplum- sal ön gereklerin saptanması sonucunda, bilimsel gerçekçi bir nitelik kazanır. (Bi- limler Akademisi: 153-157.).

AraĢtırmacı yazarın incelediği aktörenin, toplumsal bilinç biçimleri içinde tü- müne göre daha etkin olduğu vurgulanmaktadır:

“…töresel-ahlaksal olanın, tarihsel gelişmesinin hangi basamağında yer alırsa alsın, öteki toplumsal bilinç biçimlerinden farklı olarak, toplumsal varlığın özel

ya da tek tek sfer‟lerini (alanlarını) yansıtmayıp, daha başlangıçtan itibaren top- lumsal hayatın bütün yanlarıyla, insanların bütün faaliyet ve eylemleriyle, onların en kişisel ve en mahrem yanlarıyla ilintili olmasıdır. Töresel-ahlaksal olan, insa- nın kişiliğine, karakterine, bütün davranış ve tutumuna etkir…” (Atayman: 17- 18.).

Bilimsel çalıĢmaların törebilimini açıklamak bu konuda önemli önemli bir gö- rev olarak duyumsandığında, düzgüsel törebilimin bilim insanlarına getirdiği uya- rıcı çağrıĢımlardan yararlanmak gerekir. Özellikle günümüzün geliĢmiĢ sermayeci sistem koĢullarında bilimsel araĢtırmaların özdeksel getirisi ile bilim insanlarının ruhsallığı konusu, toplumsal fayda açısından değerlendirildiğinde farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

“… Bir yandan anlaşmanın gerektirdiği yükümlülükler, öte yandan doğru ola- nı yapma arzusu, birçok bilimcinin karşı karşıya kaldığı, gerçekten üzücü bir du- rum yaratabilir. Problemin çözümü, ortaya ahlaki bir ikilem çıkmadan önce aranmalıdır. Ancak sonucun, insanlık için daha kötü ve süratli bir yok etme ara- cının keşfini sağlayacak bir araştırma girişimine inandırıcı neden olduğunu düşü- nüyorsa, bilimci o işe hiç girişmemelidir-eğer kendisi de böyle bir sonucu istemi- yorsa… Ahlaki yönden şüphe konusu bir araştırmaya girerse ve sonra da onu açıkça kötülerse, göğsüne vurduğu pişmanlık yumruklarının sesi boş ve inandırı- cılıktan uzak olacaktır…” (Medawar, Ağustos 1994: 42-43.).

Düzgüsel törebilim değerlerin yaptırım gücü, diğer törebilim çeĢitlerinden ay- rıca geliĢtirilmiĢ bir toplumsallık taĢımakta ve aynı zamanda toplumsal sınıfların düzgü değerlerini de yansıtmaktadır:

“… Toplumsal Denetim, devlet yönetimini, üretimin işletilmesini, teknolojik Denetim‟ i vb. içine alır…” (Bilimler Akademisi: 104.).

Teknolojik denetimin dolaysız bir biçimde bilimi ilgilendirdiğinin açıkça göz- lendiği ders çıkarılacak en önemli yakın tarih olaylarından biri, 1986 yılında

“Çernobil” nükleer termik santralinin denetim ve deney çalıĢmaları sırasında pat- lamasıdır. Bilimsel teknolojik devrim konusunda tezler geliĢtiren dünyanın büyük ülkelerinden biri olan Rusya’da22, Avrupa’yı ve Türkiye’yi de tehdit eden; rad-

yasyon kaynaklı kitlesel ölümlere neden olmuĢ bu olay, Japonya’ya atılan atom bombalarını andıran büyüklüğe ulaĢmıĢtır:

“… Bir deney sırasında 26 Nisan 1986‟da meydana gelen Çernobil reaktör kazası, XX. yüzyılın ilk büyük nükleer kazasıdır…

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği patlamadan en çok etkilenen ülke idi. Bunun dışında etkilenen diğer ülkeler Polonya, İskandinavya, Avusturya, Kuzey İtalya, Güney Almanya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan oldu…

Reaktörden salınan radyoaktivitenin Hiroşima ve Nagazaki‟ye atılan atom bombasından çok daha büyük olduğu tahmin edilmektedir…

Avrupa‟da geniş bir alana yayılmış olan radyoaktivite göz önünde bulundurul- duğunda, Türkiye birçok ülkeye kıyasla daha az etkilenen ülkeler arasındadır…” Kara-Günay (2013).

Bilimsel törebilimin düzenleyici etkisini açıklayan bilim insanlarının bilimin toplumsal bilinç biçimleri konusunda da yeterli duyarlılığı göstermeleri gerekir. Bilimin tüm bilimleri kapsayan özelliğinin yanında ayrıca bir toplumsal bilinç biçimi olarak ele alınması, kendi içinde törebilimsel ilkelerin toplum yararına uy- gulanmasını da hızlandıracak ve insanlık doğayla birlikte kendine zarar veren nükleer patlamalara izin vermeyecektir. Bilimin, mutlaklaĢtırılması yerine top- lumsal yanının öne çıkartılması, bireylerin dünya barıĢına ve doğal çevrenin ko- runmasına katkı olanaklarını daha da geniĢletecektir.

22

Benzer Belgeler